24 Nis 2017

TÜRKIYE BIR AVRUPA ÜLKESI DEGILDIR

Katilmiyorum Türkiye bir Avrupa ülkesi degildir sorun bizim bunu anlamamamizdir




  Retweetledi
"Türkiye bir Avrupa ülkesidir. Sorun Avrupa’nın bizi kendinden görmemesidir"
 




CAL SOY YETERKI YOKSUL KALMA

Asagidaki siziyi ibretle okuyun..Anadolunun tüm hikayesi bu satirlarda .Anlayana cok sey anlatiyor...

(bu adamda kim diyorsaniz bu blogu takip etmeyi birakin. size bir faydam olmaz)

21 Nis 2017

HAYATIN AMACI;YASAMAKTIR


Bu evrene ne yapmaya geldiğimi sorarsanız. Cevabım şu olacak; Hayatımı yaşamak için buradayım.
[Émile Zola]

Ölüm ani geldiginde hic yasamamis oldugunu anlamak ne acidir.
Hem isinize hem kendinize yatirim yapin goy goyu birakip daha zengin ve daha bilgili olmaya odaklanin.
Hayata uyduruk anlamlar bulup kendi yalanlarinizda yaslanip ölmeyin.
Kendiliginizi insaa edin ki muhatap alinasiniz.
Fikrinizi , emeginizi ve hayatinizi kimseye sömürtmeyin...
Yürümeye devam hayat yolun kendisidir...

DÜSÜNMEK YOLDA OLMAKTIR

Bir başkasının fikirlerini anlamadan sahiplenerek düşündüğünü zannetmek; bir başkasının yedikleriyle doyduğunu iddia etmeye benzer...

Kendilik-bilinci zayıf kişiler, öz-güvenlerini, tefekkürle değil, teslimiyetle sağlarlar.

"Düşünmek yolda olmaktır."

Gerceklerle yüzlesemeyenler hayallerle avunurlar.

20 Nis 2017

Vagon Li'den Yap İşlet Devret'e

(mahfiegilmez.com dan alinmistir)

Karayolları Genel Müdürlüğü’nün açıklamasına göre yap-işlet-devret modeliyle yapılan Osmangazi Köprüsünden Hazine garantisinde öngörülen günlük 40 bin araca karşılık ilk 50 günde toplam 669.611 araç geçmiş. İlk 50 günün hesabı şöyle:

Aylar
Gün Sayısı
Araç Sayısı
Ocak 
30
380.814
Şubat
20
288.797
Toplam
50
669.611
Geçişi Garanti Edilen Araç Sayısı
40.000/Gün x 50
2.000.000
Araç Sayısı Açığı
1.330.389

Buna göre eğer ilk 50 günlük performans yıl boyunca devam edecek olursa Hazine’den köprü işleticisine ödenecek tutar oldukça yüksek bir tutar olacak. Sonuçta bütçe gelirleri vatandaşın vergisinden ve (ceza, kira, ecrimisil vb gibi) ödemelerinden kaynaklandığına göre Osmangazi Köprüsünden geçsin geçmesin kişi başına herkesin ödeyeceği bir tutar doğmuş olacak. Yap işlet devret projesiyle yapılan diğer çoğu altyapı tesisi için de benzer bir durum var. 

1980’lerin ikinci yarısında Dünya Bankası’nın büyük bir buluş gibi Türkiye’ye getirip pazarladığı Yap – İşlet – Devret projeleri gündeme geldiğinde Hazine yönetimi bu konuya karşı çıkmış, bu garantilerin Türkiye’nin aleyhine çalışacağını öne sürmüş ama bu itirazını dönemin politikacılarına dinletememişti. O dönemde yasal altyapı hazır olmadığı için bu projeler yaygın olarak yaşama geçirilememişti. İlerleyen dönemde yasal altyapı tamamlandı ve Hazinenin satın alma garantisinin yanına bir de finansman garantisi eklendi. Bu konuya o tarihte birçok kişi gibi ben de itiraz etmiştim (http://www.mahfiegilmez.com/2014/04/yap-islet-devret-ve-hazine-garantisi.html). Ama itirazlar bir işe yaramadı ve projeler yaşama geçirildi. Ve işte ilk sonuçlar korktuğumuzun başımıza geldiğini ortaya koyuyor.

Daha önce de yazmıştım: Bu güneşin altında Osmanlı’nın denemediği hiçbir finansal buluş kalmamış. Ve hepsi de acı deneyimlerle bitmiş. Ama ne yazık ki biz o acı deneyimlerden ders çıkarmayı bilememişiz.

Benim kuşağım Vagon Li Şirketinin vagonlarını hayal meyal hatırlar. Tren garlarında bizim trenlere ekli lacivert renkli bir iki vagon olurdu. Bunların üzerinde sarı renkle Wagon Lits yazardı. Bunlar trenin normal vagonlarına göre çok daha lüks vagonlardı ve yolculuk ücretleri de ona göre yüksekti.

