30 Kas 2016

ÖTV (TABUTU ÖLÜYE TASITMAK)





ÖTV yani özel tüketim vergisi. Devletin sirtimiza giydirdigi deli gömlegi.Bu ülkedeki malligin en zirve örnegi bence.

Devlet hepimize tecavüz ediyor(sikiyor demiyorum bakin) ve hicbirmizin giki cikmiyor. Uyanik gecinmenin sonucu feci bir kazik yiyoruz. Özellikle sabit ve dar gelirliler icin bu ötv ve kdv tam bir gasp hali.

ötv nerelerden aliniyor ? Hemen hemen bireysel tüketimdeki herseyden. Kitaptan hayvan derisine, cep telefonundan yakita kadar her seyde ötv var.

Birisi ekside baslik acmis "isci niye kendi sgk primini ödemiyor" diye. Yorum yazanlardan biri görüyorum ve arttiriyorum diyerek sunu eklemis ; ben bunun yaninda abd deki gibi satilan ürünlerin ciplak fiyatinin ayri vergi oranin ve miktarinin ayri yazilmasini da istiyorum diyor. Tüketici derneklerine cagrimdir (hos ne kadar bir halta yarar o ayri ama uyanan her kisi kazanimdir) ötv ve kdv ödedigimiz her ürünün ciplak fiyati ile vergi miktarinin ayri ayri yazilmasini saglasinlar. Bunlari göre göre belki "ulan anasini sikim (misal)ayda 1.000 TL vergi ödüyorum sokarim bu düzene" deyu bir uyanis ve silkinis olabilir. 

Devlet gelir vergisi toplamak ve bunu kurumsallastirmak yerine dolayli yoldan düzmeyi tercih ederken vatandas ta  gelirirni saklayip uyaniklik yapiyorum sanarak toptan sikise geldigini görmezden gelmeyi tercih ediyor.

Ulan devlet tüketimi tesvik edecegine millet tüketmesin diye yüklendikce yükleniyor lakin vatandastaki araba sevdasi ve telefonla gösteris meraki o kadar yüksekki devlet ötv yi üc kat arttirsa nafile..

Bu ahmakliga az bile diyorum bazen ama vicdan rahat durmuyor ortada büyük bir zulüm var.

Markete gidiyorsun ödedigin 100 TL nin 25 TL si vergi. Aldigin 100 TL lik benzinin 50 tlsi vergi aldigin 100.000 tl lik arabanin 70.000 TLsi vergi, ödedigin 100 TL lik teleefon faturasinin 38 TLsi vergi, aldigin cep telefonun 400 TLsi vergi.

Dedim ya halkimiza helal olsun vergi ödemek icin 10 yil takside girip araba aliyor iki yil takside girip akilli telefon aliyor .Mallik böyle bir sey olsa gerek ne yaptigini bilmemek...

Not:bizim toplumun vergi icin gösteri yapmasini beklemek hayalcilik lakin millet az akilli olsa üc ay araba satilmasin bu ülkede bak noluyor o ötv. BILIYORUM BIRSEY DEGISMEYECEK BIZIM INSANIMIZ ARABAYA NE KADAR COK PARA VERIRSE CEP TELEFONU NE KADAR PAHALI OLURSA O KADAR MUTLU OLUYOR EE DEVLETIN GÖREVI DE VATANDASINI MUTLU ETMEK BILIYORUM ONLAR HALLERINDEN GAYET MUTLULAR.

NOT2:Benim arabam yok alirsam da ikinci el alacagim cep telefonum da 50 TL vermeyecegin eski bir nokia. devletin beni her türlu siktiginin de farkindayim genellekle pazardan alisveris yapariz kiyafetlerimizin cogu pazar malidir. Asagidaki linkten güncel ötv oranlarini ögrenebilirsiniz.

http://www.gib.gov.tr/yardim-ve-kaynaklar/yararli-bilgiler/ozel-tuketim-vergisi-tutarlari-ve-oranlari


YURTLAR




Ülkemizde ilkögretim (4+4) cocuklari icin yurt acilamaz sadece lise ve üniversite seviyesinde ki ögrenciler icin yurt acilabilir bu bir.

Bu yurt muhtemel süleymancilarin kiz kuran kursu olabilir (yayin yasagindan dolayi malumat alamiyoruz) bu kurslar ile ilgili görüslerimi bu blogta yazdim  defalarca. Ilk ve orta seviyedeki cocuklarin bu tür yurtlara gönderilmesine kökten karsiyim cocuklarin kisilikleri deforme oluyor bir daha düzelmiyorlar(kisisel gelisim gösteren istisnalat haric) devletin bu tür bütün kurs ve yurtlari kapatmasi gerekir bu da iki. (bunu yazarken dindar nesil fantezisinden bihaber degilim bilakis iktidar tarafindan desteklendigini de bilecek kadar bu ülkeliyim).

Gecen sene diyarbakirda gene bir kuran kursu yanmisti gene süleymancilara ait dogru hatirliyorsam eger.

Pedagojik acidan cocuklarin o yaslarda ailelerinden uzak yetismeleri asla önerilmez. Tabi bilimsel verileri kiciyla dinliyorlar o ayri kuran ögrensin de o bireyin bilincalti bilinüstü tarumar olsun psikolojik siddet görsünler cinsel tacize ugrasinlar önemli degil !

