25 Ağu 2014

ATATRÜK'ÜN İSLAMA HİZMETİ

**Bu blogda yazılan yazıların tümü sohbet kıvamında yazılmaktadır bilinçli olarak. O kadar ki çoğu zaman redakte etmeye bile gerek görmüyorum. O yüzden cümle düşüklükleri anlam kaymaları bolca bulunabilir yazılarımda. Bu blogun açılış amacı da zaten bir arkadaşla konuşur gibi duygularımı paylaşmaktır. Çok rahatlıkla çok ciddi denemeler yazılabilecekken format gereği bundan kaçınıyorum. O yüzden ne kaynak belirtiyorum ne bilimsel olmak gibi bir derdim var. Hatırladığım kadarı ile yazıyorum pek çok malumatı. Bu açıklamanın nedeni de yazılarımdaki imla ve bilgi hatalarının olağan olduğunun bilinmesi içindir..copy paste yapmayın yani****

Bizim mahalle pompalanan bazı fikir diyeceğim değil, bazı dedikodular diyelim, pompalanan bazı dedikodular nedeni ile Atatürk'ten nefret eder. Ben de öyleydim kendi aklımla yaşamayı seçene kadar. Harf devrimi olmasaydı hepimiz Kuranı anlayacaktık şimdi teranesi de bu safsatalardan biridir. Bana göre de harf devrimi deliliktir (bir Atatrdükçü tarihçinin de itiraf ettiği gibi kültürel bir soykırımdır) ama harf devrimi olmasaydı da Kuranı falan anlamazdık .Bugün daha iyi anlıyoruz Kuranı bence..

Atatürk, tekke ve zaviyeleri kapatarak bence çok hayırlı bir iş yapmıştır. Tekkelerin geldiği mide bulandırıcı durum karşısında bu çürümüş ve kokuşmuş kurumların artık sökülüp atılması gerektiği hususunda hem fikirim. Benim nazarımda şirk yuvası olmasının dışında tekkeler , eşkıyanın,asker kaçağının,vergi vermek istemeyenin yan gelip yatmak isteyenin mekan tuttuğu cerahat yuvalarına dönüşmüş durumdaydı.

Atatürk bir de bir şey yaptı; Elmalıya tefsir hazırlattı.Niye ? Düşünün bakalım niye ?

Atatürk sayesinde bu ülkede müslümanlar ulan ne oluyoruz diyerek dinlerine sarıldılar. Bu sayede bugün onlarca meal ve tefsir yazıldı. Binlerce yıldır ezberden tekrar ettiğimiz ve din diye yaşadığımız gerçeklik sorgulanmaya başlandı. Çok canlı tartışmalar yapılıyor. Müslümanların özellikle bizim coğrafyamızdaki müslümanların kılıflara sarıp duvarlara astığı ana kitap olan Kuran o askılardan indirildi ve bugün kitap yeniden nüzul oluyormuş gibi üstünde emek harcanıyor. Bu ülke müslümanları saf vahiy ile ilk defa temas ediyor. Müslümanlar yitirdikleri aklı ve fikri yeniden aramaya koyuldu. Bilimsel bilgi ile dirsek teması kurmaya başladı. Evrimin Kurani bir  bilgi olduğu bugün cesaretle seslendiriliyor artık. Kendini keşfeden mümin bugün hocaya sormak yerine kitabını okuyor harıl harıl,gidiyor arapça öğreniyor vs

Bunlar Atatürk'ün devrimleri sayesindedir. Atatürk , bu ülkeyi şoka sokmasaydı daha binlerce yıl uyuyup dururduk.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------

Akşam bir kanalda faydalı bir ilim programı seyrediyorum. Bir hayli  zamandır   ilgiyle ve takdirle takip ettiğim Mustafa Öztürk Hoca'da programın konuklarından birisi. Konu nuzül sebepleri.

Bir ara Hoca diğer katılımcıya miraç konusu konuşulurken şöyle dedi; hocam istediğinize inanabilirsiniz ama bilimsel bir platforma inançlarınızı değil bilimsel aklınızı getirmelisiniz. Eyvallah..

