28 Haz 2013

GÖNÜLDEN İSTE OLSUN HEMEN

Çekim yasası mevzusu var ya biliyorsunuz işte ben de bugün yaşadığım bir tecrübeyi paylaşmak istiyorum. (daha önce de bilinçli veya bilinçsiz olarak istediğim her şey oldu. denemesi bedava . olmuyorsa ya zamanı gelmemiştir ya da istemek fiilinde bir arıza var demektir.isteğinizi gözden geçirin.bilinçaltınızda o isteği bloke eden bir direnç bir inanç olabilir) Cumadan çıktıktan sonra arkadaşın çıkmasını beklerken caminin bahçe duvarından aşağı bakıyordum öyle boş boş. Birden aşağıdaki marketin önünde dizili karpuzlar gözüme çarptı. Ne zamandır karpuz yemiyordum canım çekti doğrusu. Param olmadığından satın alamayacaktım o saatte. Ofise de karpuz almıyorlarki arkadaş yesek dedim. Arkadaşa karpuz alalım desem parası var mı yok mu bilmiyorum. Neyse ya dedim hafta sonu yerim artık . Neyse unuttum ben onu on-on beş dakika sonra ofise döndük. Sekreterimiz bir süre sonra önüme dilimlenmiş halde beyaz peynirle beraber bir tepsi dolusu karpuz getirince şok oldum. Namazdan sonra düşündüklerimi hatırladım ve gülümsedim. Teşekkür ederim Allah'ım sonsuz teşekkürler.

İNSAN GEÇ KALMIŞ BİR VARLIKTIR

Aşağıda İsmet Özel'in bir kısım yorumunu okuyacağınız Yunus Emre ilahisi "göçtü kervan kaldık dağlar başında " yı ben İsmet Özel'den canlı olarak dinlemiştim. Arayan bu ilahinin tüm yorumunu bulabilir. Özellikle kaybolmak kelimesi ile ilgili görüşler canib-i dikkat olup insan nasıl insan olur bir kendimizi muhasebeye çekelim derim. Ah nice bir uyursun uyanmaz mısın Göçtü kervan kaldık dağlar başında "Çok önemli işaretler veren bir ilahi bu... İlk fark etmemiz gereken şey yaratılmış bulunduğumuzdur. Yaratılmış olmak, başımıza gelen en vahim şeydir. Ezelle ebed arasında bir alanda olduğunu farketmektir, yaratılmış olmak. "Bu ilahide hayat macerası bir hac yolculuğu gibi tasvir edilmiştir. Hac yolculuğunda bir kervan konaklamış, bunlar uyuyup kalmışlar, uyandıklarında kervanın göçüp gittiğini fark etmişler. İnsan olarak yaratılmışlığımızı fark etmemiz bu duruma çok denk düşüyor. Biz burada geç kalmış yaratıklar olarak bulunuyoruz. Yaratılmışlığımızla geç kalmışlığımız üst üste düşüyor. Bana göre insanın tarifi: 'geç kalmış yaratık'tır. Neye? Her şeye... İnsanın doğumdan ergenliğe kadar zamanı dış etkinliklere açık zamanıdır. Böylece insanın yargılar verebildiği bir döneme geli-yoruz. Karar alacağız, fakat biz bu kararları alırken her şey olup bitti. Yani biz hiç bir zaman kararı zamanında veremeyiz. Biz ancak geç karar veririz. Çünkü, birincisi, doğduğumuz zamanı hatırlamıyoruz. Ancak doldurma bilgilere sahibiz. İkincisi farkında olmadığımız etkilerle oluştuk. Yani bir konuda bir şey yapabilecek ya da söyleyeceksek bu konudaki donanımımız için çok geç kaldık... Bu ilahideki 'göçtü kervan kaldık dağlar başında' nakaratı da bu geç kalmışlığımızla alakalı. "Bizim öteden beri yaptığımız yanlışlardan biri (belki de Batılılaşmadan önce de yapıyorduk) kendi dünyamıza ait değerlerin ne kadar besleyici olduğunu farketmememizdir. Bu ilahi de tek başına bir çok düşünsel meseleyi bünyesinde barındıran bir göstergedir. Bazı toplumlar kendi bünyelerine uygun olarak bazı şeyleri üretir... 


Bütün mesele bunun farkına varılmasıdır." Çağrışır tellallar inanmaz mısın "Neden inanılır, neden inanılmaz? Yani bazılarında ezan sesine karşı bazı şeyler uyanır, bazılarında uyanmaz? Bizim ezana karşı duyduğumuz tepki yalnızken başka toplu iken farklıdır. Esas olan yalnızkendir. Dünyada insanların gerek uyanmaları ve gerek doğru tavırlar takınmaları için yeterli işaret vardır. Uyanmak için gerekli işaretlerin bulunduğunu anlamak için de mutsuz, rahatsız, anormal olmak lazım." Emr-i hac göçeli hayli zamandır "Bunu İslam tarihi içinde tabiin ve tabiin devri geçti diye algılayabilirsiniz fakat daha derin bir bakışla insanın geç kalmışlığı olarak da algılayabilirsiniz... Kâinatın yaratılışında Adem(a.s) yaratılırken Hz. Muhammed(s.a.v)'in hakikati de yaratılmıştır. Biz sıradan insanlar olarak geç yaratıldık. Bu bakımdan geç kalmışız." Muhammed cümleye dindir imandır "Bu mısranın sofu müslümanı rahatsız etmesi lazımdır. Muhammed'in (s.a.v) kendisi din midir? Bunun manası: Kelime-i tevhid iki kısımdan oluşur: La ilahe İllAllah ve Muhammeden ResullAllah. Bunun tevhid, birleme olduğunu söylüyoruz. Bunun bir kısmı hakikati ifade etmiyor, ancak bütünü tek bir hakikati ifade ediyor. Daha net söylersek 'La ilahe İllAllah' nedir bunun ispati? 'Muhammeden ResulAllah.' Peki bunlar ne demek? 'La ilahe İllAllah' ancak 'Muhammeden ResulAllah' ile manalı sözdür. Çünkü her şey uyum halindedir. Hilkat vukuu bulduktan sonra herhangi bir gedik, açık, boşluk uyumsuzluk yoktur. Allah'ın yarattığında bir eksiklik, kırıklık, uyumsuzluk yoktur. Bunun ilacı da ResulAllah'ın (s.a.v) dünyada bulunmasıdır. Doğumundan ölümüne kadar bize insan oluşun anlamı konusunda bir takım işaretler bırakmış olmasıdır. Yani 'La ilahe İllAllah' eğer manalı ise 'Muhammeden ResulAllah' olduğu içindir. Yoksa öbürü zaten mantık kullanmaya gerektirmeyecek kadar bedihi bir şeydir. Zihnen en yüce hakikat 'La ilahe İllAllah' ise bu 'Muhammmeden ResulAllah' ile anlam kazanır." Delilsiz gidilmez yollar yamandır "Buradan da düz mana çıkarırsak yollar tehlikeli, delilsiz gidilmez manasını çıkartabiliriz... İnsanın delice işleri deli olmaksızın yapabilmesi gereklidir. Bunun için bir deliye ihtiyaç vardır. İnsan iki kişi olarak bir şeyler yapabilir. Yani doğru bir adım atabilmesi için iki kişi olma mecburiyeti vardır. İki kişi olmadan da yaşayabiliyoruz. Kültür içinde yaşıyoruz. İnsanlar nesneler olarak belirli fonksiyon icra ediyorlar. Birer kişi olarak eğer müslümansak Rabbimizle aramızda bir ontolojik [varlık] güvenlik alanına sahibizdir. Ama bu hakikatin tecellisi ve tezahürü için yeterli şey değildir. Hatta tam tersine bunlar hakikatin ortaya çıkmaması için işleyen mekanizmalardır. Kaybolmak iki türlüdür. İlahimiz de bununla alakalı: Birincisi, gideceği yeri bilmemek; ikincisi, kayboluşun içinde yeralmaktır. Kayboluştan kurtulmak için iki kişi olmak zaruriyeti vardır. Ashab ile ResulAllah (s.a.v)'in münasebeti hep ikili münasebetlerdir. Ortada bir çete yoktur. O her biri ile ikili münasebet içindedir. Biz de doğru adım atmak istiyorsak en azından iki kişi olmak zorundayız."