Geçenlerde bir toplantıda eski Hazine ve Dışticaret Müsteşarı (1980’lerde Hazine Genel Müdürü ve Milletlerarası İktisadi İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliği yapmış olan) Tevfik Altınok üstat anlattı. Tevfik Altınok, 1982 yılında Hazine Genel Sekreteri olduktan bir süre sonra önüne imzalanıp onaylanmak üzere bir dosya getirmişler. Dosyanın kapağında Vagon Li yazıyor. Altınok, merakla dosyayı açıp başlamış okumaya, okudukça merakı şaşkınlığa dönüşmüş. 100 yıl önce Osmanlı Hazinesi, Vagon Li şirketine İzmir – Aydın – Ödemiş demiryolunun yapımı karşılığında bir imtiyaz vermiş. Buna göre Vagon Li bu yolu Osmanlı’dan herhangi bir bedel almadan yapacak ama karşılığında trenlere bir veya iki adet özel vagon ekleyecek. Bu vagonlar trenin diğer vagonlarına göre çok daha lüks ve dolayısıyla pahalı olacak ve bunların geliri Vagon Li’ye ait olacak. Çok önemli bir ayrıntı var: Vagonlar dolmazsa, Hazine, boş kalan yerlerin bedelini Vagon Li’ye ödeyecek.

Tevfik Altınok hemen bir inceleme yaptırmış ve görmüş ki 100 yılda bu yolla Vagon Li’ye ödenen bedel, yapılan yolun bedelinin kat kat üstünde bir bedele ulaşmış. İstenen şey ise süresi biten bu imtiyaz anlaşmasının yenilenmesiymiş. Altınok, bunu imzalamamış ve Vagon Li anlaşması ve imtiyaz sözleşmesi böylece bitmiş ve Türkiye bu ağır yükten hiç değilse o aşamada kurtulmuş.

Asıl inanılması zor olan durum, Osmanlı’nın imzaladığı bu tür imtiyaz anlaşmalarıyla Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet döneminde inanılmaz bedeller ödenmesine yol açan bu deneyimler varken Türkiye’nin yap-işlet-devret projeleri gibi Hazineyi büyük külfetler altına sokan yollara gönüllü olarak tekrar girmesidir.  

Aynı hatayı tekrarlayarak farklı sonuç beklemekten kurtulmanın bir tek yolu var: Akıl ve bilime dönmek ve geçmişi incelemek. Geçmişi incelemek çok önemli çünkü Osmanlı mali tarihi, bu tür mucize beklentilerinin Düyun-u Umumiye’ye dönüşmesine ve bütün o borçları Türkiye Cumhuriyeti’nin ödemesine yol açmış deneyimlerle dolu. 

ÖZGÜRLÜK,SEFFAFLIK,ADALET



Özgürlük,seffaflik ve adalet..Bir devletin medeni olmasi icin asgari üc sart...

Seffaflik bu topraklarda henüz adi anilmayan bir kavram..

Özgürlük bazen var bazen yok bazen az bazen cok..

Adaletin bakanligi var ama kendini gören yok...

Vergisini ödemeyen adama af getirmek ve vergisini zamaninda ödeyene buna mukabil bir avantaj sunmamak zulümdür.

Parasi olana bedelli askerlik yaptirmak gariban köylüyü askere almak zulümdür.

Yarginin mahkum ettigi birini(birilerini) affetmek zulümdür..

Siyasilerin (vekillerin bakanlarin) yargilanamaz olusu zulümdür...

Kamu gücünün kamuya esit olarak degil "hamili kart yakinimdir" cilere iltimasli olarak kullandirilmasi zulümdür...

Vs.Vs..

Dindarlarda ayni bokun laciverdi..Yüzük onlari da bastan cikardi...

Ekonomi kosar adim 90'lara dogru gidiyor...Ayni hatalar tekrar ediliyor...Tavizsiz uygulanan maliye politikasi terkedildi,secim ekonomisi modeline gectik..Herkese bol keseden para dagitiliyor, bankalar mevduatlarinin % 20 fazlasi kredi kullandirmis durumdalar..

CB referandum ertesi idami geri getirmek icin görüsecegim dedi..

BUyrun az gittik uz gittik döndük 2001 öncesi yillara...

AKP#DEN CÖZÜM BEKLEYEN HIC UMUTLANMASIN

“AKP iktidara geldiğinde kriz değil, yasaları çıkartılmış, kurulları ihdas edilmiş, Merkez Bankası bağımsızlaştırılmış bir ekonomik ortam; orta vadeli bir program ve IMF’den temin edilip kullanılmamış kredi buldu. Başarı Kemal Derviş’in. Ama ne yaparsın ki, program orta vadeliydi. Yenilenmesi gerekiyor. AKP on senedir, mevcut programı bile güncelleyemedi. İki buçuk sene sonra yürürlüğe girecek bir sistemin oylanması için niye acele edildi ? AKP’den çözüm bekleyen hiç boşuna umutlanmasın.”

