30 Kas 2012

İNŞALLAH BİR AY SONRA ÖLÜRSÜN

Dün kü dua ilgili yazı bana bugün yazacağım anıyı hatırlattı lakin kavuşturup yazamamıştım dün . Bugün bu anımı paylaşıyorum. Duanın gücünü anlayın diyerek.. Üç sene önce yaz aylarında Ümraniye'den hacze çıkmak için Ümraniye adliyesine gitmiştim. Neyse vakit geldi ATGV aracına bindik dosyalar sıralanıyor. Bir süre sonra icra memuru da geldi ve arabaya bindi. Klasik arkaya dönüp araçtaki avukatlara baktı ve bugün de müşterimiz çokmuş gibi bir laf ettikten sonra önümde oturan genç avukat hanıma dönüp sen de mi bizimle geliyon dedi gülümseyerek. Sonra hepimize dönerek "bu hanım kıza dikkat edin ha bunun duası kabul oluyor. Geçen bu kızımızla dağın başında bir yere hacze gitmiştik borçlunun adamları bize saldırdı,şöförümüzü falan dövdüler az daha öldüreceklerdi bizi. Dağın başı ne polis ne jandarma var" Bu arada genç avukat lafa girerek " kendimi arabaya zor attım içerden kapıları kilitledim. Adamlar arabayı devirmeye çalıştılar,arabayı salladılar falan çok korktum. Can havliyle ben de borçluya bağırdım içerden, inşallah bir ay sonra ölürsün " dedi. İcra memuru tekrar lafa girerek "adam bir ay sonra öldü yav" dedi şaşkın bir gülümsemeyle. O an o genç hanım meslektaşımız eğer başka herhangi bir şey de dilemiş olsaydı ya da o adamın hemen canın çıkmasını isteseydi o an o da olurdu. Çünkü Allah ile kalbi arasında o an hiç bir mesafe kalmamıştı.

29 Kas 2012

DUA,TOPLU DUA YA DA MEDİTASYON NE DERSEN ARTIK..

Bu yazıyı geçen hafta yazacaktım ama kısmet olmadı yoğunluktan. Fethullah Hoca,Gazze'ye son İsrail saldırısından sonra gazetelere ve haber bültenlerine düşen çağrısı ile Gazze için dua edilmesini önermişti. O zaman bu dua meselesi ile ilgili bir şeyler yazmak ihtiyacı hissetmiştim. David Lynch (geçen seneydi galiba yaşlılıktan yılları karıştırıyorum artık) memleketimize gelmişti dünya çapında toplu dua ve meditasyon organizasyonları çerçevesinde. Aslında ilk o zaman bu dua işine ilgi göstermeye başladım denebilir. Lynch,o dönem gazetelerimizden birine verdiği röportajda "dua ve meditasyon ile dünyanın daha iyi bir yer haline dönüşebileceğini ve bu çerçevede dünya çapında dua ve meditasyon grupları kurmayı hedeflediklerini " belirten mealde açıklamalar yapmıştı. Fethullah Hocanın geçen hafta yaptığı dua çağrısı bana bunları da hatırlattı. Dua ile dünyayı değiştirmek. Neden dua ? İsrail'in tepesine yumruğumuzu indirsek olmaz mı denebilir mesela. O da bir çözüm ama hakikati bize anlatmaya yetmez. Ameneresulü diye bilinen Bakara süresinin son iki ayeti tam bir dua ayetidir ve sonunda şöyle deriz " bizi bağışla,bizi affet,bize merhamet et,Allah'ım sen bizim mevlamızsın (mevla kelimesinin anlamına bakın daha iyi anlarsınız bu ayeti) bize kafirlere karşı yardım et". Allah inanlar olarak her dem kendisine dua etmemizi buyurmaktadır ve bu bir emirdir aslında. Müminin en büyük silahı duasıdır.Silahı ve kalkanı. Uzatmadan, bu duyarlılıkla bu konuya baktığımızda Fethullah Hocanın yapmış olduğu toplu dua çağrısının anlamını daha iyi anlayacağımızı düşünüyorum. Bu düşmanın silahıyla silahlanmak emrini gözardı etmek demek değildir. Peygamber kılıcını kuşanmadan önce rabbine ettiği dua zırhını kuşanırdı. Furkan 77 de açıkça beyan edildiği gibi "duamız olmasa allah bize niye değer versin ki". Bu ayetin evvel ayetlerin bağlamında ve mana bütünlüğü içinde okunması gerektiğini de hatırlatırım. Dua dünyayı değiştirebilir mi? Tarihi hatırlamıyorum 90'lı yılların ortası olabilir. ABD başkenti Washington'da o sene toplanan yaklaşık beş bin kişilik meditasyon grubu bir proje gerçekleştirmek ister. Projenin amacı şudur; yapılacak toplu dua seansı ile Washington'daki suç oranını yarıya düşürmektir. Washington emniyet müdürü ,böyle bir şeyin olabilmesi için 1 metre kar yağması gerekir der ve bu işe pek inanmaz. Neyse arkadaşlar proje gereği toplanıp dualarını ederler.Sonuç; hedeflenen oranda o yaz suç oranı Washington'da yarı yarıya düşer. Mümin 60 da yüce Allah; bana dua edin duanızı kabul edeyim buyurur. Her dua baştan kabul edilmiştir. O sebepten derimki dua hem dünyayı hem bizi değiştirir çünkü dua edilen tüm bunların sahibi ve çekip çevirenidir. Yaratıcının iradeye bağlı kıldığı her şey irade edilmekle gerçekleşir bu en kesin şeylerden biridir. Bir dua bütün evreni dönüştürebilecek güçtedir.Bunu idrak edebildiğimiz kanaatinde değilim tam olarak. Dua ettiğimiz varlığın mahiyeti ve gücü hakkında en ufak bir fikrimiz olmadığını düşünüyorum an itibari ile. Şunu anlayabiliyor muyuz , kabul edilmiş bir duadan daha güçlü hiçbir şey yoktur zira artık o dua kuldan çıkıp Yüceler Yücesi Yaratıcının kudret eli haline gelmiştir ve O ol der ve olur. Bu kadar basit...Kapiş...

