30 Nis 2015

KURAN VE SÜNNETİN TOPLUMLA DİYALEKTİK İLİŞKİSİ

Anadolu İlahiyat Akademisinin düzenlediği başlıktaki isimli paneli youtube'tan bulup ilgilenen düşünce işçilerinin izlemesini hararetle tavsiye ederim. Günümüzde iyiden iyiye alevlenen kuran sünnet evrensellik ve müslümanların hali pür melalini masaya yatıran çok istifade edilebilecek bir panel olmuş. Dikkatle dinledim. Panel üç oturum halinde yüklenmiş zira bir hayli uzun sürmüş panel..

Eski diyanet işleri başkanı ali bardakoğlunun sunumu çok aydınlatıcıydı. Özellikle din tanımı şahaneydi. genel tanımları yapması bakımından çok faydalı oldu kanaatindeyim.Aşağıda aldığım notları aktarıyorum.

'' din üzerine çok fazla kafa yoruyoruz,söz söylüyoruz.din aslında hayatı kavramamızı dünya hayatına dair tasavvurlarımızın oluşması için geldi.biz varolduğumuz dünyayı nasıl kavramalıyız nasıl anlamalıyız  ne varolduğumuz dünyada  yaratılış amacımız ne din onu açıklamak için geldi. fakat her  ne hikmetse müslümanlar dinin gösterdiği bu amaca yönelmek yerine dine yöneldiler. din üzerine konuşmaya başladılar.14 asırdır din üzerinde konuşuyoruz . halbuki dinin gösterdiği hedef hayatı anlamak hayatı tabii olarak kavramak, hayatla yaratan arasında ki barışı o zihni bütünlüğü sağlamaktı.''

''insanların ameli hayatı kuran ve sünnetle başlamadı''

''fıkıh,dinin ana kaynaklarına aykırı düşmeksizin hayatla din arasında bir bağ kurma çabasıdır''

''fıkhi bir konuyu ele alırken biz bunu islamla başlattık islamla bititrdik.bugün bunun yanlış bir metod olduğunu yakınen görüyorum''

''şunu sormamız gerekiyor;gerçek islam dini islam vahyi fıkıhta bir inkılap mı yaptı yoksa süreklilik içersinde bir değişimin bir kesiti miydi?inkılap yapmış olması gerçekten çok rahatlatıcı ve iftihar edeceğimiz bir durum oldu şimdiye kadar.fakat durum böyle değil.aslında insanlığın tarihi seyri içinde bir kesiti ifade ediyor.''

''fıkıh toplumu dönüştürmek ilmi değildir''

''dini iki ekseni vardır;yaratanı tanıma (iman) yaratılanlarla barış ve denge içinde yaşama(ameli salih)''

''kurban ibadeti üzerinde müslümanların konuşması lazım.kurban ibadetinin bu yüzyılda anlamı nedir nasıl olmalıdır ?''

bu konuda epeydir kafa yoruyorum hakikaten bedevi ve göçebe  topluma hitap eden bu ibadetin günümüzde ne anlamı kaldı ? Japon ya da norveçli bir müslüman koyun mu ithal edecek bunun için?

''islamdaki şirket nevilerinin bugün toplumda hiçbir karşılığı kalmamıştır.mudaraba şirketi bugün faizden korkan hacı emmilerin paralarını iç etmek yöntemine dönüşmüştür.bir arkadaşım islamda icra ve iflas hukukunu yazdı. ben o hukuka dayanılarak hiçbir borcun tahsil edilebileceği kanaatinde değilim''
İlhami HOca da biline tezini kısa ve net olarak açıkladı. Kuran hakkında üç yanlış anlama ve bu üç yanlış anlamanın yol açtığı üç yanlış uygulamaya değindi.

