30 May 2012

DUYGULARI YÖNETMEK..

Ben içimdeki denizde yol alan benlik gemisinin kaptanıyım. Elimde haritam yok. Rehberim ve korkularım var. Eğlenceye düşkün bir ruhum ve gidilecek sonsuz bir yolum var. Ama vaktim çok az şimdilik. Oyalanacak zaman yok ama oyalayacak yer çok ve serkeş bir aşığım. Sahillerin güzel dudaklarına mest olup kıyılarda sevişme isteğim var. Rüyalarımı anlayacak dili henüz keşfetmedim ama ruhum bu dilden konuşuyor. Bir çeyiz sandığı gibi içim ama kapağını nasıl açsam bilemiyorum. Kucağımda uyumamak için direnen oğlum gece saat dörtte bana ne kadar çaresiz olduğumu öğretiyor ve ne kadar güçsüz. Öfkeleniyorum..Çok öfkeleniyorum.. Kucağımdaki minik beden güvende olduğunu sandığı bu kollar tarafından hırpalanıyor. Kendi çocukluğumumu tekrar ediyorum acaba diye düşünüyorum? Kendi çaresizliğinin farkına varan insan yunus peygamber gibi yol ayrımındadır ya sığınır sonsuz güce ya sırt döner. Ben yol ağzında mıyım yol ağzındaysam rabbime güveniyor muyum sığınacak kadar ...??!! Bu sorunun cevabını bilmeden dolanıyorum odada. Sabah ezanı okunuyor ve ben kızgın bir adam olarak yatağa giriyorum. Kaçtım mı ?? Sığınmak yerine. İnsan sevdiğini hiç üzer mi diyor kızım. Sanırım Tv den duyduğu bu cümleyi tekrar edip duruyor bu sabah.İnsan sevdiğini hiç üzer mi?? İnsan sevdiğini değil sevmediğini bile üzer mi? Üzüyoruz birbirimizi sevdiğimizi en çok sonra da kendimizi. Üzülen hep kendimiziz. Vicdanını görebilen her insan bundan üzülür vicdan bize yansıtır çünkü hayata verdiklerimizi gerisin geriye bu aynadan. Ağzından ve elinden çıkan her şey sana geri döner bumerang gibi. Söylediğin sözü işitirsin karşılık olarak. Seninle sevişmek isteyen kadını anlayabilirsen ve sevişebilirsen seni seven kadınla sığınmanın ne kadar çoşkun olduğunu görürsün apaçık.Birliğin tadını aldığında RAB seni çağırıyor demektir. Çağrıya cevap vermeyen kervanı kaçırır yunus gibi. Dağlar başında kalırsın bir başına. Ve gönül o kadar gitmek isterken sevdiğine..Ayakların yürümez ise ardından gönlün bırakıveririr seni bir ceset olarak yeryüzünde. Diriliş günü sadece kemiklerin dirilir etsiz ve kuru.. Sadece kendini düşün ama sadece kendini o kadar kendini düşün ki dipsiz ol bütün evren buraya düşüversin usulca. Bir bakmışsın ki kocaman bir gülümseme var Cebrailin yüzünde. Bir gülümseme ki ödül odur , çocuğun gülümsemesi gibi sana karşılık beklemeden. Bir gülümseme ve içten bir teşekkür. İşte gidiyorum bir şey demeden arkamı dönmeden şikayet etmeden hiç bir şey almadan bir şey vermeden yol ayrılmış,görmeden gidiyorum.Ne küslük var kalbimde ne pişmanlık...(kazıma teşekkürler)

TEKERLEK HIZLA YUVARLANIYOR...

Kapitalizmin değiştirdiği en temel şey doğallık. Marx'ın çok isabetli tespiti ile insanı kendisine ve doğaya yabancılaştırdı. Allah'tan kopuk ,doğadan kopuk,insandan kopuk sun'i bir dünya kurdu. Rahmani olan şeytani olanla ters-yüz oldu.Her şeyi dönüştürdü ve hızla dönüştürmeye devam ediyor ve nereye doğru evrildiğimizi hiç bilmiyoruz. Geçmişe övgü felan derdinde değilim. Demokrasi öyle ya da böyle kapitalizmin bir yan ürünü olarak gelişti ve köle düzenini makineler sayesinde dönüştürdük. Ama bunun bedeli ağır oldu ve asgari ücretli yeni bir köle sınıfı doğdu ve bunların azat olma ihtimali de yok. Düşünüyorum da müslüman bireyin bu sisteme henüz bir cevabı yok. Cevap verebilecek tek insan o halbuki.Müslümanın kendinden haberi yok ki çağına cevap versin. İmamı Azamın gölgesinde oyalanan ürkek bir çocuk.


