25 Ağu 2015

HADİ GİDİN VE HAYATINIZI DÜZELTİN


Dün iyi yemek ve iyi yaşam arasındaki ayrılmaz gerçeklik üzerine yazmıştım. Bugün de yaşadığımız hayatın ancak öleceğimizi idrak ettiğimiz anda gerçekten yaşanmış bir hayat olacağını anlatmak istiyorum. Bunu daha doğrusu dahi yönetmen Kurasawa , İkiru filmiyle anlatıyor . Bendeki farkındalık askerdeyken ölüm gerçeğiyle yüzleşmem sonrasında oluştu. İliklerime kadar hissettim bu gerçeği ve yaşama dört elle sarıldım. Askerden gelince yaptığım ilk iş o zaman platonik aşık olduğum hatuna gidip yekten dolandırmadan ona aşık olduğumu gözlerinin içine bakarak söylememdi. Hayat oyalanarak geçirilemeyecek kadar değerliydi ve yaşanmalıydı. Kimseye kin ya da öfke duymuyorum başkaları için bir şey yapabileceksem hiç duraksamadan yapıyorum. Çocuklarım var ve evliyim ve bu benim ikinci evliliğim. Çok mutluyum. Eğer askerde öleceğim gerçeğiyle yüzleşmeseydim asla bunjları başaramazdım. Cesaretle yaşanmalı hayat. Duygularınızı ifade edin. (trafikte yol verdin vermedin meselesinden dalmak duyguları ifade etmek değil bunun yolunu yordamını da biraz okuyarak öğrenmek lazım tabiki duyguları ifade etmeninde bir usulü var). Birisi için karşılıksız bir şeyler yapmak çok değerli insana çok iyi hissettiriyor. Bahar mevsimiydi ortağımla konuşurken bahçede açan kardelenlerin güzelliğinden bahsetmiştim de ''ben hiç dikkat etmiyorum bahar gelmiş çiçek açmış öyle eve gidiyorum işe geliyorum'' dediydi. İşte böyle bir hayat yaşanmamış bir hayattır. Adam şeker hastası yaşamdan zevk almıyor çünkü. Ne diyor Watanabe: hayattan zevk almak insanların görevi. 

Dediğim gibi öleceksiniz öleceğiz bununla yüzleşin ve yaşayıp yaşamadığınıza bakın. İyi ve lezzetli yemekler yiyin, sevin,kaliteli şeyler giyin. İki pantolonunuz olsun ama en kalitelisi olsun.İş için yaşamdan vazgeçmeyin. Kendinize ve sevdiklerinize ayıracağınız vakitten asla çalmayın. 

Sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz...

'' filmin esas sorusu, watanabe ölümünden haberdar olmasaydı, kamu için yaptıklarını yine yapar mıydı? cevabı yardımcısı ağzından kaçırıyor esasında: hepimiz her an ölebiliriz. zaten watanabe' nin elinde mide kanseri olduğuna dair kesin bir kanıt da yok, doktoru hafif bir ülserden bahsediyor fakat o hastanede karşılaştığı bi hastanın sözüne itimat ediyor ve ölümün farkına varıyor. bu enformasyonu her insan her daim çevresinden alıyor zaten, mide kanseri olmasak da hepimiz bir gün öleceğiz ve hatta hayat seks yoluyla bulaşan ölümcül bir hastalıktır, değil mi? öyle.



bu açıdan bakınca filmin ismi de daha bir anlamlı oluyor zira ölen bir adamın değil yaşayan bir adamın filmi, bir kendini inşa hikayesi ikiru. ölümün farkına varmanın yarattığı şok ile ortaya çıkan farkındalık ilk olarak bohem bir tüketici yapıyor watanabeyi, yardımı da anlamsız romanlar yazan bir yazardan alıyor. fakat tüketimin getirdiği anlık mutluluk ve özgürlük hissi sabah olduğunda tüm tatmini de gecede bırakıyor. kadınlar, içki, gece hayatı gibi hayatı boyunca bulaşmadığı bir çok uyaran, watanabe'nin geceyi gözü yaşlı bitirmesine engel olamıyor. ilk raundu böyle kaybediyor watanabe ve anlıyor, tüketmek bir boka yaramıyor.