Benim bunu görmem iktisatla ilgilenmem sayesinde oldu. Su anda pek cok ekonomi yazarini takip ediyorum ve sürekli okuyorum. Parayi anlamayan hayati anlayamaz . Önce iktisat ögrenin sonra oy verin. Ezani arapcasina cevirdi köylü zihniyetinden kurtulmanin tek yolu bu. Kimlik siyasetini birakin . Ezanin arapca ya da türkce okunmasi senin hayatinda hic bir seyi degistirmez ama ekonomi senin hayatindaki her seyi degistirir. 

Ben dindar diye asla oy vermedim AKP ye . Dini siyasete alet etmem.. Daha özgür ve müreffeh bir ülke hayali ile oy verdim. Heyhat gele gele cumhuriyet tarihinin en devletci partisi oldu.
(bu arada ,referandumda "evet" oyu vermek farzdir diyen Hayrettin Karaman'a da yaziklar olsun. Yaziklar olsun..Yaziklar olsun..)

AKP bitmistir sadece cenazesini kaldiracak imam yok...

Sayin CB cok iyi bir sörfcü ve inanilmaz talihli...Yakaladigi dalgalari optimum degerlendirdi. 

Bence de referandum Sayin CB icin bir Pirus Zaferidir. Gecmis olsun. 

http://www.karar.com/yazarlar/ibrahim-kahveci/imf-programi-da-degisecek-mi-3810

19 Nis 2017

BÜYÜK ÖZGÜRLÜK BELGESI ve 82 ANAYASASINI DEGISTIRME DENEMELERI

http://www.mahfiegilmez.com/2012/04/magna-carta-libertatum.html
http://www.mahfiegilmez.com/2017/04/referandum-sonras-icin-bir-degerlendirme.html

Zihniyet degismeden neyi degistirirsen degistir varacagin yer Cemel , Siffin...

Bir sey demeyecegim tamam bu kadar....

18 Nis 2017

YENILGI BIR DÜSÜNCEDIR

Yenilgi bir düsünme bicimidir. Düsüncede kaybettigini kabul etmeyen kisi yenilmis sayilmaz.

Bruce Lee (adamim benim büyüksün kulagima küpe olsun)

Yenile yenile bir gün yenmesini de ögreniriz diyen Büyük Petro'ya saygilarimla....

bruce lee ile ilgili görsel sonucu

YASIYORSAN UMUT VARDIR

''Bir şeye çok üzülünce ve bir çıkış yolu görmeyince sağ

salim kurtulduğun durumları düşün Theo.''


Van Gogh 30 Mayıs 1877

17 Nis 2017

AKLIN UYKUSU CANAVARLARI DOGURUR

"Aklın uykusu canavarları doğurur" Francisco de Goya, 1797 Gravur baskı

ITIRAZ ET SIKAYET ETME (BUGÜNKÜ RUH HALIM KIRILGAN BIR UMUDUM)


İnsanın "tapınma" ihtiyacını kişisel otoriteler aracılığıyla karşılaması ve kendine hep bir baba (lider) araması ne acınası bir yazgıdır.
Eksiklerini, yetersizliklerini, günahlarını kibirle örtmeye alışmış zekâlar nezdinde suçlu hep başkalarıdır.
Ahlaksızlık, onu yapanlara bir tür kurnazlık gibi göründüğünden, böyleleri ahlaklı insanların gerçekten de aptal olduklarına inanırlar.
Takma kafana, umut dedikleri senin geleceğe ihtiyaç duyman değil, asıl geleceğin sana ihtiyaç duymasıdır. İtiraz et, şikayet etme!  Retweetledi

13 Nis 2017

AH; DOSTUM DERDIM BASKA

NEDEN HAYIRDA HAYIR VARDIR

Asagida Etyen Mahcupyan'in "bir ak partili niye hayir der" baslikli makalesini okuyacaksiniz. Üc asagi bes yukari ayni kanaattedeyim. Bizim gibi bireysellesmemis topluluklarda (kollektivist) bu degiskiligin varacagi yer (ne sifat uyduracaginiz size kalmis) tek adamlik, yozlasmanin dibi, ekonomik iflas,nepotizm ve ic kargasadir. AK partinin bu degisiklikle varsaydigi hic bir ön görü bu toplulugun gercekleriyle örtüsmüyor. Papaza kizip oruc bozmaya gerek yok bu sefer ben de HAYIR diyorum. Hayirlisi olsun....