Bir seyircinin sorusu üzerine meşhur Zülkarneyn konusu açıldı. Kulak kabarttım konuyla çok ilgili olduğum için. İslam Ansiklopedisinin ilgili maddesinde ben bu konuyu açıkladım oradan okuyabilirsiniz dedi seyirciye. Daha sonra yapılan ısrar neticesinde kısaca mevzuyu anlattı. 

Efendim bu Zülkarneyn diye ayetlerde anlatılan kişi hocanın araştırmasına göre % 90-95 (buraya dikkat çok bilimsel bir rakam) Pers kralı Kuruş'muş. (Keyhüsrev veya Kiros). Bu iddia yeni değildir bu arada. Neyse hoca bir güzel hikaye anlattı. Sunucunun ,karabalçıklı bir gözede batan güneşi nasıl açıklıyorsunuz sorusuna da şöyle cevap verdi muhterem hoca; bu kral Kuruş batıda ege kıyılarına kadar fethetmiş malum orası deniz kıyısı , deniz kıyısından ufka bakınca güneş karabalçıklı bir çukura batıyormuş gibi görünürmüş bu o demekmiş.(götümle güldüm bu arada bu açıklamaya). Bu süredeki Ye'cüc Me'cüc Enbiya'daki Ye'cüc Me'cüc değilmiş bu cins isimmiş özel isim değilmiş (aksi halde zaten yukarıdaki açıklamaları güme gider) Hoca anlatmaya devam etti.Bu Kuruş'un bir taş kabartması bulunmuşmuş orada iki boynuzlu bir miğfer varmış kafasında ahanda sana Zülkarneyn.  Hepsine eyvallah..Kendisinin söylediği gibi istediği şeye inanabilir ama yine kendisinin söylediği gibi bu bilimsel bir argüman mı peki ? 

Hadi güneşin battığı ve doğduğu yer ayetini batı ve doğu diye evirdin, kara balçıklı gözeyi deniz kenarındaki gün batımı diye çevirdin ,üzerlerine güneşten başka örtü olmayan ayetini bozkır ve ağaçsız yer diye kıvırdın eyvallah şahsi inancıdır şahsi görüşüdür ama bilimsel değildir o yüzden afra tafra yapmasın öyle % 90 diye. Niye % 90 ? Ayetlerin açık anlamlarına yapılan bu müfessir kalpazanlığı yeni değil o yüzden sıkıntı yok. Yalnız sen bir doktora tezini ve bu ülkede Zülkarneyn üzerine yazılmış en ciddi bilimsel çalışmayı hiç yeri ve gereği yokken , biri de kalkmış kitap yazmış uzaya filan çıkarıyor bu açıkça Allah'a bühtandır dersen benim de sinirim hoplar.. Yerimden sıçradım valla bu lafı söyleyince. Bu mu bilimsel ahlak Hocam ? Niye Allah'a ve Kuran'a bühtan oluyor ? Sen zırvalayınca bühtan olmuyor da ? 

Biraz tarih ve mit oku Hocam ? Hathor var, Gılgamış destanı var, Kelt tanrısı Cerninos var !!! Bunlar da çift boynuzlu .. Hathor bildiğim kadarı ile yıldızları gök kuyularına atar efsanede. 

Neyse uzatmayacağım , peki hocam sen Kuruş olduğuna inan ayetlerin açık anlamlarını saptırmak pahasına.. Hocam ya ayıptır, güneşin battığı yer diyor ayet ,battığı yer (matla'i-şşems) batı demiyor.. Başka hiç bir yerde de bu ibare geçmez mağrib , maşrık der Kur'an...Kafayı yiyeceğim yaa..Solar Apex Hocam Solar Atapex..Lütfen..

En çok da karabalçıklı gözenin , ege ufkunda batan güneş manzarası yorumuna bayıldım.. Peh. Ufukta çok güneşin batışını seyrettim hiç karabalçıklı bir gözede batıyormuş gibi gelmedi bana.. anlat dersen hiç öyle bir tasvir de yapmam...

