27 Ara 2013

SEZARA SUİKAST-YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULMAK

Tarihsel olaylar uzun bir makale konusu ben kısaca anlatıp meramı mı yazacağım.

Malum Sezar Roma tarihinin en önemli şahsiyetidir. Sezar gelişen olaylar sonucu Romada gücü tümüyle ele geçirir ve ebedi diktatör ünvanı alır senatodan. Roma o vakitler cumhuriyettir. rivayetler muhtelif lakin kağıt üstünde gözüken kadarı ile Sezarın  bu kadar güçlenmesi cumhuriyetçi bazı senatörleri içten içe rahatsız etmektedir. Bunlar arasında evlatlığı olduğu söylenen Brutus ta vardır. Bu arkadaşlar Liberatores adlı bir grup oluştururlar. Sonunda bu özgürlükçü arkadaşlar Cumhuriyetin selameti için Sezarı ortadan kaldırmaya karar verirler. M.Ö. 15 mart 44 tarihinde bu arkadaşlar bir kumpas hazırlar ve Sezarı senatoya çağırırlar. Karısı o gece rüya görür ve Sezara senatoya gitmemesini başına kötü bir şey gelmesinden korktuğunu söyler. Bir kahin günler öncesinden onu 15 mart için uyarır. Sadık dostu Marcus Antonius suikast haberini alır ve onu engellemeye çalışır fakat başaramaz. Kader ağlarını örmüştür. Bu sözde Cumhuriyet aşığı senatörler Sezarı Senatoda katlederler. Brutus heyecanla Senatonun merdivenlerinde bağırır " müjde Romalılar Cumhuriyet kurtuldu artık özgürüz" .

Fakat olaylar suikastçıların planladığı şekilde gelişmez ve Marcus Antonius'un yaptığı rivayet edilen konuşma sonrası halk galeyana gelir ve suikastçıları kovalamaya başlar. Brutus ve karısının kardeşi Cassius Romadan kaçar. Sezarın yerine evlatlığı ve yeğeni Octavius geçer. Zira Sezar sağlığında halefi olarak onu seçmiştir. Octavuis , Antonius ile birlikte suikastçıları Philippi savaşında ortadan kaldırırlar.Daha sonra Octavius Antonius'u da ortadan kaldırır.

Octavius , Gaeius Julius Ceasar Octavianus Augustus olarak romanın ilk imparatoru olur. Yani suikastçıların planlarının tam aksine Cumhuriyet yıkılır ve İmparatorluk devri başlar. M.Ö 42 yılında Ceasar Roma tanrılarından biri olarak ilan edilir ve Octavius'ta tanrının oğlu sıfatını alır.

Kıssadan hisse Cumhuriyeti korumak adına Sezarı katledersen Cumhuriyetten de olma ihtimalin var.

Eğitim şart ve darbeye karşıyız.

HAYATA KARŞI GELİNEBİLİR Mİ ?

Londra'da bir parkta insanlar çimenin üstünden yürüyerek bir patika yaptıklarında belediye hemen gelerek insanların yürüdüğü yeri  yola çevirir,biz yanlış hesaplamışız demekki diyerek.

Türkiye'de bir parkta insanlar çimenin üstünden yürüyerek bir patika yaptıklarında belediye hemen gelerek insanların yürüdüğü yerin önüne parmaklık koyar ve çimenlere basmayın yazısı koyarlar tam yolun üstüne. Zorla insanları doğal akışlarının dışına itmeye çalışır.


Anglo saksonlar her şeyi basit insanın doğal ihtiyaçlarına göre tasarlarlar yasaları bile. Biz de her şey ideal üstün insan tasavvur edilerek romantik bir dünya hayal edilir.Park yeri olmayan şehirde yasak yere park etme cezası keser.

Türkiye'de eğitim,trafik,şehirler,yollar,siyaset vs. fıtrata aykırı dizayn edilmiştir.Bizde zorla hizaya getirme anlayışı vardır ve dün de yazdığım gibi bunun tek sonucu riyakar bir toplumdur.

Anglo saksonlar ise toplum neyi talep ediyorsa ve ona göre hukuki çerçeve inşaa eder.

Mesela kasksız motor kullanmanız İngiltere'de kesinlikle yasaktır (bizde de yasaktır lakin uygulanmaz) ve kask takmazsanız cezayı yersiniz. Fakat Sihler inançları gereği sürekli sarıklı gezerler bu yüzden motor kullanırken kask takamazlar. İngiliz ne yapmıştır ;madem sizin inancınız böyle o zaman sizi bu kuraldan istisna tutuyoruz denmiştir. Türkiye'de ne olurdu dersiniz?

Asıl sorunlarımız bunlar. Su akar yolunu bulur ama biz adam olmayı öğrenelim. Doğasında yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırma olan siyaset işinin aktörü olan siyasetçileri yolsuzluk ve ihaleye fesat karıştırmakla suçlamak ve ahlaklı siyasetçiler beklemek salaklığın önünde gitmektir.

Doğaya ve fıtrata karşı gelinemez.Kömünist blokta o yüzden çöktü zaten.

Bunu bir anlasak şartlanmışlıklarımızdan kurtulup.

SARAYA SIZAN TARİKAT VE DEHŞET SONU

Hurufilik 14.yy da İran'da ortaya çıkar. Tarikatın kurucusu Fazlallahın fikirleri kısa sürede yayılır ve bir süre sonra iktidar için tehdit oluşturmaya başlarlar hatta isyan ederler. O dönem bölgeye hakim olan moğollar tarafından hurufilik dağıtılır ve arkadaş idam edilir. Bunlar kaçarak anadoluya dağılırlar. Zamanla etkilerin arttırıp saraya kadar sızmayı başarırlar. Fatih döneminde iyice kuvvetlenirler hatta Fatihi bile etkilemeyi başarırlar.Dönemin veziriazamı Mahmut Paşa yaşanan bu gelişmelerden devlet adına kaygı duymaya başlar çünkü Fatihi dolayısıyla devleti kontrol etmelerinden çekinmektedir. Derdini şeyhülislam Fahreddin-i Acemi'ye açar. Fahreddin-i Acemi bu arkadaşların sapık olduğuna ve kafir olduğuna ve yok edilmeleri gerektiğine ikna olur. Padişahın huzurunda bir tartışma tertip edilir ve şeyh efendi hurufilerin "hulul" inancına sahip olduklarını ispat eder. Böylece Fatih'in fikrini değiştirmeyi başarırlar ve sultan ferman buyurarak bu arkadaşların topunun idamına hükmeder.

Hepsi derdest edilir ve idam edilirler akabinde Edirne'de yakılan büyük bir ateşe atılarak hepsi yakılır.

26 Ara 2013

İMAM-I ŞAFİ DER Kİ AKLINIZI KULLANIN

"Dininizi ve aklınızı müçtehitlere ısmarlamayın"

Bu sözü benim ortak söyler durur. Ha söz İmama mı ait yoksa rivayet kabilinden bir söz müdür bilemem. Önemli olan da zaten sözü kimin söylediği değil ne söylendiğidir. Hal böyle olunca  kitapla birebir muhatap olan fani olarak  bir zahmet kıçını kaldırıp biraz aklını kullanmayı öğren. Yoksa takıldığın adamın peşinden nereye gideceğin belli olmaz. Bilmediğin şeyin ardına düşüp gitme diye uyarıyor kitap.

Kendi hayatınızı kendi aklınızla yaşayın istirham ederim.

KEDİ UZANAMADIĞI CİĞERE MURDAR DERMİŞ-BEN YOLSUZLUK YAPAMIYORSAM SEN DE YAPMA

Bu milletin en bariz vasfı ne diye düşündüğümde en başta aklıma gelen şey riyakarlık. Kültürel olarak riyakar yetiştiriliyoruz. Çocukluktan beri sürekli duygularımızı bastırmamız öğütlendiğinden beşikten itibaren iki yüzlü olmayı öğreniyoruz.


Oldum olası bu ülkedeki yolsuzluk haberlerine verilen yalancı tepkiye güler geçerim ve umurumda olmaz. Sahici bulmam.Bu ülkede yolsuzluk haberi muhatabını makamından indrimek için kullanılır o kadar. Temiz ve ahlaklı toplum işin cafcaflı kılıfıdır.

Fareyle peyniri bir araya koyup sonra da farenin peyniri yemesini yasaklamak ne kadar saçmaysa bakanların belediye başkanlarının,imar müdürlerinin,tapu müdürlerinin,ihale komisyonlarının falan filan akçalı işlerden nemalanmamalarını beklemek ve "aaa bak şerefsize tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyor" diyerek şaşırmak numaracılıktır,riyakarlıktır. Siyaset rant paylaşım düzenidir.İnsanlar birbirini kırmasın diye siyaseti icat etmişler ve akabinde mahkemeleri. Siyasetçi rant dağıtan adamdır işin doğası budur. Yok efendim biz onları hizmet için seçtik lafı söyleyenin bile inanmadığı uyduruk bir laftır. Siyasetin doğasında bu vardır arkadaş. Bu ülkede yaşayan herkes adı gibi biliyor ki bu makam peşinde koşan adamların derdi zenginleşmek ve itibar kazanmaktır. Kimse babasının hayrına bu işlere girmiyor. Aksini söyleyen bunu kıçıma anlatsın.