Cocuklarina hele kiz cocuklarina kuran okumayi ögretince cennete gidecegini sanan embesil millet oldugu sürece ve onlara canak tutan iktidarlar oldugu sürece yapacak cok bir sey yok. 

Heba olup gidiyorlar... Heba olup gidecekler...

Cehalet yagli kaziga oturmak gibidir bogazina gelene kadar hissetmezsin yarragi yedigini...

Cennet hayaliyle cocuklarini cehenneme atiyorlar haberleri yok...

ADANA KIZ YURDU YANGINI ÜZERINE

"gerçekten çok elim bir olaydır, ölenlere rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. insanın için sızlıyor gerçekten.

çoğu kişi, yangın merdivenlerinin kilitli olmasından ve yurtlarda yapılan yangın tatbikatlarının yetersizliğinden bahsetmiş.

bakın arkadaşlar, öğrencilik döneminde yurtta kalmış ve bizzat ticari gemilerde çalışmış ve bir çok tatbikatta bulunmuş, organize etmiş bir kardeşinizim, abinizim, arkadaşınızım. tatbikat konusu bizim ülkemizde sadece paperwork'ten ibaret, öyle adam gibi tatbikattır falan olmaz bizlerde, yapana da işgüzar diye bakarlar. bu nedenle toplu yaşam alanlarında çıkan potansiyel risklere karşı contingency plan denilen olgu henüz ülkemizde hiçbir konuda gelişmemiş vaziyette. ama paperwork'e bakarsan, mesela yarın bir gün o yurda müfettiş gitse, tüm yangın tatbikatları yapılmıştır diye bir kayıt çıkartabilirler. ama tam tersine, yangın tatbikatlarını harfiyen uygula fakat paperwork olarak kaydetme, başına iş alırsın, bu da bir gerçek.

ab müktesebatında böyle tatkibat ve contingecy plan olgusu ortaya çıkmıştı ülkemizde, gerek sosyal hayatta gerek gıdada, gerek vatandaşlık bilincinde ciddi gelişmeler olmuştu ama son dönemde ciddi geri gidiyoruz bu da bir gerçek. yangın tatbikatı ülkemizde ya yapılmaz yaptı diye gösterilir yada genelde pazar günü veya herhangi bir tatil günü herkesin tam olarak dinlendiği bir boş zamanında yapılır. hadi yangın tatkibatına başlıyoruz şeklinde.

tatkibatlar insanların en beklemediği anlarda yapılır ki, yine en beklenmedik anlarda doğru tepkilerle, doğru sorumluluk dağılımıyla en az hasarla olaydan kurtulabilmek sağlanılsın. ısmarlama tatkibat veya yapılmayan tatkibat ölümdür, bilgisizliktir, eksiklerin görülememesidir, cinayettir ya daha ne diyeyim.

mesela, çalıştığınız şirkette herhangi bir emergency planınız var mı?mesela, çalıştığınız sirkette yangın, deprem veya benzeri felaketlerde toplanma yeriniz neresi veya master plana göre göreviniz nedir?
mesela, üsküdar-beşiktaş vapuruna bindiğinizde, vapur çatışsa ve batma tehlikesi geçirse, kaçınız can yeleği giymeyi biliyor veya can yeleğinin fonksiyonlarının farkında?
mesela, sıklıkla gerçekleşen ve hayatın bir gerçeği olan herhangi bir elektrik yangınında yada mutfak yangınında yapılması gerekenleri kaç kişi biliyor?
mesela, ofisinizde veya evinizde çıkması muhtemel bir yangına karşı kaç kişi evinde, ofisinde yangın tüpü bulunduruyor?
mesela, kaç kişi bugüne dek eline yangın tüpü almıştır ve aktif olarak kullanmıştır?
mesela, arabanızı sokağa parkederken gece yangın çıkarsa bir itfaiye veya ambulans bu sokaktan geçebilir mi diye hiç düşündüğünüz oluyor mu?
mesela, kaç kişi herhangi bir konuyla ilgili olarak tatbikata katılmıştır?
mesela, kaç kişi ilk yardım yapabilecek durumdadır? ilk yardımın a, b, c 'leri nelerdir desem kaç kişi mavi ekran vermez? kaç kişi kalp masajı yapabilir?
mesela, kaç kişi sigara içmek dışında yangın merdivenlerine ayak basmıştır ve yerini gösterebilir?
mesela, yangın merdivenlerini ardiye olarak kullanırken olası bir felakette kendimize nasıl bir kötülük yaptığımızın farkında mıyız? 
mesela, toplu konut sitesinden ev alırken ne zaman yangın merdiveni var mı diye sormuşluğunuz vukudur?

vesaire vesaire...

asıl bozukluk sistemin kendisinde ve sonrasında yine aynı bozuklukta sistemin işletilmesinde saklı. türkiye'de bu işler bozuk çok belli. sistemsizlik, kervan yolda düzülür bizim sistemimiz, bununla yüzleşelim artık. gerek vatandaşlık bilinci, gerek insan olma bilinci, gerekse temel bilgiler hususunda ülkemiz insanı bilgisiz, ama bilgisiz ve cahil olduğunun farkında değil. bu müsibet neden oldu demeden önce artık lütfen aynaya bakalım.yukarıda bahsettiğim sorular, ilk ve ortaöğrenimde hakkıyla öğretilmesi, öğrenilmesi Halledilmesi gereken hususlar. yani bunları bileceksin ki sosyal hayat içerisinde ne yapman gerekenin temel bilgisine sahip olacaksın, onu talep edeceksin, biri senden talep ettiğinde uygulayabileceksin, çalıştığın işyerinde tatbikat olursa(!) aval aval bakmayacaksın falan..