Allah selamet versin...

Not: Hac 15.ayette Zülkarneyn ayetlerinde kullanılan " sebep" lafzı kullanılıyor. Ayetin ortasında " haydi bir sebepe tutunup göklere yükselin" diyor. Burada , "sebep" kelimesi göklere yükselmek için bir araç olarak açıkça ifade ediliyor. Zaten "sebep" kelime olarak ,hurma ağacına çıkmak için ağacın tepesine bağlanıp aşağıya sarkıtılan ip anlamına gelir. Hadi bunu da te'vil edin bakalım ?

----------------------------------------------------------------------------------------------------

Dumanlı Ekrem, her şeyi unutalım gelin kardeş olalım diyor yeni sayfa açalım diyor.. Sabah , paralel kanal Bugün Tv de ( hiç kaçırmam özenle takip ediyorum yayınlarını ileride aleyhlerine delil olarak kullanacağım çünkü ) Osman Özsoy adlı muhterem zat üfürüp durdu Pennsylvania doruklarından esen yelleri..

Önümüz aydınlıkmış,gelecek bizim arkadaşlar güneş ufuktan yeni doğar,Erdoğan'ın sonu Mursi gibi olacakmış çünkü Mısırlı marksist ateist bir arkadaş ta (ismi lazım değil) aynısını söylemiş, İMF'ye olan borcumuz bitti diye bizi kandırıyorlarmış, büyük bir ekonomik kriz bizi bekliyormuş ( memleket batsa zil takacaklar yeminle) falan filan aynı zırvalar devam yani... 

Bir yorumcunun bu Mısırlı marksist arkadaşın haberine yaptığı veciz ifadeyle bitereyim " bi bitmediniz ( amına koyim) " (parantez içi ibare bana aittir.)

18 Ağu 2014

KÖTÜLERİ RAHATSIZ ETMEDİKÇE İYİ OLMAK , İYİDİR..

Salih Nebi için kavmi şöyle bir tanımlama yapar " sen bu peygamberlik işlerine bulaşmadan önce aramızda saygı gören ve geleceği parlak biriydin şimdi kalkmış bizim atalarımızın yolundan ve kurulu düzenimizden vazgeçmemiz için nutuk atıyorsun. Senin pek akılsız hareket etmekte olduğunu görüyoruz  ".

Şunu farkettim ki özünde iyi olmak ve iyi bir yaşam sürmek tek başına anlamsız ve yetersiz. Asıl iyi olan kötülüğü eleştirmek ve düzeltmek.. Buradaki kötülük evrensel kötülük bütün dünyada kötü kabul edilen her şey.. 

Şirk yeryüzündeki en büyük kötülüktür.. Şirki terketmelerini söyleyene kadar bütün nebiler toplumun en sevilen kişilerindendir. Ne zaman toplumu şirki terketmeleri için uyarmaya başlarlar o zaman toplum düşmanı ilan edilirler.

Suç işleyen bir akrabamız ya da arkadaşımız vardır ya da patronumuz suç işliyor diyelim . Günah falan değil resmen kanunen suç sayılan bir fiil irtikap ediyor ; onu uyarır mıyız ? Onu resmi makamlara şikayet eder miyiz ? Eğer bu işten vazgeçmez ise onunla ilişkimizi keser miyiz ? Yoksa onun suçuna ortak mı oluruz ?

Şunu idrak ettim ki , kötüler kadar cesaretle iyi olanı ayakta tutmaz isek sonumuz hüsran.

Lut kavmi ibne oldukları için yok edilmedi, bu Allah'ın yasalarına aykırıdır. Zira , Allah hiç kimseyi ve hiç bir topluluğu günahkar olduğu için helak etmez o ahirette görülecek bir hesaptır. Ancak bir topluluk kötülüğü ahlak edinir ve bunu zorbalığa dönüştürürse o zaman gene ilahi yasa gereği zalimler topluluğu yok edilir. Lut kavmi evet homoseksüaliteyi ahlak edinmişti aynı zamanda bunu bütün topluma dayatıyordu. Yani bu zulme dönüşmüştü. 