-Kuranın hitabı evrensel mi tarihsel mi 
-kuran mahluk mu kadim mi
-kuran metnin basit değil aksine anlam katmanlarına sahip olduğu. akıl ve vahiy arasında fark vardır.

bu üç tasavvur müteşabih muhkem, zahir batın ve asıl fer' kavramlarının oluşmasına yol açmıştır dedi ve izah etti hoca.

Ömer Özsoy hocamda bütün bu meselelerin adam gibi masaya yatırılamamasının korkudan kaynaklandığını söyleyerek toparlayıcı bir bitiriş yaptı. Muaz hadisini tersinden yorumlayarak günümüz akıl tutulmasını ironik şekilde ortaya serdi.

29 Nis 2015

APTALLIĞI NASIL YENEBİLİRSİN Kİ

''müsademeyi efkardan barikayı hakikat doğar''
Teorik olarak öyledir lakin yaşanan hayatta pek karşılığı olmayan bir önermedir.

Fikri çok önemserdim geldiğim bu yaşta fikir sahibi olmanın hiçte matah bir şey olmadığını idrak ettim. Elinde keleşle gezen ve bir fikri olan ve fikrini namlusunun ucundan servis eden kılıksız tipleri de fikir sahibi diye övecek miyiz ???

Fikir sahibi olmak yerine duruş sahibi , ahlak sahibi olmak lazım. Bizi değerli kılan şey ahlakımız. Dinleme ahlakı. Konuşma ahlakı. Birlikte yaşama ahlakı..Düşünme ahlakı..Hepimiz fikir sahibi olmak sathında eşitiz farklı fikirlerimiz olması bizi birbirmizden üstün kılmaz herkes kendi aklıyla yaşar bilincinde bir tefekkür ahlakı..

Fikirler çarpışmıyor fikir sahipleri çarpışıyor ve birbirini öldürerek haklı çıkmaya çalışıyorlar..

Yok edilmesi gereken tek fikir başkalarını yok etmeyi esas alan fikirlerdir..

Bugünkü devlet pratiğine baktığımda (türkiye hariç ) islam ismi verilen devletlerin hepsi baskıcı ve kendi mezhepsel görüşünü dayatıyor...İŞİD kafası kültürü yok ederek 7.yüzyıldaki çöl hayatına dönmeye çalışıyor sahabeye din öğreterek...

Belli bir cemaatin devleti ele geçirmesinin ne kadar vahim sonuçları olduğunu görüyoruzdur umarım..Laik Türkiye Cumhuriyetinin (her ne kadar kavga dövüş eksik olmadıysa da) görece sağladığı özgürlük (özellikle son yirmi yılda) ortamının ve devletin bir klik tarafından yönetilmemesinin ne kadar ne kadar önemli olduğunu anlamışızdır. Yoksa ne yaşar nuri ne abdülaziz bayındır ne mehmet azimli ne mustafa öztürk ne mehmet okuyan ne de şaban ali düzgün (ilhami güler,hidayet şafkatli tuksal ve ismi şu an aklıma gelmeyen daha niceleri) gibi  hocalar tvlere çıkıp binlerce yıllık ezberlerimizi bozamazlardı. Anında aforoz edilirler yok edilirlerdi. Cüppeli ve onun fikriyatının devleti yönettiğini düşünebiliyor musunuz ??? (resmi tarihin de aynı şekilde boyasının dökülmesi gibi)

Lakin dehşetle izliyorumki  belli bir fikre saplanmış yığınlar var ve bunlar kendilerine megafon arıyor. Bu yığınların müsademeyi efkardan anladığı mukateleyi zi-efkar...

Şu kadına ya da şu adama haddini bildir kafasındadır yığınlar ..( o gün insanların yığın yığın cehenneme arzedildiğini görürsün ayetini hatırlatır)

Devleti ele geçirme fikri maalesef  en yıkıcı fikirlerden biridir. Bugün cemaat denen malum yapının makyavelist tutumlarının gerisinde bu devleti ele geçirme kutsal ?! fikri vardır. Devlet eliyle müslümanlaşma teorisi çökmüştür artık bi kendimize gelelim..