27 Haz 2013

SEVGİLİ DOSTUM MUHAMMEDE (2)

23 ekim 2009 yılında kuantum düşünce tekniği ile yeni tanıştığım zamanlarda sevgili dostum Muhammet için bir yazı yazmıştım. O gün Sultanahmet adliyesinden Sirkeciye yürürken konuştuğumuz konularla ilgili kısa bir yazı yazmıştım tarihe not düşsün diye. Bana bir rüyasını anlatmıştı; odadaki ışığı yakmak isteyip bir türlü yakamadığını yakmayı başardığı zamanlarda da çok cılız olarak yandığını ve bu rüyayı değişik versiyonlarla ama aynı tema etrafında mütemadiyen gördüğünü . Ben de bu rüyasını analiz etmiş ona bazı şeyler anlatmış en son da Gülhane Parkının (sanırım artık park olarak kullanılmıyor) kapısına geldiğimiz anlarda yaptığım bir yorum üzerine "hah şimdi anlamlı bir şey söyledin deminden beri hikaye anlatıyordun şimdi benim ruhuma temas ettin " demişti. O gün babası ile ilgili bazı durumları ve kendi duygu dünyasına denk düşen anlam haritalarını anlatmıştı başlıkları ile. Sevgili dostum o odadaki ışığı hiç yakamadı maalesef ve artık yakma ihtimali hiç olmayan yere göç etti. Bu sabah aldığım bir haberle şok eden hakikati öğrendim ve bu yazıyı yazmak için ancak güç toplayabildim; sevgili dostum artık aramızda değildi. Maalesefki ne zaman öldüğünü dahi bilmiyoruz(geçen haftasonu buluşacaktık oysa meğer onun azraille randevusu varmış)Annesi birkaç gündür oğluna ulaşamıyormuş bizim ortak bir arkadaşa rica etmiş gidip eve bakması için ve şok eden gerçekle yüzleşmek zorunda kalmış arkadaş. Çürümeye başlamış cesediyle karşılaştığı o anı " keşke eve hiç gitmeseydim ve arkadaşımı o halde görmeseydim " dedi sabah telefonda. Zor konuşuyordu,çok sarsılmıştı,ayakta zor duruyorum ve gözümü kapatamıyorum dedi. Bütün gece uyuyamadığını söyledi. Yalnızdı. Yalnız olduğunu kendisine bile itiraf edemeyecek kadar yalnızdı. Babasının yasını tutuyordu hala. Mutlu olmayı kendisine yasaklamıştı farkında olmadan. Babasının mutsuz ve çile dolu hayatından çıkıp gitmesi onun gencecik ruhunda derin bir fay kırığına neden olmuş ve oradan aşağı kayıvermişti. Mutlu olduğunda sanki babasının yasına ihanet edecekmiş gibi geliyordu.(Bütün bunları ona da anlattım ve kendisi tasdik etti yukarıda belirttiğim gibi). Ona Mehmet Ali bulut'un Ruhun Deşifresi adlı kitabımı vermiştim üç sene önce. On gün önce görüştüğümüzde evde duruyor merak etme ama kitabı okumadım hala demişti alaycı bir gülümsemeyle. Yirmi sayfa kadar okudum sonra bıraktım okumayı gaza geldim ama gazı geçti sonra dedi devamla. Evet gaza gelmekten korkuyordu. Ya hayatını değiştirmek zorunda kalması gerektiğine ikna olsaydı ? Bütün kurgu çökecekti o durumda. O ışıksız odasında kalmayı tercih etti yani sürüngen beynin aldığı koruma kalkanının ardında kalmayı yeğledi. Kimse bir şey yapamazdı daha fazla. Kitap önündeydi ve o okumamayı tercih etti.Elden ne gelir. Ölüm haberini aldığım an ağzımdan gayri ihtiyari şöyle bir cümle döküldü; ölüyoruz lan. Umarım öte alemde ışıklar içinde olasın dostum... (Off Off yalan dünya lan.Yalannn)

26 Haz 2013

YILDIZ RAMAZANOĞLUNUN SÖYLEŞİSİ

Yıldız Ramazanoğlunun birkaç gün önce T24 te yapmış olduğu söyleşiyi bütün insaf sahibi insanlarımızın okumasını öneririm. Belki bir iki vicdana dokunur da bizim de çorbada tuzumuz olmuş olur. Umur Talu'da dünkü yazısında sanırım atıf yapıyordu bu söyleşiye. İyi okumalar..

24 Haz 2013

DÜZENE VE DAHİ PEYGAMBERİN HÜKMÜNE BİLE KAFA TUTAN KADIN

Havle binti Salebe hakkında nazil olduğu rivayet edilen bu surenin (mücadele suresi )zamanın ruhunu uygun düşeceğini düşündüğümden tekrar tekrar okunup içselleştirilmesini öneririm. Burada olayı anlatmayacağım merak eden araştırır bulur. Sadece iki mesele var; birincisi cahiliye dönemine ait bir geleneğe karşı peygamber bir çözüm üretmez. Kadının boşandığına karar verir. Kadın bunun adil olmadığını tekrarla ısrar eder. Peygamberin görüşü değişmez. Burada gelenek ve islam konusunun bugünkü müslümanlar tarafından yeniden tartışılması gerekir. Gözlemlediğim kadarı ile günümüz müslümanları vahiyden sonra peygamberin ütopik bir islam toplumu oluşturduğunu sanıyor. O yeşilçam ürünü dini filmlerdeki gibi sahabenin sürekli yere bakarak yürüyen ağır ağır hüzünlü tonla konuşan sürekli elde tespih (ne alakaysa) la havle çeken böyle garip yaşayan ölüler gibi bir portre çizilmektedir. Bunlar normal insanlardı müslüman olduktan sonra da günlük hayatlarına da aynen devam ettiler. Bu olay çok çarpıcıdır kanımca zira ayette de ifade edildiği gibi 2.Sizden kadınlarına "zıhar"da bulunanlar (bilsinler ki, kadınları) onların anneleri değildir. Anneleri, yalnızca kendilerini doğuranlardır. Şüphesiz onlar, çirkin ve yalan bir söz söylemektedirler. Gerçekten Allah, çok affeden, çok bağışlayandır. İkincisi ; kadının inatla adalet talebidir. Kadın peygamberin hükmüne rağmen direnir hayır der bu haksızlık ve Allah benim hakkımda bir ayet indirene kadar buradan ayrılmayacağım der.(Oturan kadın). Aptalca bir geleneğe direne ve kazanan bir kadın portresi. Benim kahramanlarımdandır bu kadın. Doğru olduğunu düşündüğümüz şey için kararlıkla mücadele etmemizi hatırlatır bana. Ve haklı olup direnen hakkını alır. Direnenlere selam olsun.