Burada iş iyilere düşüyor, onlar kötülüğün önünde set olup iyiliği toplum nezdinde hakim kılmak için eylem koymak zorundalar aksi halde kötülerle beraber silinip giderler.. 

Öyle rahat yok yani bizim için kötülerden daha gayretli olmak zornudayız..Adaleti hakim kılmak için kötülerden daha acımasız olmalıyız ve daha gözü kara...

Kendi halime yandım iki günden beri.. Allah günahlarımı bağışlasın.. Bu anlamda hiç iyi biri olmadım... 

14 Ağu 2014

KURŞUN ASKERLERLE OYNAYAN YALNIZ ÇOCUK

Çocukken 200 kurşun askeri vardı. Kocaman malikanede tek başına onlarla oynardı. Hiç arkadaşı yoktu. Anne de yoktu ,anne çıkıp gitmişti hayatından usulca. Aklı ermeye başladığında annesinin ilgisini çekmek için şaklabanlıklar yaparak onu güldürmeye ve onun ilgisini üstüne çekmeye çalışıyordu. Bu ilerideki hayatının rotasını çizdi ve dünyanın en başarılı yıldızlarından biri oldu. 

Hiç bir mazeretim yok diyordu mutsuz olmak için.. 

Ama mutsuzdu..

Ve iki gün önce kemeriyle kendini asarak intihar etti..

(Süleyman Seba'da dün gece hakkın rahmetine kavuştu. Seba dönemi bir beşiktaş taraftarı olarak çok üzüldüm hatta gözlerim doldu diyebilirim.. Allah rahmet etsin eşsiz insanlardan biriydi..  Ahmet Dursun Seba gitsin denmişti evet  içine ettiğimiz türk futbolunu ne haliniz varsa görün diyerek ebediyyen gitti..Çok üzgünüm...)

11 Ağu 2014

HOLOGRAFİK EVRENDE BİR YÜRÜYÜŞ

" Bugün, bilgi akışı mekanik olmayan bir gerçekliğe doğru gidiyor ve evrenin, büyük bir makineden ziyade büyük bir düşünceye benziyor olduğuna dair büyük bir fikir birliği var...."  Sır James Jeans (1877-1946)

-Michael Talbot'un "Holografik Evren" isimli kitabını okumanızı öneriyorum..Dün En'am Süresini okurken resmen çarpıldım ve dakikalarca öyle boşluğa baktım.. Denizin içinde olup denizden haberi olmayan balık gibi hissettim kendimi. En'am Süresini okumak içinden gelmeyenler bu kitabı okuyabilir. En'am Süresinden sonra gelen A'raf Süresinin ilk 30-40 ayetini de okumaya eklerseniz muzzam bir farkındalık yaşayacağınızı da umuyorum. Tabi burada hangi mealden okuyacağınız da çok önemli Diyanet'in mealinden okursanız hiç bir şey anlamazsınız muhtemelen.. Meal önermeyeceğim herkes kendi yolunu kendi bulsun...Arapça bilenler orjinal metini okuyacaklar tabiiki.. 

** Bu kesinlikle bir öneri değildir paylaşılan bir tecrübedir prensip olarak kimseye akıl vermiyorum.Yazdığım tüm yazılar bu prensip ışığında okunmalıdır **

