31 Tem 2013

GARİP OLAYLAR YAŞADIM

Dün ya sahura kalkamamamın ve havanın kavurucu sıcaklığının ya da akşam yaptığım çalışmanın ya da toptan hepsinin etkisiyle benzini bitmiş araba gibiydim adeta. Elim kolum kalkmadığı gibi aklım fikrim de çalışmıyordu.

Sıkıntılı ve bıkkın bir pazar günü geçirmiştim.Çok gergindim bir ara küfürler ederek sokakta yürüdüğümü hatırlıyorum. Cumartesi akşamı duş alırken duş başlığı elimde kaldı hortum başlıktan kopmuş can havliyle oraya buraya atlayan yılan gibi savrulup duruyordu. Pazar günü markete gittim bir adet duş hortumu alıp geldim. Ne bataryaya ne de duş başlığına uydurabildim, standart değil mi bunlar ya hu diyerek söylenmeye başladım ve o sinirle ikisini de mutfaktaki çöp kutusuna attım. Çarşıya gittim giderken de söyleniyorum ; sen gidip nalburdan alsana kardeşim gidip marketten alırsan böyle olur işte. Neyse çarşıdaki nalbura gittim abi dedim durum böyle böyle, çıkardığın hortumu getir onlar standart değil dedi. La havle çektim içimden hava sıcak dilim damağım kurumuş zaten. Söylene söylene eve döndüm biraz dinlendim akşama doğru kopmuş hortum alarak tekrar nalbura gittim. Adam hortumu eline aldı baktı baktı, ben böyle bir şey görmedim sen duş başlığına bağlayan kafayı da getir dedi.. Senin dedim içimden taa amına koyim , sokarım başlığına da hortumuna da. Bir hışımla çıktım dükkandan. Şaka gibi ama şaka değil küfrede küfrede eve geldim. Canım sıkkındı , gergindim zaten iyice köpürdüm.İftara davetliydim arkadaşa o sinirle başakşehire iftara gittim.Akşam iyi geçti biraz da o sinirle yatağa girmedim.

Pazartesi ofise geldim,kimse yok. Oturdum odamda tek başıma cumartesi akşamı seyrettiğim cengiz belgeselini düşündüm. Allahım dedim ben artık anladım bayram kurguladığım gibi olmayacak gene yaya kalacağım ama biliyorum ki senden istemeyi becerebilseydim sen vermemezlik etmezdin zira vaadin var ve vaadinden dönmezsin. Rahatla dedim teo olmayacak en azından bu ara olmayacak. Çok kasıyorsun çünkü isterken hayal kurarken hedef koyarken hep için için bunun olmayacağını fısıldıyorsun kendine aslında sahtekarca istiyorsun netice olarak istemiyorsun. Ağzın söylüyor ama kalbin inkar ediyor. Oysa Allah söze değil kalbe bakar. Kendini kandırma dedim. Korkularından,kuşkularından kurtulup azimle yaşamaya başlamalısın. Düşmedim daha dedim düşmedim daha. Sadece iç sesimi duymaya ve arınmaya ihtiyacım var. Çünkü iç sesim korkular ve utançlarla suçluluk duygularıyla sarmalanmış,sesi duyulmuyor.

Arkadaş geldi öğleden sonra. Ben dışarı çıkayım da duş hortumu bakayım dedim. Çıktım caddedeki nalbura gittim. Abi böyle böyle durum var bana yardım et. Adam şöyle dedi; senin anlattığın gibi bir batarya yok sen hortumu sökerken bataryanın altındaki aparatıda sökmüşsün. Eve gittiğinde eğer çöpe atmadıysan hortumdan aparatı sök ve bataryaya tak penseylede içten iyice sıkıştır diye devam etti. Akşam eve döndüm ilk iş çöpten hortumları ve alaklı bütün zımbırtıları çıkardım. Hakkaten de adamın dedği gibi bataryadaki aparatı da sökmüşüm. Hemen yerine taktım iyice sıktım. Sonra çöpe attığım yeni aldığım duş hortumunu bataryaya kolayca geçirdim. Pazar günü bir türlü oturmayan duş başlığı acaba sorun çıkaracak mı derken yağ gibi geçiverdi.Allah allah dedim bu nasıl oldu ya.

İftarı bekliyorum tv de M.Ali Bulut dua ile ilgili konuşuyor. Biz isterken kendi acziyetimiz ve imkanlarımız nisbetinde istiyoruz halbuki istediğimizin kadiri mutlak ve imkan sınırları olmayan bir Allahtan istediğimizi unutuyoruz. Bildiğim şeyler ama bu sefer çok anlamlı geliyor bu sefer anlıyorum. Araba mı istiyorsun Allahtan iste ama Allahtan iste. Kendi acziyetini  düşünüp nasıl olacak diye düşünme dua ettiğin varlığa hakaret olur bu. Cengiz belgeseli geliyor aklıma tekrar; Ulu Tengri mavi göklerin efendisi bana güç ver kelimeleri dökülüyor dudaklarımdan. Küçükken ama çok çok küçükken dedemin beni tutup gücümü kullanmamı engellemesi geliyor aklıma ve şimdi dedemin yerine kendi kendimi tutugumu farkediyorum. Ense kökümden bir duygu boşalıyor ve anlıyorum.

Ve enterasandır dün gece bir dini kanalı seyrediyorum konuşmacı şu hadisi tekrar ediyor; benden nasıl görüyorsanız namazı öyle kılın. Zaplıyorum başka bir kanal alakasız bir konu orda da konuşmacı aynı hadisi naklediyor. Zaplıyorum başka bir kanal gene alakasız bir konu ve konuşmacı aynı hadisi naklediyor. Bir kanal daha açıp aynı hadisi duyarsam şizofren olabileceğim korkusuyla Eurosport kanalını açıyorum.