Siyasetin kimliklere ve o kimlikleri taşıyan siyasi partilere körü körüne bağlılık üzerinden şekillendiği ülkemizde, bu tutuma aykırı tavır alanlar genelde kuşkuyla karşılanırlar. Bazen fırsatçılık yüzünden, ya da düpedüz ‘hain’ oldukları için sürüden ayrıldıkları düşünülür. Oysa insanların önemli bir yüzdesi söz konusu ‘sürü’ davranışını sahiplense, yani takım tutar gibi bir siyasi partiyi desteklese de, geride farklı bakan hatırı sayılır bir kitle bulunuyor. İnsanların sırf CHP’li oldukları için parlamenter sistemi savunmak durumunda olmaları ne denli abes ise, başkalarının sırf AK Parti’li oldukları için başkanlığı savunması da o kadar abes…
***
Nitekim saha çalışmaları CHP’lilerin yüzde 5’lik bir kısmının referanduma gidecek ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne onay vermeyi düşünebileceğini gösteriyor. Aynı şekilde AK Partililer arasında da doğal olarak ‘Hayır’ diyecek bir kitle olacaktır ve yine araştırmalardan bunun tabanının yüzde 10-15’i civarında olabileceğini anlıyoruz. İdeolojik bakışa takılıp kalmış olanlar için bu durumu anlamak zor olabilir. Dolayısıyla kendi konumumu bir örnek olarak sunmanın yararlı olabileceğini düşündüm.
1-Türkiye’yi demokratikleşme yönünde geleceğe taşıyacak olan sosyolojik tabanın muhafazakar dindar kesim olduğunu 90’ların başından bu yana savunuyorum. Toplumun zihni ve kültürel gelişiminin, ancak en büyük cemaatinin kazanacağı vasıflar sayesinde gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Bu bağlamda muhafazakarların kamusal alana girerek orayı dönüştürmelerini, aynı süreçte bireyselleşerek dünyaya entegre olmalarını ‘devrimci’ bir dönüşüm olarak değerlendirdim ve hala da o kanaatteyim.
2- Bu mülahazalar sonucu partinin kuruluşu öncesinden başlayarak AK Parti hareketini destekledim ve geçmiş tüm seçimlerde bu partiye oy verdim. Çünkü bugün hala bu partinin siyaset alanına yeni bir ruh getirdiğini, ortak aklı öne çıkardığını, toplumsal yaraları tamir etme kapasitesine sahip olduğunu düşünüyorum.
3- Cumhuriyet’in kuruluşundan gelen vesayet sistemine ve Kemalist ideolojiye hep karşı oldum, yıllarca o bakışı ve toplumda yaratmış olduğu tahribatı eleştirdim.
4- Türkiye’deki parlamenter sistemin yozlaştığı, devam etmesinin kimseye hayır getirmeyeceği konusunda tamamen ikna olmuş durumdayım.
5-  Başkanlık sistemine her zaman taraftar oldum. Kararların toplumsal meşruiyet zeminini garanti eden ve yürütmeyi denetlenebilir kılan bir başkanlığın ülke için en akılcı yönetim sistemi olduğu konusunda kuşkum yok.
Ancak bu referandumda oyum ‘Hayır’ olacak… Çünkü 1) Önerilen tasarı başkanlık sisteminin ruhuna tümüyle ters 2) Bu tasarı suistimal edilmeye açık bir tek adam düzeni getiriyor 3) Eski sistemin kötü olması bizim de kötü bir sistem getirmemizi meşru kılmıyor 4) Apaçık yanlışı doğru diye savunmak ahlaki değil ve nihayet 5) Bu yönetim modeli AK Parti’ye, muhafazakarlara ve Türkiye’ye orta vadede büyük zarar verecek…
***
Bu olay AK Parti’nin bizzat kendisiyle karşı karşıya kaldığı kritik bir tarihsel karar anını ifade ediyor. Vereceğimiz kararda başkalarının ne düşündüğü bizim için referans olamaz. Ne bir tarafta CHP veya Avrupa, ne de diğer cenahtaki ahlaki ve rasyonel bakışı yandaşlıkla ikame etmiş olanlar bize doğruyu gösteremez. Her AK Partili’nin bu dönemeçte AK Parti’yi koruması ve onun yönetebilme potansiyel ve kapasitesine titizlikle sahip çıkması gerekiyor. Asıl dayanağımız samimiyetle kendi yüzümüze baktığımızda, yüreğimizde ve zihnimizde gördüğümüz doğrulardır… Kendimizi aldatamayız…

12 Nis 2017

GÖZÜNÜ KAPATMAN GÜNESI KARARTMAZ

“Sorumluluklarımızdan kaçınabiliriz, ama kaçınmanın sonuçlarından kaçamayız"- J.C.Stamp.

CEHALET MUTLULUKTUR



Cehalet mutluluktur..

NE ISTEDINIZ DE VERMEDIK

"ne istediniz de vermedim" diyen sanirsin Kilicdaroglu. Amerikada , birini sürekli magdur ve hakli göstermek icin calisan kisilere "spindoctor" denir yani carpitma uzmani. CB nin kendisi dünyanin en basarili spindoctorlarindandir. Karsisindaki kitlenin korteksi olmadigini biliyor (bilissel olarak degil sezgisel olarak) ve onlari beyin sapindan yakalamis durumda. 