Aklını yitirmiş bu adam gönlünü kurtarmakla meşgul. Gönül çoktan sistemin eline geçmiş haberi yok.Faizsiz bankacılık yaparak müslüman kalacağını sanacak kadar çocuk. İslami atılım Hz.Ömerin şehit edilmesi ile sona ermiştir bana göre.Muaviye soyunun sistemi ele geçirmesi ile İslami devrim siyasi anlamda bitmiştir. İlmi anlamda Endülüsün yıkılması ile bitmiştir. Endülüsü yıkan Avrupa rönesansa girişir yıkıntıların üstünden. İslam alemi 700 yıldır suskun. Osmanlı Fatihin ölmesi ile Avrupaya cevap verme ufkunu kaybetti. Döverek onlardan üstün olabileceği inancı ile 200 yıl idare etti.18.yy başında Avrupa öylesine bir darbe vurdu ki Osmanlıya bu bu topraklar hala kendisine gelebilmiş değil. Kapitalizm basit bir kavram değil,hemen hakkında karar verilebilecek ve direnç gösterilebilecek. Grip virüsü gibi sürekli değişiyor ve bünyeye girdiğini ancak hasta olduğun zaman farkediyorsun ve iş işten geçmiş oluyor. Bütün bunları düşünmeme sebep olan mahalle kavramı ile ilgili dün geceki tv programıydı. Mahallemizi kaybettik bu şehirde ve bu kapitalist gelişme modelli metropol tanımıyla gelen inşaa sürecinin sonucu. Bunun neticeleri ne olacak bilmiyoruz insanlık olarak. Eskiden atığımızı çöpümüzü havaya suya toprağa umarsızca boca ederdik. Sonra gördük ki bu akıllıca değil. Şimdi de düşünmeden yeni arabalara ,lüks tüketime,cep telefonu koynumuzda uyumaya,plazalara,sitelere taşınmaya başladık. Sonumuz ne olacak bilmiyoruz. Böylesine şimdi iyi diyoruz. Yaklaşık 50 sene önce sigaranın sağlığa faydalı olduğu,mamaların anne sütünden daha iyi olduğu yönünde reklamlar yapılırdı. Sadece bunu hatırlatmak istiyorum.. Bir düşünelim bakalım kapitalizm nedir ve biz nereye gidiyoruz.???

25 May 2012

AL SANA EĞİTİM..

Oku da memur ol bizim gibi köylü kalma derdi annem tarlada güneşin altında işlenirken. Okumak yani örgün eğitim sisteminden geçip bir meslek sahibi olup gölgede çalışmak,dairede oturmak köylü anne babaların çocukları için kurdukları en büyük hayaldi. Eski zamanlarda hikmetle omuz omuzaydı eğitim. İnsanlar anlamak için öğrenirlerdi. Ol zamanlardan bu çöl zamanlara geldiğimizde kapitalizm tarafından anlam kaymasına uğratıldı bu eğitim işi. Eğitim olmaktan çıktı çoktan da öğretim olmaktan da çıktı epeydir. ÖĞRETİM;kafana sokacağım diyor yani fiilin yapısında bozukluk var en başta sistem zorla hepinizi adam edecem diyor. Sınıfta kalma da yok. Zorla diyor,adı üstünde zorunlu eğitim. Beş yaşında elinizden alacam oturtacam sıralara kalıba sokacam diyor. Göndermesen günlük 15 TL ceza keserim diyor. Kızımın okul yaşı yaklaştıkça gerilimim artıyor. Pestilimi çıkarmış bu okul sistemine çocuklarımı da kurban vermek istemiyorum açıkçası. Okusunlar memur olsunlar diye bir kaygım yok açıkça. Ne kadar az okulla temasta kalırsa o kadar sağlıklı kalacağına eminim çocuklarımın. Bunun çözümü de biz velilerde. Çocuklarımızı insan olarak değil sınava hazırlık yapan varlıklar olarak görmeye devam edip onları dehlediğimiz sürece zorunlu eğitime devam edeceğiz. Ya da ses vereceğiz sınavların olmadığı çocukların oyun oynayarak öğrendiği geniş bahçeleri olan ve sıraları olmayan post modern ama o kadarda kadim eğitim yuvaları inşaa edeceğiz. Kurduğumuz şehirlerde çocuklar ve sakatlar yaşamıyormuşçasına evler(pardon arı kovanları üstelik şekilsiz ve çirkin) ve sokaklar yapıyoruz. Daracık alanlara sıkıştırdığımız çocuklarımızı bir de zorla sıralara oturtup sıkıcı dersleri zorla öğretmeye kalkıyoruz. Yavrucaklarda herhalde anne-babalarımızın bildiği bir şey var diye sesleri çıkmıyor çıksa da höyt sus bakayım büyüklere cevap verilmez diyoruz.

MAYIS AYINA METHİYE


















Bu ay baktım da blog yetim kalmış. O kadar çoşkunluk var ki şehirde ,sokakta,bedende,zihinde ve gönülde yazmak değil yaşamak istemişim demek ki. Gelip geçti be bahar mevsimi. Baksanıza mayısın sonuna gelmişiz ve yaz kapıya dayanmış..Ömrü yemişiz gene. Eskiden en sevdiğim ay eylül ayıydı. Şİmdi fikrimi tamamen değiştirdim, ben böyle bir mayıs görmedim mümkünse hiç bitmesin bu ay. Tanrım onu sevmem için ne kadar çok sebebim varmış körmüşüm de görmemişim bugüne kadar.Muhteşem bir ay mayıs.Kuzey yarımkürenin en çoşkulu hali,çimenler gür,dallar meyve yüklü,günler uzamış bir aydınlıkla ısıtıyor şehirleri,dağları ve yemyeşil gür otlarla kaplı ovaları. Bu ayı bu kadar sevdiğimi bilmiyordum doğrusu, sevmem gerektiğini. Sevgiliyi hep uzaklarda aramıştım oysa kapımın önünde açan krem rengi bir gülün goncasında saklıymış. Hey Mayıs,sefer ayı,erik ayı,kiraz ayı,doğum ayı iki güzel evladın.. İyi ki yaşamışım bu mevsimi, kurak eylüllerde avare dolanmışım bir ömür heyhat.. Teşekkür ediyorum milyonlarca kez..



24 May 2012

SADECE BEN

Sadece ben. Kalbimi duyuyor ve insanları tanıyorum. Gördüklerimden hiçbiri gibi yaratılmamışım; yaşayanlardan hiçbiri gibi yaratılmış olmadığıma inanmak cüretini gösteriyorum. Öteki insanlardan daha iyi değilsem bile, hiç olmazsa başkayım. J.J.Rousseau