29 Tem 2013

ULU TENGRİ MAVİ GÖKLERİN EFENDİSİ BANA GÜÇ VER

Haftasonu cumartesi akşamı "moğollar,cengiz hanın yükselişi" isimli belgesel sinema vardı TRT 1 de. Timuçin Tankutlara esir düşünce kendisini kurtarması için budist keşişten yardım ister ve keşiş Timuçinin karısı Börte'yi bozkırda bulur ve Timuçinin ona verdiği kolyeyi Börte'ye verir. Börte gelir kocasını kurtarır. Timuçin bozkıra döndükten sonra bir sabah karısı Börte'ye şöyle der: moğol boylarını nasıl adam edeceğimi biliyorum der ve çekip gider ve bir kez daha eşini ve çocuklarını geride bırakır. Tahminimce moğollarca kutsal sayılan tapınak gibi bir yere gelir ve dua etmeye başlar. Ulu Tengri,mavi göklerin efendisi bana güç ver. Yapacaklarım için bana güç ver. Güç ver. (burada Timuçin moğolların yasalarını da belirler ve bunları adeta Tengriye sunar ve bu yasaları uygulamak için de yardım ister)

O sahneyi seyrederken şöyle düşündüm; o kadar içten ve konsantre bir şekilde dua ediyordu ki adeta duasıyla bütünleşmişti. Bildiğiniz üzere Ulu Tengri duasını kabul etti ve ona güç verdi. Dedim ki kendi kendime şöyle bir dua etmeyi ne kadar isterdim. Öylesine inanmış içten ve kararlı bir dua edebilmek ne güzel olurdu. Dua etme özürlüyüm bilerek ve isteyerek dua edemiyorum. Oysa dua olmadan nasıl müslüman olabiliriz ki. Duamız olmaz ise ne işe yararız. Ne kadar imrendim o sahneyi seyrederken. İzlerken anlıyorsunuz zaten duanın kabul olacağını. Ne kadar ihtiyacım var dua etmeye.

Allahım dedim bugün,sen dua etmeyi beceremeyen kulunun da duasını kabul etmez misin ?

YOLDA YÜRÜYORDUM BİR ŞARKI DUYDUM,KALBİM ACIDI

Dün gece başım çatlıyordu adeta erkenden yemeğimi yedim ve yattım. Sabah uyandığımda hala hafiften bir sızı ense köküme kadar sarkıyordu. Telefonuma baktım saat dokuza geliyor. Bir mesajım gelmiş açıyorum eşim msj atmış sabahın bir vakti. Canım sıkılıyor biraz mesajı okuyunca. Canımı sıkacak daha fazla şeyim olduğu için çok takılmıyorum. Her duygudan biraz karışmış kıvamsız bir aşure gibi sokağa atıyorum kendimi. Yürümek biraz iyi gelir umuduyla sıcak demeden yürüyorum. Yürürken düşünüyor hüzünleniyor umutlanıyor korkuyor ve özlüyorum. Toplamında biraz iç acısı var en üstte kalan. Ofise geliyorum. Yürümek biraz iyi geldi sanırım. Kendimle konuşuyorum biraz. Sonra bilgisayarımı açıyorum. Duygusalım bugün . Geçmiş yıllarımdaki depresyonları hatırlıyorum. 1994'ten 2007 yılına kadar ara ara yaşadığım , depresyona girerek hayattan kaçma eylemli  bölümlerimi anımsıyorum. Ne kadar geride kalmışlar artık istesemde depresif olamıyorum. Beyne format işlerinin işe yaramış olması güzel. Sevindiriyor beni bu durum. Bayrama on gün kalmış belirsizlik beni çok germiş anlaşılan.

Youtube ta "me as matado el corazon" u buluyorum. İki defa dinliyorum. Sonra "ederlezi". Kilisedeki konser kaydını dinliyorum. Sonra aklıma Umay Umay-Kazım Koyuncu düeti "gylu çkimi" (kalbim acıdı) geliyor. Bu şarkı aklıma geldiğine göre kıvamı bulmuşum diyorum. İkinci kez dinleyemiyorum. Takatim yok. Eşim bu şarkıyı dinletmezdi evde. Sonra gene Umay Umay-Cem Adrian düeti "bana özel" i dinliyorum. Demek eşimi ve çocuklarımı çok özlemişim. Eşime ithaf ettiğim bir şarkı zira. Bundan sonrası baktım Jeff Buckley -Kurt Cobain istikametine kayacak bir titreyip kendime geliyorum. İmdada gene Umay Umay yetişiyor "düşmedim daha". Düşmedim daha diyorum kendi kendime yapacak çok iş var. Duygusalım ve yerçekimi üsütmdeki hakimiyetini yitirdi yitirecek kendimi mavi göklerin içinde uçar halde bulmamak için koltuğuma iyice yapışıyorum. Bu şarkının  klibini de çok severim hatta video klip denince aklıma gelen ilk birkaç klipten biridir. Umay avatar mavisi yüzüyle şahanedir. Umay Umay bu memlekette benim en beğendiğim kadın vokaldir. Nedense çok gündeme oturmadı zatı şahaneleri. Gizliden gizliden aşık olmuş olabilirim 90'lı yıllarda. Bir ara düet için herkesin sıraya girdiği bir konuma gelmiş ve gayet iyi olmuş olan Umay Umay aklınıza gelen gelmeyen pek çok şarkıcıyla düet yaptığından tanımadan dinlemiş olma ihtimaliniz de hayli yüksektir.

Kıyamet sen de kop kopacaksan der şarkının sonlarına doğru Mete Özgencil. (düşmedim daha parçasının söz yazarıdır kendileri ve sesiyle de olaya dahil olarak bizi mest etmiştir) ve piyanoyu ateşe verirler. Fena ya bu neslin bünyesi bu şarkıyı kaldırmaz gibi geliyor bana.

Bunların hepsinin üstüne Metallica-to live is to die çok iyi gider ama ben Cemaliden "duymak istiyorum" dinliyorum. To live is to die aslında hakkında kitap yazılacak bir parça belki yazarım bir gün. Metallica'nın topunuzun amk dediği ve koyduğu andır.

Müzik ile ruh arasında bir bağ olmalı. Kainattaki sesin la notası olduğu yönlü bir NASA kaynaklı  yazı okumuştum. Evrendeki herşeyin bir müziği var duyabilirsek eğer. 90'lı yılarda vurmuşum dibine ben düşünüyorum da ,ne müzik dinlerdim. Hey gidim hey.

Ben dinlemeye devam ediyorum dostlar aklıma gelen olursa paylaşırım.

26 Tem 2013

EDERLEZİ

Goran Bregovic-Ederlezi çalıyor deminden beri,ilk defa açık havada canlı dinlemiştim. Şu an çalan enstrümantal versiyon. Açık havada bu parçayı vokalistlerden bir hatun seslendirmiştiki aman aman ruhum arşa değdi geldi. Bu gün yazmayı düşündüğüm pek çok konu vardı biraz kendi ruhuma dokunmak istiyordum,belki çingeneler nereye gömülür gibisinden bir zihin egzersizi yapacaktım. Lakin bu parça fikrimi değiştirdi.