mevcut sistem artık toplu ölümlere sebep olmaya başladı ve alınan hiçbir önlem yok. daha kötü sonuçlarla karşılaşmamak adına bilhassa devletin bu konuya ciddi bir şekilde eğilmesi Gerekiyor. yanan binaya bakıp sübhaneke okuyarak insanların kurtulmasını dileyen insan Yığınlarına mı ihtiyacımız var, yoksa bilen, öğreten, pratik ve düşünen insana mı? mevcut sistemden çıkan insan çıktısı maalesef yetersiz ve sorun yaratıyor. bu birey zaten sorun olan sistem içerisinde ayrı bir sorun olarak yeni sorunlara yol açıyor.

saygılar.

edit:imla.


yukarida adana kiz ögrenci yurdu yangini ile ilgili eksiden alinti yaptim. evet sövüp saymakta hakliyiz lakin ayanaya bakalim ve fasfakir arkadasimizin tespitleri ile yüzleselim...


29 Kas 2016

YOKLUKTAN VARLIGA-VARLIKTAN YOKLUGA

http://primaxstudio.com/stuff/scale_of_universe/

yukaridaki linke tiklayin sonra farenin cursoriyla en basa dogru butonu cekin. evren ve kendiniz hakkinda biraz tefekkür edin..bazen tanrinin gördügü bir rüya (hos tanri rüya falan görmez ama) oldugumuzu düsünüyorum..

Bes yerine onbes duyumuz olsaydi nelere sahit olabilecegimizi hayal bile edemiyorum..

25 Kas 2016

AVUSTURYA SILAH AMBARGOSU KOYMUS . HA AMK

her olayda olduğu gibi yavşakların türkiye'ye saplama, kesin türkler haksızdır, ahahhaah iyi oluyor minvalinde dingillikleri bir yana, vahim bir olaydır.
elin itlerine, şerefsizlerine, terör örgütlerine silah satan avusturya tutmuş türkiye'ye ambargo koyuyor.
valla ister şovenizm diyin ister klavye delikanlılığı diyin skimde değil ama;

ambargo koyan avusturya'nın da ta amk ben! 
senden bu saatten sonra silah alan devlet kurumunun ta amk!
önüme avusturya malı herhangi bir ürün getirenin, gelirse de onu alanın ta amk!

yavşak, ikiyüzlü, şerefsiz avrupa medeniyetinin yaptığını onaylayan ve kendine türkiye vatandaşı diyenlerin de ayrıca amk ben!      

Aksam aksam cok güldüm ! 

Hoca Kastamonunun köyüne imam gitmis. Bir süre sonra bir cenaze olmus köyde malum imam da merhumu yikadiktan sonra koymuslar musalla tasina. Adet üzere imam efendi cemaate dönerek sormus:
-merhumu nasil bilirdiniz?
-iyi bilirdik amina koyim demis cemaat. Imam sasirmis ama bozuntuya vermemis.Tekrar sormus:
-merhuma haklarinizi helal eder misiniz ?
-helal olsun amina koyim demis cemaat gene.Imam efendinin tepesi atmis bu sefer,
- ee o zaman gömün amina koyim .

Kibrisa cikarma yaptigimizda (1974) müttefikimiz ameriganya da ambargo koymustu bize. Demek beyaz efendileri rahatsiz eden bir seyler var gene bekci köpeklerini havlattiklarina göre.

Hakkaten Avusturyadan silah degil hava sahasindan gecenin amina koyim yani. 

Kötü komsu insani ev sahibi yaparmis bunlar da bizi silah sanayi sahibi yapacak böyle zorlaya zorlaya. 

Bu devlet aklinin amina koyim ben ne yerli üretim olmayan hic bir nesneyi satin almamasi gerek. 

Neymis silahlar diyarbakirda kullanilmis mis ?!! BUnun agababasi alamanya da benim sattigim tanklarla pkkeye vuruyorsunuz olmazki deyip atar yapmisti. Biz de kendi tanklarimizi yaptik. 

Devlet tez elden gözden gecirsin Avusturyadan zirnik bile almasinlar. Burada ürettirsinler birine.

Ne lan bu ... 