19 Kas 2012

HER CENAZE KENDİ ÖLÜMÜMÜZÜN PROVASIDIR BİLİYOR MUSUN SEN DE BEN DE ÖLECEĞİZ

Hafta sonu eniştem vefat etti. Cenazenin başında beklerken eniştemle geçen günler film şeridi gibi gözümün önünden geçti(laf olsun diye söylemedim hakkaten öyle oldu). Helalleşemedik en çokta ona üzüldüm çünkü ben de hakkı ve emeği çoktur. Hukuk fakültesini kazanıp İstanbul'a geldiğimde teyzemlerin Rami'deki iki göz odadan ibaret dairesine gelip yerleşmiştim. Hayatımın en güzel birkaç yılı orada geçti. Yazıyla nasıl anlatılır ki sabahlara kadar dostlarla yapılan sohbetin tadı , çayın demi, gülüşlerin sıcaklığı. Yemek yapmayı,gömleğimi ütülemeyi,çorabımı yıkamayı o evde öğrendim. İlk defa büyük bir şehre hatta şehre gelmiştim. 18 yıl köyde büyümüş biri olarak İstanbul'un dağdağasına alışma zamanlarım hep o evde geçti. İlk paramı ordayken kazandım. Şehirli adabını teyzemin alman dadı usulü tatlı sert ikazlarıyla biraz olsun o evde gelen gidenlerle yaşadığım münasebetlerle öğrendim. Kuantum fiziğini ve kuantumun ne olduğunu ilk kez o evde eniştemle tartışmıştım. O evde eniştemle birlikte ne sohbetler edildi,ne parti toplantıları yapıldı,ne yemekler yendi. Efkarlıydı eniştem. O evi çınlatan kahkalarına rağmen alnındaki hüzün çizgisi hiç kaybolmazdı. Evin tek çocuğuydu lakin hiç tek çocuk gibi büyümemişti. Sanki üvey evlat gibi yetiştirilmiş ve zerre sevgi ve değer görmemişti. Kendisi sitemle anlatırdı bunları. O yüzden çok kızgındı içten içe. Hep iyi zamanlarımız olmadı doğal olarak ama ölü olmak bir insanın en masum halidir o yüzden bütün duygularınız boşalıverir ve sadece bir hüzünlü göz kalır sizde en merhametlisinden. Yalnız çok yalnız biriydi ve yapayalnız bir hayat yaşamıştı. Belki o yüzden yüreği çürüdü. Çok ekmeğini yedim allah razı olsun.Hayatta sahip olduğu tek evini bizim sonu gelmez borçlar uğruna heba ettik. Mekanın cennet olsun hakkını helal et eniştem.