MUTLU OLMAK YERİNE MEMNUN OLMAK

Cuma akşamı Kafa Dengi programında Gökdemir programın sonlarına doğru şöyle bir laf etti; hal itibariyle bugünkü müslümanlar gavurdur. Başını secdeden kaldırmayan müslüman için de geçerli bu. Müslümanlar içlerindeki sırrı kaybettiler. Bu sözün önü arkası var merak eden ya da izlememiş olan internetten bulup tamamını izleyebilir. Bu tespit üç aşağı beş yukarı benim de tespitlerimle aynen örtüşüyor. Bugünkü müslümanlar için din bir kültür ve sanat hatta mimari üreten bir şey olmaktan çok uzak. Çok basit bir şey söyleyeceğim ,hangi müslüman ev alırken ya da bir ev -konut inşaa ederken islami hassasiyetlerle hareket ediyor. Din bizi biçimlendiren bir şey olmaktan çıkmış tamaemn bizim biçimlendirdiğimiz folklorik bir hal almıştır an itibariyle. Garip ama benim hiç anlamadığım bir şekilde bugünkü müslümanların alafranga tuvaleti söktürüp yernie alaturka tuvalet yaptırmaktan öte bir hassasiyeti kalmamıştır. Bu da çağa karşı müslümanların apışıp kalması ile birlikte alaturka tuvalet üzerinden kimlik mücadelesi gibi ironik bir hal almıştır. Evet alafranga tuvaleti günah ya da uygunsuz belleyen bağnaz kafa apartmanda oturmakta hiç bir beis görmemekte kot pantolon üstüne başörtüsü takan kızlar gibi komik durmaktadır. Bugünkü müslümanların ne şehircilik,ne sanat,ne ekonomi ne de felsefe üretme kabiliyeti vardır. Tamamen maruz kalmakta ve sürüklenmektedirler. Ak partinin şeriat getireceğinden korkanlara acıyorum yani bu kadar cahil oldukları için. Asıl sorun Ak partinin ya da dünya üzerindeki herhengi bir islamcı hareketin tırnak içinde şeriat getirme tehlikesi bir yana asıl endişe duyulması gereken müslümanların iktidarla sınanması sonucunda oluşacak kanserli islamdır. Yağmacılığın dini yok malesef. Özü yok. Çalmakta eşitleniyoruz. Nikotin bandı taktırmak orucu bozar mı gibi bir aptalca hassasiyet gösterenler işlerine gelince yalan söylemekten hiç çekinmemektedir ya da yalanla iş yapmak konusunda.


 Yalan söylemekte bir sakınca görmeyen birinin hafif tabiri ile müslümanlığı da da çok sorunludur kanaatimce. O yüzden her zaman dediğim gibi bu müslümanlardan cacık olmaz. Zira hepsi müşrik gibi yaşıyor. Dün gece Türkiyenin Peynirleri adlı programda İstanbul'u terkedip Milas'a yerleşmiş bir yayıncının mandıra kurup peynir ürettiği bir bölüm vardı. Arkadaş hikayesini anlatırken bir yerde şöyle bir cümle kurdu; bana mutlu musun diyorlar. Mutluluk büyük bir laf. Böyle bir laf etmek bilmiyorum ama memnunum. Evet burada yaşamaktan memnunum dedi. Doğrusu benim çok hoşuma gitti bu söz. Evet ya memnun kelimesinin günlük konuşmamızın içinden kayıp gittiğini farkettim. Herkes mutlulukla aşkla sevgiyle ilgiliydi. Büyük laflar etmek hoşumuza gidiyor besbelli. Mutlu olmak yerine memnun olmak daha insani daha ayağı yere basan daha gündelik daha bir sokak ağzı. Nazmiye teyzemiz vardı çocukluğumda. Komşumuzdu. Okuma yazma bilmezdi.Kulakları ağır işitiyordu benim yetiştiğim dönemde. Dediğini duymaz çoğu zaman kendi bildiğini anlatırdı hevesle. Hiç yeni bir elbisesi olduğunu hatırlamıyorum. Türkçe de çok az bilirdi. Babaannemle oturup dakikalarca anlatırdı. Memnun kelimesi bana onu hatırlattı ne hikmetse. O hayatından memnundu sanırım. Mutlu olmak peşinde değildi. Bence de günlük dilimizin nasıl yozlaştığını oturup bir düşünelim. Mutlu olmak yerine memnun olmak daha anlaşılır bir hal.

20 Haz 2013

FITRATA AYKIRI EĞİTİM

"nbeyin" diye bir site var. Bu sitede yayımlanmış olan "zihnimizin gizli hazinelerinden bir numune ;örüntü beyin" adlı yazıyı okumanızı öneriyorum bugün. Beyninizi ne kadar iyi tanırsanız kendinizi de o kadar iyi tanımış olacaksınız. İyi okumalar.

19 Haz 2013

BİR ÇİFT LAFIMDA SENDİKALARA UNUTMADAN

Bu sendikalar tam bir süs köpeği köpeğe benziyor ama köpek değil. Bu sendikalar polis şiddetine,gezi parkına destek iktidara köstek diye meydanlara döküleceğine (hoş artık aldıkları grev kararlarına bile uyulmamaya başlandı) gerçek vazifesine dönsün ölen bir işçinin ardından yürüsün be kardeşim. Dolma börek sendikaları sizi. Patronluk taslamaktan patronla mücadele edecek hal kalmadı. Her şey altta kalanın üstüne inşaa ediliyor,uyun artık ey halkım. Kimsenin umurunda değilsin hayatına sahip çık. Bu sendikalar aidat sandıklarına dönüşmüş parsayı kolluyorlar.

GAZLA GELEN ÖLÜM BİBER ACILIĞINDA OLMADIĞINDAN MI İSYAN ETTİRMİYOR ?

İki gün önce Milas'ta 6(7) işçi metan gazı dolu kuyuda can verdi. Tıpkı AVM inşaatında sessizce yanan 11 can gibi. Bu ülkede işçiler birer ikişer bazen de yedişer sekizer ölür ve gazete haberi olurlar. Üç gün sonrada ölü işçiler arasında sessizliğe gömülür ve unutulur giderler ne tarihin akışını değiştirebilirler ne kalan ların hayatını ve dahi yerlerine geçmek için ölü işçi adayı diğer işçi kardeşlerinin hayatını.Kalanlara can bedeli bir tazminat ödenir ve o kalanlar tazminatla kendilerine bir ev alıp ölü babalarına dua ederler. Polisler intihar eder,astsubaylar,kadınlar ve gencecik çocuklar. Bazıları üçüncü sayfa haberi olur geçer gider hayatımızdan. Bu ölü işçiler taşerondurlar ve hepsi de iktidar pervanesi büyük holdinglere çalışırlar aslında ama bunu bilmezler. Ve bu ölü işçiler çarçabuk gömülürler en derininden kazılır mezarları. Medya pek itibar etmez bu ölülere ne de olsa patronları da aynı ölü işçilerden inşa etmiştir servetini. Bu ölüler isyan etmez sessizce dururlar. Ailelerini hiç tanımayız. Çocuklar savaş yetimleri kadar bile itibar görmez ve başları okşanmaz. Ne arkadaşları ne aileleri yasını tutar ve hakkını arar bu ölülerin. Cenazelerine bayrak ta örtülmez marş ta okunmaz. Ölü askerlerle aynı köyden aynı sefaletten çıkmışlardır ama kurşunla ölen gazla ölenden daha çok itibar görür. Dilara'yı hatırlayan var mı? Annesinin elinden tutmuş yürürken bir anda bir kanalizasyon çukurunda ceset oluvermişti. Kaç işçi ölüyor bu ülkede haberi olan var mı acaba ? Avukat olduğum için birazcık haberim var ve biz de o ölülerin sırtından para kazanıyoruz. Park için direnen bireyler kendi ölü anneleri ve babaları için de ruhlarını iğdiş eden bu eğitim sistemi için de kendi hakları ve ortak hakları için de direnmeye başladığında iktidar ve sermaye güç odağı olmaktan çıkar ve yarar üretmeye başlar. Ama bu gazdan ölen işçiler için kimse yürümeyecek hem de kimse. Biber gazının yarattığı tepkimeyi metan gazı yaratamıyor malesef. Benim için cinayetten farksızdır bu ölümler. Dilara yağma hırsı kulaklarından taşan inşaat mafyası tarafından güpegündüz gözlerimizin önünde kanalizasyon çukurunda boğuldu,çırpınarak ama biz sesini duymadık elini tutmadık. Küçük elleri hala yakamızdadır. Ama zenginin tekinin oğlu villasında kız arkadaşını testereyle keser ve polisimiz onu bulamaz. Zenginler görünmez çünkü. Bu gazla öldürülen ölü işçiler için yüzbin kardeşi öldürülmek istemiyoruz diyerek bir yüz metre yürüsün. Sen de sıradasın ya hu. İnsanlık köleliği kaldırdı,gün gelecek ecirliği de (işçi) kaldıracaktır(Bediüzzaman)