İslam devleti fikri saçmalıktır.. BU el kesemiyoruz zina edeni taşlıyamıyoruz şehvetinden artık kurtulalım sen adam ol adam gibi yaşa sana bakan ne güzel adam bu desin olur da devletin de olursa öyle senin gibi adam gibi olur..

Hüseyin Atay hocanın tabiriyle '' islam iyi insan projesidir''. Allah bize devlet kurmayı emretmedi ama dosdoğru olmayı ve adaleti emretti..Dosdoğru ve adil ol da bir görelim önce ...

(insan yılıyor ahmaklık karşısında. prenses mononoke'nin sonunda rahibin dediği gibi ; aptallığı nasıl yenebilirsin ki)



YAPMAN GEREKENİ YAPTIN DİYE ALKIŞ BEKLİYORSAN...


Yapman gerekeni yaptın diye alkış bekliyorsan çok beklersin diye akılsızca laf eden nobranlara...


Yapman gerekeni yaptıysan alkışlanırsın..Hep öyle olur..Hiç düşünmeden ne dediğini laf söylüyorum diye boş lakırdı olur söylediğin..Boş lakırdıyı da boş adamlar eder..

Dünya yapması gerekeni yapmayan adamlarla dolu olduğundan yapması gerekeni yapanlar hep alkışlanır..Yapman beklenen şeyi yapmanı engelleyecek binbir türlü mani vardır ve sen onlara takılmadan sendeleyip düşmeden, düştüysen kalkıp menziline varırsan alkışlanırsın...

Kimse bütün dersleri en yüksek notla bitiren bir öğrenciye verilen takdirnameyi yadırgamaz ve onu alkışlar zaten ondan beklenen buydu demez.. Tiyatro oyununu seyrettikten sonra oyuncular alkışlanır kimse zaten yapmaları gerekeni yaptılar demez..

Yapması gerekenleri yapmayanları nasıl zemmediyorsak yapması gerekenleri yapanları da milletçe alkışlarız..Zorunuza gitse de böyle bu iş canlarım...

RÜYA DÜNYADAN ÇIKIŞ YOLUDUR


ARCADIA / Sami Baydar

Bana yaşatma tekrar
mahşer günü utancını Allah'ım
kendimle yüzleştirerek.

Artık aya bakmayacağım
yıldıza yakarmayacağım.

Aşkın ne olduğunu biliyorum artık
diri diri gömülmek istemiyorum.

Şurada yalnızca şiirimi yazayım
ölüm çobanların mutlu ülkesi
Arcadia'da bile egemen.

Aynaya bakınca hapsolduğum
mutluluğu görüyorum.
Bana mutluluğun aranacağını
hep aranacağını söylüyor gözlerim.

Acılar dolu kalbimden korkmuyorum
kendimden öğreneceklerimden.
Acı artık varlığıyla güzel
söyleyecek sözlerim gizli artık.

Beni yaratan sensen sevgili yokedecek misin yeniden?
Acı üstün geldi de yaşadım varlığımı.


-Nicholas'ın Portresi kitabından.


Uzun Tamam


                                                             Sami Baydar’ın Sessiz Anısına


Hangi açıdan devrilecek bir ağaç
Bir ağaç sevgilinin ellerinden daha yumuşadı
Ben daha katı yürüdüm omuzlarım belli bir açıda

Çünkü berberler saçları keserken
Saç sessizce düşer omuzlardan
Öyle düştüm alnım çatlamışsa hata
Benim şu defterden yazdığım son cümledeydi:

Seni nasıl sevdiğimi bilsen
geçip bir köşede utanırsın

Utanıp sarı kapaklı bir kitabın çiçeğine su verirsin
Böyle devrildi her şey
Her şey devrildiğinde müziğin altında kalmıştım

Sanırım yine de, sessizliği temiz tutmalı.