Siyasal islamcilarin hazin olmayan acikli hali....





5 Nis 2017

UYKU KRALLIGI;BIR IKONOLOJIK CÖZÜMLEME DENEMESI



 "Asagida Balikesir Üniversitesi Sosoyal Bilimler Enstitüsü Dergisinin 30.sayisinda Aralik 2013 tarihinde yazar Elif Cimen tarafindan kaleme alinan makaleyi okuyacaksiniz. Maalesef cözümlemesi yapilan resmi buraya kopyalayamadim ilgili kaynaktan resmi önce incelemenizi sonra alttaki yaziyi okumanizi öneriyorum. Yazi ikonolojiden cok ikonografi olmus gibi ama temel fikir vermesi acisindan dikkate sunulmustur.Keyifli okumalar"


ÖZ

20. Yüzyılda Erwin Panofsky tarafından geliştirilmiş olan, üç aşamalı
ikonolojik yöntemin yanı sıra görsel göstergebilimsel yöntemlerden de
yararlanarak Günümüz Türk resim sanatının sağlam desen yapısıyla
dikkati çeken Prof. Mahmut Bozkurt’a ait, mitolojik öğeleri çok zaman
barok üslubu andıran renk, form ve kompozisyon anlayışıyla güncel
yaklaşım ve sorunlara göndermelerle ortaya koyduğu bir dizi eserinden
biri olan “Uyku Krallığı” adlı yapıtın şifreleri incelenmiştir. Bu
bağlamda sanatçımız ve işlediği mitolojik öykü hakkında bir art- alan
ve art-zaman araştırması yapılarak resim düz anlamsal açıdan irdelenmiş
devamında ise yan anlamsal inceleme yapılarak analiz edilmeye
çalışılmış, Yorum aşamasında da ressamın bu yapıtla insanlara aktardığı
önemli bir mesaj olduğu değerlendirmesi yapılmıştır.

GİRİŞ
“ ...
Günlerim bir düş
Sayarken yanılmıyorsun;
Ama Umut gitmişse uzaklara
Bir gece ya da bir gün
Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın
Fark eder mi bu yüzden?
Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz
Yalnızca bir düşün içinde bir düş.”
Edgar Allan Poe(2003)

Günümüz Türk resim sanatının popüler anlamda ön planda görmeye alışık
olmadığımız sanatçılarından biri olan Mahmut Bozkurt’un sağlam bir desen altyapısı
ile ürettiği çalışmalarına kaynak oluşturan en önemli unsurlardan biri mitolojik
öykü ve karakterlerdir. Bu öykü ve karakterler Bozkurt’un resimleri içinde
çağımıza dair izleri bazen gizlice bazen de çok açık bir ironiyle barındırır. Sanatçı,
mitolojik öğeleri çok zaman barok üslubu andıran renk, form ve kompozisyon anlayışıyla
güncel yaklaşım ve sorunlara göndermelerle ortaya koyarken, belki de çağımızda
üretilmiş eserler içinden “zamansız” olmaya aday çalışmalar yapmaktadır.
2000 ila 2003 yılları arasında ortaya çıkan “Uyku Krallığı” ve bu resim etrafında
kümelenen diğer üretimler yukarıda bahsedilen nitelikleri taşımaktadır. Resim
tarihinde pek çok kez ele alınan bir temanın yeniden yorumudur “Uyku Krallığı”.
Sanat tarihine bakmak adına farklı bir pencere açmış olan E. Panofsky’nin
“İkonoloji” adı altında geliştirdiği yöntemi(Tükel;2005) kullanarak ve sanat yapıtlarının
anlamlandırma çalışmaları için ilk kez Ferdinand de Saussure tarafından
isimlendirilen Göstergebilimin, Görsel sanatlar için geliştirilen Görsel Göstergebilim
kavram ve yönteminden de yararlanarak, bilimsel bir anlamlandırma süreci izleyerek
yapıtın bildirisini bir üst dile dönüştürme adına, bu özgün ve çağdaş Türk
resmini okumaya gayret edeceğim.

ÖN İKONOGRAFİK BETİMLEME

Ön ikonografik inceleme safhasında ve düz anlamsal göstergeler bağlamında,
resimde, ana izlek olarak, birisi siyah tenli iki bebeği kucaklamış
bir anne, aydınlık bir boşlukta durağan göstergeler olarak gözlenmektedir.
Alışılmadık figürler, kanatlar, giysiler ile bulutlardan oluşan mekandan meydana
gelen dizim bize onların mitolojik karakterler olduğu izlenimini vermektedir.
Yapıtın dilsel göstergesi olan adı de bu izlenimi güçlendirmektedir.
Mekan, günbatımı alacakaranlığını andıran bulutsu bir atmosfer üzerinde
olduğu duygusu uyandıran biçimde betimlenmiştir.