17 Haz 2013

HERKESE BİR AY UMUR TALU ,İLAÇ NİYETİNE

Körkütük başbakan taraftarları ile körkütük başbakan düşmanlarına bir ay boyunca sadece UMUR TALU okumaları için reçete yazılmalı.Böylece at gözlüklerinden kurtulup şöyle bir tepeden memleket manzarası seyredip birbirleriyle hasbihal etme umutlarımız yeşerebilir. Biraz hakikat slogan körleşmesi yaşayan gözlere iyi gelir.. Ya da başbakan bir ay hiç konuşmasın,dumur olabilir karşı taraf. Ya da herkes sussun Necati Şaşmaz konuşsun bak o her bünyeye diyazem etkisi yapar..

14 Haz 2013

HER RUH KADAR TANRIYA GİDEN YOL VARDIR

Bab'aziz ve İştar bir mezarlığın yanına gelir,vakit gecedir. Bab'aziz (kör) elini tuttuğu İştarın elini bırakır ve bir tümseğin üstüne çıkarak mezaralara doğru dönerek -selamün aleyküm- diyerek seslenir. Kabirdekiler mahşer günüymüşçesine yerlerinden kalkarlar. Küçük İştar korkuyla Bab'aziz'in yanına koşar ve cin cin diyerek bağırır. Bab'aziz gülümseyerek:hayır evladım korkma onlar benim dostlarım der. Bu filmin final sahnesidir ve Bab'aziz kendi mezarını bulur ve İştar'a sen Zeyd ile beraber git der ve Hasan'ı beklemeye başlar. Ne acayip bir sahnedir denilirki Dücane Cündioğlu bu filmi seyrettikten sonra köşe yazarlığını bırakmıştır. Sinema modern zaman büyüsü. Defalarca seyrettim bu filmi bu zamanlarda tekrar aklıma düştü. Başka bir şeydir yani Bab'aziz ,film demek sıfat olarak çok yetersiz kalıyor. Su gibi içtikçe kanıyor ama bir süre sonra tekrar susuyorsunuz. Ekşide biri şöyle yazmıştı ;filmi seyrettim o zamandan beri internetten esmaül hüsna dinliyorum. Öyle bir etki bırakıyor.. Kim demişti tam hatırlamıyorum bugün bir peygamber gelseydi kesinlikle sinemacı olurdu diye. Müzik ve görselliğin verdiği duyguyu hiç bir kelam veremez. 

SOKAĞA ÇIKIP İSYAN ETTİNİZ DE ELİNİZDEN TUTAN MI OLDU ???

Gezi olayları basında temel iki kamplaşma yarattı . Bir başbakanı yedirmeyizciler ve Gezi Parkındaki eylemi yücelten söylemler. Gezi Parkı eylemi ile ilgili fikirlerimi yazdığım için girmiyorum buünkü asıl mevzum bu başbakan yandaşı gazetelerdeki iç karartıcı edebiyat. Başta Ahmet Kekeç abimiz olmak üzere pek çok yazar ve televizyoncu iç ve dış mihrak ,komplo ve daha önce yaptıklarınız belli niyetinizin farkındayız temelli temelsiz yazılar. Menderesi astınız,Özal'ı zehirlediniz diye devam eden nakarat. Astırmasaydınız kardeşim.. Çıkıp bir allahın kulu bardak bile kırmadı. İhtilalciler korkudan Menderesi adada yargıladılar nümayiş felan olur sıkıntı olmasın diye. Menderesin kendisi bile siktirin gidin amına koduğumun çocukları siz kim oluyorsunuzda beni yargılıyorsunuz demedi. Ak partiye kapatma davası açıldığında bir ak partili çıkıp protesto gösterisi yapmadı. Gene o beğenmediğiniz işten attırdığınız gazeteciler ve çocuklar sizi savundu. Başbakan çıkıp şikayet ediyordu ben başbakanım kızımı başörtüsüyle okutamıyorum o yüzden yurt dışına göndermek zorunda kalıyorum diye. Başörtülüler için bu iktidar ne yaptı allah için biri açıklasın. Bir numunelik aday bile göstermediler. Konjonktür müsait değilmiş. Ne ince hesaplar yapılıyor. Bir de ben kefenimi hazırladım diye meydan okuyor başbakan. Ecelinle ölmek için mi o kefen. Gezi Parkında çocuklar günlerdir gazına tozuna copuna tehdidine rağmen direniyor. Kaç müslüman ?? buna benzer bir hak arama eylemi tertipleyecek zeka ve özgürlüğe ,özgüvene ve kararlılığa sahip. Tek dertleri cep doldurmak. Efendim biz sokağa dökülseydik darbe olurdu. Olsun. Hani yürekliydiniz? Bir tankın üstüne çıkacak kadar cesaretiniz de mi yoktu yoksa hesaplar başka mıydı. Başörtülüler eylem yapmak istediklerinde bizzat başbakanın talimatıyla evlerine yollandılar,sıkıntı olmasın gereği yapılır zamanı gelince dendi. İnançlı kesimin bugüne kadar hakları ve özgünlükleri için ya da herhangi bir kamusal taleple kendiliğinden gelişen bir sivil protesto hatırlamıyorum. Hep lider odaklı cemaat merkezli oluşumlar,Beyazıt meydanında "başörtüsüne uzanan eller kırılacak" saçmalamasından öteye geçmeyen ucuz gösteriler yapıldı. Başbakanı havaalanında karşılayan kalabalık bağırıyordu; izin ver ezelim. Yaratıcılık bu kadar ve icazet bekliyorlar. Bu kalabalıktan anlamlı hiç bir şey çıkmaz. Gezi Parkındakiler de buna karşılık şöyle demişti; gelinde insanlık görün. Aradaki fark bu işte. O yüzden o kadar gaza ve baskıya rağmen sökülüp atılamadılar. Siz hala kendinizin uydurduğu komplo masallarıyla kendinizi uyutun. En temel hakları için bile demokratik mücadele yöntemleri geliştiremeyip sandık bekleyen kalabalıktan ne demokrasi ne hukuk devleti ne de insanlık çıkar. Çok sevdiğiniz Necip Fazıl'ın hayal ettiği ve kim var dendiğinde sağına soluna bakmadan ben diye ortaya çıkacak bir nesil yok malesef. Menderesi astınız başbakanı yedirmeyiz. Derdiniz başbakan mı yoksa onun etrafında kurduğunuz rant düzeni mi?? Bu müslümanlar peygamberin hayatını bilmiyor ve kuran okumuyor olabilirler mi acaba ? Şimdi başbakan hapse girdi bedel ödedi işte pek çok insan hapislerde falan diye itiraz edilebilir. Bu itiraz yanıltır bizi çünkü orada ödenen bedel siyasi bir yatırımdı. Gandhinin mucidi olduğu sivil itaatsizlik gibi zekice kotarılmış şiddet içermeyen bir portesto kültürü oluşturulabilseydi bu na karşı sıkılan yumruklar atanın suratında patlar ve kendi aleyhine dönerek elini sıkmak zorunda kalırdı. Bu iş kavga mantığıyla yürür eğer aldığın ilk darbede yıkılmazsan rakibin sana vurmaktan vazgeçer ve o gardını alır ve ondan sonra seninle pazarlığa oturur. Kimse dövebileceğine inandığı kimseye taviz vermez(politik anlamda). Gezi Parkı direnişçilerine yapılan ilk saldırı püskürtülmeseydi bugün o parktaki çocuklarla sabahın üçüne kadar müzakere eden vali o çocuklar için kamu düzenini bozmaya çalışan yasa dışı bilmem ne diye ekranlara çıkıp ezdik elhamdülillah diyecekti. Kürtler 30 sene savaş vermek zorunda kaldılar kürt olduklarının kabul edilmesi için. Diyorsunuz ki 28 şubatta bizi ezerlerken neredeydiniz ? O çocuklar biz kreşteydik dediler. Peki ben soruyorum şimdi ; 28 şubatta (ya da her ne zamansa)siz ezilirken bügün evde zor tutuyorum dediğiniz kalabalığı da mı o zaman evde zor tutuyordunuz da çıkıp bir adım bile atmadılar ? Menderes asılırken ona oy vermiş % 57 den bir kişinin bile haykırmamış olması mı yoksa sizi tedirgin ediyor ? Bunlar bize oy verir ama bize sahip çıkmazlar diye mi korkuyorsunuz ? Müslümanlar siyasi iktidar yoluyla haklarını elde etmeye çalışıyor ,hata. Sana haklarını vermediğini düşündüğün muktedirlerden söküp alacaksın ki hakkını onlar da sana saygı duysun ve sen de kendine tabiki. Müslümanlar muktedirin dilini benimseyip onun empoze ettiği sınıfsal statüyü kabullendiği için iktidar olmasına rağmen hala mıy mıy şikayet ediyor. Çünkü ikinci sınıf insan psikolojisinde ve hala onu döven babasından onay bekliyor. Bu müslüman tayfası sadece iktidara gelir,belediye seçimlerini alır ve arazi rantı üzerinden palazlanmak üzere şebekeler oluşturur. Bak bunu gayet iyi beceriyorlar. Başka da bir cacık olmaz bu hıyardan.