düş, bir orman kanunudur.

sözcük ne kadar uzarsa
öylece çıldırırım
varsın ayak izlerim
öğrensin özlemeyi

geyiklerin sıcaklığı
bulanmış esimlere
uzanmış parsların
süngüleyen gözleri
özlediğim yırtıcılık

böcekler bir yaz gecesine
çağırıyor sevgilim ikimizi
ama insan bağırtılarla
ateşlerle tutuşturuyor otları

ah ben pas renkli
ilişmişim göğe
direk olmuşum
eli alnına dayalı
elektrikler geçen

çocuk gelmiş
belime sarılmış
tut demişim
mavimsi tüyü
bir bulut kesilmiş"

HOCAM BENIM BIR FIKRIM VAR ???

24 Nisan 2012 @ 13:59

Hocam benim bir fikrim var! [Konuk Yazar]

Gençlere yöntem öğretmiyoruz. Önlerine ulaşılması güç bir hedef koyup bırakıyoruz. Başarı hikayelerinin yanı sıra başarısızlık hikayelerianlatmıyoruz. Peki gerçekten de doğrusunu mu yapıyoruz? Ulvi Yaman’ın yazısı. 
Bu yazı tamamen son yıllardaki üniversite öğrencileri arasında geçirdiğim zamanlardaki kişisel gözlemlerimden yola çıkılarak yazılmıştır.
Son yıllarda farklı sebeplerden dolayı üniversite öğrencileriyle geçirdiğim zamanlarda (eğitim, panel vb) her kahve veya sigara molasında mutlaka benzer diyaloglar yaşanıyor.
***
- Hocam benim bir fikrim var!
- Enteresan, sadece bir tane mi? Bende çok var! Sende de olmalı, çünkükaynağı sınırsız.
***
- Hocam benim bir fikrim var!
- At gitsin, bir işe yaramaz
- Ama anlatmadım ki?
- Sadece fikirse bir işe yaramaz, herkeste var
***
Bir yerde, hatta sanırım birçok yerde birden fazla yanlış var. Gerek eğitim sisteminde, gerekse üniversitelerde verilen panel ve konferanslarda, basında, internette yer alan haberlerde…
Klasiktir, konusunda uzman birileri üniversiteye davet edilir. Girişimcilik konusunda kendi alanlarındaki deneyimleri, başarıları, yöntemleri öğrencilere aktarması istenir. “Kişisel Eğitim Kitapları”ndan hallice olmayan bu sunumların temelini öğrenciyi gaza getirmek oluşturur. Azim, yılmamak, kendine güvenmek, inanmak vb. gibi soyut “gaz” cümlelerinin ardından “Başarı Hikayeleri” anlatılır. Garajda başlayan milyar dolarlık şirketler, genç yaştaForbes’in zirvesine ulaşanlar, girişimcilik konusunda gün itibariyle yalnızca en tepede olan sayılı birkaç kişinin, kenar süslemeleriyle zenginleştirilmiş hikâyeleri.
Sunum biter, öğrenciler büyük bir hayal kırıklığıyla kimseyle göz göze gelmemeye çalışarak nasıl bir Bill Gates veya Steve Jobs olamayacaklarınıdüşünmeye başlarlar. Verilen gaz, yerini çaresizliğe bırakır.
Mesaj çok nettir. Ya dünyanın en tepesinde olacaksın, ya da hiçbir şey.
Ya hep ya hiç.
Başarının tek kriteri en tepede olmaktır. Çünkü onların anladığı ve aktardığı başarı kriteri daha azını ciddiye almaz. Önemsemez.
Carl Lewis, 1991 Tokyo Dünya Atletizm Şampiyonası’nda Erkekler 100 metrede 9.86 ile dünya rekorunu kırmıştı. Uzun süre medya ve kamuoyunu meşgul eden, kendinden söz ettiren en önemli atletlerden biri olmayı başardı. Dünyanın en hızlısıydı.
1991’den günümüze dek geçen süreçte, ismini çok meraklıları dışında kimsenin bilmediği Leroy Burrel, Donovan Bailey, Maurice Green, Tim Montgomery, Asafa Powel, Justin Gatlin, Asafa Powel, Asafa Powel sıralamasıyla Lewis’in rekoru defalarca kırıldı.
2009 yılında Dünya Atletizm Şampiyonası’nda Usain Bolt dünya rekorunu 9.58 gibi inanılmaz bir dereceye indirdiğinde kamuoyunun gündemini oldukça uzun süre meşgul etmeyi başardı. Peki, aynı mantıkta düşünürsek, Usain Bolt’un dünya rekorunu baz alacak ve bırakın rekor kırmayı, ikincilik, üçüncülük madalyası almış diğer tüm atletleri başarısız mı addedeceğiz?
Usain Bolt’un dünya rekorunu kırdığı yarışta ikinci gelen Asafa Powel ile arasındaki fark 0,16 salise. Yaklaşık olarak saniyenin beşte birine denk düşüyor. Meraklısı için Türkiye rekoru İsrail’de kırdığı 10.38’lik dereceyle Reşat Oğuz’un elinde. Aynı yaklaşımla baktığımızda adını bile anmaya gerek yok!
Derdim burada dünya rekorları veya atletizm anlatmak değil. Başarı hikayeleri ve onların gençler üzerindeki motivasyonları üzerine yazmak için yola çıktık. Gençleri motive etmek için başarı hikayelerinden bahsederken bu kadar yükseğe ve tek bir çıta koymak maalesef doğru sonuçlar doğurmuyor. Yalnızca birinciyien üsttekileri baz alan bir yaklaşım doğal olarak geride kalan herkesi ve her şeyi öteliyor.