hüvelbaki ile ilgili görsel sonucu

12 Kas 2012

MİS KÖFTE VE M.ŞEVKET EYGİ'DEN TÜYOLAR

Biraz önce Vedat Milor'un Zeytinburnu'ndaki Merkez Efendi Köftecisndeki programını seyrettim. Beş yıldız verdi patron. Burada köfte yemediğim için (bu benim ayıbım yıllardır duyarım adını ve benim gibi köfte gurmesi biri bu mekana henüz gitmedi çok ayıp)bir şey diyemeyeceğim ama patron beş yıldız verdiyse artık bize laf düşmez. Neyse ben de yahu Aksaray'daki Mis Köfte niye hiç bilinmez diye nette arama yaparken aşağıdaki yazıyı buldum.Meğer M.Şevket Eygi biliyormuş. Bilmeyenler öğrensin benim için dünyanın en iyi köftesi niye çünkü bir köfte bundan daha güzel yapılamaz... Mehmet Şevket Eygi'den; Kaliteli ve ucuz alışveriş tüyoları Ekonomik krize alternatif çareler üretilmeye çalışılırken, biz de bir katkımız olsun istedik ve kaliteli ve ucuz alışverişin nereden yapılacağını Mehmet Şevket Eygi'ye sorduk. Binlerce liraya satılan paltoları sadece 100 liraya almasıyla gündeme gelen Mehmet Şevket Eygi, bize alışveriş yaptığı mekanları gezdirdi. EMETİ SARUHAN Ekonomik krizin etkilerini hissetmeye başladığımız bugünlerde, ucuza kaliteli yaşam reçetesinin Gazeteci Yazar Mehmet Şevket Eygi'de olduğunu hatırladık. Nasıl mı? Arkadaşlarımızla oturmuş sohbet ederken, bir taraftan da televizyonda Eygi'nin konuk olduğu Fatih Altaylı'nın Teketek programını izliyorduk ki, konu dönüp dolaşıp Eygi'nin “lama tüyü”nden paltosuna geldi. Lama nedir diyenlere, “deveye benzeyen bir hayvan” ama bizim bulmacalarımızda hep “kızınca tüküren hayvan” diye sorulur diyerek kısa bir bilgi vermiş olalım. Programda Altaylı'nın bazı mağazalarda 20 bin lira olduğunu söylediği paltoyu, Eygi 100 liraya aldığını ifade ediyordu. O an Eygi'nin İstanbul'da “ne, nereden en kaliteli ve ucuza alınır”ın bilgisine sahip olduğunu hatırladık. Ben de kendisine telefon açıp bu bilgilerini bizimle paylaşıp paylaşamayacağını sordum. O da 'Eğer birazcık faydam olacaksa tabi ki' deyince, birlikte alışveriş alemlerine daldık. 3,5 liraya nerede karnınızı doyurabilirsiniz, evinizi nasıl 20 liraya güzelleştirebilirsiniz, binlerce lira olan paltoları nasıl 100 liraya alabilirsiniz hepsinin ipuçları bu haberde. Ucuza kaliteli alışverişi nerelerden yapabileceğimizi gösterecek bir rehber kitap yazmayı düşünen Mehmet Şevket Bey, bize nerelerden alışveriş yapabileceğimizi gösterirken, bir yandan da bir palto, bir ceket, bir dekoratif sandık ve cam eşya, bir örtü ve evine gelen misafirleri için de kaymaklı ekmek kadayıfı aldı. Ben, “Bu haberden zararlı çıktınız hocam” deyince, “Ne zararı? Çok karlı bir alışveriş yaptım.” dedi. KALİTELİ VE UCUZ YEMEK ESNAF LOKANTASINDA OLUR Dışarıda yemek yemek istiyor ama fazla para ödemek istemiyorsunuz. Mehmet Şevket Bey, bu durumda esnaf lokantalarını öneriyor. 'Bir yere gidip dekorasyonu güzel diye astronomik bir ücret vermek yerine bir esnaf lokantasında karnınızı her zaman 10 lira gibi makul bir fiyata doyurabilirsiniz.' diyor. Kaliteli ve ucuz yemek için ara sokaklardaki, müşterisi sabit olan lokantalara gitmek gerekiyor. Kuyumcuların, halıcıların, tacirlerin devam ettiği esnaf lokantaları müşterilerini tutabilmek için mutlaka kaliteli ve lezzetli yemek yapıyorlar. Mehmet Şevket Bey'in gittiği ve tavsiye ettiği lokantalar Kasımpaşa'da Yonca Lokantası, Haliç Fener'de Yılmazlar Lokantası, Aksaray'da Balkan Lokantası, Çemberlitaş'la Nuri Osmaniye arasında Bahar Lokantası, Kapalı Çarşıda Havuzlu Lokanta ve Şehremini'de Odabaşı Börekçisi. Kasımpaşa Yenişehir'de Bolkepçe lokantasında yediği Kapuskaya ise hayran kalmış. 