-Üniversite yıllarında benim gibi yürümeye meyyal bir kankam vardı (şimdi hayırsızın önde gideni olup ne aramakta ne sormaktadır , üstelik aynı şehirdeyiz ). Eyüp düğmeciler mahallesinde Mustafa Hocam'ın (Allah gani gani rahmet etsin) yerinden yürümeye başlar muhabbet ede ede sahilden Sirkeci'ye oradan Beyazt, Laleli ve bulvarı takip ederek Akdeniz caddesinden yukarı çıkar cadde üstündeki dondurmacıdan yazın dondurma yer kışın ise salep içer bir soluklanır oradan Karagümrük Edirnekapı hattından aşağıya Eyüp'e dönerdik. Çok keyifli olurdu bu yürüyüşler. Çok özlüyorum böyle uzun uzun yürümeyi doğrusu fakat arkadaş ve zaman bulamıyorum (zaman konusu bahane). Bugün o günleri hatırladım ve ne zamandır yapmak istediğim şeyi bugün yaptım. Saat tam 14,00 da evden çıktım ve otobüs hattından yürüyerek ofise geldim , ofise geldiğimde saat 15,06 idi. Bazı günler saat 18,30 gibi ofisten çıkıp 20,15-20,30 gibi eve gittiğim oluyordu otobüsle. Otobüs kadar hızlı gelmişim hatta akşam trafiğindeki otobüsten bile hızlı yürümüşüm. Çok iyi geldi sıcağa rağmen.. 

Yürümek çok keyiflidir.. Breton'un sırf bu konuyla ilgili bir kitabı vardır biliyorsunuz. Rousseau bütün orta Fransayı yürüyerek dolaşmıştır biliyorsunuz ve bu gezmelerini " les reveries du promeneur solitair" (bir yanız gezerin hayalleri) olarak dilimize de çevrilen eserinde yürüyüşlerini anlatır. Kant , hiç aksatmadan her gün yürürdü aynı yolu üstelik. Peygamber, gece yürüyüşüne çıkarılmış ve bilinçüstü o isra tecrübesi kendisine ikram edilmiştir. 

Yürümek zihni açar, insanı gençleştirir, hayal gücünü arttırır ve hafızayı güçlendirir..

Not: En'am Süresi yerine Enbiya yazmışım bugün farkettim ve düzelttim. Hata için özür dilerim. Ama ben böyle hatalar olabileceği konusunda uyarmıştım..01,09,2014

6 Ağu 2014

VERGİ CEHENNEMİ TÜRKİYE

Demin bizim ortaklardan biri ile vergi muhabbeti yapıyorduk. Bir-iki saat önce muhasebecimiz geldi de konu oradan açıldı. Maalesef  davulun sesi uzaktan hoş geliyor ama işin içine girince gerçeğin mermer yüzüyle karşılaşıyorsun. Bayramda benim kanka ile biraz muhabbet ettik bu konuda , onlarda ortak yeni iş yeri açtılar yaklaşık 10 ay önce. Abi diyor, resmen devlete çalışıyoruz bitmiyor vergi . Bunların vergi kaçırması da mümkün değil (memlekette klasik yöntemdir ya vergiden yırtmak için) yaptıkları iş gereği. Ortak ile muhabbetimize gelelim.

Şimdi bizim ortak geçen sene bir araba aldı oradan başlayalım;
arabanın fiyatı 55,000 TL bunun 23,000 TL si vergi.
Yıllık MTV 1600 TL diyelim kabaca, kasko ve ZMMS toplamı 2,100 TL.
ayda ortalama 500 TL benzin koyuyor arabaya bunun 350 TL si vergi.
marketten yaptığın her alışverişte ortalama %12 KDV ödüyor,ortalama market alışverişi aylık 500 desek 120 TL si vergi.
ofisin aylık kirasından payına düşen miktar 750 TL stopaj ile birlikte 900 TL ödüyor ayda 100 TL kira vergisi
Her ay ortalama 1,500 TL KDV ödüyor kafadan..
her ay cep telefonu faturasının %25ini ÖTV olarak devlete ödüyor..Ortalama aylık 20 TL diyelim.
ofisin ve evin faturalarından her ay ortalama 50 TL KDV ödüyor diyelim. ödenen faturalar da cabası..
okul ve diğer masrafları hiç katmıyorum işin içine..

toplama yapalım şimdi araba almış bir vatandaş olarak o yıl devlete ne ödemiş ortalama olarak fazlası var azı yok bu rakamların bir de

23,000 TL araba için ÖTV+KDV
1,600 TL MTV yıllık
4,200 TL yıllık benzinden ödediği ÖTV+KDV
1,500 TL yıllık market alışverişinden ödediği KDV
1,200 TL yıllık stopaj
240 TL cep telefonundan ödediği yıllık ortalama ÖTV 
18,000-20,000 TL arası yıllık KDV ve peşin vergi ortalama olarak
600 TL faturalardan ödediği yıllık KDV zart zurt 

toplamda ortalama 62,000 TL vergi ödemiş geçen sene arkadaş..fazlası var azı yok dediğim gibi.