Bu parçayı bulun açın gözlerinizi kapatın ve dinleyin. Sarılın bol bol sarılın hayalinizde. Konuşmaktan ve okumaktan ve dahi zırvalamaktan bunalmış ruhumuza iyi gelecek.

Üstüne de "me as matado el corazon" da dinlerseniz sakızlı muhallebi gibi olursunuz. Tadından yenmez.

Hayırlı cumalar olsun. Müziksiz bir hayat hatadır.

24 Tem 2013

CUMHURİYETÇİ DİNDAR PROFİLİ VE BAHSİ DİĞER KADINLAR


Adet olduklarında bu ülkenin kadınları (geleneksel kültürü almış kadınlar diyelim) hastayım derler ve pis olduklarını düşünürler beraberinde. Gizlenir ve ayıp bir şeymiş gibi utanılır. Müslümansa,camiye giremez,kurana el süremez,ayet okuyamaz,namaz kılamaz,oruç tutamaz insan içine çıkamaz neredeyse. Suçluluğun dibi. Ve bu psikolojiyi ergenlikten menapoza kadar her ay yaşarlar. Bilinçaltlarında suçluluk ve kirlilik duygusu her ay pekişir de pekişir. Bu kadınlar anne olurlar ve çocuk büyütürler. Kendisini eksik hissseden bu kadınlar çocuklarına farkında olmadan suçluluk duygusu aşılar. Kocası olmadan hacca gidemez,fıkıh kitaplarına bakarsan bırak haccı,bakkala bile gidemez. Bunu da din sanan kadınlar Allah korkusundan erkeğin malıymış duygusunu besler farkında olmadan. Ama bu haksızlık der bir yandan fakat bunu dillendirmek bir yana korkup tövbe eder. Orgazm olmayı da bilmedikleri ve mübarek kocalarının da orgazma ulaştırmak gibi bir derdi  olmadığından hadis tehdidiyle ilişkilerine devam ederler. Kadın için hem yatak hem hayat işkenceye dönüşür. Bu seferde imdada kocasını razı eden cennete gider yönlü hadisler yetişir ve çilekeş kadın bağrına taş basar ve cennette kavuşacağı mutluluğun hayallerine dalar. Orada da kocasından başkası ile birlikte olamayacağına inandırıldığından cennette bir umut beceriksiz erkeği tarafından mutlu edileceğini umar. Maazallah kocasının cennete girememe ihtimalinde kocasız orada ne yapacağını bilemeyerek paniğe kapılır ve soluğu Nihat Hocanın iftar ve sahur programlarında alır. Kişiliği tarumar edilmiş,öz güveni sıfırlanmış bu kadınlarımız,annelerimiz,teyzelerimiz bu trajedinin kurban rolünü üstlenirler. Benim tanıdığım bütün kadınlar mutsuzdu ama hayatlarından memnun olmayı öğrenmişlerdi bir şekilde çünkü o kadar dayanıklı yaratılmışlardı ki kendilerini çocuklarına adayarak evde yaşlılık yıllarında kurdukları krallıklarının keyfini çıkararak mutsuz ama bir şekilde tatmin olmuş memnun insanlar olarak ölebilmeyi başarır çoğu.


Oysa biz aynı nefisten yaratılmış iki canız ve birbirimizi tamamlayan muhteşem bedenlere sahibiz. Bugün mescitlere giremeyen kadınlar Nebi zamanında Nebinin arkasında kimseden izin almadan her vakit (ve günün her saatinde ) mescide gelirlerdi. Ticaret yaparlar,sosyal hayatın içinde olurlar,cumaya yani haftalık istişarelere katılırlar Hz.Ömer'in mehir ile ilgili yapmaya kalktığı kısıtlamaya karşı mescitte Ömer'in karşısına dikilip hakkını arayacak kadar da öz güven ve bilgi sahibiydiler. Kuran ve Nebi geldiği arap toplumunu elinden geldiği kadar kadın hakları konusunda ileri taşımaya çalışmış ve bunu başarmışsa da Emevilerle birlikte bilindik baskıcı erkek egemen toplum kodları geri gelmiş,kadınlar toplum hayatından kovulmuştur. O da yetmemiş kadınlar aklı nakıs,bedeni nakıs,ruhu nakıs varlıklara dönüştürülmüştür. Ortaçağ hristiyanlığındaki kadının ruhu var mı tartışması islam dünyasına da sirayet etmiş ve kadının ruhu olmadığına karar verilerek erkek hazlarını tatmin eden bir cesede dönüştürülmüştür. Bu toplumda sadece anne olan kadının bir değeri vardır o da çok sahtekarcadır. Bir kadın anne değilse cinsel objedir. (osmanlıların kuruluş yıllarında 1,Murat dönemine kadar bacılar diye savaşçı bir kadın topluluğun olduğunu biliyor muydunuz)

Bütün bunları niye yazdım şimdi akşam Habertürkte Cüppeli namlı kişi vardı teketek programına konuk. Malum içerdeyken çağıramamışlardı kanala Fatih Altaylıyı uzun zaman sonra tekrar ekranda gördük Cüppeli sayesinde. Bu Habertürkte az ibne değil ha, sen haftasonu Abdülaziz Bayındır'ı çağır iki gün sonra Cüppeliyi ikisini kapıştır ve reytingi kap. (me as matado el corazon çalıyor bir yandan Allahım bu nasıl şarkı ya içim eridi) Cüppeliyi görünce bunları yazmak aklıma geldi nedense. Sapıtmak için prof olmaya gerek yok diyerek ayar vermeye devam ediyor. Kendisi Allah ya (haşa) kimin sapık olup olmadığına o karar veriyor. Her şeyi onlar biliyor biz okuduğumuzu anlamıyoruz. Arapçayı da onlar biliyor,kitabıda sünneti de. Zaten bu alemin bir akıllısı sen misin değil mi? Onun gibi düşünmeyen herkes kafir herkes sapık. Neyse ya Allah selamet versin. Haydar Baş'ın bile peşine takılmış gidenler var üniversite bitirmiş bir sürü ahmak Cüppeliye sıra gelmez.