'Ancak bu kadar lezzetli pişirilebilirdi.' diyor. KÖFTE AKSARAY'DA LAHMACUN CERRAHPAŞA'DA Mehmet Şevket Bey ev hanımlarının açtığı küçük lokantaları da takdir ediyor. Bunların arasından beğendiği Kuzguncuk'ta Asude Lokanta'sı. yemek seçimine de dikkat edilmesi gerektiğini söylerken “Bir lokantada 15 çeşit yemek varsa 15'i de dört dörtlük değildir. 5 tanesi dört dörtlüktür, 5'i ortadır, 5 tanesi de başarısız olabilir. Bunlara da bakarak ya da sorarak karar vereceksiniz.” diyor. Balık için, Unkapanı Köprüsü'nün Kadir Has'a bakan köşesindeki lokantaları, Köfte için Aksaray'da Ufi'nin arka tarafında Mis Köftecisi'ni, Lahmacun için Cerrahpaşa'da Adli Tıp'ın karşı tarafındaki Gaziantepli Mehmet Usta'yı tavsiye ediyor. 'İlk üçe girecek bir lahmacuncudur. Lahmacunları kağıt gibi ince, soğansız ve sarımsaklı yapar.' diyor. Fiyatları daha yüksek bir yere gitmek isterseniz Eyüp'te Mihmandar ve Ensar da tercih edilebilir, Hacı Abdullah ve Üsküdar'daki Kanaat Lokantası Mehmet Şevket Bey'in tercihi. DÖRT ÇAY VE PASTA SADECE 8.5 LİRA Soluklanmak ve çay içmek için Mehmet Şevket Bey'in seçtiği mekan ise çok bereketli bir yer olduğunu söylediği Balat'taydı. Kenar mahallelerde de bir çay ya da kahve içmek için uygun mekanlar bulunabileceğini söyleyen Mehmet Şevket Bey'le birlikte Mahkeme Altı Caddesi'nde bulunan Orkide Pastanesi'nde 4 çay, 2 spangle, bir sütlaç ve bir tabak kuru pastaya 8.5 lira ödedik. Evde çay keyfi için Eminönü'nde Tahnisçiler sokağında Seylan çayları satan dükkandan güzel çaylar uyguna alınabilir. Mehmet Şevket Bey'in kahve tercihi ise Kahve Dünyası'ndan aldığı Yemen Kahvesi. Cerrahpaşa'da Parlar Fırını'nın İstanbul'un en iyi ev baklavasını yaptığını düşünüyor Eygi. Balat'ta Leblebiciler Sokak'taki Merkez Pastanesi'nin ise Hacı Bekir'den sonra en eski tatlıcı olduğunu söylüyor. Baklavanın 9 lira olduğu bu 130 yıllık bu tatlıcıdan, Eygi misafirleri için kilosu 12 liradan Kaymaklı Ekmek Kadayıfı aldı. EVİNİZE GÜZELLİK KATACAK ON LİRA Ev için küçük dekoratif eşyalar ya da hediyelik eşya almak için Mehmet Şevket Bey'in tercih ettiği yer Mercan Yokuşu'ndaki Şark Han. Kendi deyimiyle yüzde sekseni ıvır zıvır, yüzde 20'si ise çok sanatlı, işe yarayanı bulmak gerekiyor. Burada Hindistan'dan, Endonezya'dan, Çin'den, İran'dan, Afrika'da gelen hediyelik eşyalar var. Mehmet Şevket Bey Artemis Hediyelik Eşya'dan 25 liradan, pazarlıkla 20 liraya Çin'den gelmiş zarif bir dekoratif cam eşya, Özge Otantik El Sanatları'ndan Endonezya'dan gelmiş ahşap bir sandığı, sürekli müşterisi olduğu için 30 liraya, İkizler Ticaret'ten de Hint işi bir masa örtüsünü pazarlıkla 10 liraya alıyor. Bu örtüyü misafirleri geldiğinde kenarda köşede duran kitaplarının üzerine atarak hem gizleyeceğini hem de hoş bir görüntü oluşturacağını söylüyor. Bereket Ticaret'ten de zigon sehpa takımını soruyor. Burada ince ince işlenmiş masif ahşap eşyaları uygun fiyatlara temin edebilirsiniz. Eygi, Mısır Çarşısı'nın arka taraflarına da gidilebileceğini söylüyor. Buradan 13 liraya aldığı üzeri sim işlemeli bir Hindistan yastığının başka bir yerde 85 lira fiyatla satıldığını görmüş. 