Buna yıllık masrafları ekleyelim sigorta primleri (kasko zmms dahil) kira ve fatura giderleri aylık market giderleri ve okul giderlerini ekleyelim yıllık ortalama ofis için 15,000 TL harcadı desek ve ev için de bir o kadar harcadı desek ki harcar iki kızı okuyor etti mi sana 90-100,000 TL yıllık harcama geçen sene için.hadi bundan 23,000 TL yi çıkalım 60.000 TL civarında vergi ve harcamalar dahil ödemesi gereken para var bu yıl içinde .

Bazı hakim arkadaşlar bizi kıskanıyor çok para kazanıyoruz diye ya doğru kazananlarımız var ama arkadaşların çoğu ucu ucuna geçiniyor. Hesap ortada sıkıyorsa cüppeni çıkar sen de gel avukatlık yap..Sen de kazan..

Demem o ki devletten vergi kaçırdığını sanan kurnaz arkadaşlar var devlet her pozisyonda bizi sikiyor habereniz yok... 

Devlet sana vergi kaçırtır mı a benim akıllı geçinen saftirik hemşehrim, böyle uykuda siker adamı...   

5 Ağu 2014

KENDİ ÇOCUKLARIMIZA İYİ DAVRANALIM BARİ

Bombay ,dünyanın en büyük kentlerinden birisi ve dünyada en çok fakir barındıran şehirlerden. Fakirlerin yaşadığı yerler lağımdan farksız , görüntüleri çeken ve röpartajı yapan arkadaş " eğer kokuyu duyabilseydiniz hepiniz çıkarırdınız " dedi burnunu gömleğiyle kapatarak. Ancak farelerin ve hamam böceklerinin yaşayabileceği bir ortamda milyonlarca çocuk pisliğin içinde çalıştırılıyor. Kalacak yerleri yok, iş yerinde yatıp kalkıyorlar. Bu sefaletin karşısında , bu çocukların sırtından para kazanan bir züppe de nazire yaparcasına kentin göbeğine bir gökdelen dikiyor, ev olarak. Adam gökdelen dikiyor yani ev olarak. 600 kişi bu gökdelenin bakımı için çalışıyormuş. Muhabir sefalet ile alay eden bu adama evi hakkında soru soruyor ama adam cevap vermek istemiyor. Garajında onlarca lüks araba var ve arkadaş şehirde dikkat çekmeden rahatça gezmek için kendi gibi zengin züppelerle bir otomobil klubü kurmuş , hep birlikte dışarı çıkıyorlar böylece daha az dikkat çekiyorlarmış. Bill Gates'in vakfının sadece Afrika'daki çocuklar için ayırdığı rakam beş milyar dolar. Bu da zengin o da. Bill Gates zenginlerden daha fazla vergi alınsın diye gazetelere ilan veren Amerikalı zenginlerden birisi. Çocuklarım benim servetime güvenmesin diyor kendi hayatlarını kendileri kursunlar tıpkı benim yaptığım gibi. 

Gazze, yüzümüze tutulan utanç aynası. Gazze'ye baktığımızda kendi sefaletimizi görüyoruz. Sanırım bu yüzden bütün müslüman denen ülkeler filistinliler toptan ölseler çok rahatlayacaklar cünkü utanç kaynakları yok olacak. İsrail devleti , Hamas iktidara geldiğinden beri Gazze açlıktan kırılıp ölsün diye ambargo uyguladı. Ölmediler. Bu sefer ordusuyla girip kendisi bu işi halletmek istedi ve kadın ve çocukları katletti. Geçen ay gene bahaneyle Gazze'ye saldıran İsrail çocuk ve kadın öldürmeye devam ediyor an itibariyle. BM temsilcileri bağırıyor sivilleri ve çocuklar öldürülüyor diye. Adamın amacı bu zaten, çocuk ve kadın öldürmek. Özellikle okulları ve hastaneleri vuruyor İsrail ordusu. İsrail'de tam bir soykırım niyeti var eğer ABD'yi ikna edebilirlerse bunu da yapmaktan hiç çekinmezler. Resmen açık toplama kampı kurmuşlar Gazze'de, iki tarafı İsrail topraklarıyla bir tarafı denizle ve kısacık bir de Mısır sınırı var dördüncü taraf olarak. İnsan haysiyetinin destanını yazıyor Gazze. 