Şu çok büyük bir iki yüzlülük. Sigortadan ölen babasının maaşını almak için  sahte boşanmalar yapanların,
akrabasının sağlık karnesiyle bedava ilaç yazdıranların,çocuğunu istediği okula yazdırmak için rüşvet verenlerin, hakimi bağlayacağım diyen avukatlara çanta çanta para verenlerin,trafik polisi ceza yazmasın diye rüşvet verenlerin,akrabası akçalı mevkilere geldiğinde onlardan rant kapısı bekleyenlerin,ihaleyi kapmak için çevirmedik dolap bırakmayanların " bak sen hırsıza " demesi kıskançlıktan başka bir şey değildir. Biz yiyemiyoruz adam hamuduyla götürüyor mızmızlanmasıdır.

Ulan bir durup kendinize sorun sizin olmanıza gerek yok kardeşiniz belediye başkanı olsa ,bakan olsa milletvekili olsa gidip ondan sizi kayırmasını istemeyecek misiniz ? Kardeş şirket kur da ihaleleri sana verelim dese "valla abi olmaz etik değil bu" mu diyeceksiniz.

Yolsuzluk bir sistem sorunudur ahlak sorunu değil. Yolsuzluk üreten sistemi yok ederseniz yolsuzluk ta olmaz.

Yoksa bu ülkede bir akçalı makam sahibinin kendine yontmayacağını düşünen biri varsa şaşarım. Bütün gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi bunu tarifeye ve bir limite bağlayacaksın ki ipin ucu kaçmasın.

Belediye başkanı seçimlerinde x şahsı parasıyla destekleyen müteahhit tabiki o şahsın seçilmesinden sonra kaymağı da yiyecek. İhaleyi bana mı verecek amına koyayim.

Bu ülkede hırsız olmayan kimse yok. Hepimiz bir şeyler çalmışızdır.

Yalandan kim ölmüş bu dünyada aha size bir yalan söyleyim; dürüst siyasetçi istiyorum.

Siyasetçi yolsuzluk yapmış,bak sen ?!

Not: Bu yazıyı yazmama sebep olan metrobüste otobüste rastladığım ve adı geçen bakanları hırsız ve yiyici hükümeti de tarihin en büyük yolsuzluklarına alet olmakla suçlayan riyakarlardır. Yılmaz-Çiller-Demirel zamanlarını bilmiyoruz da. Sanki bu ülkede bugüne kadar hiç yolsuzluk rüşvet hırsızlık olmadı.Tepem attı ya hu.Sanki siyaset hizmet için var nerede yetişiyor bu insanlar anlamıyorum doğrusu.Doğal olanı ısrarla reddersen salak durumuna düşersin.Ya da CHP lisindir işine geliyordur kör olmak.

25 Ara 2013

ŞARTLANMIŞLIK VE ADALET DUYGUSU

Bugün biliyoruz ki hepimiz alışkanlıkların esiriyiz.Bundan kurtulmanın yolu şartlanmışlıklardan ve ön yargılardan arınmak ve sürekli anda yaşamaktır. Bunu yapmak için de nefsimizi yani egomuzu kontrol altına almamız gerekir. Malesef insanların %99,9 toplumsal şartlanmanın esiridir yani alışkanlıkların.

Bu ülkede bugün ve geçmişte olan bitenler,az gelişmiş beyinliler takımının eseridir. Okumayan bir toplum düşünme yetisi de elde edemez. Tefekkür için bilgi şarttır.Bilgi ve farkındalık.

Yaşamda sorun yok sorun yaratan bakış açılarımız.

Peşin fikirli insanlar ilk önce adalet duygularını kaybeder.

Musa Peygamberin duasıyla yalvaralım; Allahım içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak etme.

24 Ara 2013

LAST EXİLE

Animenin baş kahramanları Claus ve Lavie
Dün animeden bahsetmişken aklıma gelmişti lakin yazmayı yetiştiremedim. 2008 yılında MTV kanalı anime kuşağı yapmıştı.(ahh eski günlerşimdi MTV bilem yok evde) orada her salı ve c.tesi gece 12:00 de yayınlanırdı bu animeler doğru hatırlıyorsam. Ben de heyecanla beklerdim anime kuşağını. Lasta Exile benim en çok beğendiğim animeydi Basilisk ile beraber.(Hellsing ve Naruto bana pek hitap etmedi.) Hele Basilisk'te bir Kagero vardı ki aman aman .Daha üçüncü bölümde katlettiler malesef (güzeller çok yaşamıyor).

Muhteşem Alex Rowe
Bu Last Exile seyrettiğim en enteresan animedir. Fonda geçen zaman sanki 18.yy avrupası lakin gök gemileriyle geziyorlar. Konsunu felan yazmayacağım tabiki meraklısı zaten çoktan seyretmiştir. Orada Sylvana'ın kaptanı Alex karakteri acayiptir ya. Baya bir öykünmüştüm. Bir de büyük akıntı sayesinde yeryüzündeki fanilerden uzak duran Anatoray ve Disith halkları vardır ve kısaca lonca olarak bilinir.Bu loncanın başında da Alex Rowe karakteri kadar acayip bir karakter olan Maestro Delphine Eraclea vardır. Fantastik güçleri olan bir kraliçedir kendileri lakin kibrinin kurbanı olur.

Exile'ın anahtarı sevimli kızımız Alvis Hamilton
Bir kaptırarsanız bütün bölümlerini bir gecede seyretmeye kalkar ve ertesi gün gerçek hayata adapte olmakta zorlanırsınız benden söylemesi.
 Bir de generik müziği şahanedir.

20 Ara 2013

DİYANETİN PAZARLAMACI ÇIĞIRTKAN VE TEHDİTKAR İMAMLARI


Cumaları kılmaya gittiğim camiye yeni bir imam atandı.(öncekisi de pek farklı değildi bunun sesi biraz daha çıkıyor). Sanırım bu diyanet imamları aynı tornadan çıkıyorlar. Hangi camiye gitsem hep aynı teraneler üstelik parmak hep havada sürekli azar. Ulen oraya namaz kılmaya geliyoruz yoksa azar yemeye mi? habire azar işitiyoruz. İnsanların çoğu sadece cumaya geliyor geldiğine de pişman ediyorlar. Sürekli bir insan tehdit edilir mi ya ?! Yok yanacaksın yok perişan olursun yok seksen sene cehennemde gayya da kalırsın kılmadığın her namaz vakti için. İçim bayıldı yav. Oysa prensip ne;kolaylaştır zorlaştırma müjdele nefret ettirme. Diyanetin vaizleri imamları camiye gelen cemaati sürekli tehdit ediyor ve habire para istiyorlar.Cuma kıldığım camiye gelen imam efendi diyanetin takvimlerini pazarlamakla meşgul,yok takvimler bitmemiş biz nasıl müslümanız da falan ben size bitirin demiştim oysa diye bir de üst perdeden konuşuyor. İnadına almadım. Bugün bir dernek getirmişti takvim kapış kapış gitti çünkü bedava. Bedava takvim varken adam para verip senin takvimini alır mı ? Bir de alır almaz sana ne ? Sen pazarlamacı mısın imam mısın?


31 Aralık akşamı hindi yemek harammış yeni fetva bu . Tövbe ya rabbim. Bir de o gece tv seyretmek te harammış. Bu kafayla bu gemi biraz zor yüzer canım diyanetim. Yeminle insanı dinden soğutuyorsunuz.

Bir de şu para toplama meselesi var bunun yasaklanması lazım. Bu iş böyle dilenci parası toplar gibi olmaz . İnsanlar utanma belasına dilenciye verir gibi bozukluk para atıyorlar kutuya. Kimisi para üstü istiyor. Gönülsüz olmaz bu iş. Oraya ilan edersin hesap numarasını yazarsın olur biter. Yardım etmek isteyen eder. Öbür türlüsü mide bulandırıyor.

2009 senesinde Mecidiyeköyde kıldığım cumayı hala unutamıyorum. Vaiz dediğin öyle olur. Mümin şereflidir ve birbirini sever birbirinizi şartsız sevin diyordu vaiz efendi. O kadar içten söylüyordu ki içime işlemiş.