 

ADAMIN DIBISIN HOCAM

On-yirmi yıl sonra yargılanma ihtimali

-A+
BBazı dostlar, 17-25 Aralık süreci ve 15 Temmuz darbe girişimi üzerine birçok yazı yazmam ve FETÖ’ye karşı çok açık bir tavır almam sebebiyle, bundan 10-20 yıl kadar sonra siyasi iklimin tamamen değişmesine, yani keser ve sapın dönmesine bağlı olarak vatana ihanetten yargılanmamın muhtemel olduğunu tembihlemekte ve beni daha dikkatli olmaya davet etmektedir. Bu tembih, “Sana mı kaldı kahramanlık?! Bugün birbirine düşman olanlar, yarın bir gün bakmışsın ki canciğer dost olmuşlar. İşte o zaman, cümle âlemin kötüsü sen olursun” diye de ifade edilebilir. Ergenekon, Balyoz gibi davaların serencamı dikkate alındığında, söz konusu tembihlerin yabana atılmaması gerektiği düşünülebilir. Hâliyle, on-yirmi sene sonra, şayet o zaman hayatta olursak, bugün yazıp çizdiklerimizden yargılanmamız mümkün ve muhtemeldir. Ne var ki benim nazarımda önem arz eden mesele, yargılanmamız değil, niçin yargılanacağımız meselesidir.
***
Bilenler bilir, FETÖ hakkında yazdıklarım 17-25 Aralık sürecinden daha eski tarihlidir. Bunun belgesini isteyenler, Çağdaş İslam Düşüncesi adlı eserimize bakabilir. Bu eserin yayımlandığı tarih HSYK’nın FETÖ’cülerce işgal edildiği, FETÖ’cü savcıların esip gürlediği döneme denk gelir. O dönemde, eserlerimizi yayımlayan Ankara Okulu Yayınevi’nin bir sabah vakti FETÖ’cü polislerce basılması ve yayınevine dava açılması hafızamdaki tazeliğini halen muhafaza etmektedir. Kısacası, FETÖ’ye karşı çıkışım siyasi konjonktürle ilgili olmadığı gibi bu konuda sergilediğim tavır da siyasi iradenin destek ve himayesine bağlı değildir. Doğru olduğuna kanaat getirdiğim görüş ve düşünceleri ilahiyat alanında ne kadar açık ifade ediyorsam, toplumsal alanda yanlış gördüğüm şeyleri de aynı açıklıkta dillendiririm ve bu tavrı adamlık ölçüsü kabul ederim. Bu yüzden de kimin ne dediğine, sergilediğim tavrın getirisine götürüsüne pek bakmaksızın ve dahi gözümü budaktan sakınmaksızın, aklımın erdiği dilimin döndüğü nispette kitabın ortasından konuşmayı yeğlerim. Görüşlerim isabetsiz olabilir; fakat açıkça görüş beyan etmenin konjonktür gereği hakikat ekonomisi yapmaktan çok daha dürüst, ahlaklı ve aynı zamanda entelektüelliğe yaraşır bir tavır olduğundan kesinlikle eminim. Nabza göre şerbet vermenin, konuşulması gereken yerde susmanın ve tantanalı dönekliğin -ki buna şimdilerde “darbe sonrası kahramanlık” da deniyor- entelektüelliği çökerttiğinden de eminim.
***
Bütün ülkeyi ilgilendiren, üstelik dinî referanslar sebebiyle herkesten önce biz ilahiyatçıların konuşmasını gerektiren FETÖ meselesinde yakın gelecekteki muhtemel siyasi-sosyolojik iklim değişiklerini düşünerek konuşmaktan imtina etmeyi ahlâkî açıdan nasıl tanımlamak gerektiğini -dilerseniz- ifade etmeyeyim. Ancak şu kadarını söyleyeyim ki başımıza gelen belaların çoğu, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılıktan ve nemelazımcılıktan geldi. Bu ülkedeki sayısız insanın daha birkaç yıl öncesine kadar Gülen haysiyetsizinin peşinde koşması ise hiç şüphesiz yalakalık, fırsatçılık, rantçılık gibi kümülatif ahlaksızlığın göstergesiydi. Çünkü o tarihlerde FETÖ sıçrama tahtası gibi görünüyordu. Hâliyle, sayısız insan bu yapının adam tavlamasına tav olmayı yeğledi. Ancak bu kadar basit tav olmak ve tavlanmak adamlık değildi.
Hâsılı kelam, Prizma 2 adlı eserinde, “herkesin nabzını tutma ve nabza göre şerbet verme esas olmalıdır” diyen ve fakat Vatikan’dan İsrail’e kadar cümle âlemin nabzını tutmasına rağmen bir kez olsun Müslümanların nabzını tutmayı düşünmeyen, bu yüzden de 2002 yılındaki Filistin ablukasından dolayı Türkiye’de İsrail’e karşı büyük bir öfke patlaması yaşandığı sırada İsrail büyükelçisini Fatih Üniversitesi’ne davet ederek konferans verdiren, Mavi Marmara hadisesinde, “İsrail’den izin aldınız mıydı?” diyen, keza 1980 darbesine eyvallah deyip darbecileri “Hızır” diye nitelendiren, 28 Şubat sürecinde Çevik Bir’e yazdığı ve son satırlarını, “Böyle bir mektupla kıymetli vakitlerinizi işgal etme sû-i edebinde bulunduğum için tekrar özür diler, yeni yılda sıhhat ve afiyet dileklerimle birlikte, en derin saygılarımın kabulünü arz ederim efendim” şeklindeki yalakalık ifadeleriyle bağladığı mektupla da kusursuz haysiyetsizlik örneği sergileyen F.G. alçağı hakkında konuştuklarım ve yazdıklarım sebebiyle yarın bir gün yargılanmayı şeref addedeceğimi şimdiden belirtmek isterim.