20 BİN LİRALIK PALTO NEREDEN 100 LİRAYA ALINIR Sıra geliyor, Lama tüyünden yapılmış paltoya. Mehmet Şevket Bey, bu kumaşın çok değerli ve asil olduğunu, eskiden Türkiye'de hiç bulunmadığını söylüyor. Şimdi birkaç yerde satılıyormuş. Bu paltolar için Mehmet Şevki Bey bizi ister inanın, ister inanmayın, Topkapı Sur içinde bir dükkana götürdü. Karabulut Giyim. Buradaki paltolar Almanya'dan getirtiliyormuş. Deve tüyü, Lama tüyü paltolar, lüks mağazalarda binlerle ifade edilen rakamlara, Altaylı'nın ifadesiyle 20 bine çıkan fiyatlara satılırken, burada 100 lira. Gayet şık. Üstelik pazarlık payı bile var. Mehmet Şevki Bey buradan da beğendiği bir paltoyu aldı. SOSYETE BİLE TAHTAKALE'DE Giyim kuşam için Tahtakale'nin tercih edilebileceğini söyleyen Mehmet Şevki Bey, “Enayi değilim ki 10 misli fiyata alayım. Birkaç ceket aldım 22 liraya, 500 liraya alamazsın, bir sanat eseri.” diyor. Tahtakale'de Eryemiş Hanı'nın üst katında bayanlar için harika mantolar olduğunu da ekleyen Mehmet Şevki Bey, sosyeteden mankenlerin bile buraya gittiğini anlatıyor. Vakko'nun müdürleri bile İngiliz ceketi için oraya gidiyormuş. Mehmet Şevket Bey'in bir tavsiyesi de ihraç fazlası, ya da ufak tefek defosu olan şeylerin defosu gözükmeyenlerinin ya da ufak bir tamiratla kullanılabileceklerin alınması. Aksaray'da bir handan da 10 liraya bir ceket aldı Mehmet Şevket Bey. AYAKKABI BALAT'TAN ALINIR Mehmet Şevket Bey İstanbul'daki en ucuz ve kaliteli ayakkabının Balat Eski Kasaplar Sokak'taki Uysal Kundura'da olduğunu söylüyor. Sadece erkek ayakkabısı satan dükkanın dışında tabela yok. Buradaki ayakkabılar çeşitli markaların seri sonu satışları, fiyatları da 90 lira civarında. Beyazıt'taki İplikçi Han ise ayakkabı cenneti gibi. Kaliteli ayakkabılar 30 liradan başlayan fiyatlarla satılıyor. Antika ya da kullanılmış bazı mobilyaları mahalle arasında eski mobilya satan yerlerden almayı tavsiye ediyor Mehmet Şevki Bey. Bu dükkanlar ise Tarlabaşı'ndan Yenişehir semtine inen ara sokaklarda. Meyve ve sebze için de Balat'ta Pazar günleri kurulan İnebolu Pazar'ına gelmeniz gerekiyor. Hem ucuz hem organik. Ana caddelere değil, ara sokaklardaki lokantalara ve mağazalara gidin Bir bilene sorup, tavsiye ile gidilirse daha iyi olur. Pazarlık yaparsanız, daha ucuza alışveriş yapabilirsiniz. Bazen iki bin liralık malı bin liraya alırsınız. Ana caddelerden çok ara sokaklardaki lokantalara, mağaza ve dükkanlara gidin. Ana caddedekiler ödedikleri yüksek kiralar nedeniyle pahalıdır. Sürekli alışveriş yaptığınız yerden yaparsanız, esnaf size iyi maldan verir. Piyasaya yeni çıkan markaları tercih edin. Bu markaların malları, piyasada tutunmak için iyi ve ucuzdur. Şu an giydiği ayakkabıları 45 liraya aldığını söyleyen Mehmet Şevket Eygi'ye göre İstanbul'daki en kaliteli ve ucuz ayakkabıları Balat'ta bulunuyor. Mehmet Şevket Bey Şehremini'de Mevlana Kapı Caddesi'ndeki Odabaşı Börekçisi'nde bize öğle yemeği ısmarladı. İstanbul'un en iyi çiğbörekçisi dediği Odabaşı'nda gerçekten lezzetli çiğbörekler yedik. 4 kişi, ayranlar da dahil 17 lira tuttu. Yeni Şafak