19 Ara 2013

CİNSELLİK TERCİH DEĞİL KİMLİKTİR

Cinsellik Tercih Değil Kimliktir

Beyinde, her iki göz sinirinin çapraz yaparak oluşturduğu yapının hemen önünde, preoptik bölge bulunur. Preoptik bölgenin her iki beyin yarısına simetrik konumunda yerleşim gösteren birer adet “çekirdek” bulunur. Bu çekirdeklerin orijinal adı: sexually dimorphic nucleus, Türkçe açılımıyla; cinse bağlı iki farklı yapı gösteren çekirdek’dir. Her cins için farklı yapıda olan bu çekirdekler, erkeklerde kadınlara oranla 2 misli büyüktür. Homoseksüel erkeklerde öldükten sonra yapılan beyin çalışmalarında bu çekirdeklerin olması gerekenden daha küçük olduğu görülmüştür.
Anne karnında, cinsel organların gelişim döneminde artan erkeklik hormonu(testosteron) etkisiyle bu iki çekirdek büyüyerek erkek cinsel kimlik özelliğini oluşturmaktadır. Ortamda yeterli testosteron’un olmaması, dişi cinsel kimlik özelliği gelişimine neden olmaktadır. Doğumu takip eden ilk hafta sonrası, dişilerde bulunan çekirdeklerde hücre ölümünün olduğu (apopitosis) ve çekirdek boyutlarının küçüldüğü görülmektedir. Hayvan deneylerinde; çekirdekleri tahrip edilen erkekler, dişilere benzer cinsel davranış özellikleri göstermiştir.
Beyin çalışma özelliklerini sağlayan milyarlarca hücre ve trilyonlarca hücrelerarası yollar; her kişiye benzersiz akıl ve davranış özellikleri kazandırır. Bu nedenle her beyin özeldir, tektir, benzersizdir. Kişiye özel çalışma özellikleri gösteren beynin aynı cins içinde farklı cinsel davranış özelliklerine sahip olması da bu yüzdendir.
Cinselliği erkek ağırlığında oluşan kişi, istese bile kadınsı kimlik içine giremez. Tersi de doğrudur.
Toplumsal baskılarla cinsel kimliğini yaşayamadığı ve hatta farkında bile olamadığı için mutsuz yaşam süren insanlar bugün toplumun her kademesinde bulunmaktadır.
Nörolojik bilimler referans alındığında, ana karnında belirlenen cinsel kimlik olgusu tercih ya da sapkınlık olamaz. Farklı cinsel kimlikleri kabul etmek, bilime saygısı olan toplumların özelliğidir.

www.beyindoktoru.com sitesinden alınmıştır.

Hayatımda ilk defa duyuyorum ve çok taaccüp ettim. Yazarın son cümlesi için de darısı başımıza demek gerekiyor.

ÖZGÜR BEYİN-FARKINDA OLAN BEYİN

Dr.Güçlü Ildız'ın Özgür Beyin adlı videosunu seyretmenizi öneriyorum. Kuantumcuların hiç te uzak olmadığı prensipleri hekimimiz bilimsel bir dille gayet güzel özetliyor.Ayrıca www.beyindoktoru.com adresinden siteyi ziyaret edip faideli bilgiler edinmeniz mümkün. Kendini önemseyen ve değişmek isteyen arkadaşlara yeni bir bakış açısı olması dileğiyle iyi okumalar.

"sorgulamadan kabul ettiğiniz doğrularınızı bir gözden geçirin lütfen.Yaşam hedeflerinizin bile size ait olmadığını farkederseniz şaşırmayın"


Not:İktidar savaşının bize bir faydası yok kendi işimize bakalım okuyalım öğrenelim.

SPERM O KARANLIK DEHLİZDE YOLUNU NASIL BULUR ?

Koku alma duyusu hepimizin ilkokuldan beri bildiği gibi beş temel duyumuzdan biridir. Yalnız koku alma duyumuzun diğer duyulardan çok temel bir farkı vardır. Limbik sistemimiz bizim duygu bölgemizdir ve bedenimizin kimyasıda oradan düzenlenir.(Limbik sistem her faninin iyice bellemesi gereken bir sistemdir ve bu yazının konusu olmadığından değinmiyorum). Koku duyumuz dışındaki diğer duyu organlarımzdan beynimize gelen uyaranlar ilk önce kortekse gönderilir ve korteks tarafından tanımlanıp değerlendirilip sınıflandırıldıktan sonra limbik sisteme ne yapacağı hakkında komut olarak iletilir.(tabi bunlar saniyenin 25'te biri bir sürede oluyor) Fakat burnumuzdan alınan koku sinyalleri doğrudan hiç bir kontrolden geçmeden limbik sisteme iletilir ve limbik sistem gerekli değerlendirmeyi yapar. O yüzden koku duyusu çok güçlü duygular yaratabilen ve kontrol edemediğimiz bir duyumuzdur.

elektron mikroskopunda çekilen
 döllenme anı
Spermlerin yumurtayı nasıl bulduğu ve döllenmeyi gerçekleştirdiği hep bir bilinmezlik örtüsü içindeydi. Fakat Alman bilim insanı Prof.Dr.Hanns Hatt yaptığı bilimsel çalışmalar sonucu spermlerin yumurtanın yerini koklayarak bulduğunu tespit etti. Yumurta döllenmeye hazır olduğunda etrafını bir salgı maddesi ile kapıyor ve bu salgı maddesinin yaydığı koku spermler tarafından algılanıyor ve spermler kokunun geldiği yöne doğru tabana kuvvet ilerliyorlar. Hatta yumurtanın müge çiçeği gibi bir koku yaydığını da bir makalede okumuş idim.  Bizim ofiste müge çiçeği aromalı bir el yıkama sabunu vardı o yazıyı okuduktan sonra elimi her yıkayışta aklıma hep yumurta ve sperm geldi uzun zaman. Spermin fizyolojik yapısı da bir tasarım harikası olup üzerinde tefekkür edilesi sonsuz güzellikten biridir. Ayrıca spermlerin bedenimizin dışında ve bedenimizin sıcaklığından daha düşük bir sıcaklıkta üretilebiliyor olması da hayret verici bir ayrıntıdır.
müge çiçeği

Not:Soner Yalçın'ın Sözcü Gazetesindeki bugünkü makalesini biraz malumat sahibi olmak için okumanızı öneririm.

18 Ara 2013

ARGONOT (BİR ÇİFTLEŞME UZMANI)

Argonot adlı bir deniz kabuklusu var. Bu hayvan yeryüzünün en yaratıcı sevişgenidir ayrıca en tenbeli. Bu arkadaş çiftleşme dönemi geldiğinde suyu koklar çiftleşmeye teşne bir dişi argonot arar. Sinyali aldığında bizim tenbel erkek penisini bedeninden ayırır ve bir kayanın üstünde beni dölleyecek erkek yok mu diye bekleyen dişiye doğru yola çıkarır. Penis dişi argonotu bulur döller sonra da ait olduğu yere geri döner. Yattığı yerden işi bitirir anlayacağınız.

Bir de Argonotlar vardır. Antik Yunanda altın postu bulmak üzere Kolhis'e doğru yola çıkmak üzere bir araya gelen yunan kahramanlarına bindikleri gemiden dolayı argonotlar denir. Samsun isminin Argonotların lideri İasson'dan geldiği de rivayet edilir. Bugün Ordu 'da Yason burnu diye bir yer varmış.Enteresan bir hikayedir hatta bunun belgeselini çektiler ve National'da da yayınlandı geçen sene.

BÖYLE ZAMANLARDA PENGUEN BELGESELİ İYİ GİDER

Metrobüste bir kadın içil içli feryat ediyor : Ya arkadaşlar metrobüste hırsız var desem ne yaparsınız ? (herkeste bir şaşkınlık ifadesi). Hırsızı yakalayan polisleri görevden almışlar. (meğer emniyette operasyon olmuş) Bu nasıl iş ya bu ne vicdansızlık,sabahtan beri okuyorum midem bulandı ya. Allah fitil fitil burunlarından getirsin ben öğlen bir liralık açma yeme derdindeyim.(malum olaylar üzerine isyan eden bir metrobüs kadın yolcunun anlık izlenim ve yorumları)

Deniz Ülke Arıboğan penguen yazısı yazdı bugün ve yazısının sonunda memlekette bu tımarhane halleri devam ettiği sürece kutup ayılarını,deniz aslanlarını vs yazacağını söyledi.

Malum gezi olayları sırasında penguen belgeseli yayınlamakla suçlanmıştı ya bazı haber kanalları ona gönderme yapıyor Deniz Hanım sanırım ve bence de bu aralar penguen yazıları yazsak en akıllıcası olacak zira ortalık o kadar toz duman ki kimin eli kimin cebinde belli değil.

Benim şahsi tavrım her zaman Hz.Ali'den yana.Karşısında kim olursa olsun farketmez çünkü o seçilmişti ve haklıydı.

Biz de Deniz Hanım gibi yapalım ve faydalı şeylerden bahsedelim.

Avustralya'nın Tazmanya adasında yaşayan kahverengi antechinus (fareye benzeyen bir hayvancağız) çiftleşme döneminde hayvanlar aleminde çok nadir olarak görülebilecek bir dram yaşar. Erkek antechinus dişi ile çiftleşmeye başlar. İyi güzel. Günde yaklaşık olarak 12 saat çiftleşir(maşallah). YUh be hayvandaki performansa bak diyerek iç mi geçirdiniz. Sıkı durun iki hafta boyunca bu ritüeli  tekrar eder bu haylaz erkek antechinus hem de yemeden içmeden. Ee bu kadar zevk sefanın sonu malesef pek hoş olmaz ve bizim çapkın erkeğimiz harap ve bitap düşmüş olarak can verir. Evrimsel açıdan bunun izahı yok.

http://www.youtube.com/watch?v=zv7b-KPg9hY   bu linkten arkadaşın vaziyetini izleyebilirsiniz.