İKONOGRAFİK ÇÖZÜMLEME

Eserin İkonografik çözümlemesi için yapılan artalan çalışmasına göre;
İzleklerin, gece tanrıçası Nyks ve ikiz oğulları Hypnos (uyku) ve Thanatos
(ölüm) un alegorik bir tasviri olduğunu bilmekteyiz.[**] Birçok kaynakta,
gece tanrıçası Nyks’in göksel tanrılar arasında en eskisi olduğu, mitolojide ilk
anne olarak kabul edildiği yazmaktadır. “Bu kara kadın, tek başına gün ışığı
tanrıçası Hemera ile mavi göğün tanrısı Aither’i doğurdu. Öteki çocuklarının
sayısı da yüksektir ve isimleri hayli karanlık anlamlar taşır: Thanatos(ölüm),
Hypnos(uyku), Momos (Küçümseme, alay), Oizis(sızlanma), ve (Oneiros)
düşler. Nyks bunlardan başka tanrıça Nemesis(öç), Geras(yaşlılık),
Eris(uyuşmazlık), Moros (öldüren yazgı), ve sonra cinayet, sefalet, öfke ve
acımayı doğurdu.” (Agizza,2001a)

Resimde Gece tanrıçası Nyks tüm heybetiyle yeryüzüne hakim bir duruş
sergilemektedir. Arkasına aldığı güneşin sarı sıcaklığı ortama hakimdir,
ama bu hakimiyet hafifçe baş gösteren kızıllıkların verdiği ipucuna göre
fazla sürmeyecektir. İhtişamlı kara kanatlarıyla Nyks çocukları Hypnos ve
Thanatos’u hayatı ve günü temsil eden güneşten adeta sakınarak kucaklamıştır.
Belli ki ikizler gecede (yani annelerinin koruması altında) barınabilirler
ancak. Ana izlek olan annenin sırtındaki kanatların kendilerine ait başları
ve gözler vardır. Bunlar anneleri adına ikizleri gözetmektedirler

Sıra dışı bir gösterge de ikizlerden birinin beyaz tenli diğerinin ise siyah
tenli olmasıdır. Beyaz tenli bebeği Hypnos, siyah tenli olanı ise Thanatos’u
simgelemektedir. Hypnos’un gözleri net değildir, adeta bir gözlük ya da kuşakla
görüşü engellenmiştir, uyku halindedir. Thanatos ise her haliyle aykırıdır.
Ten rengi başta olmak üzere saçları ve bakışları bu aykırılığı destekler.
Ayrıca Nyks’in elleri de biri beyaz biri siyah olarak betimlenmiştir.
R.Agizza şöyle anlatmaktadır; “Nyks görkemli bir yer altı sarayında oturur,
her akşam siyah giysilerine bürünüp kızı günışığı tantıçası Hemera’ya
giderdi ancak hiçbir zaman birbirlerini görememişlerdir. Nyks’in kocaman
kara kanatları vardı ve yeryüzü üzerinde uçarak insanlara karanlıkları getirir
ve sıkıntılara, dertlere ara verdirirdi… İkiz oğulları Hypnos ve Thanatos
da kanatlıydılar., Birincisi yakışıklı bir delikanlıydı, beyaz kanatlarıyla
zarif ve dingin bir karakteri vardı. İnsanlarla buluşan iyi varlık denirdi ona.
İkincisi kocaman kara kanatları olan bir şeytandı. Ölüleri kapıp kaçırırdı.
” (Agizza,2001b)

Bazı mitolojik kaynaklarda Nyks (gece) için, kozmik prensiplerin primordial
ilk annesi, bütün kozmik başlangıçların kaynağı denmektedir. Gece
günü takip eder ve onun ardından gelir. Gündüzün tezahürünü hazırlar. Hemera
ile Aither adlı ikizlerin, Erobos’la birleşmesinden doğmuş olduğu,
diğer bütün çocuklarını kendisinin ürettiği söylenir Gece’nin. Bu anlamda
yaratıcı gücün de sembolü sayılmaktadır. Gece’nin diğer sembolleri Baykuş
ve Ay’dır. Baykuş aynı zamanda güzel sanatların da simgesidir. Ay tanrıçası
Hekate de Nyks’in kızlarından biridir. (Battisini, 2005)

Orifichins’e göre de; Gece rüzgarla birleşti ve gümüşi bir yumurta yumurtladı,
o da “ay” dı. “Evrensel Rahim” olarak Gece, tohumların filiz verdiği
yerdir ve 5 elementten ikisi olan su ve toprakla da ilişkilendirilir. Yer
altı nehirlerinden bazılarının da anası olduğu belirtilir. Belleği uyuşturan
Lathe, gözyaşı nehri Costos gibi…(Erhat,1978) Bu özelliklerinden dolayı
da Gece olasılıkların kaynağıdır. Olasılıklar gün ışığında fark edilir. Rüyaların
(Oneiros) da anasıdır. Bu boyutuyla Eros’u da simgeler, böylece gizem
ve fantezi dünyasına açılan bir kapı haklini alır.