ISTANBUL PSIKODRAMA AKADEMISI(I.P.I)





Nihayet uzun arastirmalar ve  karar demlendirme sürecinden sonra esim ve ben psikodrama gruplarina katilmaya karar verdik ve dün aksam ön görüsmeye gittik. Önümüzdeki hafta gruplarda basliyoruz. Hayirlisi bakalim..

3,5 atarak yasamaktan sikildik artik 4/4 lük yasamak icin sefere cikmaya niyetlendik..

Gelismeleri burada paylasacagim...

Not: Dün gece (30.11.2016) I.P.I deki ilk grup calismasina katildim. Gizlilik kuralimiz geregi burada ayrintilari paylasamiyorum . Benim acimdan cok farkli bir tecrübe oldu cok istifade ettim. Icimdeki bastirilmis öfkeyi net seyretme sansim oldu. Önümüzdeki haftayi iple cekiyorum...

Not:2 Bu seans inanilmaz bir deneyim oldu benim acimdan. Kendimi cirilciplak görme firsatim oldu. Seansin sonunda duygu secimlerimiz sonucunda beni duygu olarak secen ve benim duygu olarak sectigim kisislerin beyanlari beni benden almis olup hala kendime gelmeye ugrasiyorum. Kucuk dilimi yuttum desem hissiyatimi anlatmis olurum sanirim..

Not3: Gecen geceki seansta grubun yarisi yoktu bir önceki sirlar bölümünde paylasilanlari hazmedemedi anlasilan gelmeyen arkadaslar (biri haric o zaten gelmeyecegini söylemisti).Gelnlerin yarisi da gelmekle gelmemek arasinda kalmislar. Korka korka geldik dediler. Bu geceki calisma spontan gelisti ve hepimiz bir trajediye taniklik ettik. Jung'un "kollektif bilinc" dedigi burada "sosyometri" olarak adlandirilan olguya birebir taniklik ettim. 

24 Kas 2016

ÖGRETMENLER GÜNÜ





Herkes ilkokul ögretmenini hatirlar...

Icimdeki okuma sevgisini atesleyen ve her hafta bize okumamiz icin kitap veren (her ne kadar komünist kitaplari olsa da) Ilkokul 4-5 siniftaki  Fatih Hocama,(cok pis döverdi allah affetsin)

Ilkokul 3.siniftaki anne sefkatiyle bizi sevgiyle tanistiran Gönül Hocama,

Lise 1 sinifinda bana hayatimin en unutulmaz derslerinden birini veren Kimya ögretmeni Ali Yavas hocama

Lise hayatim boyunca bütün meslek derslerime giren, bütün ögrenim hayatimda yedigim tek unutulmaz dayagi atan ve benim hayatimda babam kadar yer etmis olan Ismail Saruhan Hocama,

Üniversiteyi kazandigim yil  bütünlemeye kaldigim matematik yazilisinda gecer not alip üniversiteye gidebilmemi saglayan adige matematik ögretmenim Celal Cetin Hocama selam eder ellerinden öper ölmüslere allahtan rahmet diler ve adini anmadigim bütün ögretmenlerime hakkimi helal eder tüm ögretmenlerin gününü kutlarim..

Bizim zamanimizda ögretmenler ögretmen ögrenciler ögrenci gibiydi...

11 Kas 2016

VELILIKLE DELILIK ARASINDA BIR HIC

neyzen tevfik'in cenazesi ile ilgili görsel sonucu

neyzen tevfik'in cenazesi ile ilgili görsel sonucu



Neyzen Tevfik´in cenezesinde  validen belediye baskanina, üniversite hocalarindan devrin en ünlü alimlerine, dervisandan berdusuna, sariklisindan sarhosuna, ev hanimindan cocuklara kadar bütün sehir Neyzen'in(görünüs itibariyle issiz evsiz bir ayyasin) önünde saf tutmustu. Neden ?

Kimdi Neyzen Tevfik ?

Kendi tabiriyle bir HIC.

"Yunus Emre der hoca
Istersen var bin hacca
Hepsinden iyice
Bir gönüle girmektir"

Neyzen ölümüne kadar yanindan hic ayirmadigi neyiyle hepimizin gönlüne akmisti....

9 Kas 2016

TEHLİKE TRUMP DEĞİL HİLLARİY CLİNTON(DI)

ABD nin yeni başkanı anglo-sakson medya tarafından adeta itin götüne sokulan Trump oldu. Hayırlı olsun.. Trump'un bu başarısı akla hayale gelmeyecek bir başarı.. Umarım başkanlığı boyunca müsses nizam şebeklerini itin götüne sokar inlerine kadar girer. Trump'ı başkan yaptırmazlar diyen çok bilmiş dünya düzeni bilgiçlerine de kapak olsun hatta götüne girsin(Ertan Özyiğit vs.).. Yaşasın demokrasi...

Aşağıdaki makaleyi sıkılmadan okuyun okuyun ki müsses nizam havucunu kusabilesiniz... 




john pilger : clinton neden trump’dan daha tehlikeli

clinton neden trump’dan daha tehlikeli ?
aşağıdaki yazı john pilger tarafından sydney üniversitesinde ‘bir dünya savaşı başladı’ başlığıyla yapılan konuşmanın düzenlenmiş halidir.