Dünyada her gün 130 bin çocuk öldürülüyor. BU çocuklar için bir şey yapmıyoruz bari kendi çocuklarımıza değer verelim onları sevelim yüzümüz olsun...

4 Ağu 2014

HASTAHANE YERİNE ŞİFAHANE DİYELİM..

Kelimeler zihnimizi inşaa eder. İnsan kelimelerle düşünür. Bu yüzden kelime bir anlamda hayattır. Dindir.

Türkiye'de maalesef  günlük dilde dönüştürülmesi gereken tabirler ve kullanımlar var. Dilimizi dönüştürürsek kendimizi de dönüştürürüz.

Daha önce de değinmiştim bu konuya hatırlayanlar vardır. Tipik bir örnek vermiştim ingilizceden; remember. İngiliz günlük kullanımda bir şeyin unutulmaması için unutma yerine hatırla der. Tarih bilincimizin olmaması belki sürekli unutma dememizdendir. Biliyorsunuz ki bilincimiz olumsuz komutları işleme koyamaz. Unutmamasını istiyorsanız hatırla demeniz gerekir. Basit ama hayati önemde..

Hastane yerine eskilerin kullandığı şifahane kelimesini kullanmalıyız. Hasta yerine de şifa bulan. Zira hasta demekle hastalığı içselleştirmiş oluyoruz.

Aynı şekilde sorun yerine sürekli çözüm kelimesini kullanmalıyız. Trafik sorunu,ekonomik sorun yerine tanımlama yaparken, trafik için çözüm.ekonomik çözüm gibi olumlu ifadeler kullanmalıyız. Çünkü baştan sorun olduğunu kabul ediyoruz ve bu bilinçaltımızda hemen reaksiyon veriyor.

Sürekli tekrar ettiğimiz me-ma ekli mastarlar yerine haber cümleleri kullanmalıyız.  

Mesela,kayıp balık nemo (bunu da daha önce yazmıştım ama tekrar etmekte fayda var) diye dilimize çevrilen anime sinemasının orjinal ismi ; finding nemo'dur. Nemo'yu bulmak yani. Zihniyet farkını görüyor musunuz ?

Talebe kelimesi maalesef ki kullanımdan kalkmıştır. Oysa hem müderris (yani ders veren,ders okutan) hem talebe kelimeleri durumu çok iyi tanımlamaktadır. Bugün kullandığımız öğretmen ve öğrenci kelimeleri bilinçaltımızı savunma pozisyonuna geçirmektedir. İnsan öğretilmekten hoşlanmaz. Ders kitaplarımızın ve kurumlarımızın baştan aşağı yeniden adlandırılması gerekmektedir. Sınıfların da yeniden dizayn edilerek ortada hoca etrafta talebeler olacak şekilde ve aynı hizada düzenlenmesi sağlıklı bir tedrisat için elzemdir. Göz hizasında iletişim çok önemlidir.

Özellikle dilimizin bireysel sorumluluk alanlarını zihnimizde ateşleyecek şekilde yeniden dizayn edilmesi gerekmektedir.İçi boşalmış kavramlarımızı yeniden dolduralım.

Büyük düşünürsek büyük bir topluluk oluruz. Büyük düşünmenin yolu daraltıcı tabirleri hayatımızdan çıkarmaktır.

Bu konuda paylaşımlar olursa sevinirim..

Kendi özgün dilimizi inşaa etmeden medeniyet inşaa edemeyiz..