29 Nis 2016

MÜSLÜMAN MÜSLÜMANA KARŞI (SAHNE ORTADOĞU BÖLÜM 1500)

Ön yargılar sadece düşmanlık değil cehalette üretir. Bunun şifası açık fikirli olmak  bunun yolu da dinlemeyi bilmektir.

İslam genel başlığı altında artık hiçbir yazı yazmayacağımı bu tartışmaların benim için bittiğini beyan etmiştim bir süre evvel. Lakin bu illet yakamdan düşmüyor bir türlü. 

Temel fikrim şu; kitap okumayan (kendi kutsal kitabında ne yazdığı hakkında hiçbir fikri olmayan milyonlar yaşıyor bu ülkede üstelik merak ta etmiyor.) ve hiçbir filozof yetiştirememiş bu sebepten düşünce geleneği oluşmamış bu memlekette yaşayan ahali toptan dinden çıksa ne  olur toptan hacca gitse ne olur allahını severseniz. Üstelik ahlaksız(görev ahlakı) ve dedikoducu ve bayağı ve zırcahil ve türbelere dua eden şirke batmış bir haldeyse . Bu insan malzemesinden ne çıkar müslüman olarak , Cüppeli ve Erdoğanı mesihleştiren islamcı tayfa çıkar o kadar. İlhami Güler aşırı doz etkisi yapar.

Yusuf İslam açıklama yapmış ; Batıya islamın güzelliklerini anlatmalaıyız ?

Hangi güzelliklerini ??

 

İslamın barış sevgi ve güzellik dini olduğu bir ezber üstelik çok yeni bir ezber. Neymiş çok merak ediyorum , insanlığın haberdar olmadığı bu güzellikleri  islamın ?? Bir allahın kulu yazsın da öğreneyim.

Gerçek islam bu değil diyorlar ya , kırk kişi konuşuyor kırk farklı din dinliyorsun. Cüppeli,Ebubekir Sifil, Mehmet Okuyan, Mustafa Öztürk,Mustafa İslamoğlu,İhsan Eliaçık,İhsan Şenocak,İlhami Güler, Hüseyin Atay, Nurettin Yıldız vs medyada görünen bu arkadaşların hepsi müslüman lakin kırkıda farklı din anlatıyor. 

Geçen Abdurrahman Aslan'ı dinliyorum , konuşmasının sonuna doğru söyledikleri bilinçaltı boşalması gibiydi. Abdurrahman Aslan'a göre islam : değişime kapalı ,sabit, bireyselliği reddeden, cemaatçi, itaat etmeyi vaazeden, eğlenceye yer vermeyen, romanı olmayan (sadece hikaye olabilirmiş) , tiyatrosu sineması tvsi olamayacak olan katı ve dogmatik bir modeldir. Ayrıca imam hatip ve ilahiyattan müslüman çıkmazmış (dindar değil müslüman). 

Buyrun bu da islam tanımı. Şaban Ali Düzgün Hoca duymasın küçük dilini yutabilir.  İlhami HOca da küçük dilini yutmakla kalmaz bir hasiktir de çekebilir bu tanıma . 

Kafalarda dolaşan tonla fantezi var kimi geçmişin masal dünyasında masturbasyon yapıyor kimi ütopyalarda yakmayan güneşin üşütmeyen soğuğun hayalini kuruyor. Bu ütopik toplum ne yiyecek ne içecek nasıl sevişecek nasıl eğitim verecek diyen yok ama. 

Tüketim toplumuna kafayı takanlar var bir de. Batı toplumu (tüketim toplumu kastediliyor) şöyle batı toplumu böyle tonla laf. Sanki batı kendini eleştirmiyor gözden geçirmiyor kalkıp keçi misali koyunun kıçına laf söylüyoruz.  

Bitmez bu tartışma .