Girişimciliğin daha çok başında olan bir genç için daha ulaşılabilir, gerçekleştirilebilir, yapılabilir ’küçük’ başarı hikâyeleri ise her zaman daha etkili ve şevklendirici oluyor.
İkinci konu, en başta anlattığım örnekten yola çıkarak, gençlere yaratıcılığı yalnızca “fikir” üzerinden tanımlamak. Evet fikir çok önemli, ancak somut biriş modeline oturtulmayan, projelendirilmeyen her fikir, gerçekleşmeyen işler çöplüğünü doldurmaktan başka işe yaramıyor veya benzer fikrin bir zaman sonra hayata geçmiş haliyle karşılaşılması sonucunu doğuruyor.
Gelinen sonuç, Vizontele filmindeki Deli Emin’in “Şerefsizim aklıma geldiydi” repliği…
Şunu anlatabilmemiz gerekiyor ki, girişimcilik fikir bulmaktan ibaret değil. Fikri hayata geçirebilmek iş modelini oluşturmak, ayaklarını yere bastırabilmek, paydaşlarını doğru tanımlayabilmek, gelir-gider modellerini tanımlamak, hedef kitlesini belirlemek, tüketici talep değerlendirmeleri gibi süreçlere ihtiyaç duyuyor.
Fikir proje değildir, projenin veya girişimin yalnızca çıkış noktasıdır. Anlatıyor muyuz? Hayır!
Gençlere yöntem öğretmiyoruz. Yalnızca -ki o da çok uzakta, erişilmez bir noktada- bir havuç gösteriyoruz. Önlerine ulaşılması güç bir hedef koyup bırakıyoruz. Başarı hikayelerinin yanı sıra başarısızlık hikayelerianlatmıyoruz.
“Kariyerim boyunca 9 binden fazla başarısız atış yaptım. 300’den fazla oyun kaybettim. 26 kez oyun kazandıracak atışı ıskaladım. Çabaladıkça başarısız oldum, başarısız oldukça çabaladım. İşte başarımın sırrı..”
Michael Jordan
Başarısız olma nedenlerini, başarısızlığı getiren sebeplerin analizini, neredehata yapıldığını, neyin önceden görülemediğini, nerede yanlış yapıldığınıanlatmıyoruz. Yeni bir yaratım sürecinin, geçmişteki birçok şeyle ilintiliolduğunu, üst üste koyarak, analiz ederek ilerleme sağlanacağını, her başarının arkasında bir sürü başarısızlık olduğunu bilmiyorlar.
Fikirlerine aşık olmamaları gerektiğini anlatmıyoruz. Girişimcilikte, proje geliştirmede fikrin değişikliğe uğrayabileceğini, evrilebileceğini bilmiyorlar.
Yapılması ve bilinmesi gereken tek şey şu: Gaz vermekle olmuyor. Keşke olsaydı, ama olmuyor. Yapılması gereken fikirlerinin çöpe gitmemesi için doğruluğunu, işe dönüşme potansiyellerini anlayabilecekleri, proje geliştirme ve uygulama yöntemlerini, nasıl hayata geçirebileceklerini gerçekçi ve sistematik bir şekilde öğretebilmek.
TTNET Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek programındaki eğitmen dostum Fatih Soydan’ın da derste söylediği gibi; “Fikirlerinizi çöpe atmayın arkadaşlar. Başkalarının çöplerinden milyon dolar kazananlar var.”
Ulvi Yaman kimdir?
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Marmara Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yükses lisans yaptı ve yine aynı bölümde doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı.
1984-1989 yılları arasında, bir yandan üniversite eğitimini devam ettirirken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. (Lüks otel malzemeleri ithalatı ve taahhütü), yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü.
1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (Dream Design Factory’deki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005 yılında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı ve Genel Müdürlük görevini sürdürmektedir. Mesleki kariyeri boyunca, ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nin ortağı ve Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır.
Ayrıca event sektöründe hizmet veren Fix Operation ve Kerki Production’a Danışmanlık hizmeti vermektedir.
Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı.
2006 yılından bu yana Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri vermektedir.
Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir.
Ulvi Yaman’ın blog sayfalarına http://www.ulviyaman.com adresinden ulaşabi