çeviren: barış satılmış

“avustralya’nın kuzeyinde, pasifik okyanusunun ortasındaki marshall adalarında film çekiyordum. insanlara ne zaman nerede olduğumu söylesem, “orası nerede?” diye soruyorlar. “bikini” diyerek ipucu verdiğimde “mayo olan mı?” diyorlar.

bikini mayolarının, bikini adasını yok eden nükleer patlamaları kutlamak için bu adı aldığından çok azı haberdar görünüyor. 1946 ve 1958 yılları arasında marshall adaları’nda atmış altı nükleer deneme yapıldı; bu on iki yıl boyunca her gün hiroşima’ya atılan bombanın 1,6 misline eşit.

bikini adası insanları

bikini adası bugünlerde sessiz, mutasyona uğramış ve kirlenmiş. palmiye ağaçları ucube bir formasyonda büyüyor. hareket eden hiçbir şey yok. kuş yok. eski mezarlıktaki mezar taşlarında radyasyonun sonuçlarını görebilirsiniz. ayakkabılarım bir geiger sayacında “güvensiz” çıktı.

plajda dikilirken pasifik’in geniş bir kara deliğe alçalan zümrüt yeşilini izledim. bu “bravo” adını verdikleri hidrojen bombasının ardından kalan krater. patlama yüzlerce mil içindeki insanları ve çevreyi, belki de sonsuza kadar zehirledi.

dönüş yolculuğumda honolulu havaalanında durdum ve women’s health adlı bir amerikan dergisi fark ettim. derginin kapağında bikinisi içinde gülümseyen bir kadın vardı ve başlık şöyleydi: “sizin de bikini vücudunuz olabilir.” birkaç gün önce, marshall adalarında, çok farklı “bikini vücutları” olan kadınlarla röportaj yapmıştım; hepsi tiroid kanseri ve diğer ölümcül kanserlere yakalanmışlardı.

dergideki gülümseyen kadının aksine hepsi yoksullaşmıştı; bugün her zamankinden daha tehlikeli olan aç gözlü bir süper gücün kurbanları ve kobayları onlar.

bu deneyimi bir uyarı ve birçoğumuzu tüketen bir dikkat saptırıcıya karşı müdahale olarak görüyorum. modern propagandanın kurucusu edward bernays bu olayı demokratik toplumların “alışkanlık ve görüşlerinin bilinçli ve zekice manipülasyonu” olarak tanımlıyor. buna “görünmez hükümet” adını vermiş.

obama hepsinden daha fazla nükleer silah tesisi yaptı

bir dünya savaşının başladığından kaç kişinin haberi var? şu anda bu henüz yalanlar ve dikkat saptırıcılardan oluşan bir propaganda savaşı ama durum ‘yanlış anlaşılan’ ilk emirle, ilk füzeyle bir anda değişebilir.

2009 yılında başkan obama, avrupa’nın ortasında, prag’ın merkezinde kendisine hayran bir kalabalığın karşısına çıktı. “dünyayı nükleer silahlardan kurtarma” sözü verdi. insanlar alkışladı ve bazıları ağladı. medyada basmakalıp sözler sel olup aktı. obama sonrasında nobel barış ödülü aldı.

hepsi numaraydı. yalan söylüyordu.

obama yönetimi daha fazla nükleer silah, daha fazla nükleer savaş başlığı, daha fazla nükleer taşıyıcı sistem, daha fazla nükleer tesis yaptı. nükleer savaş başlığı harcamaları tek başına obama döneminde tüm amerikan başkanlarının toplamındakinden daha fazla arttı. otuz yıl içindeki maliyet 1 trilyon dolardan fazla.

bir mini nükleer bomba tasarlandı. ‘b61 model 12’ olarak biliniyor. daha önce buna benzer bir şey olmamıştı. abd genelkurmay eski başkan yardımcısı general james cartwright şöyle dedi: “daha küçük silah yapmak [bu nükleer silahı kullanmayı] daha düşünülebilir kılıyor.”

cıa’nın arka bahçesi

son on sekiz aydır rusya’nın batı cephesinde ikinci dünya savaşı’ndan bu yana ki en büyük askeri güç yığınağı –birleşik devletler önderliğinde– gerçekleşiyor. hitler’in sovyetler birliğini işgal etmesinden bu yana, yabancı güçler rusya’ya karşı böylesine aşikar bir tehdit sergilememişlerdi.

ukrayna –bir zamanlar sovyetler birliği’nin parçasıydı– cıa’nın arka bahçesi oldu. kiev’de bir darbe tezgahlayan washington, rusya’ya düşman ve onun kapı komşusu bu ülkede, rejimi etkili biçimde kontrol ediyor: nazilerle -gerçek anlamda- yozlaşmış bir rejim. ukrayna’da parlamentonun önde gelen kişileri adı çıkmış oun ve upa faşistlerinin politik ardılları. açıkça hitler’i övüyor ve rusça konuşan azınlığın kovuşturulması ve ülkeden kovulması çağrısı yapıyorlar.

bu batı’da nadiren haber oluyor ya da gerçeği bastırmak için tersine döndürülüyor.

letonya, litvanya ve estonya’da –rusya’nın kapı komşuları– abd ordusu savaş birlikleri, tanklar ve ağır silahlar konuşlandırıyor. dünyanın en büyük ikinci nükleer gücüne karşı süren bu provokasyon batı’da sessizlikle karşılanıyor.

nükleer savaş beklentisini daha da tehlikeli hale getiren şey çin’e karşı yürütülen benzer bir kampanya.

kumdan çin seddi mi?

