Dün iyi yemek ve iyi yaşam arasındaki ayrılmaz gerçeklik üzerine yazmıştım. Bugün de yaşadığımız hayatın ancak öleceğimizi idrak ettiğimiz anda gerçekten yaşanmış bir hayat olacağını anlatmak istiyorum. Bunu daha doğrusu dahi yönetmen Kurasawa , İkiru filmiyle anlatıyor . Bendeki farkındalık askerdeyken ölüm gerçeğiyle yüzleşmem sonrasında oluştu. İliklerime kadar hissettim bu gerçeği ve yaşama dört elle sarıldım. Askerden gelince yaptığım ilk iş o zaman platonik aşık olduğum hatuna gidip yekten dolandırmadan ona aşık olduğumu gözlerinin içine bakarak söylememdi. Hayat oyalanarak geçirilemeyecek kadar değerliydi ve yaşanmalıydı. Kimseye kin ya da öfke duymuyorum başkaları için bir şey yapabileceksem hiç duraksamadan yapıyorum. Çocuklarım var ve evliyim ve bu benim ikinci evliliğim. Çok mutluyum. Eğer askerde öleceğim gerçeğiyle yüzleşmeseydim asla bunjları başaramazdım. Cesaretle yaşanmalı hayat. Duygularınızı ifade edin. (trafikte yol verdin vermedin meselesinden dalmak duyguları ifade etmek değil bunun yolunu yordamını da biraz okuyarak öğrenmek lazım tabiki duyguları ifade etmeninde bir usulü var). Birisi için karşılıksız bir şeyler yapmak çok değerli insana çok iyi hissettiriyor. Bahar mevsimiydi ortağımla konuşurken bahçede açan kardelenlerin güzelliğinden bahsetmiştim de ''ben hiç dikkat etmiyorum bahar gelmiş çiçek açmış öyle eve gidiyorum işe geliyorum'' dediydi. İşte böyle bir hayat yaşanmamış bir hayattır. Adam şeker hastası yaşamdan zevk almıyor çünkü. Ne diyor Watanabe: hayattan zevk almak insanların görevi.
Dediğim gibi öleceksiniz öleceğiz bununla yüzleşin ve yaşayıp yaşamadığınıza bakın. İyi ve lezzetli yemekler yiyin, sevin,kaliteli şeyler giyin. İki pantolonunuz olsun ama en kalitelisi olsun.İş için yaşamdan vazgeçmeyin. Kendinize ve sevdiklerinize ayıracağınız vakitten asla çalmayın.
'' filmin esas sorusu, watanabe ölümünden haberdar olmasaydı, kamu için yaptıklarını yine yapar mıydı? cevabı yardımcısı ağzından kaçırıyor esasında: hepimiz her an ölebiliriz. zaten watanabe' nin elinde mide kanseri olduğuna dair kesin bir kanıt da yok, doktoru hafif bir ülserden bahsediyor fakat o hastanede karşılaştığı bi hastanın sözüne itimat ediyor ve ölümün farkına varıyor. bu enformasyonu her insan her daim çevresinden alıyor zaten, mide kanseri olmasak da hepimiz bir gün öleceğiz ve hatta hayat seks yoluyla bulaşan ölümcül bir hastalıktır, değil mi? öyle.
bu açıdan bakınca filmin ismi de daha bir anlamlı oluyor zira ölen bir adamın değil yaşayan bir adamın filmi, bir kendini inşa hikayesi ikiru. ölümün farkına varmanın yarattığı şok ile ortaya çıkan farkındalık ilk olarak bohem bir tüketici yapıyor watanabeyi, yardımı da anlamsız romanlar yazan bir yazardan alıyor. fakat tüketimin getirdiği anlık mutluluk ve özgürlük hissi sabah olduğunda tüm tatmini de gecede bırakıyor. kadınlar, içki, gece hayatı gibi hayatı boyunca bulaşmadığı bir çok uyaran, watanabe'nin geceyi gözü yaşlı bitirmesine engel olamıyor. ilk raundu böyle kaybediyor watanabe ve anlıyor, tüketmek bir boka yaramıyor.
yaşam dolu odagiri'nin hayatına girmesiyle başkaları için bir şeyler yapmanın tadına varıyor bu sefer fakat yine de bir türlü onun kafasına ulaşamıyor zira o hep hayat dolu, kendinde ise bir şeyler hep eksik. e soruyor sen nasıl böyle olabiliyorsun, cevap odagirice ama anlam açık: üreterek, başkaları için üreterek. oyuncak üretiminde işçi olmak için masabaşı memuriyeti bırakmış odagirinin cevabı watanabenin varoluşçu damarını kabartıyor ve yeniden doğumunu gerçekleştiriyor. bu yeniden doğumu kurosawa, mevzu bahis konuşmanın geçtiği ortamda doğum günü kutlayan bir grubun happy birthday to you nidalarıyla verir ki, anlatan sinema için eşşiz bir sekans ortaya çıkarır.
eh damarı bulmuştur artık watanabe, mutluluk üretmekte, başkaları için üretmektedir. toplumun değil ama halkın yararına üretmektedir. belediye, toplum için inşa edilmiş çalışır gözüken(ki toplum bunu ister) kurum iken, o halkla ilişkiler masasının hakkını vermek adına halk için çalışan bir adama dönüşmüştür. filmin başında mizahi bir dille savsaklanan çukuru park haline getirir ki, bu çukur yoidore tenshi'den emanet tüm pisliklerin kaynağı olan çukurdur, watanabe ise onun üzerine çocuk parkını ve yaşamını inşa eden adamdır.'' (teşekkürler dwight)
'' demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi.
boşa geçirmek, tanrının bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak.
hayat konusunda açgözlü olmalıyız.
bizlere açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, fakat bu artık eskidi. açgözlülük bir erdemdir.
özellikle hayata karşı açgözlülük.
hadi gidelim.
boşa geçirdiğin hayatı düzeltmeye gidelim'' (bar sahnesindeki konuşmadan bir bölüm . hadi hadi gidin hayatınızı düzeltmeye ne kadar vaktiniz kaldığını bilmiyorsunuz)
boşa geçirmek, tanrının bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak.
hayat konusunda açgözlü olmalıyız.
bizlere açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, fakat bu artık eskidi. açgözlülük bir erdemdir.
özellikle hayata karşı açgözlülük.
hadi gidelim.
boşa geçirdiğin hayatı düzeltmeye gidelim'' (bar sahnesindeki konuşmadan bir bölüm . hadi hadi gidin hayatınızı düzeltmeye ne kadar vaktiniz kaldığını bilmiyorsunuz)