27 Nis 2015

YETTİ LAN CANIMA BU LODOS

Lodosa üç gündür maruz kalmaktan perperişan oldum. Bütün bedenim aşağıya bastırılıyormuşçasına ağrıyor. Başım zonkluyor. Reflekslerim zayıflamış aklım sinmiş durumda. Ne dikkatimi topluyabiliyorum ne de sürekli yaşaran gözlerimi silmekten konsantre olabiliyorum. Berbat haldeyim anlayacağınız. 

Her geçen gün daha da karamsar oluyorum dindarların akıbetiyle ilgili. Ortada ahlaki hiçbir şey kalmamış. Aklını yitirmiş bir topluluktan ne beklenebilir ki zaten. Din deyince yitirdiği geleneği anlayan , geleneği ortadan kalkınca sudan çıkmış balığa dönen , unuttuğu ezberleri hatırlamanın kültür inşaa etmek olduğunu zanneden bir iktidar ile kelimenin tam anlamıyla haşhaşi bir yapılanma içinde olan ve şizofren bir mehdi bozmasının peşinde cennete pupa yelken gittiğini sanan bir okumuş ahmak ordusu arasındaki bir iktidar savaşına taraf olmak ya da olmamak bir yana buna aklın ve irfanın mücehhez kulesinden seyirci bile olmak akıl oynatıcı bir şey. 

Sıffinden bu yana değişen bir şey yok. 

Şaban Ali Düzdün Hocanın devlet ve islam görüşüne yürekten katılıyorum. İslam devleti tabirini sözlükten kaldırmak gerekiyor. 

Başım ağrıyor valla yazdıkça. 

Şu koca ülkede gerçekten düşünen bir avuç dindar var onları da cehennemlik ilan eden kazurat dindarlar var Buharinin sırtına binmiş. Şimdilik Batı Cephesinde değişen bir şey yok.