10 Ara 2013

GELECEK RÜYALARI VE KARMİK ENGELLER

http://www.derki.com/ruhsallik/item/2646-gelecek-ruyalari-ve-karmik-engeller

Yukarıdaki linkten bu başlıklı yazının tamamını okumanızı öneririm. Ben bu yazıdan birkaç paragraf alıntılayacağım buraya ve kendimle ilgili birkaç anekdot yazacağım. Benim için çok faydalı bir yazı oldu.

" Ve hayat bana rüyamda fark ettiğim olguyu tekrar gösterdi. Doğum günümden yaklaşık on gün evvel, yılbaşında yapamadığım pozitif başlangıcı, doğum tarihimde yapabilmek için niyetlendim (meditasyon).  Devamında olaylar yine aksi gelişti ve 15 günlük bir hastalık geçirip, işlerden ırak kaldım. Rahatsızlık artık beni rahatsız etmeyecek kadar azaldığı bir gece, internette gezinirken, tam da yatmaya karar vermişken,  bir yazı alakamı celp etti. Yazı kuantum üzerine idi ancak yazının yazarı belirtilmemişti. Ancak google üzerinden bakabildiğim kadarıyla yazı R. Şanal ‘ın olmalı. Yazı bir türlü konsantre olamadığım son rüyadaki ev sembolü üzerine ve hayatımda işlerin rast gitmemesine tekrar odaklanmamı sağlamıştı.
Yazıdaki klasik şuuraltını temizleme metotları bana soğuk gelmişti. Çünkü o tür çalışmaları daha evvel yapmıştım, ancak günlük olayların kolaylaşmasına fayda etmişti, buna rağmen hala enerjim kısıtlı idi.
Yazıda esas ilgimi çeken husus, parayla ilişkini kurduğun ilk ana gitme tavsiyesi idi, bolluk içinde yaşayan bir adam yine maddi sıkıntıda olduğunu söylüyordu ve o sıkıntının asıl kaynağı olarak oyuncak arabayla alakalı bir anısını hatırlamıştı. Bir oyuncak araba beğenmiş. Babası alması için harçlık vermiş, dükkana her gidişinde dükkan kapalı imiş. Parayı ağbisi alıp, “ ben sana o arabayı alırım” demiş ama almamış. Parayla alakalı ilk tecrübesi : bolluk içerisinde olmasına rağmen para üzerinde hakimiyeti olmaması imiş. Yazar, o şahsa, “çocukluğuna dönüp, olayı baştan istediğiniz gibi yaşayın, o arabayı alın” diyor ve adamda bunu yapıyor ve enerjisini düzeltiyordu.   Bu hikaye bana da, aniden kendi çocukluğumda vuku bulan ve tatil esnasında bir benzinlikçide gördüğüm ve babamdan almasını çok isteyip de alamadığım bir oyuncak araba hatırasını hatırlatmıştı. Ben de bunun üzerine yazarın tavsiyesini uyup, çocukluğuma dönerek, alamadığım o uzaktan kumandalı oyuncak arabayı aldım.
Enteresandır,  hatıra aslında aynı zamanda babamla olan bağımı da sembolize ediyordu, daha sonları gençlik çağımda hayata atılırken, şahsında göremediğim ancak arkadaşlarımın baba-oğul ilişkilerinde gördüğüm babalık davranışları."
Geçen hafta sonu köydeydim.Annem çocuklar yesin diye yumurta biriktirmişti. Bana vermek için bir yandan yumurtaları gazete kağıtlarına sararken bir yandan da anlatıyordu; biliyor musun oğlum normalde bir iki tane yumurta yumurtlayan tavuklar senin için biriktirmeye başladığımda dört beş tane yumurtlamaya başlıyorlar.
Ara ara tekrar ediyorum,Işık Elçi de benim bir rüyamı yorumlarken beni inanılmaz bir bolluğun beklediğini ancak anne tarafından aldığım korkular yüzünden bunların hayatımda gerçekleşmediğini söylemişti. Bir diğer sebepte kendim olmaktan korkmam ve duygularımı ifade ettiğimde eleştirileceğim korkusu idi.
Ben de para ile ilk ilişki anımı hatırlamaya çalıştım ama aklıma pek bir şey gelmedi. Yalnız annemin gene geçen hafta sonu ettiği bir laf üzerine düşünmekteyim;oğlum babanla biz seni hiç memnun edemezdik senin için yaptığımz hiç bir eyden mutlu olmaz ve duygularını ifade etmezdin. Sevindin mi sevinmedin mi hiç anlamazdık.
Ey sahte benliğim seni azat ediyorum ve hakettiğim bolluğu ve bereketi almayı seçiyorum.İlan olunur...




9 Ara 2013

İKİZ TEPELERDEN MULHOLLAND'A NEREDEN GİDİLİR USTA

Yakışıklı abimiz karizmadır kendisi.
Bunu yazmak için bu kadar geç kalmış olmam benim adıma üzücü. Ara ara aklıma gelir sonra unuturdum.

Sinema deyince Recep İvedik anlayan toplulukların özellikle uzak durması gereken David Lynch abimizin sinemasına bir selam çakayım buradan. Adamın dibisin,büyüksün abi.

Lynch'in rüya sinemasını ilk İkiz tepeler dizisi ile keşfetmiştim. Buna keşif denemez aslında,o ergen yaşlarımda keşfettiğim olağanüstü bir kurgu ve rüyalar kadar zengin bir düşsel atmosferdi. Ama o zamanlar Lynch ismi benim içn hiç bir şey ifade etmiyordu. Sadece İkiz Tepeler diye bir dizinin hayranı olan bilgisiz bir yeni yetmeydim.Lynch'i yıllar sonra Kayıp Otoban filmi ile keşfedecek daha sonra İkiz Tepelerinde David Lynch tarafından çekildiğini öğrenecektim. Doğal olarak seyretmediğim tüm Lynch filmlerini seyredecekt
im. İkiz tepelerin dvdsini bir arkadaş söz vermişti hala getirecek.

Sinema benim için Lynch sinemasıdır. Bunun dışında iyi filmler vardır ama bütüncül olarak sinema benim için Lynch demektir. Onun rüya sineması dediği şey sinemanın postmodern, modern nasıl ifade ediliyorsa tüm tanımlar ötesidir. Size dikensiz gül bahçeleri,dram ya da melodram vaat etmez. Size hiç bir şey vaat etmez . Sizi özgürleştirir ve izlerken siz kendi filminizi seyredersiniz aslında. O yüzden Lynch filmi seyreden herkes başka bir film anlatır.

Müzik ve görselliğin imge ve anlamın slogan ve felsefenin mükemmel bir ifadesidir Lynch filmi. Mutlu uyanılan bir rüyadır Lynch filmi ve tekrar uyuyup rüyanın içine dönmek için sizi geri çağırır.

Mulholland Drive ve Lost Highway görülebilecek en güzel iki rüyadır benim nazarımda. Evet Tarantino'yu da severim ama Lynch sineması gerçek olabilecek en sağlam gerçekliğin şiirsel anlatısı olan Tarantino sineması yanında gerçek olamayacak kadar muhteşem bir rüyanın gerçekmiş gibi seyrettirildiği bir görsel şölendir. Lynch kameraya saygı duyar ve görsellik muhteşem bir rönesans tablosu gibi sizi çepeçevre kuşatır.

Lynch filmi seyretmek bu fani hayatta yapılabilecek en olağanüstü deneyimlerden biridir kanımca. Multipleorgasm.

Lynch sizi beyin sapınızdan yakalar ve ruhunuzu siz uyurken alıverir ve onun rüyası içinde uyanırsınız.

Muhteşemdir.Harikadır.Eşsizdir.Mükemmeldir.Tanrısaldır.

Ayaklarınızı yerden keser bir daha yeryüzünde yürüyemezsiniz.Tatmayan bilmez,bilemez.

4 Ara 2013

YAŞAMAK BU


Hafta sonu zapping yaparken Cine5 te Deniz'den Mutfak Hikayeleri programına denk geldim. Baştan yakalayamadığım için muhabbeti kaçırdım fakat hatun acayip bir şef. Biftek pişirmiş fırında da şeftali,kabak,domates bir şey daha vardı ama hatırlamıyorum şimdi.


Eti pişirdikten sonra beş dakika tahta üstünde dinlendirdi. Beni uyarın diyor rejiye beş dakika dolunca. Merak etmeyin beş dakikada et soğumaz tam yenecek kıvama gelir. Biftek ,orta pişmişti. Bifteğin yanına mercimek esaslı bir garnitür hazırlamıştı.

Yeme faslına geçmeden önce şöyle bir laf etti şefimiz; şef vardır karın doyurmak için yemek pişirir,şef vardır lezzet peşindedir ve şef vardır yaptığı yemeği yediğinizde "işte yaşamak bu" dersiniz. Ben üçüncü şef kategorisine giriyorum yemeği yediğinizde değil sadece hayatın her alanında yaptığınız şeylerden "işte yaşamak bu" demelisiniz. Benim amacım insanlara yaşamak bu dedirtmek.

Sonra yemeğin tadına bakıyor ve orgazm olmuş bir yüz ifadesiyle "işte yaşamak bu" diyor ve beni benden alıyor.

Hem yapıyor hem yiyor.. On numara..Bu kadar keyifle yemek yenir mi ?

Programın ismi de edebi bir durumla  karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor zaten.