yaşam dolu odagiri'nin hayatına girmesiyle başkaları için bir şeyler yapmanın tadına varıyor bu sefer fakat yine de bir türlü onun kafasına ulaşamıyor zira o hep hayat dolu, kendinde ise bir şeyler hep eksik. e soruyor sen nasıl böyle olabiliyorsun, cevap odagirice ama anlam açık: üreterek, başkaları için üreterek. oyuncak üretiminde işçi olmak için masabaşı memuriyeti bırakmış odagirinin cevabı watanabenin varoluşçu damarını kabartıyor ve yeniden doğumunu gerçekleştiriyor. bu yeniden doğumu kurosawa, mevzu bahis konuşmanın geçtiği ortamda doğum günü kutlayan bir grubun happy birthday to you nidalarıyla verir ki, anlatan sinema için eşşiz bir sekans ortaya çıkarır.

eh damarı bulmuştur artık watanabe, mutluluk üretmekte, başkaları için üretmektedir. toplumun değil ama halkın yararına üretmektedir. belediye, toplum için inşa edilmiş çalışır gözüken(ki toplum bunu ister) kurum iken, o halkla ilişkiler masasının hakkını vermek adına halk için çalışan bir adama dönüşmüştür. filmin başında mizahi bir dille savsaklanan çukuru park haline getirir ki, bu çukur yoidore tenshi'den emanet tüm pisliklerin kaynağı olan çukurdur, watanabe ise onun üzerine çocuk parkını ve yaşamını inşa eden adamdır.'' (teşekkürler dwight)

'' demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi.
boşa geçirmek, tanrının bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak.
hayat konusunda açgözlü olmalıyız.
bizlere açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, fakat bu artık eskidi. açgözlülük bir erdemdir.
özellikle hayata karşı açgözlülük.
hadi gidelim.
boşa geçirdiğin hayatı düzeltmeye gidelim'' (bar sahnesindeki konuşmadan bir bölüm . hadi hadi gidin hayatınızı düzeltmeye ne kadar vaktiniz kaldığını bilmiyorsunuz)

24 Ağu 2015

İYİ YEMEK İYİ YAŞAMAKTIR

"..ama içinde kek kırıntıları bulunan çay damağıma değdiği anda irkilerek, içimde olup biten olağanüstü şeye dikkat kesildim. sebebi hakkında en ufak bir fikre bile sahip olmadığım, harikulade bir haz benliğimi sarıp soyutlamıştı. bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu, bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi. kendimi vasat, sıradan ve ölümlü hissetmiyordum artık.''

Proust'un efsane kitabı ''kayıp zamanın peşinde - a la recherche du temps perdu''  ,  teyzesinin limon çiçeği çayının yanında yediği madelin kurabiyesinin(bkz.yukarıdaki foto) onda bıraktığı hazzı anlatmasıyla başlar. İyi yemek böyledir dostlar insanı sonsuz zamanın bir parçası hissettirir. Ne diyor büyük üstad Milor, hayat kötü şarap içilmeyecek kadar kısa. Ne kötü şarap için ne de kötü yemek yiyin. Zengin ve rafine zevkleriniz olsun ve bol paranız. Hayat parasız geçirilmeyecek kadar değerli. Parasız yaşayıp hayatınızı heba etmeyin. 

Yediğinizden ibaretsiniz  bu yüzden iyi ve lezzetli şeyler yiyin...

20 Ağu 2015

KOŞ ABLA ARKANDAYIM

O gün ağlamıştım...

Bugün de ağlıyorum..

Aslı Çakır Alptekin yüzünden, boka batmış atletizm federasyonu yüzünden,cibilliyetsiz ahlaksız bir bok çukurunda olduğumuzu görmekten yüreği yanmış şekilde ağlıyorum.

Akılsızlık ahlaksızlık olarak paçalarımızdan akıyor...

Aslı'nın yaptığı açıklama ise yaptığı doping kadar rezilce...

Duygularımı bana geri verin ....

19 Ağu 2015

SANA BİR SIR VEREYİM,SONSUZ HAYATI İSTİYORSAN ÖLMEK ZORUNDASIN...