Habertürkün yapmaya çaılştığı şey midemi bulandırdı kanalı da bir daha açmadım Gezi olaylarından beri kılım zaten. Cüppeliyi sövdürüp rayting yapacaklar. Abdülaziz Hoca da laf yetiştirmeyi bıraksın dengi değil zira.

23 Tem 2013

BASİT İNSAN ACELECİDİR

Basit insan acelecidir

Söyle bir düşünürseniz, ne alkollü içki ne de cinsel ilişki temel ihtiyaçlar arasında. Hayatınızı seks olmadan da sürdürürsünüz, içki içmeden de. Gruplar ve toplumlar içki içmeyi yasaklayabilir ve karşılıklı cinsel ilişkiye girmeden suni döllenme ile soylarını devam ettirebilir.
 Öte yandan, insan denen yaratığın hayvan denen yaratıktan temel bir farkı estetiğe verilen önem. İnsanlar ve uygarlıklar geliştikçe de estetiğin yaşamdaki yeri ve önemi artıyor.
Basit insan her şeyi sonucuna göre değerlendirir ve sonuca çabuk gitmek ister. Sevişme öncesi oynaşma ve cinsel partneri ile romantik bir akşam geçirme ona göre vakit ve para kaybıdır. Yemeği çabuk, adeta arkasından biri kovalıyormuş gibi yer. İçkiyi yavaş, tadını çıkara çıkara, azar azar değil de şişeyi kafaya dikerek içer.
Sakın her şey paraya bağlı demeyin. Ortalama bir Türke, bir Amerikalıya, bir İtalyana ve bir Fransıza 100 bin avro verin ve 100 metrekarelik bir alanı lokantaya çevirmesini söyleyin. Estetik açısından ortaya öyle büyük farklar çıkar ki şaşırıp kalırsınız (istisnalar kaideyi bozmaz). (Vedat Milor'dan alıntıdır)

Kendimce geliştirdiğim bir ölçüttür bu.Bir insan sevişmeyi ne kadar beceriyorsa ve kadının ruhuna dokunabiliyorsa o kadar insan olma potansiyeli taşır. Diğergam,güzelperest ve görgü sahibi.

22 Tem 2013

GÖRDÜĞÜNÜN YARISINA DUYDUĞUN HİÇ BİR ŞEYE İNANMA

Pazar günü Nationalda daha öncede birkaç kere seyrettiğim bir dizi bilimsel belgeseli tekrar seyrettim.

Birincisi beyinle ilgili olandı ki mutlaka bulup seyredin derim.Biz meselemize gelelim.

Hafıza, işitme ve görmeye dayalı edinilen bilgilerin gerçekliği ile ilgili belgeseller ise gerçekten çarpıcıydı. Şöyle bir deney hazırlanıyor; Central Parkta bul kızı al parayı oynatan birisini etrafında toplanan 20 kişi ilgiyle adamı takip etmektedirler. Mizansen gereği (seyircilerin haberi yok) beş metre ötede bir kadın ve iki erkek ortaklaşa bir adamın sırt çantasından parayı alır ve kaçarlar. Kadın sözde kurbanın karşısına geçmiş bağırıp çağırmaktadır ve diğer iki eleman arkadan gelerek olayı gerçekleştirirler ve bizim 20 arkadaş ta bu olayı görür.

Tabi ki polis gelir ve tanıkların ifadelerin alır. Herkes farklı bir olay anlatır. Kimi kadın doğu blokundan bir ülkedendi der, kimi iki kişiydiler,kimi üç kişiydiler kimi kadın olayda yoktu  der velhasıl kişi tanımlamalarından olay aktarımlarına kadar herkes bir şey anlatır.


Bizim hırsızlardan birinin içinde olduğu beş kişilik grup teşhis için filmlerden aşina olduğumuz camın arkasına dizilirler. 20 kişilik gruptan 8 kişi teşhis için çağırılır. Bu beş kişiden hangisinin fail olduğunu teşhis etmelerini isterler. 6 kişi beş numarayı 2 kişi dört numarayı seçer. Oysaki gerçek fail üç numarada durmaktadır. Peki hemen hemen herkes neden beş numarayı seçer. Çünkü beş numaradaki kişi olay günü hemen yanlarında ve grubun içinde sürekli şakalar yapıp gülen bir tiptir ve diğer kişiler farkında olmadan onun yüzünü hatırlayıp failin o olduğunu söylemişlerdir(o da ekipten). Olayı açıklayan bilim insanı bunun bilinçdışı akış denen bir fenomen olduğunu beynin olay anını hatırlaması gerektiğinde olay mahallinde gördükleri bir yüzü failin kimliğiyle üstüste getirip bilinçüstüne çıkarması durumu olduğunu söyler. Yani böyle bir durumda beyin gerçek failin yüzünü hatırlayamdığında o an hatırladığı herhangi bir yüzle faili aynılaştırmaktadır.

Okan Bayülgenin Tv8 de yaptığı programda da benzer bir olay aktarılmıştı. Hatta bu olayın daha sonra filme çekildiğini de söylemişti. Harward Üniversitesinde okuyan bir kız kampüsteki odasında tecavüze uğrar. Tecavüz esnasında direnmesinin fayda etmeyeceğini anlayınca bari şu adamın yüzünü iyice bir göreyim de polis yakaladığında teşhis edeyim der ve adamın yüzünü iyice hafızasına kazır. Neyse klasik cam muhabbeti esnasında bizim mağdure kişiyi teşhis eder ve adam hapsi boylar. Gel zaman git zaman bizim eleman bir gün muhabbet esnasında olayı aktarınca hapishane arkadaşlardından biri nasıl ya der o kıza tecavüz eden bendim senin ne işin var burada der. Olay karışır ve gerçek tecavüzcü olduğunu iddia eden kişi ,mahkemeye ve ilgili yerlere mektup yazarak gerçek suçlunun kendisi olduğunu ve bizim arkadaşın boşu boşuna içerde yattığını yazar. Hop dosya yeniden açılır bizim mağdure tekrar çağırılır ve tekrar yüzleştirme ve teşhis yaptırılır fakat mağdure ısrar eder,hayır der bana tecavüz eden diğeriydi o yalan söylüyor. Allahtan DNA analiz yöntemleri gelişmiştir o ara ve alınan DNA örnekleri ile olay anında alınan örnekler birbirleri ile karşılaştırılır ve gerçek tecavüzcü olduğunu iddia eden kişinin doğru söylediği saptanıır ve mağdurenin teşhisiyle içerde yatan arkadaşta kurtulur. Acayip dimi ? Beyin böyle bir şey işte.