Programın mottosu da şu : mutluluk bir seçimdir.

3 Ara 2013

KESİN İNANÇLILAR VE ROBOT ÜRETİCİSİ MÜRŞİDLER

" 'Kesin inanç', insandan önce bağımsız karar geliştirme mekanizmasını, ardından adalet duygusunu, sonunda da merhamet hissini alır. Adalet ve merhamet hissi olmayan insandan değil bir başkasına, çoluğuna çocuğuna bile fayda gelmez.
'Kesin inancın' bence en kötü yanı insanın iradesini yok etmesidir. Birileri senin yerine düşünür ve karar verir, sen de bir robot olarak uygularsın alınan kararları. Kabustur...
İnsan, iradesini kullanmayarak değil, kullanarak 'irşad olur', yani olgunlaşır. İradesini kullanamayan çocuk ve akıl hastası gibi grupların 'cezadan sorumlu tutulmamasının' hikmetini burada aramak gerekir. Ve hayır, mürşid-i kamil diye, 'insanın iradesini kullanarak doğruyu yanlıştan ayırma bilgisini geliştirmesine yardım eden' adama derler, robot üreticisine değil."
İsmail Kılıçaslan'ın Yeni Şafak'taki bugünkü  yazısından bir bölüm aldım. Aynen katılıyorum ve Kuranın yok etmek için uğraştığı bir duygu durumunun bizzat müminlerce matah bir şeymiş gibi yüceltilmesi kitaba ,akla ve insanlığa hakarettir.

" CD'ler oluşturmak, chiplere değişik şeyler yüklemek, bazı kimselerin haysiyet, şeref, namus ve iffetiyle alakalı bazı şeyleri teşhir etmek suretiyle onları yıkmak ve devirmek, bir mü'minin yapmaması gereken şeylerdir!

Bu alıntı da Fethullah Gülen'in Cuma sabahı yaptığı konuşmasından bir cümle. Güler misin ağlar mısın? Hocam sen bunu cemaatindeki arkadaşlara pek iyi anlatamadın galiba ! Hayret. Evet müminin yapmaması gereken şeylerdir de ...

Gerisini getirmiyorum cümlenin.
Allah doğru yol üzere ayaklarımızı sabit kılsın.

29 Kas 2013

YARGIMIZIN MAŞALLAHI VAR

Sene 2002, müvekkilin müteveffa eşine dingilin biri çarpıyor,adamı Okmeydanı SSK Hastanesine kaldırıyorlar. Tedavileri yapılıyor adamı evine gönderiyorlar. Adam kontroller için hastaneye gidip gelirken doktorlar gözünün arkasında kan pıhtısı birikmiş gel onu alalım diyorlar. Bizimki yatıyor ameliyat masasına ve bir daha kalkamıyor.

Adli Tıp %100 doktor hatası dedi iki ayrı raporunda.

Sene 2013 ve 11.Asliye Hukuk Mahkemesi karar veriyor; doktor yönünden husumetten ret Sağlık Bakanlığı yönünden görevden ret.

Hey gözünü sevdiğim adaleti neredesin ?

DOKSANLI YILLAR SORGULANMADAN BU ÜLKEYE DEMOKRASİ GELMEZ

Gündem'de olmayan çok önemli bir dava görülüyor Ankara'da. Dün , Ayhan Çarkın'ın mahkemeye verdiği ifade üzerinden bir kaç cılız haber vardı medyada. Oysa bu ülke tarihinin yüzleşilmesi gereken en önemli on yılı olan (bence ) doksanlı yılların sorgulanması ve günah çıkarılması anlamında çok önemli bir davadır bu. Ama biz pek sevmeyiz yüzleşmeyi hele işimize gelmiyorsa. Terör ve enflasyonla anılan yetmişli yıllar bile bu kadar derin yara açmamıştır bence. Sonuçta bir darbeyle iş bitti yeni bir sayfa açıldı ve insanlar aptallıklarıyla yüzleşti. Lakin doksanlı yıllar bu ülkede askeri darbeyle bile çözülemeyecek (zira işin içinde onlarda vardı) karmaşık sorunlar üretmiş ve ülke diz çökmüştür. Neyse bu bahis uzun bahis lakin bu konuda çok isteksiziz. Siyasi partiler,medyanın geneli STK lar,sendikalar ve vatandaşın kendisi ve kürtler bile isteksiz ve üç maymunu oynuyor.


"Tabii 90’lara bakmak aynı zamanda büyük oranda bu ülkede Kürtlerin yaşadığı mezalime gözünü gönlünü açmak anlamına geliyor. Bugün polisin gösterdiği en küçük bir şiddet karşısında, haklı olarak, hemen müteyakkız hale gelen Beyaz Türklerin bir kısmı, bu ülkenin Kürtlerine hayal bile edemeyecekleri kötülüklerin yapıldığını görmek istemiyorlar. Bu tür bir ‘karşılaşmanın’ getireceği kaçınılmaz zincirleme sorgulama ve hesaplaşma işine girişmek istemiyorlar. 



Sözünü ettiğim bu Beyaz Türk profili, Gezi’de ellerinde bayraklar dillerinde marşlarla sokakları dolduranların arasındaydı. Gezi’yi değersizleştirmek isteyenler sadece bu profili görürken, kutsamak isteyenler de bu insanları ve onlardaki militarist ruhu görmezlikten geliyorlar. Bu seçici algılar yüzünden ne dünü ne de bugünü olduğu gibi görebiliyoruz..."



Makalenin tamamını Radikal Gazetesinde Orhan Kemal Cengiz'in köşesinden okuyabilirsiniz.

gelecekten not: Bırak doksanlı yılları sorgulamayı bir emekli vaizin elinden zor kurtuldu ülke. artık bu ülke için kaygılanmıyorum zira kimse demokrasi ve hukuk devleti istemiyor. daha derin sorunlarımız var ve umut yok..

türkiye ile ilgili karikatür ile ilgili görsel sonucu

HÜKÜMETİN CEMAATİ BİTİRME PLANI MI YOKSA CEMAATİN HÜKÜMETİ DİZ ÇÖKTÜRME PLANI MI?

Hocaefendinin elinde tuttuğu Kuranı maalesef
cemaat evlerinde görmek şansınız olmaz
İki tarafı da yakından bilen ve gelinen bu duruma içerleyen bir vatandaş olarak bu konu benim gündemim dışında fakat dünkü Taraf Gazetesindeki haberden sonra çekilen kılıçların kınına girmek yerine hücuma geçtiğini görünce içimdekileri dökeyim dedim.

En son söyleyeceğimi en başta söyleyim; bir ülkede "hükümet dışı" güçler olabilir fakat "hükümet üstü" güçler olamaz. O yüzden hükümet üstü olmaya çalışan her türlü güç odağına haddinin bildirilmesi gerekir aksi takdirde o ülkede huzur olmaz(ağır bir kelam etmek istemiyorum).

Ben üniversite yıllarını cemaat evlerinde geçirmiş biri olarak cemaatin hükümeti kuşatma niyetine ve eylemine onay veremem , vermem.Bir ülkede seçilmiş bir hükümet üstünde herhangi bir vesayet kabul edilemez. Askeri vesayetten kurtulmak için harcadığımız yıllardan sonra bir de cemaat vesayeti ile mi uğraşacağız. Bu ciddi bir güvenlik sorunu yaratır kanımca.

Bir hükümdar muktedir değilse hükümdar değil ancak mihmandar olur. Osmanlı padişahlarının kendi iktidarları söz konusu olduğunda gözlerini kırpmadan evlatlarını katlettiğini hatırlayalım.

Bu ülkede demokrasi istiyorsak ordu gibi cemaatlerde ya da her ne güç odakları varsa(istanbul dükalığı gibi,beyaz türk cemaati gibi) seçilmiş hükümete itaat etmek ve hizmet etmek durumundadır. Aksi takdirde birbirimizi yer dururuz.

Şunu çok tehlikeli buluyorum (son olayda görüldüğü gibi çok ciddi bir sorun) devlette çalışan bir memurun hükümete değil de cemaate bağlı olması ve hükümet aleyhine içerden iş çevirmesi kabul edilemez. Devlet ve hükümet aleyhine cemaatin çıkarlarına hizmet ettiği anlaşılan memurların derhal işine son verilmelidir aksi halde hükümet gider. Seçimle gelen hükümetler falanın filanını değil hepimizin hükümetidir. Bunlara ders verme yeri sandıktır gizli çekim kasetler ya da belgeler değil.

Birkaç kelam da cemaat için edeyim.

Cemaatin hedefi ve amacı konusunda tatmin olmuş değilim. Amaç nedir ? Hizmet hizmet diye ağızlarından düşürmedikleri hareketin amacı en sonunda bütün dünyayı cemaat üyesi yapmak mıdır ? Yoksa yahudi lobisi gibi cemaatin çıkarlarını koruyacak bir güç odağı haline gelmek mi ? Hep masonlar dünyayı idare ediyor diye bir masal anlatırlardı bize istenen cemaatin dünyayı idare etmesi mi ? Parti kurup seçime girsinler görelim boylarını poslarını . Ben Emre Uslu'nun tespitine katılıyorum,cemaat için islami bir kimlikten bahsedilemez. Cemaat bugün global bir güç odağıdır ve kendi varlığının devamı her şeyin üstündedir(doğal olarak böyledir hizmet işin kılıfı) kendileri için. Sömürgeci ingiliz kafası ne kadar muteber ise benim nazarımda cemaatin hizmet projesi de o kadar muteberdir.