13 Haz 2013

TARİH İSYANLA BAŞLAR

Bugün üstad Cemil Meriç'in ölüm yıldönümü. Kendisine tekar rahmet diler ömrüme ışık olduğu için teşekkür ederim .. Memleketin haleti ruhiyesine münasip olarak üstadın veciz sözlerinden bir kaçını hatırlatarak ruhunu yad etmiş olalım. -tarih isyanla başlar;kadere,zamana ve insana. -çatışmasız toplum beraber otlayan beraber geviş getiren adsız bir sürü. -yığın düşünmez,maruz kalır. -mahalle kavgaları tefekkürün zirvelerine ulaşmamalı. -güneş ülkeleri aydınlatır,sözler milleti. -kahramanlık hatada ısrar etmemektir. -slogan ilkelin ideolojisi. -tefekkür vuzuhla başlar,kurtuluş şuurla. -ne garip bir oyuncak şu insan;yürür,konuşur ve acı çeker. -tarihi yaratan fert ile yığın arasındaki anlaşmazlık. -insan hırlaşmaz konuşur,maruz kalmaz seçer. -Don Kişot olun. -idealist insan ukala olmalıdır.ukala olmazsa hayatta kalamaz. -düşünceye sınır çizilemez.şüpheden bile şüphe. -ideolojiler,uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri. Ve isyan etmeyen insanın ne önemi var.

NE TOMA NE GAZ İŞTE NECATİ ŞAŞMAZ

Akşam sanatçı ? Necati Şaşmaz basın açıklaması yaptı başbakanla görüştükten sonra. Fosforlu mavi gözler ve bize nazar değdi dedi özetle konuşmasını da bütün bu olanları unutalım yok unutmayalım diyerek bitirdi. Başbakana ne anlattı başbakan ne anladı ben anlayamadım. Dublajsız konuşmaması konusunda özel önlem alınması gerekiyor.Vatandaş dağılmış durumda. Gezi Parkında eylem bugün biter diye düşünüyorum zira başbakan Necati Şaşmaz'ı parka gönderip konuşturmakla tehdit edebilir. Kurtlar vadisinde niye sadece bunun hayatta kaldığı şimdi anlaşılmıştır zira öldürmek için silaha ihtiyacı yok. Memati karakterini canlandıran Gürkan Uygun diziden ayrılıp kendini komediye vurdu.Boşuna değilmiş. Bence yaptığı on dakikalık basın açıklamasıyla Demirel'in konuşup hiç bir şey söylememek becerisinin çook ötesine geçmiştir. Zira Necati Şaşmaz'ı dinledikten sonra insan evinin yolunu bulamaz. Nihat Doğan ekrana çıkamıyormuş artık.Necati Şaşmaz'ı dinlerken dona kalmış ve hala komadaymış. Başbakan uluslararası görüşmelere temsilci olarak Necati Şaşmaz'ı göndersin.İngilizce konuşmaya başladığı anda karşı taraf dumur olup nereyi imzalaycaktık abi demezse adam değilim. Polis elinin altında bu videolardan bulundursun,göstericilere gösterip dağılın yoksa play tuşuna basarım. Sorgu odalarında şüphelilere dinletme tehtidiyle bülbül gibi şakıtabilir. Basın toplantısından sonra hala hayatta kalabilen hatta soru soracak takati bulan gazetecileri tebrik ediyorum.Bunlara gaz maz işlemez. Yıllar önce Leman'da Bahadır Boysal yazıp çizdiydi. O zamanlar Kurtlar Vadisi yeni başlamıştı. Cihangirdeki bir evde Necati Şaşmaz'ın da geldiği bir arkadaş toplantısını anlatmıştı. Dizidekinin aksine bütün gece sessizce bir köşede oturdu demişti. Sebebini şimdi anlamıştır herhalde. Yıllarca dublaj yapılmasının sonucu budur işte. Aman tanrım biz bir canavar yarattık. Adamı dinledikten sonra sanata bakışım değişti. Başbakan işini biliyor meğer gizli silahı varmış. Polat Alemdar fanları sokaklara dökülebilir, abimize naptınız. Dün geceden itibaren memleketin iklimi değişmiştir.Zira mevsimlerde şaşmış durumda.