When a man lies 
He murders some part of the world 
These are the pale deaths 
Which men miscall their lives 
All this i cannot bear to witness any longer 
Cannot the kingdom of salvation 

Take me home
(to live is to die-Metallica. buna müzik parçası denemez benim açımdan.sihir gibi bir şey. göklerden gelen ilham gibi. ruhum aklımdan çıkıp gidiyor on dakika boyunca. to live is to die işte O kadar)













17 Ağu 2015

RUHSAL GELİŞİM YA DA MATRİX'İ ANLAMAK

Ruhsal Gelişim Nedir?Yukarıda resimde görmüş olduğunuz nedir? Benim Facebook sayfamın kaynak kodu. Yani esasında internet adını verdiğimiz gerçekliğin kaynağı. Sunucular ve bilgisayarlar bu verileri iletirler birbirlerine. Sonra bu verileri değerlendirebilen bir başka yazılım olan internet tarayıcısı ki bu Google Chrome'dur mesela, şu anda bu yazıyı okuduğunuz sayfayı oluşturur. Hatta bu kaynak kodunun daha da kökenine inersek, her bir harf bir bittir ve bir bit 0 ve 1'lerden oluşan 8lik dizilerden oluşur. 0 buradan elektrik geçmez, 1 ise geçer şeklindedir. Yani işin ruhunu da elektrik sağlar. Tarayıcımız ne kadar kapasiteliyse ve becerikliyse o kadar güzel, hızlı ve doğru geziniriz internette. Ama Internet Explorer 6 gibi bir tarayıcı kullanıyorsak halen, bize sunulmaya çalışanı olduğu gibi göremeyiz. Bazen de tarayıcımızın algılarını geliştirmemiz gerekebilir. Bu durumda da flash veya javascript ekleyebiliriz. Ama temelinde gezdiğimiz internet aslında budur.

Benzer şekilde aslında yaşadığımız dünya da böyledir. Işık enerjisinden ve ses titreşimlerinden oluşur. Yani bir enerji karışımıdır. Duyu organlarımız bu veriyi alır ve değerlendirmesi için beyne iletirler. Duyu hücrelerimizin gelişkinliğine göre iletilen veriler farklılık gösterebilir. Mesela renk körü bir kişinin, görme hücrelerinin ilettiği veri, olmayana göre farklıdır. Beyin de gelen bu verileri değerlendirerek, tıpkı Google Chrome'un yarattığı gibi, bir gerçeklik oluşturur ve içinde yaşadığımız dünya ortaya çıkar.  Günlük hayatta 4 milyar bitten fazla veri bizlere sunulmuştur, beynimiz verilerin yalnızca yüz binde birini işleyebilir. Yani bizler, bize sunulan dünyanın yalnızca yüz binde birinin bilgisiyle gerçekliğimizi oluştururuz. Yaşadığımız, olabilecek on binlerce hikaye arasından yalnızca seçtiğimiz bir tanesidir. Bunda da geçmişimizden getirdiğimiz deneyimlerimizin, beynimizin veri işleme süreni etkileyişi ön plana çıkar. Beyin çoğu zaman, yarattığı gerçeklikteki boşlukları, geçmişin anılarıyla doldurur. Yani photoshop gibi davranır, boşlukları örer.
Kısaca anlayacağımız üzere, hiçbirimiz diğeriyle aynı dünyayı görmüyor ve yaşamıyoruz. Önümüzde sayısız senaryo varken, şu anda yaşamayı seçtiğimizi seçiyoruz ve bundan başka alternatifimiz olmadığına inanmışız.
Bu arada dışarıda bulunan milyarlarca bit veri, "Ruh"un ta kendisidir. Biz, "Ruh"un içinde yaşarız. "Ruhsal Gelişim" ise ruhun gelişimi değildir. O zaten sonsuz ve mükemmeldir, baksanıza oturup şu yazıyı yazdığım odada bile kaç milyar veri var. "Ruhsal Gelişim" ise beynimizi ve sinir hücrelerimizi geliştirip, "Ruh"tan daha fazlasını algılamaya ve onları sadece geçmişin anılarıyla değil de, daha geniş bir perspektifle değerlendirip, beynimizin yarattığı gerçekliği başkalaştırma, dönüştürme, geliştirme çabasıdır.
Gerçekliği hiçbir zaman tam anlamıyla algılamamız mümkün olmayacak belki bu dünyada, mevcut bedensel algılarımız düzeyinde ama en azından her zaman daha fazlasını algılayıp, daha berrak değerlendirip, daha başka bir gerçeklik ve senaryo yaratmamız mümkün... 