Cemaat şeffaf ve sorgulanabilir değil. Bu çok ciddi bir sorun bence. Milyarlarca doları yöneten bir oluşumun bu kadar başı boş ve kapalı olması kabul edilemez. Cemaat müntesiplerinden ya da sempatizanlarından bağış toplamaktadır. Bu alanda ne cemaat içi ne ne de hukuki hiç bir denetim yok. Yıllarca cemaatin kasası olarak hizmet ? eden Nurettin Verel'in ayağının kaydırılmasından sonra kanal kanal dolaşıp cemaatin kirli çamaşırlarını dökmesi manidardır.

Cemaat bugün yükselme makam kapma ve köşeyi dönme aracı haline gelmiştir. Benim yakınen tanıdığım birisi akçeli bir makamı kapmak için namaza başlayıp cemaate muntesip olmuştur ve vazifeyi de kapmıştır.

Cemaatin emniyetteki kadrolaşmasını sağlayan zatın yerine başkasının getirilmesi üzerine bu zatın kadrolaşma ve hakkında hükümetle yakın mesai içinde olduğu duyumları da mide bulandırıcıdır. Cemaattekilerin ne kadar hizmet adamı oldukları çok tartışılır.

Sabah Samanyolunda izledim. Endonezya'da açılan ilk okulun hikayesini anlatıyorlardı. Düşündüm Endonezya müslüman bir ülke orada okul açıp neye hizmet ediyorsun adamım ? Merak ediyorum maksat dini anlatmak değilse ne o zaman ?

Kurtuluş Tayiz'in Akşam Gazetesindeki bugünkü yazısını okumanızı salık veririm.

Son söz; cemaat bence zıvanadan çıktı tekrar zıvanaya sokulması gerekiyor.

NOT: Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında "boğazımı sıkan eli tutmayayım mı" diyor. İyi diyorsun da sen adamın canını(mecazi olarak tabiki ) ve partisini elinden almaya kastediyorsun onu hiç söylemiyorsun ama.

27 Kas 2013

KIZLAR ŞEFKAT VE İLGİ İSTER

Dün nette okuduğum bir yazı vardı bugün aradım bulamadım. Kızlarsoruyor diye bir site var,bu sitede oradan buradan sorulan sorulara siteye üye olanlar cevap veriyor.Bir nevi dost meclisi .

Burada evli erkekle ilişki yaşayan bir kadın , evli sevgilisinin eşine ve çocuklarına dönmesi sonucunda yaşadığı duyguları anlatıp akıl istiyor üyelerden(böyle binlerce kadın var evli erkekle takılan). Dikkatimi şu çekti; soruyu soran kadın cevap veren herkesin cevabının altına şöyle bir cümle sıkıştırıyordu: benim merak ettiğim bu adamını beni gerçekten sevip sevmediği,beni sevmiş midir ?

Kadın durmadan aynı cümleyi tekrar edip duruyor;beni sevmiş midir ?

Patolojik bir durum bu. Ama bu kadının(kadınların) suçu değil,onları sevgiyle sarıp sarmalamayan ilgisiz babaların suçu asıl. (doğal olarak o kadınlarda eylemlerinden sorumludur lakin altta yatan patoloji babaların eseri).

Bu kadınlar farkında olmadan gözü dışarda evli erkeklerin radarına giriyor.Çünkü gözü dışarda olan (gözleri çıkasıca) bu adam kılıklı yürüyen penisler doğal olarak ilgili ve alakalı oluyor etrafa karşı. Sürekli taze am kokladıkları için ilgiye muhtaç bizim genç kızlar radara yakalandığında kendilerini evli erkeklerin kollarında buluyorlar. Çekim yasası.

Benim eski sevgilim şöyle derdi; ben ahırdaki koyunları kıskanırdım,babam onları kucağına alır öper okşan tüylerini düzeltir " a benim kara gözlü kuzularım" diye onları severdi. Beni hiç öyle kucağına alıp öpüp okşamazdı, keşke kuzu olsam da babam beni de sevse derdim.

Gazete de bir haber vardı;Eyüp'te yeni evli bir kadın polise şikayette bulunur.Şikayet konusu eve hırsız girdiği ve hırsızın tecavüze teşebbüs ettiğidir. Soruşturmanın ilerleyen safahatında kadın yalan söylediğini aslında eve hırsız mırsız girmediğini sadece kocasının ilgisini çekmek için böyle bir şey uydurduğunu itiraf eder.

Erkekler tamamen farklı bir gözle hayata baktıkları için kadınların bu zaafını cinsel ihtiyaçları için istismar eder ve hafif meşrep kadın diye de kulp takarlar(orospu derler kabaca aslında).

Şunu da söyleyim ilgi görmeyen bir kadın ilgi gösteren bir erkeğe çok zor hayır der. İlgili bir erkeğin bir kadını elde etmemesi mümkün değildir.(İstisnalar kaideyi bozmaz).

Yani bu konu kadınların karaktersizliğiyle ya da ahlaki zaafiyetiyle ilgili olmayıp tümüyle beyinle ilgilidir. Kadın beyni toprak gibidir onu işleyip belleyen bahçıvana döl verir sahibine değil.

İşin özü kızlarımızı sevelim hem de sevgi arsızı olacak kadar sevelim şımartalım onları kız babaları olarak. Ayartılma ihtiyaçları kalmasın.

NOT: Dün gece bir şampiyonlar ligi faciası daha yaşadık bahisseverler olarak. Allah tekrarından korusun. Bu ne zulümdür yav. Barça,Chelsea yenildi Porto ve Schalke berabere kaldı. Nesineye baktım kupon tutturan var mı diye hep ingiltere alt liglerinden oynanan kuponlar tutmuş. Hangi aklı başında bahisçi Ajax ve Basel'e oynardı ki zaten. Dün gece masaya çalıştı takımlar umarım bu gece bize çalışırlar. Kanım dondu ya sonuçları görünce. Ayıp ya koskoca Barça gidip Ajax'tan iki gol yiyor yatacak yerleri yok. Sıçayım böyle geceye.

26 Kas 2013

BİR KADINLA GÜZELLİĞİ İÇİN EVLENMEK DOĞRUYSA BİR ERKEKLE PARASI İÇİN EVLENMEK DE DOĞRUDUR







BU ÇOCUĞUN BABASI KİM ?

"Şiddetli geçimsizlik nedeniyle 10 yıllık eşinden boşanmak için dava açan Ş.B. adlı koca, sekiz yaşındaki çocuğunun, kendisinden olmadığını mahkemede öğrendi. Boşandıktan sonra çocuğunun babasını arayan anne Y.B. ise üç kişiye "babalık davası" açtı. Ancak hiçbiri çocuğun babası çıkmadı.

ANKARA Adliyesi’nde açılan bir boşanma davası, son derece çarpıcı gelişmeleri de beraberinde getirdi. Bir kamu kuruluşunda devlet memuru olarak çalışan Y.B. isimli kadına karşı kocası Ş.B.; "Şiddetli geçimsizlik" nedeniyle boşanma davası açtı. Koca Ş.B., mahkemede çocuğunun veláyetinin kendisine verilmesini de istedi. 

Ancak çocuğunun veláyetini babaya vermek istemeyen Y.B., yıllardır sakladığı gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Y.B., mahkemede çocuğun kocasından olmadığını açıkladı. 

Bunun üzerine mahkeme, babalık testi yapılmasına karar verdi. Gelen sonuçta çocuğun babasının Ş.B. olmadığı anlaşıldı. Sekiz yıl kendi evladı gibi baktığı çocuğun başkasından olduğunu öğrenen baba, veláyet talebinden vazgeçti ve boşanmak istediğini söyledi. Hákim, çiftin boşanmasına karar verdi.

Y.B., boşandıktan sonra çocuğunun babasını bulmak için harekete geçti. Y.B., çalıştığı kurumda duyulmaması için babalık davalarını yakınlarının ikámet adresini göstererek Ankara dışındaki mahkemelerde açtı. Y.B. avukatları aracılığı ile önce bir market sahibine, ardından bir taksiciye, son olarak da bir mağaza sahibine babalık davası açtı. Ancak bütün davalarda sonuçlar negatif çıktı, Y.B. çocuğunun gerçek babasını bulamadı. Bunun üzerine çocuğunun babasının kim olduğunu aramaktan vazgeçen Y.B.’nin yaşadıkları, görev yaptığı kurumda duyulunca, Ankara dışına tayini çıkarıldı."

  • Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.   (Mümtehine Suresi / 12)

22 Kas 2013

MISIR TARLASINA GİREN İNEK HOCAMIN İNSANLIKTAN ÇIKIŞI(BENİM GÖZÜMDE)

Yıl 1982 mevsimlerden yaz aylardan Haziran. O yıl ortaokul birinci sınıfı takdirle bitirmiş okul birincisi mi ne olmuştum , resmimi okulun girişindeki iftihar tablosuna asmışlardı felan.