12 Haz 2013

PROTESTO HAKKINA SALDIRI İÇİN CAMİDE ARANAN MEŞRUİYET

Aşağıdaki linkten Doğan Akın!nın yazısının tümüne ulaşılabilir. Evet bir önceki yazımda da belirttiğim gibi camiye sığınıp zulmüne kılıf arayan başbakanın bu tutumu midemi bulandırıp beni dinden imandan soğutmuştur.Görüntüleri cuma günü yayınlayacağım demesi de hafta sonu yapacağı mitinge malzeme sağlamak içindir.. Valla helal olsun size çocuklar koskoca generaller bile bu kadar korkutamamıştı bu iktidarı demekki sahicilik kimyalarını bozdu.. http://t24.com.tr/yazi/dolmabahce-camisine-asil-siginan-kim-kim-hukuku-ayaklar-altina-aldi/6876

BİR AVUÇ COCUKTAN KORKTU DEDİRTMEM BEN RECEP TAYYİBİM,DEĞİŞMEM...VS.VS.

Gözlerinizden öpüyorum,ama bu kadar yeter siz akıllı çocuklara benziyorsunuz hadi evinize gidin.. Faiz lobisi deşifre olmuştur bu olayların arkasında faiz lobisi vardır.. Mesele ağaç değil iktidarı devirmeye yönelik bir komplodur.. İç ve dış bağlantıları tespit ettik açıklayacağız.. Camiye ayakkabı ile girdiler orada içki içtiler müezzini tehdit ettikleri için müezzin gerçeği söyleyemiyor.. Benim demokratik meşru taleplere bir itirazım olamaz gelin görüşelim.. Başörtülü kızlarımız yıllarca zulüm gördü,zenci muamelesine tabi tutulduk.. Bir yakınımın gelini tartaklandı başörtüsü açıldı yerlerde sürüklendi.. ..... Başvekilimizin haklar ve özgürlükler bildirgesi. Maşallah ben sizin babanızım ben ne dersem o olur diyor aslında.. Bir müslüman ve AKP ye yakın bir vatandaş olarak dehşete düştüm bu konuşmadan. Camide içki içildi ne demek yaa kime ne mesaj vermeye çalışıyon. Müezzini tehdit ettiler ne demek ya sen yürütmenin başısın kim tehdit ettiyse bul çıkar. Müezzin içki içmediler diyor ya şablona uymuyor,faiz lobisi parktakileri başvekilimiz evde zorla tuttuğu %50 yi manipüle etmeye çalışıyor. Bu nedir yaa. Oldu olacak sizin yandaşlarınız da bir meyhaneyi işgal edip cuma namazı kılsın orada.. Sapla saman o kadar birbirine karıştı ki midem bulanıyor artık.. Ak parti iktidarına karşı oluşan ilk sivil itiraz bu kadar mı kimyalarını bozdu. Bir avuç insandılar ne medya ne de bizler olan bitenden bihaberdik. Taki senin polisin orayı gaza boğana kadar. O kadar mı korktunuz parktaki bir avuç insandan da şafak baskınıyla taarruza geçtiniz.. Bu nasıl bir paranoya anlamak mümkün değil. Seçmenin yarısını oyunu almışsın,sana darbe yapmayı tasarlayan rütbeli zevat Silivride akıbetini bekliyor,basın desen yerle yeksan olmuş korkudan olayları vermek yerine penguen belgeseli yayınlıyor sen gayet başarılı bir bir şekilde bunu bir kalkışmaya dönüştürüyorsun ondan sonra çıkıp kökü dışarıda bunların diyorsun.. Resmen korktular yaa içlerine işlemiş demekki .Ben bunlara taviz verirsem bunun önünü alamam diye düşünüyor sanırım. Yazık. Bu ne vizyonsuzluk yaa. Benim bu iktidardan bir umudum kalmadı artık.. Belediye seçimlerinde oyumu alamayacaklarını bildiriyorum buradan.. Beni kaybettiniz kimi kazandığınzda beni hiç ilgilendirmiyor.. Biz mustafa keserin askerleriyiz..

10 Haz 2013

KENDİNİ DOĞRULAYAN KEHANET VE GEZİ PARKI KOMPLOSU ?

Başbakan ve AKP zevatı Gezi Parkı direnişinin bir iktidarı devirme komplosu olduğuna karar verip ona göre tavır aldığını dün itibariyle deklare etti.(bu bahaneyle yapılan elyemler bir kenara o eylemleri de bu hükümet oturup bir tartışmalı bence) Kendini doğrulayan kehanet kavramı vardır (pygmalion etkisi) bir olayın o şekilde olacağı beklentisine girersen sürekli ona yönelik eylemlerde bulunacağın için sonunda o olayın gerçekleşmesine sebep olur ve ben demedim miydi dersin. (korktuğun şey başına gelir atasözü bu durumu gayet iyi anlatır.Sakınan göze de çöp batar netekim.) Korkarım ki başbakan ve etrafındaki zevatın durumu tam da budur ve basit bir GEzi Parkı eylemini hükümeti devirme komplosuna dönüştürerek korktuklarının başlarına gelmesine sebep olacaklardır. Elinde çekiçle dolaşan herkesi çivi görür. Başbakan acilen aklını başına toplayıp nereden aklına estiğini bilemediğim bu topçu kışlası yapma sevdasından vazgeçmelidir. Niye kışlaysa ? Askere vesayeti bitirip Taksim Meydanına kışla yapmaya kalkmak ta nasıl bir reflekstir ve kime ne faydası olacaktır ? Gezi Parkı Cumhuriyetin ilk parkıdır ve tasarlandığı zaman Dolmabhçeden Nişantaşına kadar olan vadi park olarak tasarlanmıştı. Sonra bu parkın içine Swiss Otel,Süzer Plaza,İnönü Stadı,Hilton oteli,Hyatt Oteli,Divan oteli,açık hava tiyatrosu gibi anlamlı?! binalar dikilerek bu park bugünkü haline gelmiştir. Kalkıp kalan son alana da ne işe yarayacağı (başbakanı tatmin etmekten başka)belli olmayan topçu kışlasını yapmak saçmalıktır. Başbakan bir akıl tutulması yaşıyor bence . Kendisine oy verenlerle vermeyenleri ayrıştırarak ve onları karşı karşıya getirmeye teşebbüs ederek memlekete yaptığı bütün hayrühasenatı yok edecek gibi gözüküyor. Anladıkları dilden cevap veririz demiş Tayyip Bey sabrımızı taşırmasınlar ha.. Hangi dilden anlıyormuşuz çok merak ettim gayet güzel türkçe ifade ediyoruz derdimizi.. Topa mı tutacak bizi yoksa .. İnönü stadında maç yapalım beşte devre onda biter kaybeden evine gitsin..