 (Hasan Sonsuz Çeliktaş DerKi)

13 Ağu 2015

HIMM PEKİ PEKİ

- Bizde basın özgürlüğü yok. Mit tırları ile ilgili belgelerin yayınlanması basın özgürlüğü kapsamındadır. İngiliz polisi ABD ye ait gizli belgeleri (Eric Snowden bkz.) yayınlamaya kalkınca Gurdian gazetesini bastı bilgisayarları matkapla deldiler harddiskleri parçaladılar çalışanların cep telefonlarının hafızalarına varana kadar imha ettiler. Bu belgeleri yayınlayan gazeteciler Brezilyaya kaçmak zorunda kaldı. Bıdı bıdı ediyor buradaki bazı salak tipler, Fransada İngilterede (Almanya demiyorum bakın ) bir örgüt polis karakolu bassın jandarma ya da polis öldürsün o ülkede ne kadar özgürlük olduğunu görürsünüz. 

- Bu ülkedeki insan kalitesi düşük doğrudur. Ahlaksızız evet , ikiyüzlüyüz evet, kopyacıyız evet, bilimsellikten ve akıldan uzağız evet . Bütün bunlar aşağılık kompleksi içinde Batı güzellemesi yapmamızı gerektirmiyor. Norrveç dediğin ülke korsancılık ve yağma yapan bir memleketti . Batıya öykünüp duracağımıza kendimizi değiştirmenin yoluna bakalım abicim.

- Müslümanları dövme hastalığı gelişti islami okur yazar çevrede son zamanlarda. Müslümanların kapitalistleştiği,sekülerleştiği, kafada türban beyinde Sakson tipler geliştiği, geçmiş zamanlarda pek güzel değerlerimiz olup pek güzel yaşadığımız bugün ise müslümanların yozlaştığı yazılıp çizizliyor. Evrildik mi devrildik mi diye kitap yazmış biri de . Ne evrildik ne devrildik. Her şey olması gerektiği gibi. Sorun bu bakış açısında, bu jakoben bakışta. İnsanlar alt kimlikleri ne olursa olsun son kertede insan. Sünnüsi de , alevisi de , ateisti de, kemalisti de , benzer insani ihtiyaçlar ve insani kaygılar taşıyor. Türbeye giden de meyhaneye giden de aynı psikolojik ihtiyacını karşılıyor. Herkes boğazda içmekten hoşlanıyor ne var bunda. Biri rakı içiyor öteki de çay..İçmesin mi ?

- Ortada bir devletimiz var. Bir de bu devleti kaptırmamaya çalışan bir grup ve o devleti kapmaya çalışan birkaç grup var. 80 yıllık kavgamız bu özetle. Müslümanlar cemaat deneyimi ve 13 yıllık AKP döneminde devleti ele geçirmek içgüdüsünün nasıl da problemli bir durum olduğunu anlamışlardır diye umuyorum. Devleti ele geçirmek insiyakı bizi zombilere dönüştürdü. Ne ahlak kaldı ne ilke. İslami hizmet yaptığı varsayılan vakıflara bağış=ihale, cemaate himmet=cennet haline geldi. Aydık mı??

- Fani dünya deyip baki hayatlar inşaa etmeye çalışıyoruz. Şunu şurasında geldik gidiyoruz, ne oldum delisi olun ne de buldum delisi. Padişahım dersin devirirler,şehzadeyim dersin boğdururlar. Hayatınızdan lezzet almaya bakın ve güzel düşünüp güzel yaşayın. Paylaşın güzelliği ve keyfi. Hepimiz öleceğiz. Ne kadar unutkan olduk !