Bir de müslüman olmanın mutlaka farklı bir anlamı olması gerektiğini sanıp yerinde tepinenler var. Sanki asrı saadette el dorado yaşanmış melaike gibi bir toplum varmış varsayarak kendi şizofrenilerine anlam bulmaya çalışıyorlar.

 Ulan Medine üç gün yağmalandı tonla cinayet ve tecavüz olayı yaşandı  daha peygamberin ölümünden elli sene geçmeden bunları yapan da en hayırlı ikinci nesil olan tabiin nesli . Ebubekir Sifile sorarsan bu mevzular bizi aşar onlar her şeyi yapabilir , sahabe Cemel'de birbirini kesebilir ama bize laf düşmez kurşun sıkan da ölen de mübarektir .  Müctehittir onlar cinayet işleyebilirler.

Düşünmeden inanmak lazım azizim sorgulama itaat et. 

Öyle öyle islam barış ve güzellik dini Cemel ve Sıffinde sahabe mutluluktan , Medine'de tacevüze uğrayan müslüman kadınlar da (müslümanlar tarafından gene) zevkten öldü ( alaycı dilimden dolayı üzgünüm alay ettiğim olayın mağdurları değil Ebubekir Sifil^'in  aptal zihniyeti . Her şeyi açıklamak zorunda kalıyoruz zira okuduğunu anlamayan mal dolu memleket)  töbe töbe yav.

İslam tarihi savaştan geçilmiyor nasıl barış dini bu ?

Kuran evrensel,islam sevgi ve barış demek, müslüman da siniri alınmış Kant'ın hayat süren gölgeleri o kadar ahlaklı. 

Mehmet Şevket Eygi de artık diyanet hutbelerinin okunduğu camilere gitmeyecekmiş. Gerekçelerinin hiçbirine katılamamakla birlikte destekliyorum kendilerini. Geçen haftaki mezhepçiliğe dokunduran hutbe zoruna gitmiş muhteremin. 

Müslümanlar tarafından Kurana dolayısıyla Allah'a ve peygambere iftira ediliyor 14 asırdır. Acı gerçek budur.

Hadi hayırlı cumalar bütün müslümanlara. 






28 Nis 2016

EN KÜÇÜK BİSİKLET




Yukarıda gördüğünüz şey bir bisiklete benzese de bisiklet değil.Steve Lowry tarafından fotoğraflanmış diyatome topluluğu. fotonun ismi de zaten diyatome aranjmanı. Mikro dünyaya ait buna benzer pek çok görüntü için http://www.olympusbioscapes.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

26 Nis 2016

BİZ TÜRK DEĞİL MİYİZ ??

Önümüzdeki ay sekiz yaşına girecek olan kızım bu ara biraz ateşlendi. Dün akşam eve gidince onunla biraz vakit geçirip halleşeyim dedim. 

Kızım sohbetimizin bir yerinde birden durdu ve şu soruyu sordu:

- Baba , farkettimde tabelalar hep ingilizce neden ?

- (biraz durup ve iç çektikten sonra) evet kızım haklısın bu biraz bu ülkenin insanıyla ilgili. Öyle yapınca daha şatafatlı olduğunu düşünüyorlar müşteri çekeceklerini ve kaliteli oldukları görüntüsü veriyorlar bir de aşağılık kompleksi var kızım ingilizce yazarak matah bir şey yaptıklarını sanıyorlar. 

- İyi ama biz türk değil miyiz baba ?? 

- Evet kızım türküz ?!

İnsanların çoğunun akıllarını kullanmadığına kanaat getiren kızımın türkün batı ezikliğini idrak etmesi de uzun sürmedi. Şüphesiz bu ingilizce tabela ve marka hevesi derinlere nufuz etmiş aşağılık kompleksinin dışa vurumundan başka bir şey değil. Çözümsüz meselelerimizden birisi de bu maalesef.  

Utanmasalar Nişantaşının ismini de nishantashı yazacaklar. Utanmıyorlar da aslında muhtemelen okurken nishantashi gibi yazılmış görüyorlardır ve ellerine bir kalem verip yaz desen Nishantashi yazma ihtimalleri mevcuttur.