çin’in “tehdit” seviyesine yükselmediği bir gün bile geçmiyor. abd pasifik komutanı amiral harry harris’e göre çin, güney çin denizinde “kumdan, büyük bir çin seddi” inşa ediyor.

bahsettiği şey filipinlerle arasında ihtilafa neden olan spratly adalarında çin’in inşa ettiği havaalanları. bu ihtilaf washington manila’daki hükümete baskı yapıp rüşvet verene ve pentagon “seyrüsefer özgürlüğü” adını verdiği bir kampanya başlatana kadar önceliği olmayan bir ihtilaftı.

mevzu gerçekte ne? amerikan savaş gemilerinin çin karasularında devriye gezip nüfuz etme ‘özgürlüğü’ meselesi. çin savaş gemileri aynı şeyi california sahillerinde yaptığında amerika’nın tepkisini hayal edin.

the war you don’t see (görmediğiniz savaş) adlı bir film çektim, bu filmde amerika ve britanya’nın seçkin gazetecileriyle röportajlar yaptım: cbs’den dan rather, bbc’den rageh omar ve observer’dan david rose gibi haberciler.

hepsi de, eğer gazeteci ve yayıncılar işlerini yapsaydı ve saddam hüseyin’in kitle imha silahlarına sahip olduğu propagandasını sorgulasaydı, eğer george w. bush ve tony blair’in yalanları gazeteciler tarafından aynen alınıp tekrarlanmasaydı, ırak’ın 2003’teki işgalinin gerçekleşmemiş olabileceğini ve bugün yüz binlerce kadın, erkek ve çocuğun yaşıyor olabileceğini söylediler.

rusya ve/veya çin’e karşı savaş için zemin hazırlayan propaganda, prensip olarak farklı değil. bildiğim kadarıyla batı “ana akımındaki” hiçbir gazeteci –dan rather’ın dengi diyelim– çin’in güney çin denizine neden havaalanları inşa ettiğini sorgulamıyor.

yanıtın ışıl ışıl parlıyor olması gerek. çünkü birleşik devletler çin’i bir üsler, balistik füzeler, muharebe grupları, nükleer silahlı bombardıman uçakları ağıyla kuşatıyor.

bu ölümcül kuşak avustralya’dan pasifikteki adalara, mariana’lardan ve marshall’lardan, guam, filipinler, tayland, okinawa, kore ve avrasya’dan afganistan ve hindistan’a kadar uzanıyor. amerika çin’in boynuna bir ilmek geçirdi. haberlerde yok bu. medya eliyle sağlanan sessizlik; medya üzerinden yürütülen savaş.

2015’de, abd ve avustralya, büyük bir gizlilikle, talisman sabre olarak bilinen yakın dönemin en büyük hava-deniz tatbikatını gerçekleştirdi. tatbikatın amacı çin’in ortadoğu ve afrika’dan gelen petrol, gaz ve diğer hayati hammaddelere erişimini kesmek amacıyla malacca boğazı ve lombok boğazı gibi deniz hatlarını kesmek için bir hava-deniz savaş planını prova etmekti.

savaşların çoğunu cumhuriyetçiler değil liberal demokratlar başlattı

‘amerikan başkanlık yarışı’ denilen sirkte donald trump bir deli ve faşist olarak sunuluyor. kesinlikle iğrenç; ama aynı zamanda medyanın nefret figürü. tek başına bu bile şüphelenmemize neden olmalı.

trump’un göçmenlik üzerine görüşleri kaba ama david cameron’unkilerden daha kaba değil. birleşik devletlerin büyük sürgüncüsü trump değil nobel barış ödülü sahibi barack obama’dır.

harika bir liberal yorumcuya göre trump birleşik devletlerde “şiddetin karanlık güçlerini serbest bırakıyor.” serbest mi bırakıyor?

burası bebeklerin annelerini vurdukları ve polisin siyah amerikalılara karşı ölüm saçan bir savaş yürüttüğü bir ülke. burası, çoğunluğu demokrasi 50’den fazla hükümete saldırmış ve devirmeye çalışmış ve asya’dan ortadoğu’ya kadar bombalamış ve milyonlarca insanın ölmesine ve evlerinden olmasına neden olmuş bir ülke.

hiçbir ülkenin bu sistematik şiddet kaydına eşdeğer bir sicili yok. amerika’nın savaşlarının çoğu (neredeyse tamamı savunmasız ülkelere karşı) cumhuriyetçi başkanlar tarafından değil liberal demokratlar tarafından başlatıldı: truman, kennedy, johnson, carter, clinton, obama.

tehlike trump değil hillary clinton

1947 yılında bir dizi ulusal güvenlik konseyi direktifi amerikan dış politikasının nihai amacını, “özünde [amerika’nın] kendi görüntüsünde şekillenmiş bir dünya” olarak tanımlıyordu. ideoloji, kutsal amerikancılıktı. hepimiz amerikalıydık. ötesi yoktu. kafirler imana getirilecek, devrilecek, rüşvet verilecek, karalanacak veya ezileceklerdi.