Köyde çocuk olmak çalışmaktan geri kalacağınız anlamına gelmiyordu. Yaz tatilinde tarla işlerine yardım edilir ve inek çobanlığına gidilirdi.

Normalde kardeşimle birlikte giderdik çobana o gün yalnız gitmiştim. Dört ineğimiz vardı. İneklerden birisini ismi elmastı. İnanılmaz yaramaz ve ziyancı bir inekti. Başından bir dakika ayrılamaz gözünüzü üstünden bir an bile çeviremezdiniz. Adeta bizi kollar ve en küçük fırsatta komşu ayçiçek,mısır tarlalarına ya da yeşil olarak yenilebilecek ne ekiliyse artık dalıverirdi. Görmeniz de durumu değiştirmez siz koşup onu tarladan çıkarana kadar gidebildiği kadar tarlanın ortasın doğru gider ve kıçına yediği sopalara aldırmadan tarlada ekili olan ne varsa artık (mısır,ayçiçeği) ağzına doldururdu. Hatta çayır dedğimiz yerdeki bir komşu mısır tarlasına tüm engellemelerimize rağmen o kadar zarar vermiştiki artık tarla sahibi Yaşar abi babamdan zararının tazminini istemişti. Öyle lanet bir inekti. Kardeşimle çobana gittiğimizde birimiz mutlaka sadece onun başına beklerdi ve güneşe rağmen ekili tarlanın sınırında beklerdik çünkü gölgeye gitmeye kalmaz tarlaya dalardı elmas hanım.Sadece kendi dalmazdı eğer fırsat verirseniz diğerlerini de peşine takar ve harami çetesi gibi tarlayı yağmalalardı.

Dediğim gibi o gün tek başıma çobana gitmiştim. Babaanne tarafından akraba olan hem de kuran hocam olan (aynı zamanda köyün imamıydı) Yusuf Hoca ve kızları benim inek otlattığım tarlanın yakınındaki mısır ekili tarlaya çapa yapmaya gelmişlerdi. Tarlada beş kişi çapa yapıyorlardı ben inekleri getirdiğimde. O güne kadar kendisin sever itibar gösterirdim.

İnekleri tarlaya saldım. Çobana giden bilir ,inekler çayıra girince bir beş dakika çayırda dolanır ve bir yer beğenir ve oradan otlamaya başlardı ve bir birbuçuk saat etraflarında gezine gezine otlarlardı çok kıpraşmadan sağa sola. Neyse inekler tarlaya yerleştiler,gözüm doğal olarak elmasta. Ziyana gidebileceği tek tarla Yusuf Hocaların çapa yaptığı mısır tarlası diğer tarlalar hep çayır çimen. Hocanın tarlasında da beş kişi çapa yaptığından elmasın cesaret edip tarlaya girebileceğine ihtimal vermediğimden bir süre sonra hem selam vermek (adettendir) hem de başarımı paylaşıp onun takdirlerini toplamak dahası hocayı mutlu etmek başarımdan ötürü. (çocukça öyle düşünmüşüm benim okul başarımdan mutlu olur sevinir diye).

Yanlarına gittim selamım verdim o her zamanki mütebessim çehresiyle selamımı aldı hal hatır sordu. Ben de okuldan ve takdirlerimden bahsetmeye başladım.(ara ara dönüp arkaya bakıyorum elmas yerinde duruyor mu diye ) Baktım asayiş berkemal ben hocayla sohbete daldım.Nasıl okul birincisi olduğumu hayallerimi falan anlatıyorum tatlı tatlı muhabbet ediyoruz anlayacağınız. Sonra birden bir hareketlenme bir patırtı oldu.

Yusuf Hoca elindeki çapayı kaldırıp " ineğin tarlaya girmiş burada muhabbet edeceğine ineğine sahip çıksana, başlarım senin takdirlerinden vs" (tabi bunları adigebze söylüyor) saydırmaya başladı. Yüzündeki tebessüm kaybolmuş yerini düşmanca bir kin bürümüştü adeta. Dönüp baktığımda bizim yaramaz inek elması mısır tarlasının yukarısında mısırların tepelerini afiyetle mideye indirirken gördüm. Sen yukarıdan dolaş gel,tarlada insan var falan aldırma ve hangi ara geldin mübarek. Tabi ben ayaklarım götüme vura vura koşup elması tarladan çıkardım en fazla beş on mısırın tepesini koparmıştı ki mısırlar birkaç güne kalmaz eski haline döneceklerdi yani aslında zarar yoktu.

Elması olması gereken yere yani çayıra getirdikten sonra bir beş dakika kendime gelmek için bekledim. Şok olmuştum zira.Yusuf Hocadan öylesine bir tepki hiç beklemiyordum. Kalbim çok    kırılmıştı. Tarlasının neredeyse yarısını yedikleri Yaşar abi bile böylesine tepki vermemişti. Hem mısırlar yeniden büyüyecekti ki. Bir yandan kafamdan bunlar geçiyor bir yandan Yusuf Hocanın o dehşet yüz ifadesi gözümün önünden gitmiyordu.

Velhasıl o günden sonra Yusuf Hocaya olan bütün sempatim kayboldu ve ondan nefret etmeye başladım. Gerçek yüzünü görmüştüm. Geçenlerde öldüğünü söylediler,umurumda olmadı hala kalbimin kırık olduğunu farkettim.

Bugünkü cemaat ve iktidar arasındaki dershane çatışması bana bu anımı hatırlattı. Sanırım hocaların mısır tarlası onların gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.

20 Kas 2013

MİGRENİN TEDAVİSİ BULUNMUŞ MUŞ (BEN İLAÇSIZ KURTULDUM HABERİNİZ OLA)

Bu sabah bir haber kanalında vardı haberi, bilim insanları migrenin tedavisini bulmuş muş.

Hayırlı olsun.

Ben 39 yaşıma kadar migren ataklarıyla uğraştım. Başında olan bilir , insanı sosyal hayattan koparan kişiyi yedinci kattan atlatacak kadar ağrısı bezdiren karanlık ve sessiz odanızda atağın geçmesini beklemek zorunda olduğunuz pislik bir hastalıktır migren.

Genlerinizi uyandırın-gizli güçlerinizi keşfedin yazımda alıntıladığım japon atasözünde de isabetle anlatıldığı gibi hastalıklar zihinden kaynaklanır.

Ne oldu 39 yaşımda da geçti migrenim. Kuantum düşünceyle tanıştığım o yaşım. R.Şanal Günseli'nin Kuantum Sıçrama kitabındaki çekirdek inanç çalışmasını yaptım o yıl mayıs ayında dün gibi hatırlarım. Elime kağıdı alıp o beş olayı kağıda yazdığımı ve yazmayı bitirdikten sonra birden ense kökümden bedenime yayılan duygu boşalmasını ve eşime bana bir şey oluyor dediğimi ve sonrasında hıçkırıklarıma engel olamayarak kendimi tuvalete attığımı ve yarım saat hıçkıra hıçkıra ağladığımı.

Sonrasında migrenimle birlikte kabızlık sorunumda bitti.

O  gün bugündür ne migren ağrısı ne de tuvalette sıçacam diye yaptığım ıkınmalarım kaldı. Unuttum doğrusu. Migrenden bahsedildikçe hatırlıyorum migren ağrılarımı.

Her şey psikolojik Şanal'ın dediği gibi. İçinde hapsettiğin duygular varsa migren de oluyorsun,kabız da oluyorsun,kanser de oluyorsun v.s.

Sokakta,yatakta ve hayatta duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edip yaşayabiliyorsan hastalık semtine uğramaz. Tecrübeyle sabit.

18 Kas 2013

KADIN BİLİR SEVİLİP SEVİLMEDİĞİNİ

Star TV’de yayınlanan “Kenan Erçetingöz’le Yüz Yüze” programına konuk olan Gülben Ergen, özel hayatı ve Mustafa Erdoğan’la biten evliliği hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Mustafa Erdoğan için “Beni sevmedi” diyen Gülben Ergen, şunları söyledi: “Mustafa ya da benim hayatıma bir gün biri girerse, onun izahatı mutlaka çocuklara yapılır. Onların bir anneleri ve babaları var. Hayatlarımıza girecek kişiler çocuklarımıza hiçbir zaman anne ve baba olamaz. Evlilik kurumu içinde iki ayrı kurum var. Biri anne-baba diğeri karı-koca. Biz anne-baba olmayı koruyarak artık karı-koca olamadığımız için ayrıldık.
ÇOCUKLARIMI SEVSİN YETER
Dost kalarak daha verimli olacağımızı düşündük. Ayrılığımız hiçbir zaman anne-baba olmamızı etkilemedi. Önemli günlerde hep bir aradayız. Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediye annesini sevmektir. Ama sevmedi. Evet aynen öyle oldu, sevmedi. Ben de şimdi şu aşamaya geçtim: Çocuklarımı sevsin yeter… Bu saatten sonra hayatıma girecek insan bu paketi, yani benim yaşamamı kabul edecek biri olmalı.”