Zaten onlar da türk değil , beyaz türk. 

Kızımla yaptığım bu konuşmadan sonra uzun uzun düşündüm hakikaten ve bu soru kafamda hala dönüp duruyor: 

Biz türk değil miyiz ???



22 Nis 2016

DÜNYA BEŞTEN BÜYÜKTÜR





Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dünyaya armağan ettiği bir slogan '' dünya beşten büyüktür'' .

Bu slogandan kasıt malum olduğu üzere BM Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi ve veto hakkı olan ABD, Rusya (eski SSCB) , İngiltere, Fransa ve Çin'den dünyanın geri kalanın daha büyük olduğu ve sadece bu beş ülkenin dünyanın kaderi üzerinde söz sahibi olamayacağıdır özetle.

Bu durumun neden böyle olduğunu merak eden 2.Dünya Savaşı ve ertesinde yaşanan olayları bir hatırlasın bilmiyorsa da okusun öğrensin. Durup dururken olmadı bu iş böyle.

Peki dünya beşten büyük müdür gerçekten ???

Bu beş ülkenin toplam ekonomik büyüklüğü dünyanın geri kalanından daha fazla. Japonya ve Almanyayı hariç tutarsanız hele dünyanın geri kalanı anca bir İngiltere eder ABD'nin yanına bile yaklaşamaz. Bu ekonomik büyüklüğü her türlü alabilirsiniz. Buyrun dünyanın en büyük beş ekonomisi 2015 verilerine göre.

Ülke GSYH (ABD Doları) 
ABD 17.419.000.000.000 
Çin 10.360.105.247.908 
Japonya 4.601.461.206.885 
Almanya 3.852.556.169.656 
Birleşik Krallık 2.941.885.537.461 

Bu beş ülkenin askeri büyüklüklerine bakalım bir de

1Amerika Birleşik DevletleriAmerika Birleşik Devletleri687,000,000,0004.3%
2Çin Halk CumhuriyetiÇin114,800,000,0002.0%
3Birleşik KrallıkBirleşik Krallık69,271,000,0002.5%
4FransaFransa67,316,000,0002.3%
5RusyaRusya61,000,000,0003.5%
Dünyanın geri kalanı bir ABD bile etmiyor hele bizim askeri harcamamız ABD ordusunun uçak gemilerinin masrafı kadar. 

Bu beş ülkenin üniversitelerine bakalım. İlk onunu aldım listeye adımız bile geçmiyor bizim.

Dünya çapında en iyi 500 Üniversitesinin sıralamasını burda bulabilirsiniz. ''Academic Ranking of World Universities'' in her sene belirlemiş olduğu sıralamda ilk 500 içersinde 7 tane Avusturya, 45 tane Almanya, 2 tane Polonya ve 2 Tane Macaristan Üniversitesi bulunmaktadır.
Dünya SıralamasıÜNİVERSİTELERÜLKELER
1Harvard UniversityAmerika
2University of California, BerkeleyAmerika
3Stanford UniversityAmerika
4Massachusetts Institute of Technology (MIT)Amerika
5University of Cambridgeİngiltere
6California Institute of TechnologyAmerika
7Princeton UniversityAmerika
8Columbia UniversityAmerika
9University of ChicagoAmerika
10University of Oxford                                                                                                   ingiltere

Tarımsal üretime bakalım bir de



Dünya beşten pek de büyük değilmiş değil mi ? Hele Cumhurbaşkanının dediği gibi islam ülkelerinin BM de hiçbir etkisi yok bu olmazın altını doldurmaya kalkarsak bütün islam ülkelerini toplasak anca bir İspanya ediyoruz . Niye etkimiz olsun ki ? İslam ülkeleri denilen (ki çoğuna devlet bile demek mümkün değilken) toplamın dünyaya ne ekonomik ne kültürel ne de askeri olarak hiçbir etkisi olmadığını düşünürsek bu işlerin slogan atmakla olmayacağını anlarız. 