donald trump bunun bir semptomu ama aynı zamanda başına buyruk. ırak’ın işgalinin bir suç olduğunu söylüyor; rusya ve çin’le savaşmak istemiyor. geri kalanlarımız için tehlike trump değil hillary clinton. clinton başına buyruk değil. göklere çıkarılan “istisnalığı” arada sırada liberal bir maske takan baskıcı bir sistemin esnekliğini ve şiddetini temsil ediyor.

seçim günü yaklaştıkça clinton yalanlarına ve suçlarına rağmen ilk kadın başkan olarak selamlanacak, aynı barack obama’nın ilk siyah başkan olarak övülmesi ve liberallerin onun ‘umut’ saçmalığını yutması gibi. ve saçmalık devam ediyor.

guardian köşe yazarı owen jones tarafından “diğer tüm politikacılardan ayırt edilmesini sağlayacak şekilde havalı, komik ve çekici” olarak tanımlanan obama, önceki gün somali’de insansız hava araçlarını 150 kişiyi katletmeye gönderdi. new york times’a göre genelde salı günleri insanları öldürüyor, insansız hava aracıyla öldürülecek adayların listesi, onaylaması için kendisine sunuluyor. ne kadar da havalı!

2008 başkanlık kampanyasında hillary clinton, iran’ı nükleer silahlarla “tamamen yok etmekle” tehdit etti. obama yönetiminde dışişleri bakanı olarak honduras’ın demokratik hükümetinin devrilmesi sürecine katıldı. 2011’de libya’nın yok edilmesine katkısı neredeyse neşe doluydu. libya lideri albay kaddafi tüm dünyanın gözü önünde fiili livata ile öldürüldüğünde –amerikan lojistiği sayesinde mümkün olan bir cinayet– clinton memnuniyet duydu: “geldik, gördük, öldü.”

clinton’un en yakın müttefiklerinden birisi, “hillary”i desteklemedikleri için genç kadınlara saldıran eski dışişleri bakanı madeleine albright. yarım milyon ıraklı çocuğun ölümünü televizyonda “buna değdi” diyerek alçakça kutlayan madeleine albright.

clinton’un en büyük destekçileri ortadoğu’da şiddeti körükleyen silah şirketleri

clinton’un en büyük destekçileri arasında israil lobileri ve ortadoğu’da şiddeti körükleyen silah şirketleri var. o ve kocası wall street’ten bir servet devşirdiler. ve dahası resmi şeytan trump’a güle güle demek için kadınların adayı olarak ortaya sürülmek üzere. destekçileri arasında ünlü feministler de var: abd’de gloria steinem ve avustralya’da anne summers gibiler.

şimdi “kimlik politikaları” olarak bilinen postmodern kült, bir nesil önce birçok zeki ve liberal zihniyetli insanın, aslında ne tür bir davayı ve kişiyi desteklediklerini sorgulamalarının önüne geçti, aynı obama ve clinton sahtekarlığında olduğu gibi; tıpkı halkına ihanet ederek düşmanlarıyla birlik olan yunanistan’daki sahte ilerici syriza hareketi gibi.

sırf kendiyle meşgul olma, bir tür “ben’cilik,” ayrıcalıklı batı toplumlarında çağın yeni düşünce biçimi oldu ve savaş, soysal adaletsizlik, eşitsizlik, ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi büyük kolektif hareketlerin ölümünü haber verdi.

bugün uzun uyku sona eriyor olabilir. gençlik yine kaynamakta. yavaş ve aşamalı olarak. britanya’da jeremy corbyn’i işçi partisi başkanı olarak destekleyen binlerce kişi bu uyanışın bir parçası, senatör bernie sanders’i desteklemek için toplananlar da öyle.

geçen hafta britanya’da, jeremy corbyn’in en yakın müttefiki ve gölge hazine bakanı john mcdonnell, olası bir işçi partisi hükümetinin korsan bankaların borçlarını ödeyeceğini vaat etti ve aslında kemer sıkmaya evet demiş oldu.

birleşik devletlerde, bernie sanders aday olursa veya olduğunda clinton’u desteklemeye söz vermişti. o da “haklı” olduğunu düşündüğünde amerika’nın diğer ülkelere karşı şiddet kullanması için oy verdi. obama’nın “harika bir iş” çıkardığını söylüyor.

avustralya’da medyada sıkıcı parlamento oyunlarının oynandığı ölü bir politika var ve bu arada mülteciler ve yerliler eziyet çekiyor ve savaş tehlikesiyle birlikte eşitsizlik de büyüyor. malcolm turnbull hükümeti savaşa yönelik bir hamlede 195 milyar dolarlık sözde ‘savunma’ bütçesini ilan etti. tartışma olmadı. sessizlik.

partilerden bağımsız, halkın doğrudan eyleminin o harika geleneğine ne oldu? daha iyi, adil ve barışçıl bir dünya adına uzun yolculuğa başlamak için gerekli cesaret, hayal gücü ve adanmışlık nerede? sanat, sinema, tiyatro ve edebiyattaki muhalifler nerede?

sessizliği bozacak olanlar nerede? yoksa ilk nükleer füze fırlatılana kadar bekleyecek miyiz?

kaynak: http://siyasihaber3.org/…en-trumpdan-daha-tehlikeli