5 Kas 2012

5 DAKKA TENEFFÜS

Ben bu eğitime takmış durumdayım haliyle iki çocuk yetiştiriyoruz. Bana milyoner olmaktan başka çare bırakmıyor bu devlet çocuklarımı bu eğitim denen ruh çölleştirme sisteminden kurtarabilmek için. Bir şey aptalcaysa aptalcadır. Bunu adı büyük insanlar yapıyor diye aptalca olduğunu söylemekten vaz mı geçeceğiz ? Ben bu beş dakka teneffüs mevzusunu iyi bilirim çünkü yeni değil. 80'li yıllarda biz talebeyken de bir iki sene uygulandı bu denyoluk. Günde 10 ders görüyorduk sanki astronot olacaz hepimiz ya da zamanda yolculuk yapmayı keşfedecez.

 Hatırlıyorum da edebiyat hocamız 20.dakkadan sonra dersi keserdi. Çünkü 20 dakikadan sonra beyin anlatılanları anlamıyor derdi. Geçen onu Betul Mardin de söyledi. Hatta o 8 dakika dedi. 8 dakikadan sonra insan anlatılan konuya ilgisini kaybediyor mutlaka konuyu değiştirmek gerekiyor dedi insanların dikkatini çekebilmek için. 

 Öğrenci beş dakkada ne yapabilir ?

 Ben biliyorum öğrencilerin % 85'i hiç bir şey yapamaz. Sıra gelmez çünkü. 

 Ya allahını severseniz bu ders saatleri niye 40-50 dakka. Bilim adamımı olacak bu çocuklar. 20 dakka ders niye yetmiyor. Mahkum mu öğrenci mi bu çocuklar ey Milli Eğitim bakanı ?! Niye Milli Eğitim bir de? Toplum insanı zaten şekillendiriyor okul şekillendirmeye kalkmasa da olur. Allah bilmiyordu hepimizi aynı yaratmayı da biz faniler akıl ettik hepimizi eşitlemeye çalışıyoruz. Summerhill okullarının kurucusu Bay Neill şöyle demişti kitabında; "elimden gelseydi bütün çocukların 18 yaşına gelinceye kadar sadece oyun oynamalarını sağlardım" Teneffüs olsun diye dakka sayan çoçuğa ne anlatsan boş ey büyümüş aptallar. Unuttunuz herhalde o günleri.