Ali Ünal'ın tahliye kararı veren hakimi cennetle müjdelemesi artık bende sigortayı attırdı. Allah kahretsin sizi ahmak sürüsü...

21 Nis 2015

BİLİNÇALTI ÇARPITIR SİLER VE GENELLER

R.Şanal!ın bir videosuna denk geldim de orada bu cümleyi kurdu. Bilinçaltı ; siler , çarpıtır ve geneller. 

Korktuğumuzda bilinç devre dışı kalır ve ilkel beyin devreye girer.İlkel beynin ise üç davranış karakteri vardır, kaçmak- savaşmak- donup kalmak..

Korku anında bilinç kesilir ve bilinçaltının müdahelesine maruz kalır ve bu anda bilinçaltına kodlanan duygu ya da emir ömür boyu insanın davranışlarını belirler.

Bilgileri tazelemek iyi oluyor. Bu donup kalma durumu bende fazlasıyla mevcut. Hayatın nimetlerini alma konusundaki yavaşlık ve tutukluk benliğimce farkedilen henüz şifalandırılamayan bir durum.

Mesela alt edemediğim bir durumla karşı karşıya kaldığımda hala donup kalıyorum ve kendimi kapatıyorum. Bir durum derken para kazanmak ve gücümü ve yeteneklerimi kullanmam gerektiğinde oluyor sadece. İlişkiler ve yazma konusunda aştım bu durumu. 

Yaptığım,söylediğim veya yapmadığım ve söylemediğim  şeylerden dolayı sorgulanmak beni müthiş geriyor sanki saldırıya uğramışım gibi savunma pozisyonuna geçiyorum. Resmen ben olmaktan çıkıyorum. Tehdit olarak algılıyorum bunu. Tıpkı sözle tehdit edildiğimde hissettiğim gibi.

Bu yaşıma geldim ama beş yaşında çocuk gibi davranıyorum bu durumlarda. Mantksız ve korkuyla. 

Bilinçaltı temizlik işine kaldığım yerden devam etmem gerektiğini anladım. 

20 Nis 2015

BAŞKASI OLMA KENDİN OL GEL BANA SAHİCİ SAHİCİ

'' İnsanlar gerçekten özgürleşirlerse genelde birbirlerini taklit etmeye başlarlar. '' Eric Hoffer

'' İsyan etmeden benlik inşaa edilemez '' İkbal

İnsanların hemen hemen hepsi dışarıya bakar ve gözünü kapattığında ise uyur ve gördüğü rüyalarıda ciddiye almaz. O yüzden kendisi hakkında değil hep başkaları hakkında enformasyonu(malumat) vardır. Köleleşme buradan başlar ve nesilden nesile aktarılır. 

Adam olmaya giden yol izleri takip etmeyen yoldur. İnsanlar aslında özgürlük istemez , özgürlük karar ve sorumluluk almaktır. İnsanların istediği koro halinde olmaktır , koro içinde kendi sesini duyamaz çünkü.

Benim özgürlük savaşım 27 yaşında başladı. Özgürleşme fikrim ise 24 yaşında. 20 yıldır mücadele veriyorum ve ancak kendi fikri olgunluğuma ulaştım. 20 yıllık bir yaşanmışlık ve fikri tecessüsten sonra. 

Ergen yıllarda isyan halindeyizdir hatta ateist ve anarşist olmak modadır o yaşlarda. Lakin kök salmaz o isyan ruhu genelde ve orta yaş kültür havuzuna dahil oluruz. 

Bundan kaçınmanın yolu bağımlı olmaktan uzak kalmaktır. 
Özgür müyüm peki ?? Hayır.

Daha yolun başındayım daha ancak fikrimi özgürleştirebildim . Daha duygularımı özgürleştireceğim daha dünyadan özgürleşeceğim daha sonra bedenimden özgürleşeceğim...