İşitme ve hafıza ile ilgili olarakta şöyle bir deney yapar arkadaş; bir cümle söyler ve karşısındaki sekiz kişiden aynı cümleyi tekrar etmelerini ister. Cümle de o kadar uzun bir cümle değil ; merkete gittim falan,falan,falanı aldım eve geldim pasta yaptım gibi birşey (bakın ben de hatırlamıyorum). Deney grubundaki sekiz kişiden hiçbiri aynı cümleyi tekrar edemez. Ya eklerler ya da bir iki kelimeyi çıkarır ya da değiştirirler. Bizim geçici hafıza dedidğimiz durumda beynimiz 20 saniye sonra bütün anıları siler. Bunun hatırlanabilmesi için kalıcı hafızaya depolanması gerekir. Bunun içinde belli teknikler gerekiyor.

Deneyden sonra bizim gruba gerçek durumun ne olduğu video çekimleri ile gösterilir. Herkes küçük dilini yutacak kadar şaşkındır. Gruptan biri şöyle bir yorum yapar " bundan sonra asla bir mahkemede tanıklık yapmam " . Gerçekten de durum budur ve görgü tanıklığı hiç güvenilmeyecek bir olgudur.

Gelişen bilim sayesinde beynimizin ve duyularımızın nasıl çalıştığını daha iyi anlıyoruz ve anladıkça görüyoruzki aslında gördüğümüzü ve duyduğumuzu sandığımız şeyler gerçeklik olmayıp bizim beynimzin gerçeklik olarak tanımladığı şeylerdir. Bu yüzden gerek görgü tanıklığı gerekse hadis rivayeti gibi çok ciddi sonuçları olan olguların gelişen bu yeni durumlar karşısında yeniden değerlendirilmesi gerekecek sanırım. Çünkü hafıza hiç güvenilmeyecek bir şey.(basit bir deney yapın diyor bilim insanı ; çocukluğunuzun geçtiği evi hatırlamaya çalışın gözlerinzi kapatın ve yazın ne hatırladınız,kapının rengi perdeler,odalar,odalardaki eşyalar. Genelde en fazla beş obje hatırlanır diyor en çok hatırlananda kapının rengi olur)

Not: Nihat Hocaya soruyor kadın sanırım; Hocam adamın iki karısı varsa cennette hangisiyle birlikte olacak ?
Yuh dedim bu ne ya. Kadının derdine bak cennete girdide kocasını kaptırmammaya çalışıyor. Cennete girdin erkek mi yok allahını seversen bacım. yürü git ya. Allah selamet versin.

11 Tem 2013

SELF CONTROL

Bugün aklıma düştü hikmetini bilemeyeceğim,benim yaşlarımda olanlar gayet iyi hatırlarlar Laura Branigan'ın Self Control şarkısını. Şahanedir,biraz önce üç kez dinledim 80'lerdeki aynı tadı aldım diyebilirim. 80'ler deyince akla gelen ilk şarkılardandır.Bir La İsla Bonita bir Big in Japan bir de Michael Jackson vardı. Modern Talking'i de unutmadım. Arabeskli yıllardı.Liseye servis minübüsüyle gidip gelirken hep arabesk çalardı. Biz de Trt de pop saatinin başlamasını beklerdik. Kasetli zamanlar.Hey gidim hey. Darbe sonrası millet kendini arabeske vurmuş.

Neyse benim aklıma geliş sebebi ilginç. Bu şarkı o kadar patlama yapmıştıki inanılmaz yani dinleyen dinlemeyen herkes bilirdi. 14-15 yaşlarındayız o zamanlar aklımız başımızda değil nerde olduğu da belli değil zaar, din hocamız bu şarkının beyin yıkamak için yehova şahitlerinin pompaladığını bu şarkıyı dinlersek beynimize şirk ve imansızlık tohumları ekileceğini biz farkında olmadan anlatmıştı. Nasıl yani diye düşünmüşümdür herhalde o cahil aklımla. Şaşırmıştık en basitinden. Sözlerini anlamadan hoplayıp zıplıyorduk biz beynimiz nasıl yıkanacaksa artık. Efendim,self control ne demek ? Kendimi kontrol ediyorum demek yani benim kontrol edilmeye ihtiyacım yok kendime yeterim . Biz farkında olmadan Allah'a isyan durumuna geçebilirmişiz .

O yaştaki aklımızla tahayyül edemeyeceğimiz casusluk filmleri replikleriyle asıl beynimizi yıkamak isteyen hocanın kendisi miydi acaba diye düşündüm bugün. Benim yehova şahitlerinden haberim mi var o yaşlarda beyin mi var ki asıl yıkasınlar. Aklımız üç karış havada zaten ne anlatıp bizi iyice dumur ettin hoca.

Bir fahişenin duygularına tercüman bir ruhla yazılmış bir parçanın beyin yıkama operasyonu malzemesi olması da o dönemin şartlarına bağlayıp bu şarkıyı dinlemeyi çok seven bendenizin bu şarkı her aklıma geldiğinde yehova şahitlerini de hatırlamama vesile olduğu için ismini hatırlayamadığım hocama teessüflerimi bildiriyorum.

Sayende hocam bir ağız tadıyla dinleyemiyorum bu şarkıyı.


10 Tem 2013

NİHAT DOĞAN İLE RAMAZAN GECELERİ

Dün akşam iftardan sonra tv kanallarını zaplarken Flash Tv de birden gözüme Nihat Doğan çarptı. Ramazan Geceleri Nihat Doğan ve karşısında bir konuk.

Dünya yansa hasırı yanmayacak olan Flash Tv ramazana kayıtsız kalamadı demek ki. Gündem ne olursa olsun tek gündemi cümbüş olan kanalın ramazan geceleri ve Nihat Doğan bileşimi şahane. Cümbüşe devam yani.

Bu memleketteki tek omurgalı kanal Flash Tv arkadaş.

Cümbüşe devam Nihat Doğan yerini bulmuş.

İbretle takip ediyorum.