- Cinsel doyum ve ruhani orgazm çok üstünde durulmayan konular. Herkes cinsellik konuşuyor ama bunu yaşamıyor esaslı bir şekilde. Sikmek sikilmek modundayız. Bu işin temeli daha üstüne bina inşaa edilecek. Temelde kalıyoruz üstüne bir şey koymuyoruz daha. Nasıl siktim öff ?! Kadınlar tatminsiz erkekler daha tatminsiz. Orgazm olmayan bir kadını ilgiyle ve sevgiyle uğraşıp orgazm meleğine dönüştürmek bir erkeği ruhanileştirir. Bu öylesine doyum sağlarki size bunu anlatamam. Ekvador meclisindeki bir kadın milletvekilinin , kadınların orgazm hakkının anayasa maddesi haline getirilmesi teklifi düşündüğünüzden çok daha anlamlıdır. Kadın sadece bedensel haz yaşamıyor aynı zamanda mutluluktan ağlıyorsa orgazm olduğunuzda size sarılıp daha ötesi bu dünyada yok inanın.. Nirvana orası.

- Cemaat üyesi olduklarının belgesi var mıymış ? Yok. Bir tek belgesi yok gerisi hep var. Zaman Gazetesinin de cemaat gazetesi olduğuna dair bir belgemiz yok. Hatta Fethullah Gülen'in de cemaat lideri olduğuna dair bir belgemiz yok. Belgemiz yok fazlasıyla bilgimiz var. Herkesin bildiği bir şey için de belge aranmaz..

- Bu günler meteor yağmuru mevsimi. Hakkarinin dağlarında o kadar muhteşemdiler ki sırf bunu seyretmek için bile o dağlara gidilir. Bir de her köşesinden akan buz gibi suları için Cilo dağındaki turkuaz renkli buzul gölleri için gidilir. Bu şehirde ne yer ne gök belli...

Sevelim sevileleim dünya kimseye kalmaz...

12 Ağu 2015

EĞİTİM ŞART

Hamile kızımız soruyor: soda içtim çocuğum erir mi ?

Genç anne adayı soruyor: bu aralar çok uykum var geç kalkıyorum ve geç kahvaltı yapıyorum acaba bebeğim aç kalıyor mudur ?

Hamile kalmamak için aylık döngüsüne göre tedbir almak isteyen kız kadınların aylık döngüsüsnün 28 gün olduğunu öğrenir: neden 28 gün bir ay 30 gün değil mi ?

Partnerim külodumun üstüne boşaldı hamile kalır mıyım (üstelik külodu üstünde değilken oluyor bu vaka) ?

Ofiste muhabbet ediyoruz lise mezunu takipçi eleman lafa giriyor : amerika avrupada değil mi abi ?

İTÜ mezunu mühendis arkadaşla Karagümrükten aşağı doğru yürüyoruz . Muhabbet konusu kızlar . Bu eleman evlenmek istiyor. Konuşuyoruz şudur budur . Birden pat diye soruyor. Abi kızın deliğini tutturamam diye korkuyorum ya yanlışlıkla idrar deliğine sokarsam ? (küçük dilimi yutuyordum az daha )

Geçen bayram evde muhabbet ediyoruz . Kahvaltı masasını kuruyoruz bir yandan. Dolaptan bal çıkarırken benim ortanca birader şöyle bir yorum yapıyor: abi arılar balı bizim için yapmıyormuş ya biz onların balını çalıyormuşuz . (gayet ciddiydi bu yorumu yaparken ve bu gerçeği 39 yaşında öğrenmişti.)

Haydara Dümen'e sorulan akıl yaran sorular var ;

-arkadaşım dikiş biliyor kızlık zarımı dikebilir mi?
-çıplak yatmıştım vajinama sinek kaçmış kızlığım bozulmuş mudur ?
-kadın incilerini elime boşalt dedi. ne demek istedi ?
-prezervatif yoktu çorap kullandım sevgilim hamile kalır mı ?
-korunmak için taktığım prezervatif kız arkadaşımın vajinasında kaldı. iki gün geçti çok endişeleniyorum ne yapmalıyım ?
-geçtiğimiz günlerde sevgilimle birlikte olduk ama şimdi çok korkuyorum çünkü sevgilim ağzıma boşaldı acaba hamile kalır mıyım ?
-sevgilimin boşaldığı yatakta yattım acaba hamile kalır mıyım ?



-