Kitlesel kurtuluş yoktur kitleler cehennemin yolunu tutar.İçine doğduğu kimliği hiç sorgulamadan yaşayan insan insan değildir, adam değildir ve Allah adam olmayıp odun olanları muhatap almaz. 

 O yüzden demokrasi seçim falan bana çok lüks geliyor. Siyaseten bir şeydir belki felsefi olarak özgür bireylerin olmadığı bir yerde seçim iktidar hatta futbol düdük sesiyle komut alanların gözünü boyayan bir illüzyondur sadece...

Özgür insan kendisini fetheden insandır. 

BU konuya da nerden geldim bilmiyorum şimdi. 

Uzun lafın kısası kitlesel kurtuluş yok kardeşim herkes kendisini kurtarsın hepimiz tek tek hesap vereceğiz. Kimse avukatlığınızı yapmayacak..

Başkası olma kendin ol gel bana sahici sahici ... (sabah bu nakarattan mırıldanıyordum sanırım oradan geldik buraya)

17 Nis 2015

VEYA KENDİ AKLIMIZI KULLANSAYDIK

'' Büyük günahlardan ve çirkin fiillerden kaçınanlara gelince, onlar arada bir hataya düşseler de (bilsinler ki) Rabbin bağışlamada cömerttir. O, sizi toz topraktan var ederken de, annelerinizin rahminde saklı bulunduğunuzda da sizinle ilgili her bilgiye sahiptir. O halde kendinizi saf ve temiz görmeyin; (çünkü) O, kimin Kendisine karşı sorumluluk bilinci taşıdığını en iyi bilendir.'' Necm 32 -Muhammed Esed meali
Karamazov kardeşlerde şöyle bir bölüm vardır; Sevillada herkes Mesihi beklemektedir ve bir gün Mesihin geldiği ilan edilir. Halk coşku içinde Mesihi kucaklar. Gel zaman git zaman Mesihin anlattıklarından kardinal hazretleri rahatsız olur ve Mesihi engizisyonda yargılar ve yakılmaya mahkum eder. Dinin peygamberini sonradan din icat edenler yakılmasına hükmetmiştir.

Bu hikayeyi kendi vicdan aynamızda bir görmeye çalışalım. 

Şaban Hoca şöyle bir laf etti üzerinde düşünün derim. Ben islam devleti lafına biraz mesafeliyim zira devlet içinde zor kullanmayı da barındırır fakat din de zorlama yoktur. 

Bizim alime değil mütefekkire ihtiyacımız var başımıza gelen bütün pisliğin nedeni alimlerdir.

Kadın soruyor; hocam kaş aldırmak caiz mi ? Hoca cevap veriyor ; kaş senin kaşın ne yaparsan yap. Böyle aptal sorulara böyle cevap verilmeye başlandığında insanlar bi kendine gelir gibi geliyor bana. Din reçeteyle satılan bir ilaç mıdır ki reçeteyle kullanmaya kalkıyorsun be ahmak.

Mümin insan sıraya girmeyi bilir bilmesi beklenir en azından. En basit kul hakkı bilinci olmayan adamdan mümin olmaz..

Kabenin etrafında kadın erkek içiçe ibadet eder fakat Kabeden çıkınca yollar ayrılır. Allahın evinde serbest dışarda yasak. 

Cuma hutbeleri tamamen vakit israfı kimse dinlemiyor kaldıki ondan hisse alacak..

Müminlerin işleri kendi aralarında şura iledir diyen kitabın sözde inananları ne hikmetse halife derdinde. Halifeyi camide katletmediniz mi ???
Çok sevdiğim bir ayet ile bitireyim..Mülk 10.ayet

'' Ve onlar, "Eğer biz" diye ekleyecekler, "(bu uyarıları) dinlemiş olsaydık veya (en azından) kendi aklımızı kullansaydık, (şimdi) yakıcı ateşe müstehak olanlar arasında bulunmazdık!"