Türkiye dünya kitap okuma oranlarında 138.sırada (oranda % 0,01) ve kitap 253.ihtiyaç olarak belirtilmiş listede. Sen önce bunu gör ve birşey yap. 

Cumhurbaşkanından da dünya lideri çıkarmaya sevdalanmış (Haşmet babaoğlu bile) ve Erdoğanı ve Türkiyeyi dünya düzeni değitirebilecek aktörler sanmak '' aç tavuk kendini darı ambarında zannedermiş '' atasözünün aktörü olmaktan öteye geçmez. 

Dünya beşten büyük değil falan değil öyle olsaydı bilirdik. Ergen atarlanmasından başka birşey değil bu. 

21 Nis 2016

BİNALARIN ALTINDA KALAN KUL HAKLARI



Beşir Ayvazoğlu'nun bugünkü yazısı ''gerçek islam'' ne sorusuna bir cevap niteliğinde(bence ). 

"İslamın en temel kavramlarından olan '' kamu hukuku'' nun nasıl islamcılar eliyle ayaklar altına alındığını görmek üzücü. İslamcılık abdestli kapitalistliğe dönüştü. Moda tabirle bir '' piyasa islamı'' oluştu. Tüyü bitmemiş yetim hakkı lafını ağzından düşürmeyenler bu yetimi hiç gördüler mi hayatlarında acaba ona gidip dokundular mı ???

Bina yapmak çevreyi dönüştüren bir eylemdir ve o mahalde yaşayan herkesi de bir şekilde etkiler. İngiltere'de bir mahale bir bina yapmak istediğinizde o mahalde ikamet eden herkesin onayını almanız gerekir(öyle biliyorum belki her yer için geçerli değildir bilemeyeceğim lakin Rothschild'in bile kendi arazisine bina yapmak için komşu çiftliklerin de onayını almak zorunda kaldığını bizzat biliyorum) işte gerçek islam buna benzer. 

Bir rant yarattığınızda bu bütün şehri ilgilendiren bir durumdur. Beşir Ayvazoğlunun anlattığı olay nerede gerçekleşti bilmiyorum(keşke yer ve zaman da söyleseydi ihtimal İstanbul) , bildiğim buna benzer binlerce hukuksuzluğun ve haksızlığın etrafta anbean yükseldiğidir. 

İslamcıları ritüelleri piyasa kapitalizmine eklemleyen tipler olarak tarif eden İlhami Hocanın kulakları çınlasın. Benim bildiğim kadarı ile bu memlekette fikir beyan eden islam adına konuşan  alimler arasında bu şehir rantı konusuna değinen tek vicdan sahibi de kendisi olur. 

Dün yaşadığım ve şahit olduğum şeyler bu memleket insanından (klişe biliyorum ve genellemelerden nefret ederim ama duygularımı anlatacak kelime bulamadım) bir bok olmayacağını bir kez daha anlamama vesile oldu. Bu toplum üç kağıtçılığı ahlak edinmiş ve bu bütün sisteme nüfuz etmiş kime ne ne anlatıyorsun. Bildiği şeye inanmak ve inandığı şeyi duymak istiyor ve asla okumak ve öğrenmek gibi bir kaygısı yok.

Konuyla doğrudan alakası yok ama Erdoğanın etrafında kümelenmiş menfaat şebekelerini de Muaviyenin etrfaında kümelenmiş ve dişi deveye Muaviye erkek dediği için erkek diyen topluluğa benzetiyorum. O taraftan bir hayır gelmez.

Nerede Gezi Parkı ruhu merak ediyorum koca İstanbul yağmalanıyor ?! Nerede ağaç bile sökerken size danışacağız diyen Topbaş?!" 