Not: Önümüzdeki sene bu zamanlar Fransa'dayım. Le Tour de France izlemek için. Artık bu yaştan sonra bisikletçi olamam ama arabayla arkalarından Fransa turu yapacağım. Eşime söylüyordum zaten bir massif/central yapalım diye. Kamerayla Fransa coğrafyasında ve şehirlerinde dolaşmak acayip bir deneyim. Şehirler ve kasabalar enfes. Cancale limanına bakıyorum da müze gibi kasaba. Yaşamak gezmek ne kadar keyifli olur bilmem ama seyretmek çok keyifli.

9 Tem 2013

Y KUŞAĞI ANLATIYOR

-bana bakan kimse ,öncelikle beni değil,başımdaki örtüyü görüyor. başörtüsünün baskın bir kimlik olarak algılanması kişiliğimizi ve bireysel birikimimizi inkara varıyor.bu banal algıdan doğan anormallikler kökleşiyor.gezi zekası bile bu kansorejen ayrımcılığı aşma tavrı gösteremedi.
 Türkiye benim zekamı ,bilgimi ve emeğimi istemiyor reddediyorsa bu utanç verici aptallık beni de utandırır.
Ve başımın çaresine bakarım. 

-eylemci y kuşağı alkışlanırken bizim sakin tutumumuzun bir anlamı olabileceği neden kimsenin aklına gelmiyor ?
taksim platformu da gezideki sivil haklar mücadelesini murdar etti.
okuldan dışlanıyoruz.medyadan,ülkeden dışlanıyoruz.gençlik denince kimsenin aklına gelmiyoruz,sizin bile.
gezi eylemine katılmak dahil yaptığım hiçbir işte başörtülü olarak anılmak istemiyorum ! anlıyor musunuz?

-kimliğimizden dolayı kişiliğimizin hiçe sayılmasını istemiyoruz.tek istediğimiz diğerleri ile eşit muamele görmek.
bizler hep sustuk çünkü yalanlar bizleri birbirimizden uzaklaştırıyor.
başörtülü olmak herhangi bir toplumsal olayda satranç taşı gibi alınıp bir yere konmak anlamına geliyor.
TANIMLANMAKTAN,DIŞLANMAKTAN,YARGILANMAKTAN,KULLANILMAKTAN BIKTIM.

Murat Menteş başörtülü üç üniversite öğrencisi Merve Sağanak,Nazife Enginar ve Büşra Özen ile yaptığı röportajı köşesinde yayımladı röportajların gerisini oradan okuyun.

Ünvirseteye gidiyorsan ve başörtülüysen kişiliğin yok ve kimliğin makbul değil ve hakların yok. İnsan olarak görülmüyorsun çünkü. İnsan olarak görülüyorsun da ikna edileblir bir yanlışlığın pençesine düşmüş şaşkın ve sapkın bir insan olarak.

Kendi başörtüsüzlüğünü yaşam hakkı olarak (doğal olarak) gören seçkinci beyaz türk zekası kendi özgür iradesiyle başını örtmeyi ise aynı doğallık içinde bir yaşam hakkı olarak görmüyor.

Çok güzel ve zeki bir kız başını nasıl örtüyor anlamıyor diyor bu zeka. 

Kızlar iktidar ve dindar erkek egemen sınıflarca da acılarının anlaşılmadığından ve siyasi malzeme yapıldığından şikayetçiler. 

Başörtülü kız,başörtülü yazar,başörtülü memur,başörtülü avukat egemen ve seçkinci kemalist elitin zihinlerimize bulaştırdığı kanserli kelimeler olup onlar için bu ifadeleri kullanmaktan uzak durmamız gerekir. Zira bilinçaltı biz farkında olmadan sınıfsal bir ayrımcılığın olgularını yerleştirir ve onları ötekileştiririz.

Nasıl başörtüsüz kız diye bir tanımlamamız yoksa aynı şekilde başörtülü kız diye bir tanımlamamzını da olmaması gerekir.

Başörtüsü olmayan bir kadını gördüğümüzde onun başının örtülü olmadığının nasıl farkında değilsek ve doğal olarak görüyor ve ön yargı oluşmuyorsa zihnimizde aynı şekilde başını örten bir kadın gördüğümüzde de onun başının örtülü olduğunu farketmeyecek doğal bir zihin algısına kavuştuğumuzda bu iş normalleşir.

Burada medya dili ve görünürlük belirleyici bir unsur olarak duruyor. Zira annesi yengesi ve arkadaşlarından örtülü olan kadınlarla büyümüş olmama rağmen benim zihnimde bile başörtülü bir kadın gördüğümde doğrudan onun örtüsü algılanıyorsa beynim tarafımdan gerisini siz düşünün.

Amigdalayı hiç hafife almayın bütün bu işler onun başının altından çıkıyor.  

ABİGAİL -BRİTTANY HENSEL, MUHTEŞEM HİKAYE





Abigail ve Brittany Hensel kardeşler aynı bedeni paylaşan iki kız kardeş. Kalpleri ve ciğerleri ayrı onun dışında aynı organları kullanıyorlar. Her iki kız ancak kendi tarafını hissedebiliyor. Yürümek bir şeyi yakalamak ya da tutmak için koordineli ve birlikte hareket etmek zorundalar. Üniversiteyi bitirdiler. Ehliyette aldılar. Yıllardır aynı bedeni paylaşıyorlar ve bunu yapmaktan başka seçenekleri yoktu zaten. Anlaşmak ve birlikte hareket etmek zorundaydılar. Tek sorunları aile kurumayacak olmaları. Bu durumu şimdilik bağırlarına basmış durumdalar. Birimiz öldüğünde onunla birlikte ölecek kadar da birbirimizi seviyoruz diyorlar.

Evet dostlar bizler de aynı toprağı aynı göğü paylaşıyoruz. Birlikte yaşamaktan başka seçeneğimiz de yok. Birbirimizi anlamak ve birbirimize destek vermek kaçınılmaz. Onlar birlikte ölecek kadar birbirlerini seviyorlar biz birlikte yaşayacak kadar birbirimizi sevemez miyiz ?

Sevmek ve sevilmek dışında ne istiyoruz ki aslında !

Ne kadar mutlu gülüyorlar,mutlulukları daim olsun..

4 Tem 2013

VİBRATÖR KELİMESİNİ GAF OLARAK GÖRMEK (VİBRATÖR GİBİ ADAMIZ)

Trt Müzik kanalında Mustafa Keser programa bağlanan izleyicinin istek parçasını beklerken ,izleyicinin " bütün yorgunluğumuzu alıyorsunuz " lafı üzerine Keser; "demek vibratör gibi adamız " diyerek cevap verdi.