Ölüm(Thanatos) ise hayat gücünün bitişini, insan kaderinin kaçınılmazlığını
simgeler. Yeniden doğma gücü taşır. Ölüm tanrı tarafından sevilme,
sonsuz güzellikte ona katılma anlamına da gelir. Uyku(Hypnos) ya
gelince; İki yönlü, belirsiz, muğlak bir tanrıdır. Birbiriyle çelişen hediyeler
sunar. Birisi gece dinlenmesi ki günlük işlerin yorgunluğundan arınır kişi,
diğeri korkunç kabuslardır; Genelde ölülerin ruhları vasıtasıyla, önsezi ve
kehanetlerle gelecek hakkında bilgiler verir. Bir başka hediyesi de rüyadır.
Çünkü oğlu rüya tanrısı Morpheus’tur.(Necatigil,2003) Rüya, irade dışında
işler yapılan, başkalarınca yönetilen bir yolculuktur. Gerçeğe paralel bir boyutu
da vardır elbette. Bilinçaltı ile birlikte ayrıcalıklı, yüce bir ilişki olarak
karakterize edilir. Gece rüyası, gaipten haber almayı, insan ve maneviyatın
bütünleşmesini simgeler. Gündüz rüyası ise ince zeka, hayal gücü ve
yaratıcılıkla bağdaştırılır. (Battisini, 2005)

Ölüm(Thanatos) ise hayat gücünün bitişini, insan kaderinin kaçınılmazlığını
simgeler. Yeniden doğma gücü taşır. Ölüm tanrı tarafından sevilme,
sonsuz güzellikte ona katılma anlamına da gelir. Uyku(Hypnos) ya
gelince; İki yönlü, belirsiz, muğlak bir tanrıdır. Birbiriyle çelişen hediyeler
sunar. Birisi gece dinlenmesi ki günlük işlerin yorgunluğundan arınır kişi,
diğeri korkunç kabuslardır; Genelde ölülerin ruhları vasıtasıyla, önsezi ve
kehanetlerle gelecek hakkında bilgiler verir. Bir başka hediyesi de rüyadır.
Çünkü oğlu rüya tanrısı Morpheus’tur.(Necatigil,2003) Rüya, irade dışında
işler yapılan, başkalarınca yönetilen bir yolculuktur. Gerçeğe paralel bir boyutu
da vardır elbette. Bilinçaltı ile birlikte ayrıcalıklı, yüce bir ilişki olarak
karakterize edilir. Gece rüyası, gaipten haber almayı, insan ve maneviyatın
bütünleşmesini simgeler. Gündüz rüyası ise ince zeka, hayal gücü ve
yaratıcılıkla bağdaştırılır. (Battisini, 2005)

Dizimin sonuncu elemanı olan ve mekan olarak seçilen “alacakaranlık”
hakkında ise bazı kaynaklarda, yaşam enerjisinin biterek ölüme geçişi
simgelediği söylenmektedir. Gün ışığından gece karanlığına geçişteki kısa
bir süreyi tanımlar. Zamanın hızla geçtiğini, ihtiyarlığı, yaratıcılığın verdiği
yorgunluğu, çok yoğun duyguları ve nostaljiyi de temsil eder. Genelde Tanrıların
ölümsüzlük bahşedip fakat gençlik bahşetmediği yaşlı bir adam olarak
simgelenir. (Battisini, 2005)

İKONOLOJİK YORUM VE SONUÇ

Panofsky tarafından oluşturulmuş yöntemin, eserin “asıl anlam ve
içeriği”nin yorumlanacağı bu son aşama için Bedrettin Cömert(2006)
şöyle diyor: “ Bir eserinin içeriği, başka bir deyişle asıl anlamı, bir
ulusun, bir dönemin, bir sınıfın, bir dinsel veya felsefi anlayışın, bir
sanatçı kişiliği tarafından nitelenmiş ve bir eserde yoğunlaşmış temel
davranışını belirten temel değerlendirmesi, insanlığın ulaştığı düşünce
ve beğeni aşamasındaki yerinin belirlenmesi yani gerçek anlamda
algılanıp estetik bir bütünlük içinde yaşanılması, insanın ötekietkinlikleriyle uyum içinde bir ilişkiye sokulmasının sağlanması için
uygulanan işleme ikonolojik yorum adı verilir.”(Cömert,2006)

Bu açıklamanın ışığında eserimize yan anlamsal düzlemde bakmaya
başlamadan önce, ressamın kültürel kotlarıyla ilgili bilgilenmemiz
gerekmektedir; Sanatçımız, Prof. Mahmut Bozkurt, İstanbul’da
doğmuş ve büyümüş Güzel Sanatlarda Akademisinde resim eğitimi
almış, akademik kariyer yapmış, ilgi alanında mitoloji ve sanat tarihi
olan bir kişidir.