7 Haz 2013

GEZİ PARKINI ANLAMAMA MÜCADELESİ

İktidar partisi yanlısı medya ve bilumum yazar çizer abiler (istisnalar hariç) gözümüzün içine baka baka bizi salak yerine koyuyorlar.. Efendim bu bir tertiptir Gezi Parkında çevrece eylem yapanları tenzih ederiz amma bu dahili ve harici başbakanı düşürme kalkışmasıdır. Kandırılıyorsunuz.. Yahu Gezi Parkında toplanan arkadaşların derdi tam da o parkı korumaktır ve o parkın temsil ettiği anlam içinde kendi şehrini ve onurunu ve gururunu korumaktır. İktidarın hoyratlığına karşı bir onur direnişidir. Bir zahmet Gezi Parkına gidip sorabilirsiniz oradaki çocuklara ne istiyorsunuz diye niye oturduğunuz yerden ahkam kesiyorsunuz. Adamlar buraya kışla istemiyoruz parkımız bize kalsın diye toplandılar oraya. Sen de ceberrut gücünle çadırları yakıp yıkıp parkı bekleyen bir kaç yüz kişiyi oradan atmaya kalktın. Kime maval okuyorsunuz yalaka gürühu sizi.. Yeni Şafaktaki Murat Menteş'in "mustafa keserin askerleriyiz" yazısı şahane özetliyor durumu..Başbakan bir de buradan baksın olaylara o yanındaki borozana çetesinden sıyrılıp.. Yav bırakın bu oyuna geliyorsunuz,kullanılıyorsunuz,memleketin iyiliğine olmuyor masallarıyla bu zekası taşmış kitleyi avutmayı,yemezler,yedirmeyiz.. Dinlemek yerine ahkam kesmek tam bir iktidar taşması dışa vurum.. Başbakan ya bu etrafındaki çıkarcı yalaka gürüh tarafından acayip manipüle ediliyor başbakanın aklını çeliyorlar ya da başbakan rize inadı yapıyor.. İkisi de vahim.. Ya sayın başbakan bir zahmet gidip oradaki insanları bir görün ve ellerini sıkın sonra da samimiyetle onları dinleyin ve parkımızı bize bırakın bakalım noluyor.. O zaman anlarsınız asıl kime komplo kurulduğunu.. Bu arada bazı yazarların bir kaç gündür yazdıkları bazı akla zarar makaleler midemi bulandırdı resmen.. Sana kim benim aklımı zekamı bilgimi ve dinimi sorgulama hakkı veriyor..İnsanı zorla dinden çıkaracaklar.. Sana oy verdik ya da vermedik şuyuz ya da buyuz orada toplanmış vatandaşlar olarak başbakanımız olarak sana bir şey söylüyoruz sen bizi dinlemek yerine bize çapulcu diyorsun.. Eyvallah çapulcuyuz ama yalaka değiliz ve senden hiç bir menfaat istemiyoruz.. Parkımızı bize bırak ve bizi dinle bir zahmet sana bir şey söylüyoruz..

6 Haz 2013

SADECE BASIN DEĞİL VİCDANLARDA SATILIK

Bir batılı beyaz türk doğulu kürt kardeşinden özür diliyor ; kusura bakma kardeş yıllarca bu basından aldık sizinle ilgili haberleri özür dilerim gelip seninle tanışmadığım için. Bu Gezi Parkı olaylarından çıkacak ne hayırlı sonuçlardan birisi de basın denilen aygıtın hiç te anlatıldığı gibi demokrasinin 4.kuvveti değil bilakis birinci kuvvet olan iktidarın koltuk deyneği olduğudur. Ntv denen televizyonun özür dilemesi sadece durumu kurtarır. Kanalı değil. Sermiyan Midyatın CNNTürk kanalında Aykırı Sorular programına penguenlerin olduğu CNNTürk logolu t-şhirt ile çıkması da şahane olmuştur. Zira Taksimde polis çadırları yakıp milletin üstüne gaz boşaltırken bu arkadaşlar penguen belgeseli yayınlıyordu. Fakat şu görülmüştür eğer sen izlemesen o kanallar da yok. Güç burdadır işte. Organize ve bilinçli bir topluluk hem tv kanallarını hem o kanalların sahibi holdingin ceosunu bile dizleri üzerine çöktürür. Kapitalistlerin gücü paralarından gelir.. Sen onlara para vermeyi kesersen kıçlarının üstüne oturup kalırlar iktidarda onları kurtaramaz. Sen koşarak gidip o AVM lerde alışveriş yapmazsan kimse AVM yapmaz. Müşterisi olmayan hiçbir şeyi satmaya devam edemezsin. O halde seni anlamayan dinlemeyen kanalları seyretmeyecek gazetelerini okumayacaksın. Şehrin silüetini bozan her şeyini bozan rezidans ucubelerinden daire almak için sıraya girmeyeceksin. O zaman basın denen manipülasyon aletlerine kanmayıp kendi fikrini ve zikrini bulacaksın.. Yazarların maaşla çalışan adamlar olduğunu anlayacaksın böylece.. Gazete sahiplerinin aynı zamanda pek çok şeyin de sahibi olduğunu öğreneceksin ve bunların iktidarla pek sıkı fıkı olduklarını belleyeceksin. Gezi Parkı olayları maymun kıçı kadar net olarak bu işbirlikçi durumu gözümüze sokmuştur. Böylece el mi yaman bey mi yaman anlaşılmıştır. Ben Garanti Bankasından boşu boşuna nefret etmiyor muşum ! Bunlarda salak mıdır seni beni mi küçümserler bilmem , ulan sana para kazandıran benim kimin yanında duracağını bile bilmiyorsun. Bir milyon kişi kartını ve hesaplarını iptal ettirsin de bakalım Ferit Bey kimin önünde diz çökecek ??? Güç ve zenginlik ne kadar da kolay kaybedilebilecek şeylermiş meğer çok komik.

EZBERİ BOZULAN EŞEK AĞACA TIRMANMAYA KALKAR..

İnsanların büyük ama büyük çoğunluğu ezbere yaşar. Tuttuğu takımın maçına gider oğlunu da maça götürür ve oğlu da babasını taklit eder. Fikriyatının gazetesini okur..Ne olup bittiğiyle pek ilgilenmez.. Büyük ihtimalle babasının oy verdiği partiye oy verir.. Aynı masallarla aynı sıralardan mezun olmamıza rağmen bir şeklide ergen çağlarında aklımıza giren hayat tarzımıza göre yaşamaya başlar ve sonra da yaşadığımız hayata inanmaya başlarız. Sonra amigdala devreye girer kendimize benzemeyen her şey tehdit olarak algılarız. Böylece hayat bize filtrelenerek akar ve ön yargılarımızın dışında kalan her olay elenir. Empati yeteneğini kaybederiz. Annemiz hiç babamıza karşı gelmediğinden geldiğinde dayak yediğinden sevgilimizi bile parkın ortasında döver ve onu ne kadar sahiplendiğimizi gösteririz. (bu parkın gezi parkıyla bir alakası yok bu olay bakırköy adliye parkında olmuştur) Gözümüz kör vicdanımız güdük aklımız kiralık fikrimiz komşuya ait yaşar gideriz. Ta ki kadınlar sokağa inene kadar. Kadın ;bey dur bakalım bu tencere benim mutfağımdan çık der.. Senin sıktığın su bağırımı deler ama ruhumu serinletir der.. Senin sıktığın gaz gözümü yaşartır ama kalbimi coşturur der.. Senin attığın tokat canımı yakar ama fikrimi ve fikirdaşımı arttırır der.. Kadınsız meclis kadınsız iktidar kadınsız şehir kadınsız medeniyet kadınsız din içinde erkek muhabbetiyle yaşamaya alışmış gözler ve gövdeler attığı tokat kendi yüzünde şaklayınca sersemler ve ezberi bozulur... Oysa Yaratıcı uyarmıştır " sakın o ağaca yaklaşmayın yoksa sefil ve aşağılanmış olarak oradan çıkarılacaksınız "

