19 Haz 2018

YOZLAŞMA

Son zamanlarda, liyakatsızlık, liyakat ve (yandaş) kayırma arasındaki gerginlikler üzerine çok yazı yazılıyor. Bu yazılarda, kayırmacı siyasi pratikler sebebiyle liyakatlı insanların devletin veya genel olarak kurumların dışında kaldıkları vurgulanıyor.
Fakat ben Tr'deki sorunun "işsiz liyakatlılar", "atıl profesyoneller" sorunu olmayı çoktan aştığını düşünüyorum. Patronaj yani sadakat karşılığında koru(n)ma siyaseti Tr'de yeni değildir. Fakat, bir süredir yeni bazı eğilimler ve hususlar ortaya çıkıyor ve göze çarpıyor.Söz konusu olan, bir kenarda kendi günlerinin gelmesini bekleyen "işsiz liyakatlılar"ın birikmesi sorununun çok ötesinde, Tr'de liyakat düzeyinin ve kriterlerinin genel olarak düşüyor olmasıdır. Bunun en iyi kanıtı, özel sektördeki dağılma emareleri, kalite ve liyakat kaybıdır.


KALDIRIMLAR VE OTORİTE KOMPLEKSİ

Km kareye düşen nüfusun yoğun olduğu bir kentte popo popoya yaşamaya alışmış, sokakta ve metroda diğerlerine değmemeyi umursamayan ve rehberi kişisel deneyimi olan, sonuç odaklı bir tipik İstanbullu'ya Ankara'nın çekilmez gelmesinin ana sebebi orada sudan çıkmış balığa dönmesidir
Ben eski Ankara'da kaldım ama şimdikinde de eskinin izleri vardır sanırım. İstanbul'da kaldırım yoktur; tuhaf sığınma yükseltileri vardır ama Ankara'da kaldırım vardır. Kaldırım dediğin böyle yayalara mahsus cadde gibi bir şeydir. İstanbullu'lar bunu pek bilmezler.İstanbul'da kaldırım denen sığınma yükseltilerinde, bilumum çöp kutuları, ağaçlar, esnafın öte berisi, sandalye ve masalar, araçlar hatta kamyonlar ve insanlar bir bileşik halinde durur veya hareket ederler. Düzenli bir anarşi hali vardır.
İstanbul'lu uyarım bağımlısıdır; sessizlik ve sukunet ona batar. Rahatsız olur düzenden. Düzenli anarşisini arar başka bir mıntıkıdayken. Kaldırımı olan Ankara'lı ise uyarımı az kentinde daha içine dönmüştür. Biraz daha melankoliktir ve daha çok öznelleşmiştir. Kıpırdak değildir.
Ben Ankara'yı sadece kaldırımı olduğu için bile sevebilirim. Severdim diyorum çünkü yeni halini bilmiyorum. Yapmak istediği şeyi olana imkan sunar Ankara. Olmayana zaten neresi ne yapsın.
İstanbul'da kaldırım yok ve olmayacak. Zaten İstanbul'lunun da bunu aradığı yok. O her yerden gidebilir, her yerde yaşayabilir. Amfibi bir türdür. Aslında tipik yalnız ülkeli amfibi bir insan türüdür. Sadece ve sadece düzenli ortamlarda yaşayamaz. Hukuk mesela,onu öldürebilir.
Ben hayatımın en güzel bazı aylarını Ankara'da geçirmiştim. Nesini sevmezler bilmem diyeceğim de, yazdım zaten. Mesela, Ankara'nın kaldırım gibi olan kaldırımları bir limiti gösterir. Bu yüzden bile, bir limitin göstergesi olduğu için bile sevmeyebilir İstanbullu Ankara'yı.
İstanbul'da sokakta yürümek yol ve kaldırım iç içeliği yüzünden çok stres ve endişe yaratıyor. Sürekli tetikte ve uyanık olmak durumundasınız ve düz yürümeniz çok zor. Yerdekilere, sağa ve sola da bakmak, çarpılmamaya çalışmak zorundasınız ve tüm bunlar gereksiz yere çok yorucu.
Taksim'den Cihangir'e uzanan Sıraselviler caddesindeki kaldırımları hatırladınız mı? İki kişi karşılıklı yürüyemiyor. Cihangir'de de çok yer böyle. Cihangir, kültürel sermayedarların oturduğu, pahalı bir semt ama kaldırımsız. Önü kaldırımsız daireye milyon liralar veriyorlar.
Bir daireye iki milyon verip sonra sokaktan yürüyor bizim kültürel sermayedarlar. Giyim kuşam ise dört başı mamur.Her sabah duşunu alır; gayet kafa yorduğu giysilerini kuşanır, sonra da kaldırıma park ettiği Range Rover'ına doğru gider ve bu tepişiklikten zerre rahatsızlık duymaz
Kuraltanımazlık yaratıcılığın örtük sırrı olsaydı, yeryüzündeki en yaratıcı ülkelerden biri biz olurduk. Bize göre çok daha hukuk ve kural tanır Batı Avrupa, bizden çok daha yaratıcı. Hem daha düzenli hem daha özgür hem daha yaratıcı hem daha hukuk tanır hem de daha demokratik.
Kör itaat beklentisi, sadece itaatkar özneler oluşturmaz, kör itaatsizliğin de temelinde yatar. Kendinizi karşıtlıklar üzerinden her tanımlayışınızda işler bu mekanizma. Mesela, ömrünüzü kapitalizmle mücadeleye adamışsanız, sizi tanımlayan kapitalizmdir.
Tr'de otoriteyle kurulan genel ilişki de bu kalıbı tekrarlıyor. Kültürel bir beklenti formundaki kör itaat, itaatkar ve kör itaatsiz özneler oluşturur. 2.sini tanımlayan da otoritedir.Ömrü iç ve dış dünyasındaki otoriteyle mücadele etmekle geçer.Ben buna otorite kompleksi diyorum.

(Murat Önderman İÜSBF)