19 Nis 2016

ALTI AY ÖMRÜN KALDI-DUYGULAR VE HASTALIKLAR

Çok yakın bir dostumun babasının kolon kanseri (4.evre) olduğunu öğrendik bu hafta. Aşağıdaki alıntılar ve cümleler bir nebze umut ışığı olabilmek adınadır. Yapılan alıntılar Merve Genç'in Radikal Kitapta , Dida Kaymaz ile yapılan söyleşiden alınmıştır. Beyin kanserinden ölen annemi de yad etmiş olayım buradan...

En başına dönersek bundan dokuz buçuk yıl önce altı aylık bebeğimi kaybettikten sonra çok uzun süre durmayan enteresan jinekolojik kanamalar süreci yaşadım. Bunun ardından bir sürü tetkik yapıldı ve bir kist olduğuna karar verildi. Çocuktan kalan bir parça olabilir dendi. Bütün bu tetkiklerin sonucunda da aslında rahmin ardı ile mide zarı arasında bir tümör olduğu teşhis edildi. Tümörün çok da erken evre değil biraz ilerlemiş, agresif yapıya sahip olduğu söylendi ve tedaviye başlandı. Aradan çok kısa bir süre geçti ve ikinci primerle karşılaştık vücutta. Kolon kanseri. Bununla birlikte ilk kemoterapi süreci başladı. İkinci kemoterapiden sonra çok ciddi bir karaciğer metastazı oldu. Bu nokta da “Sadece altı ay yaşayabilirsin, tümörlerin ikisinin de çok agresif olması ve iki ayrı primer olması yapacağımız tedavilerde elimizi çok kısıtlıyor, çok ağır geçecek, çok yıpratıcı olacak. Zaten bunun sonunda iyi bir şey beklemiyoruz, tedavi olmamak da senin için bir tercih olabilir” dediler ve tercihi bana bıraktılar.

Çok büyük bir duygusal travmaydı. Aslında çok güçlü değildim ama yaşamayı çok istedim. O noktada yaşamayı mı ölmeyi mi seçeceğine dair bir karar vermen gerekiyor

Kitabın isminin 180 olmasının sebebi sadece hastalıktan sağlığa olan bir dönüşüm ya da altı ay yaşayacağım söylendiği ve bunun 180 gün olması değil. Aslında o süreçle birlikte bir durum başladı. Herkesin ruhunun karanlık tarafları var. Ben bu süreçte ruhumun karanlık taraflarını aydınlığa çıkardım. Her insanın içinde olan iyi ve kötü yanlarla yüzleştim. Kötü yanlarımla yüzleşip bunları iyiye çevirebileceğim, ben duygusundan çıkıp biz duygusuna geçebileceğim bir süreç başladı. Benim bu süreçte öğrendiğim en önemli şey iyileşmenin içeriden dışarı olduğu oldu. Sen ne kadar iyi bir onkologla çalışırsan çalış, ne kadar paran olursa olsun, ne kadar iyi bir hastanede olursan ol bütün imkânlara da sahip olsan iyileşme dışarıdan aldığınla değil, içeriden dışarı yansıttığınla gerçekleşiyor. Aslında kitabı yazmamın en büyük nedenlerinden biri bu