Bir kısım medya da :-))  canlı yayında gaf diyerek bunu haber yaptı.


Şimdi bu gaf mıdır bilemem ama bir arkadaşla hafta başında muhabbet ederken laf vibratöre geldi. Arkadaş vibratör ne hocam dedi. Ben şöyle bir kaldım. İnternetten bak merak ediyorsan dedim. Yazdı google amcama bir sayfa açıldı " aaa penis miş hocam bu suni penis " dedi. Ben de günaydın dedim.


Vibratörün ne olduğunu bilmemek ayıp mıdır ki ?

Bu soruyu soran arkadaşın seks hayatını az çok bildiğim için vibratörün ne olduğunu bilmemesi çok ta garip gelmedi bana başta her ne kadar şaşırdıysam da biraz. Şaşırmamın nedeni onun artık bu literatüre biraz hakim olabileceğini düşünmemdendi.

Vibratörün ne olduğunu bilmeyenlerin seks hayatları konusunda bir fikir sahibi olabilir miyiz ?

Olamayız elbette ama öznel durumda ben böyle bir fikir sahibi olabilirim. Zira vibratörün ne olduğunu sormak cinsellikle ilgisinin ve bilgisinin vahim durumunun habercisidir. Maalesef ki toplumda pek çok çift yatakta elbiseleri ile sevişmektedir. Ön yargılar,korkular,baskılanmış isteklerin yataktada bastırılmaya devam edilmesi, sağdan soldan duyulan aptalca şeylerin duygu dünyamıza ket vurması ve daha yüzlerce şeyin çıplak bedenlerimize sarmalanması ,penisimize dolanması,elimizi bağlaması neticesinde bedenlerimize hiç dokunamamaktayız.

Benim şu fani ömrümde yaşadığım ve şahit olduğum ve birebir ilk ağızdan duyduğum vakıalar sonucunda özellikle okumuş erkek ve kadınlarımızın (özellikle dindar kesimin) seks konsunda ne kadar acınacak durumda olduklarını biliyorum. Haydar Dümen nasıl kafayı yemedi bugüne kadar hayret ediyorum.

Duyduğum bazı şeylere afedersiniz kıçımla güleceğim ama o kadar trajik bir hal ki ve bu o insanların hayatını zehir ediyor bu sebepten gülemiyorum tabi ki. Bir çözüm de üretmiyorlar üstelik asıl beni acıtan bu. Hepimiz bu yollardan geçtik hiç birimiz anamızın karnında sevişmeyi öğrenmedik.

Mesela genel olarak bizim toplumda hamile kalan bir kadın doğum yapıp lohusalık bitene kadar seks yapmaz. Halbuki hamilelikte kadınlar çok daha kolay ve derin orgazmlar yaşarlar hem hormonal durumdan hem de vajinanın daha kanlı canlı olmasından kaynaklanır bu durum. Üstelik adet kanamaları da sona erdiğinden bunun yarattığı psikolojik ve biyolojik arızalarda hamilelik süresince ortadan kalkar. Rahimdeki bebek te annenin mutlu olmasından dolayı mutlu olur yani. Ama bu tabudur.

Off daha fazla yazmak istemiyorum zira konu bitmez benim de sinirlerim dayanmaz insancıkların yaratıcının bu en büyük lütüflarından biri olan şehevi hazdan ne kadar nasipsiz olduklarını hatırlamak asap bozucu hakkaten.

İnsan hayatı bu kadar zehir eder mi kendine ya hu. Azıcık ilgi azıcık bilgi ve azıcık cesaretle eylem.

Vibratörden haberi olmayan adam karısını nasıl tatmin edecek o da ayrı mevzuu tabi.

Not: Bir forum sitesindeydi sanırım kadının biri kocasının erken boşaldığından ve bir türlü orgazm olamadığından ve yedi yıllık evli olduğundan falan bahsederek ne yapacağını bilemediğini kocasının tedavi olmaya yanaşmadığını falan yazmıştı. Yorum yapanlardan birinin cümlesiyle bitireyim; hayatta çekmem ben öyle erkeği buna dayanılır mı beni sikemeyen erkeğin kıçına basarım tekmeyi anında.

Böyle kadınlar da var haa ona göre.

SARDALYA AVLAYAN ORKALAR


Belgesellerde rastladıysanız görmüşsünüzdür gerek orkalar gerek yunuslar gerekse balinalar bazen işbirliği yapıp büyük balık sürülerini taktik hareketlerle bir araya sıkıştırıp yüzeye yakın bir yerde sonra da sırayla mideye indiriyorlar.


Buradaki temel taktik sürüyü dar bir alana sıkıştırıp yüzeye doğru sürmek. Ondan sonrası kolay zaten. Havaya uçup kaçamayacakları için orkaların midelerini boyluyorlar. Burada sürünün yaptığı temel hata bir arada kalarak korunma iç güdüsüne mahkum kalmak. Oysa dağılıp gitseler hepsi paçayı sıyıracak.

Korku duygusu bünyeye yayıldığında en temel duygumuz devreye girer ve aklımızı devre dışı bırakır. Hayatta kalmak için kaç ya da savaş iç güdüsü. Korktuğumuz anda avcı muktedirlerin avı olmak kaçınılmaz sondur. O yüzden toplu halde bir yere biriktiğinde av olma olasılığın çok yüksektir. Bazen meydanlara birikmemek olası avlardan sizi koruyabilir. Meydana çıktığınız anda kazan kaybet oyununun piyonu haline gelirsin.


Sıkıntı yani.

Geçen hafta sonu berberimde traş olurken konu avrupada kriz var mı yok mu sorunsalına geldi. Sıra bekleyen bir beyefendi yanımda traş olan kişinin İsviçre'de yaşadığını öğrenince (tatil için gelmiş) "ya abi kriz var diyorlar kriz var mı abi hakkaten.nedir abi durum " dedi. Berber lafa girdi " abi ya 40.000 Euro kazanırlarken 30-35.000 Euro kazanmaya başlayınca kriz var diyorlar" dedi. İsviçre'de yaşayan arkadaş konuya tersten girerek " peki abi burada kriz var mı " dedi. Berberde bir homurtu yükseldi. Bitmiyoki abi burda kriz sözleri kafa sallamalarla tasdik edildi.