Ressamın kullandığı mimesis, simgesel öğeler taşımaktadır ve
eserindeki alegorik anlatım güçlüdür. Öncelikle boşluk duygusu yaratan
mekan bulutsu görüntüler de dahil olmak üzere bir “Vanitas”tır ve her
şeyin geçici olduğunu bildirir. Kadın figürü mitolojide yer aldığına
çok benzer bir şekilde güçlü bir anneyi temsil eder. Kanatlarındaki kuş
başları onun çocuklarını onun yerine gözetlemektedir, böylece dikkatini
dış dünyaya yöneltebilmektedir. Bağımsız bir kadını, tüm çocuklarını
kendi yaratan ve büyüten bir anneyi simgelemektedir. Onları koruyup
kollamakta ve yönlendirmektedir. Ayrıca kadın, yeryüzüdür, toprak
anadır ve kozmik sistemdir. Bereketin, doğurganlığın, yoksulluğun,
savaşların, ölümün, bütün iyiliklerin ve kötülüklerin anasıdır. Kucağında
büyüttüğü bebeklere gelince; Onlar yani ölüm ve uyku henüz
büyümemiş, etkileri başlamamış ancak dünyayı tehdit etmektedirler.
Büyüyecek ve Habil ile Kabil misali bir kavga mı başlatacaklardır?
Uyku figürü, sistemin, insanları uyutmasına, olan biteni görmelerini
engellemesine metaforik bir göndermedir. İnsanlığa korkunç kabuslar
hediye ederek korkudan sinmemizi, uykuda gezmemiz bir türlü
uyanmamamız için bilgi kirliliği bombardımanına tutulmamızı da
anlatıyor olamaz mı?
Ölüm ise; saldığı korku ile insanların kolayca manipüle edilebilecek
hale gelmesinin bir metaforu olarak yorumlanabilir. Yine çağımızda
bitip tükenmeyen savaşları ve toplu katliamları, açlık ve salgın
hastalıklarda ölenleri simgelediğini de düşündürmektedir. Annenin bir
elinin siyah diğerinin beyaz renkli olması dünyada yeniden tırmanan
ırkçılık, cinsiyet ayrımcılığı gibi insanlığı karşı karşıya getiren konuları
eğretiliyor olsa gerektir. Zıtların birliğine de bir gönderme olan bu
bebeklerin anneleri, Toprak ana veya Gece, nasıl adlandırıldığının bir
önemi olmaksızın, doğası gereği onları iyilik yapmak üzere büyütecek
ve çok zor görünse de insanlığın iyi günler görmesini isteyecektir.
Eserin bir başka bildirisini de; Gece’nin çocuklarını kucakladığı gibi,
çevre katliamları ve küresel ısınma sonucunda tıpkı bir çöle dönecek
olan bu dünyadan, ölümden, kabustan bile daha kötü, daha acımasız
bir gelecekten korumak için kaçırma alegorisi olarak yorumlamak da
mümkündür.

“Boş yere bir Ethiopialıyı neden yıkayıp durursun?
Ah, vazgeç: kara gecenin gölgesini kimse ışığa çeviremez.” (Alciatus,2005)



ISIK IMPARATORLUGU

Rene Magritte Işık İmparatorlugu 1952 ''Gece ve gündüzün daima aynı zamanda olduğu dünyada...Şiirsel olan resimdeki görüntülerdir''

INSAN INSANI INSANDA TANIR

Bizi biz yapan, olaylara içimizdeki hangi Sultan'la karşılık verdiğimizdir.

En temel niteliklerimiz olan masumiyet, bilgelik, alçakgönüllülük ve neşe aynı zamanda en kolay yitirdiklerimiz. (Taner Ceylan)

4 Nis 2017

KÖYLÜLÜKTEN KÖTÜSÜ DE

Köylülük ve köylülülüge ait degerler asagidir.Köyden sanatsal,bilimsel ve kültürel anlamda hicbir deger cikmaz.Köyden peygamber bile cikmaz. Soyutlama yetenegi olmayan ilkel bir durumdur köylülük. En kötüsü de köylülügün kenti kusatmasidir. Cürüme ve yozlasma.

Türkiyede olan biten budur....

SABUN KÖPÜGÜ

Çanta da senin değil, Çantanın sahibi de senin değil, Hiçbir şey senin değil. Geçip gidiyorsun.

3 Nis 2017

ALAN EL VEREN EL PARADOKSU

"Devlet, personel ihtiyacı için ücretli sınav açıyor. Rasyonelliğin kaybolduğu kısım; ihtiyacı duyan ile ücreti alanın aynı olması." Mahfi Egilmez