Aslında her şeyin başlangıcında hastalığınızın zihinsel nedeni yatıyor. Neden hasta oldunuz? Kanser hastalığında değinilmeyen bir şey var; beden bizimle konuşuyor. Biz de bu durum hep “ah tüh neden” bakış açısıyla ele alınıyor. Vücut o hastalık sana gelene kadar ben buradayım diye bağırıyor. Benim Peru’da çalıştığım doktor Don Juan Vargas’la öğrendiğim bir şey var. Vücutta dört tane bedenin var aslında; ruhsal, zihinsel, duygusal ve dokunduğun eterik bedenin. Ruhsal bedende var olan olay zihinsel bedene geliyor, zihinsel bedende sen onu düşünmeye başlıyorsun. Mesela kıskançlık duygusu. Sevgilini kıskanıyorsun. Bunu zihninde düşünüyorsun. Duygu olarak yansıyor bu. İlişkin bozulacak diye bunu anlatamıyorsun ve duygu da bastırılmış öfke haline geliyor. Bunu sen sürekli yaşamaya devam ettiğinde ve bağışıklık sistemin ilk çöktüğünde bunun yansıdığı organ karaciğer oluyor. Karaciğer bastırılmış öfkeyi ve öfke patlamalarını temsil eden bir organ. Aslında her organın temsil ettiği bir duygu var. Doktorum Umberto’nun çok güzel bir sözü var: “İlaçlar semptomları iyileştirir, hastalık duygudadır. Seni hasta eden duyguyu bulmadan iyileşemezsin.” 

Eşiyle problemli bir ilişkisi olan kanser hastası bir kadın eşi ilk defa hasta olduğunda onunla ilgilendiği için hastalığı sevmeye başlıyor. Bu bilinçdışı yapılan bir şey. Çünkü hastalığın ilk beş yılında ben de hastalığı çok sevdim. Bir taraf iyileşirken bir taraf daha kötü oldu. Ciddi psikolojik travmalarım, hayal kırıklıklarım vardı. Hayatımın en sıkıntılı dönemlerimi yaşadım. Bir çocuğu 6,5 aylıkken normal yöntemlerle doğurtup, o çocuğun mezarını görmek kolay bir travma değil. Ben 48 gün dua ettim; “Allah’ım bana öyle bir dert ver ki ben hangi ülkedeyim adım ne nerede yaşıyorum ve ne yapıyorum bilmek istemiyorum” diye. Bunun ardından 90 gün gibi bir zamanda, tetkiklerin ardından bana kanser teşhisi konuldu. Ben bu hastalıkla birlikte doğru dua etmeyi öğrendim.





15 Nis 2016

BİZ VE ÖTEKİ OLUŞTURMANIN KRİTERLERİ

Anadolu Kültür  Eğitim ve Bilim Vakfında Prof.Dr.İlhami Güler'in ( böylesine kuran nuruyla bakan vizyoner bir dehanın , aydın bir filozofun ilminden istifade edin)  ''Biz ve Öteki Oluşturmanın Kriterleri '' başlıklı sunumunu (15 mart 2015) youtube tan bulup izlemeniz temennisiyle...

Malum bugünlerde İstanbul'da İslam İşbirliği Konferansı yapılıyor. Gene malum kalemler ''hilafet,ittihadı islam '' tınılı makaleler döşeniyorlar. Şuna kesin kanaat getirdim bu ülkenin islamcıları bildiğin hayalperest ve aptallık derecesinde bilgisiz. Ne geçmişin ne de bugünün ayırdındalar. Tayyip Erdoğan'dan bir halife devşirmeye çalışıyorlar. Enver Paşa ne kadar siyasi bir dehaysa Tayyip Erdoğan'da o dur. Yukarıdaki konuşmasında İlhami Hoca'nın işaret ettiği gibi Tayyip Erdoğan'ın ülkeyi gittikçe  bölünmeye ve iç çatışmaya süreklediğini düşünüyorum.  

İlhami Hoca '' biz ve öteki '' oluşturmanın Kurani kriterlerini ortaya koyuyor ve islam tarihi boyunca  müslümanların '' biz ve öteki '' oluşturma kriterlerini özetliyor. 

İlhami Hoca çok az akademisyenin cüret edeceği şekilde güncel siyasetin eleştrisini de yapıyor. Gülen cemaati ve Ak Partiyi kıyasıya tenkit ediyor. Ne cemaatin ne de Ak Partinin '' biz ve öteki'' oluşturma kriterlerinin ne Kurani açıdan    ne de ahlaki açıdan kabul edilemez olduğunu söyleyerek müslümanları Kurani ve Batıya ait kavramlar üzerinde düşünmeye davet ediyor.