Tekel bayiinde berberden önceki muhabbette şöyleydi. Müşteri " verdiniz Ak partiye oyları böyle oldu işte abi götü kalktı bunların " (tv de lice olayları ile ilgili bir haber dönüyor ekranda bu görüntüler üzerine konuşuyoruz). Ne alakası var yav dedi pazar günleri tezgaha bakan arkadaş.

Metrobüste yanımda duran iki arkadaş konuşuyor; ak parti geldiğinden beri maaşlarımızdan yapılan kesintiler arttı daha çok vergi veriyoruz dedi uzun boylu olan. Kısa olan ; ak partiden önce maaşından vergi kesilmiyor muydu senin dedi.  Uzun olan ; bunlar abarttılar işi ama dedi. Kısa olan; oğlum o kesilen vergilerle yatırım yapıyorlar yiyorlar mı öncekiler gibi görmüyon mu memleket ne kadar kalkındı kişi başına gelir nerden nereye geldi bak metrobüsle gidiyoruz dedi. Uzun olan ; ben anlama abi bunlar çok kesinti yapıyorlar dedi. Kısa olan  ne kadar uğraştıysa da uzun boylu arkadaşını bir türlü ikna edemedi.

Bu arada Mısırdaki darbe yüzünden güme gitti dün koşulan Cagnes-Sur-Mere ile Marseille arasında koşulan beşinci etabı Cavendish kazanmış. Son kilometrede feci bir kaza oldu yüzlerce bisikletçinin karıştığı. Cavendish birinci ,Hoogland ikinci Sagan'da üçüncü olmuş. Patronlar işe el koymuş anlaşılan.

2 Tem 2013

FRANSA BİSİKLET TURU


Bisiklet sporuyla ilgilendiğim pek söylenemez hatta bisikletim bile yok. Genel kültür babından bir göz atardım önceki yıllar Fransa Bisiklet Turunda ne olmuş ne bitmiş diyerek. Kim kazanmış kim kazanmamış birazcık bir bilgim olurdu.


Bu sene evde kimsenin olmamasından belki , belki de zevklerim gelişiyor bilinmez bisiklet yarışı müptelası oldum. Haftasonu başladı malum tur,Korsika adasından. Dün son etap koşuldu adada tabi işte olduğumdan seyredemedim. Akşam eve dönünce açtım Eurosport kanalını tekrarını seyrettim. O kadar yani.


Bir defa şahane bir doğa içinde bildiğin normal yollarda koşuluyor etaplar. Dağlardan vadilerden kıvrılan yollardan akıp kasabaların  ve şehirlerin içinden geçip giden bir bisiklet akıntısını helikopter kamerasından seyretmek o kadar şahane ki tıpkı denizde süzülen yunus sürüleri gibi insanı kendinden geçiriyor,mest ediyor.



Bu sene hele açılış etabı acayipti yani alacakaranlık kuşağı gibiydi. Kaçıranlar bence netten bulup cumartesi günkü yarışı özellikle son 50 km sini seyretsinler. O kadar heyecanı başka bir spor müsabakasında zor görürler bir daha. Özellikle Eurosport kanalında yarışı anlatan arkadaşlar çok çok başarılı. TRT de izleseydik muhtemelen sıkılırdık. Yarışları anlatan arkadaşlar görüntülerin üstüne o kadar nefis diyaloglar kuruyorlar o kadar içinden anlatıyorlar ki yarışı,yarış durgun aktığı zamanlarda adeta bir belgesel kıvamına bürünüyor.


Korsika'da nefis bir yermiş canım içim gitti. Ajaccio'da yaşayasım geldi.

Kaçanlar kovalayanlar son bir kilometrede onlarca kişinin birlikte attığı sprintler manzara eşliğinde çok sardı beni.

Bugünkü yarışı heyecanla bekliyorum doğrusu.

Bu arada geçen yılın birincisi Cavendish ortalarda hiç yok Sagan'da henüz etap kazanabilmiş değil. Dün burun farkıyla kaybetti etabı Sagan.

Korsika macerası dün sona erdi bugün itibariyle anakaraya geçiyoruz artık.

Hadi bakalım iyi seyirler..

ÖPÜŞMEYEN TECAVÜZCÜ


Bugün yazmayı düşündüğüm konulardan birine temas eden bir yazı okudum. Murat Menteş'in Yeni Şafak gazetesindeki yayımlanan bugünkü yazısını okumanızı salık veririm. Okudum ve hala düşünüyorum ahlak konusunda zihinlerimizin nasıl da yamulmuş olduğu hakkında.


İyi okumalar

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/Murat_Mentes/sokakta-opusmeyen-tecavuzculer/38408

1 Tem 2013

SONSUZA KADAR DOSTUM SONSUZA KADAR BURADASIN

Tuluyhan Uğurlu'nun albüm kapağındaki resim geçen hafta kaybettiğim sevgili dostum Muhammet Tırabzon tarafından çekilmişti. Harun Mazi nickyle bir fotoğraf sitesine koyduğu bu resim Tuluyhan Uğurlu tarafından beğenilerek albüm kapağı yapılmak istendiğinde çok şaşırmış kendisine konduramamış " o kadar resim arasından gel sen benim resmimi bul olacak iş mi ya " diyor hala inanamıyordu. Tuluyhan Uğurlu tarafından albümün galasına da çağrılmıştı sevgili dostum. Beni arayarak beraber gidip gidemeyeceğimizi sormuş ben de o gün müsait olursam elbette diyerek cevaplamıştım isteğini. Gala günü ne olduğunu hatırlamıyorum şimdi de bir işim çıkmış gidememiştim. Rahmetliyi arayıp sorduğumda ben gelmediğim için kendisinin de gitmediğini söylemişti. Değerli olmak iltifat edilmek başarılı olma ihtimali sanırım ürkütmüştü onu. Yakıştıramıyordu kendisine bu başarıyı. Oysa çok güzel fotoğraflar çekiyordu. Fotoğraf konusunda daha gayretli olmasını bunun belki de hayatını amacı olduğunu öğütlüyordum ona ve bunun onun için olağanüstü bir fırsat olduğunu ve açılan bu kapıdan girmesini salık vermiştim. Sonunu biliyorsunuz.

Ondan geriye bir albüm kapağı ve pek çok şahane fotoğraf kaldı geriye..O istemese de sonsuza kadar bir iz bıraktı bu hayatta..