4 Haz 2013

GEZİ PARKI KALKIŞMASI OTORİTER REFLEKS ŞEHRİMİZE SAHİP ÇIKALIM

Gezi parkı eylemleri yeni başlamıştı.. Ak partili bir arkadaşla konuşurken durumla ilgili şöyle bir tespit yaptı;bütün bunlar Türkiye'de sol olmamasından ve olan solcuların kifayetsizliğinden kaynaklanıyor. Adam gibi sol olsaydı bu işler böyle olmazdı dedi. İktidarı hizaya getirebilecek bir muhalefetin yokluğundan yakındık hep beraber. Yani Ak partili olarak solun kifayetsizliğinden yakınıyordu ve iktidar tarafından yapılan ben yaptım olducu ve şehir yağmasına dönüşen rantçı zihniyeti onaylamadığını söylüyordu. Yekten söyleyim ben Gezi Parkına değil AVM yapılmasını ya da Topçu Kışlasının yeniden inşasını bilakis Hilton Oteli dahil Süzer Plaza dahil maçkaya kadar o vadinin kamulaştırılarak Central Park benzeri bir alana dönüştürülmesini istiyorum. Gezi Parkına AVM yapılacak endişesiyle oraya toplanan kalabalığında yanındayım. Kalan son yeşildir o bölgede. Şehrin namusu haline gelmiştir bu andan itibaren. Halka rağmen halka iyilik yapma zihniyetinin patladığı yerdir Gezi Parkı. Olaylar proveke edildi,ergenekoncular devrede ,yabancı ajanlar tahrik ediyor,marjinal militan gruplar olay çıkarıyor türlü saptırıcı ve olayı terörize edici beyanlara da peh diyorum. Olay iktidar düşmanlığına dönüşmüştür yakılıp yıkılmıştır doğrudur. Ama bu işin özünü değiştirmez. İktidarın hoyratlığına ve özellikle slogan bile atmadan güzel güzel parkta oturup parkına sahip çıkan kitleye sen sabahın beşinde baskın yapar çadırlarını yakar sonra da tonlarca gaz atarsan haksızlığa uğrayanın yanında mevzi alan halkı da sokağa dökersin yani. İktidarın kendini en güçlü ve muktedir sandığı bir dönemde ufacık bir parktan taşan isyan bu iktidarın görüp göreceği en büyük muhalefettir ve iktidarına karşı ciddi bir tehdit ve sorgulamadır. Elbette bu işten rant elde etmek isteyen dahili ve harici bedbahtlar olacaktır hatta bunlar şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Ama ben Ak partiye oy vermek isteyip verememiş biri olarak bu iktidarın yaptığı çok şeyi onaylamama ve desteklememe ve bu kıyamın asla bir iktidara darbe girişimi olmasına zerre cevaz vermeme rağmen burada dur diyorum. Bu şehir senin tapulu malın değil. Bu şehir bizim ve artık şehrimizi geri almalıyız. Barbarca yok edilen istila edilen gökdelenlerle AVM lerle doldurulmak istenen silüti bozulan kimyası bozulan ruhu çalınan İstanbulumuzu geri almalıyız. Bu şehir gelip geçici iktidarların rant heveslerine kurban edilemeyecek kadar kadim ve aziz bir şehirdir ve burada bizim çocuklar yaşayacak. Gezi Parkı umarım şehrimizi geri kurtarma yolunda kutsal bir başlangıç olur ve Süzer Plazadan başlyarak (Taksime en yakın ucube o) bu şehri geri alırız. Bence laf aramızda bu bina bu şehre atılmış en büyük kazıktır. Elemde bir güç olsa o binayı toprağa gömerim . Velhasıl memleket kıyamda ve yollar yürümekle aşınmaz. Yürüyelim arkadaşlar...

3 Haz 2013

BİZE LAZIM OLAN BİRAZ HUZUR

Benim beş yaşında tatlı cadı bir kızım var. Eşimle ona haberci diyoruz. Çünkü durup durup o an yaşadığımız duruma göre acayip acayip cümleler kuruyor. Bir gün salonda kendi kendine oynarken durup " baba annemin sana ihtiyacı var sanırım gidip onunla konuşursan iyi olur hepimiz için " demişti ki haklıydı ve gidip eşimle konuştum ve gerçekten konuşmam gerektiğini gördüm. Bir gecede benim öznel ve özel bir duygu durumumla ilgili filozafça bir laf etmiş oturduğum yerden sıçramama sebep olmuştu. Dün sabah kahvaltı yaparken güzel güzel bir ara dönüp şöyle dedi: sanırım bizim ihtiyacımız olan biraz huzur dedi. Hakkaten iç dünyamda kendimle barışıp huzur bulmaya çok ihtiyacım var. Huzur bana lazım olan tek şey şu aralar.. Seni seviyorum tatlı Frezyam.

BAKIRKÖY'DE BAHÇELER VE AĞAÇLAR TEHDİT ALTINDA MI?

Ben Bakırköy Zuhuratbaba Bestekar Rauf Yekta sokakta oturuyorum. Bakırköy'ün istasyon üstü mahallelerinde bitişik nizam yasak. Apartmanlar bahçe nizam yapılmak zorunda. Bakırköy genel olarak bir bahçe semtidir.Bahçelievler ismi asıl buraya yakışırdı. Bahar geldiğinde ilk önce sayısız erik ağacı çiçek açar bembeyaz ve bu çiçekler soğuk mart güneşinde içinizi ısıtır. Arkasından erguvanlar,at kestaneleri,dut ağaçları,incir ağaçları,ıhlamurlar,kiraz ağaçları ki erikleri kıskandıracak kadar iri beyaz çiçekleriyle bahar senfonisine eşlik eder. Malta erikleri ve her dem yeşil pitosporumlar ve diğer çit ve çalı bitkileri sokakları sarıp sarmalamıştır. Nisandan itibaren Bakırköy adeta bir gülistana döner. Hemen hemen her apartmanın bahçesinde birkaç gül fidanı vardır. Bu güllerin görüntüsü mayıs ayıyla birlikte çiçeklerini patlatan hanımeli ve yaseminlerin yaydığı kokularla sarmalanır. Böylece hem gökkuşağının her tonundan açan gülleri seyretmenin verdiği görsel haz hem de burnunuza dolan hanımeli ve yasemin kokuları ruhunuzu öyle çoşturur ki sokak ortasında şöyle bir durup gözlerinizi kapatır ve kendinizi tarifsiz bir ruhaniliğe teslim edersiniz. İmkanım olsaydı da bizim ve aydın sokağın resimlerini koyabilseydim buraya inanın kendinizi bir ege kasabasında zannedebilirdiniz. Fakat kentsel dönüşüm adı altında eski binalar yıkılıp yerine yenileri yapılıyor. Aydın sokakta şu anda iki bina yıkıldı ve yenisi yapılıyor. Biri hemen bizim apartmanın arkasında. Üzülerek görüyorumki bu yapılan yeni binalar var olan bahçe alanlarını da binaların içine katıyor.Binalar birbirine bitişmese de bahçeler ranta kurban gidiyor gibi. Mesela bizim apartmanın hem otoparkı var hem de park olacak kadar büyük bir bahçesi var. Eğer bizim apartman da yıkılıp yeniden yapılırsa bu alanların olduğu gibi kalacağından çok kuşkuluyum artık. Ataköy direndi yeşil alanlarını korudu bakalım bakırköy nasıl bir dönüşüm geçirecek. Bu arada bu şehir ilk defa bir parkına sahip çıktı,Gezi Parkı. Keşke bu duyarlılık Swiss Otel, benim at yarrağı dediğim Süzer Plaza , Hilton Otel yapılırken ortaya çıksaydı. Neyse bu da bir şeydir.