Bizi ne kurtarır diye sorarak , bizi laiklik kurtarır, demokrasi kurtarır, insan hakları kurtarır diyor açık yüreklilikle. Laiklik kavramı üzerinde müslümanların maslahat olarak düşünmeleri elzemdir diyor cemaat-akparti kavgasını örnekleyerek. Batının ürettiği kavramlara müslümanların soğuk bakmalarının doğru olmadığını meselenin adaleti tesis etmek ve zulmü önlemek olduğunun altını çiziyor.

Adalet ve zulum perspektifi müminin temel projeksiyonudur. 

Ben Ak partinin % 50 nin değil % 100 ün temsilcisi olmasını beklerdim müslümana yakışan buydu diyor. Gittikçe ilkelleşiyor ve yoksullaşıyoruz diye de ekliyor. 

Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz... 



13 Nis 2016

KARTON TİPLER ÇORAKLAŞAN ZİHİNLER ÇÖLLEŞEN TOPLUM VE ADAMIN DİBİ



Özgecan Aslanın katili Adana F tipi cezaevinde öldürüldü biliyorsunuz. Sosyal medya denen bataklık ''oh olsuncu '' danagalak sineklerden geçilmiyor. Bu ülkedeki çoraklaşma beni derinden endişelendirmeye şiddetini arttırarak devam ediyor. Daha ahlaklı daha dürüst daha medeni daha zengin daha edepli daha çok okuyan daha kültürlü bir topluluğa evrileceğimize daha paralı bir sersemliğe doğru evriliyoruz. 

Aşağıda rahmetli Özgecan'ın babası ve annesinin olay üzerine açıklamalarını okuyacaksınız ve kendinizden utanacaksınız biraz vicdanınız varsa siz bataklık sinekleri.

'' Cani de olsa katil de olsa Allah rahmet eylesin.Hukukun üstünlüğünün olduğu, herkesin can güvenliğinin sağlandığı bir devlet kurumunda böyle bir şeyin olmasına çok sevinmiyorum. Onların zaten ömür boyu ceza almalarıyla adalet tecelli etmişti. Özge'm ebediyete uğurlandığında herkes bu bir milat oldu demişti. Demekki olmamış. Milat olabilmesi için tüm insanların topyekün bir barışın ve sevginin tesis edilmesi, sevgi seferberliğine girilmesi gerekiyor. '' iyi oldu '' demeyin. Herkes kendi sorumluluğunu görsün ''

''Ben öldüğünü öğrenince ne üzüldüm ne sevindim. Allah onun da yardımcısı olsun. Hem bu dünyasını hem öbür dünyasını mahvetti. O da bir canlı sonuçta onun da bir canı var ''

Herkes kendi sorumluluğunu görsün. Bir cinnet kazanında mı yoksa bir hukuk devletinde mi yaşayacağız ...

Mehmet Aslan'ın yüce şahsiyeti önünde saygıyla eğiliyorum zira adamın dibi kendisi. 



5 Nis 2016

ONAYLANMAYAN KİŞİLER VE CİNNET TOPLUMU

Onaylanma ihtiyacı insanın en temel psikolojik ihtiyacıdır ve elzemdir. Eksikliği ölümcüldür(herkes için). 

Yukarıdaki gerçekliği daima aklınızın bir köşesinde tutun sevgili arkadaşlar.

https://www.youtube.com/watch?v=NlNp-B5miEk bu linkin 15.dakikasında  (ki tamamını seyredin beyninizi öğreniniz) normal bir bebek ile anne tarafından ilgisiz bırakılmış (onaylanmamış) bir bebeğin beyin gelişimlerinin ne kadar farklı olduğunu  göreceksiniz. 

Bu yoksunluk ve gelişim arızalı beyin duygu-eylem patolojisi üretir. İleri yaşlarda farkındalık ve ikame duygularla rehabilite edilmeyen bu durum kişileri psikoza ve şiddete meyilli hale getirir. 

Boşanmak isteyen karısını öldürenler, tecavüzcüler, silahlı şiddete başvuran psikopat tipler, cinsel sapkınlar, park yeri yol verme gibi sudan sebeplerden cinayet sebebi devşirenler, hayattaki başarısız ve ezik tipler, parasıyla makamıyla atar yapan bireyselleşememiş organizmalar vs hep bu onaylanma arızasından kaynaklı patolojilerdir( bu bir genellemedir). 

Soner Yalçın'ın bugünkü köşe yazısında bu konuyla alakalı sayılır okumanız önerilir.

Evet adamın çocukluğundaki patolojinin cezasını niye masum kişiler çeksin ki bize ne denilebilir haklı olarak. Bu da ayrı bahis ve bu yazının konusu değil.

Bizim dışımızda gelişen ve akıl almaz canilikler olarak algıladığımız pek çok vaka bu tip çok basit yoksunluklardan kaynaklanır. İnsan beyninden haberdar olmamanın dışa vurumudur şaşırma duygusu . İnsanın yaptığı hiçbir şey beni şaşırtmaz sizi de şaşırtmamalı. Hayvan yaparsa şaşırırım. 

Kendisine bomba bağlayıp patlatan tipi onun zihnine girmeden yargılamak beyhudedir. Bir ödül karşılığında yapmaktadır bunu bu kadar basit bir psikolojik ihtiyacını gidermektedir. Adana'da komşusu karı-kocayı öldüren zatta muhtemelen kendisinden daha üstte gördüğü bu kişileri öldürerek o itilmişlik duygusunu ve öfkesini boşaltmaktadır. 

Böyle soğukkanlı ve akademik cümlelerle olayları irdelemek sahada yaşanan vahşeti de küçümsüyorum demek değildir vahşettir ve cezalandırılmalıdır. Lakin insan dediğiniz tür çok basit duygusal ihtiyaçlarla hayat sürmekte olup bu durum bizi eğitim dediğimiz sistem ve aile yapımızı da bir zahmet bu bilimsel bilgi ve bulgularımızla yeniden dizayn etmek zorunda olduğumuzu kabule zorlamaktadır.    

Ha bu salt kötü adamlar olduğunu da görmemize engel değildir. 

Selfie çılgınlığı , sosyal medyada görünür olmak için atılan taklalar, şöhret tutkusu, prestij elde etmek için ödenen bedeller , beni seviyor musun diye mesaj atan kız gibi günlük hayatın içinde ve fiziksel şiddet üretmeyen durumlar da bu duygunun tatminsizliğinin tezahürleridir.
Benim eski sevgilim şöyle demişti (yeri geldikçe de hep tekrarlardı) babam kuzuları kucağına alır onları okşar ve tatlı sözler söylerdi ve ben o kuzuları kıskanırdım ve babama da beni hiç bu şekilde sevmedin diye de söylenirdim. Tahmin edeceğiniz üzere sevgi arsızıydı , durup durup beni seviyor musun derdi, kucağıma yatıp saçlarımı okşa derdi günde kırk kere arar sesini duymak istedim derdi. Bu işin en fazla ayrılıkla bitecek masum kısmı (ki kaçınılmaz olarak bitti insan boğuluyyor çünkü) bir de bu sevilme saplantısnın mezarda,pavyonda ve akıl hastanesinde biten hikayeleri de var. 

Böyle dostlar bebeğin ağlaması bile kucağa alınıp onaylanıp onaylanmayacağını test etmesidir ( biyolojik ihtiyaçlardan kaynaklanan hariç) .

Boşuna sık sık tekrar etmiyorum sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz diye.

Benim yetiştiğim kültürde anne ve babanın çocuklarını kucağına alıp sevmesi yasaktı gerisini siz düşünün. 

Ortalık psikopat dolu götü kollayın..