Gülben Ergen eski eşi Mustafa Erdoğan ile evliliğini anlattığı söyleşide "Mustafa beni sevmedi" diyor. Doğrudur , kadın bilir sevilip sevilmediğini. Çünkü kadın her sabah uyandığında yüreğine bakar ve orada sevgilisinin goncasını görür. Görmüyorsa o umutla bakmaya devam eder. Sabırlıdır kadın ve koynuna aldığı erkeğin yüreğine de dokunmasını bekler. Lakin erkekler kötü bahçıvanlardır ve gülden pek anlamazlar.

Evlilikte iki ayrı kurum var;biri anne-baba diğeri karı-koca diye ekliyor Ergen. Bu kadar basit ve bu kadar mufassal tanımlanabilir ancak evlilik. Erkekler özellikle evli erkekler düşünsünler koca ve baba kavramları üzerinde. Kadın zaten doğal annedir ama baba olmak için sperma yetmez.

Ağzına sağlık Gülben Ergen.

15 Kas 2013

BİREYSEL HİKAYELER İÇİN ÜNİVERSİTEYE GEREK YOK,MESELA İBRAHİM TATLISES

Bir önceki yazıdaki İbrahim Tatlıses'in ; Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik sözü üzerine bir kaç kelam etmek ihtiyacı hissettim.

Birinci mesele;İbrahim Tatlıses'in Oxford takıntısı. Mesela Cem Yılmaz'da Üniversite terk ama kimse bunu dert etmez Cem Yılmaz 'da. İbrahim Tatlıses öncelikle Urfalı yani beyaz türkler için en aşağı tabakadan birisi. Kürt mü bilmiyorum kendisi lakin o bölgeden gelen herkes beyaz türk için, kürt yani ikinci sınıf. Bu ikinci sınıf insan geliyor ve cahil cühela ve aşağılanan soyuna inat beyaz türklerin mahallesine taşınıyor. Cumhuriyetin seçkinci politikalarından ötürü kimse itiraf edemese de bir aşağılık duygusu bünyelere yer etmiş o bölgenin insanında. İbrahim Tatlıses hem kürt hem tahsilsiz hem fakir,üçü bir arada. Beyaz türk mahallesi zoraki katlandığı İbrahim Tatlıses'e arkadan "kıro" dediğinden dolayı (zira kıro kelimesi beyaz türk için kendinden olmayanı aşağılamak için kullandığı bir tabir) İbrahim Tatlıses içten içe bunun ezikliğini içselleştirmiş. Oxford'a gitme argümanı bu eziklikten kurtulamamış bünyenin kadere isyanıdır.Yani İbrahim Tatlıses için beyaz türkleşmenin yolu Oxford yani üniversite (hem de namlısından).

İkinci mesele; beyaz türklerin seçkinci kafası. Hatırlarım Kemer Country İbrahim Tatlıses'e ev satmamakla övünmüştü.(isteyen yirmi yıl öncenin gazetelerini karıştırabilir). Beyaz türk dediğimiz (galatasaray ve robert kolej vs etrafında şekillenen istanbul zenginleri) insanlar kendilerini bu ülkenin efendisi ve doğal olarak sahibi gibi görüyorlar. Bu arkadaşlar aralırına dışardan kimseyi almazlar. Bunların arasına girmek için dönüşmen ve beyazlaşman gerekir. Bu sebepten Galatasaray ve Robert Kolej vb. beyaz türkleşmek için can atan annelerin tek giriş kapısıdır.

DEMEM O Kİ OBAMA ARTIK ZENCİ DEĞİLDİR AMA İBRAHİM TATLISES HALA ZENCİDİR VE İBRAHİM TATLISES'E BU O KADAR ÇOK HİSSETİRİLMİŞTİR Kİ O DEV SES BİLE AŞAĞILIK KOMPLEKSİNE KAPILMIŞTIR.

İbrahim Tatlıses; siktir et sen bunları, seni kıskanıyorlar. Oxford'da okuyup ne yapacaksın biz seni böyle seviyoruz. Oxford sana değil sen Oxford'a bir şeyler katarsın. Sen bireysel bir başarı hikayesisin.

11 Kas 2013

SEYFİ HOCA MUHAFAZAKARLAR VE DEVRİMCİLER ÇUVALLADI DİYOR

Seyfi Hoca köşesinde bir kaç gündür çok önemli tahliller yapıyor (parkta ve evde şiddet gören ve sömürülen insancıklara ne faydası var dersen bir şey diyemem abi) .

Özetle solunda muhafazakarlığın da aynı başarısızlık paydasında eşitlendiğini ve en sonunda paganist kapitalizmin kazanacağını (daimi kazanan) yazıyor.

Yusuf Kaplan'da sahip olma güdüsünün olma haline galip geldiğini yazdı karşı köşede.

Hayırlısı da benim aklım hala parkta kaldı arkadaş.

O kadının(ve benzer bütün hayatlara dokunabilmemiz gerek yoksa anlamsız bir yığın oluruz-olduğumuz gibi-) hayatına karışmayan bir fikir ve kent düzeni ve iyileştirmeyen aynı zamanda adil ve huzurlu olamaz.

Tabi libaralist-kapigtalizmin böyle bir derdi yok.

Cebinde kaç para var senin diyorlar bir şey söyleyince.

PARKTA KADINA ŞİDDET(BİREY OLARAK NE YAPABİLİRİZ BEN NE YAPMADIM)

Bu sabah işe gelirken içinden geçtiğim parkta karşılaştığım bir çift beni dumur etti. Sabahın erken saatleri pek dikkat etmedim sanırım bir yüz metre ilerde parketmiş araçtan indiler. Yanlarında üç-dört yaşlarında bir erkek çocuk. Onları ilk farkettiğimde benden 40-50 metre uzaktaydılar onlara doğru yürüyordum ilk önce adamın tuhaf hareketleri benim dikkatimi çekti. Adam kadına sarılıyor gibi yapıyordu ben de sabah sabah aşna fişna mı yapıyor bunlar derken yanlarındaki çocuğu farkettim ve hemen aşna fişna fikrimden vazgeçtim.

Sonra adamın kadını engellemeye çalıştığını önüne geçtiğini onu durdurmak için çaba sarfettiğini farkettim dikkatli bakınca. Hemen aklımda senaryolar uçuşmaya başladı,olayın her an bir şiddet sarmalına dönüşebileceğini  düşünüyordum bir yandan öte yandan yanlarındaki çocuğu dikkate alarak böyle bir şey olmayacağını umuyordum. Eğer adam kadına vurmaya ya da bıçak ile ya da silah ile saldırmaya kalkarsa ben ne yapacağım diye düşünmeye başladım. Gayri ihtiyari etrafıma bakındım,ortalık ıssızdı yani tek başımaydım ne yapacaksam ben tek başıma yapacaktım. Hemen elim telefona gitti evet polisi aramaya karar verdim fakat polis gelene kadar ben müdahale edecek miydim ? Bunun kararını veremiyordum.Kavgacı biri  değilim hayatımda kavgada etmedim kimseye fiske atmadım (çocukluk yılları hariç). Bu düşünceler kafamda dolaşıp dururken bir yandan onlar bana doğru geliyor ben onlara doğru yürüyordum ,adam beni farkettiği için kadının yanında usul usul yürüyor durmadan ona bir şeyler söylüyordu( o taraftan çıkış yok çıkamazsınız diyordu adam kadında sanane bize karışma diyordu). Ben de onları gözlerimle süzüyor ve bir olay çıkmaması için için için dua ediyordum (çünkü hala ne yapacağıma karar verememiştim tam olarak adama dalacakmıydım mesela) hem kendimi hem çocuğu düşünüyordum aynı anda.

Adımlarımı yavaşalttım ve onların yanından yavaşça geçtim fakat gözüm hep arkada.Bir yandan yürüyorum bir yandan dönüp dönüp arkaya bakıyorum. Böyle yürümeye devam ettik aramızda ki mesafe 200-300 metreye kadar çıktı. Parktan yolun karşısına geçmeden son bir kez bakayım dedim merak ediyorum çünkü aklım özellikle çocukta kaldı,dönüp bakınca adamın gene kadının üstüne çullandığını ve kadına sarılıp onu durdurmaya çabaladığını gördüm ve kalakaldım olduğum yerde. (aklımda gene müdahale etme etmeme fikri mesafeyi düşünüp -aslında korktum - edemeyeceğimi varsayarak biraz vicdanımı rahatlattım) Neyse kadın dişli çıktı ve adama mukavemet etmeye başladı. Adam bu sefer kadına yumruk atmak istedi ve bir yumruk savurdu kadın hiç beklemediğim bir şekilde bu yumruğu savuşturup adama sağlı solu girişti ve okkalı bir sağ kroşe çaktı ve adam sendeleyerek geri çekilmek zorunda kaldı.(bu arada yavrucak annesinin yanında öylece duruyordu). Adam kadınla baş edemeyeceğini anlayınca küfürler savurarak geri döndü ve "ben sana gösteririm" dediğin duydum en son.

Doğrusu kadının adamı dövmesi beni büyük bir vicdan azabından kurtardı eğer aksi olsaydı adama dalar mıydım bilmiyorum.Her ne kadar kadına ya da çocuğa şiddet uygulayanları evire çevire dövesim varsa da fiilen bunu yapabilir miyim bilmiyorum.

Şimdi düşünüyorum (eğer köyde olsak olaya müdahil olurum ama kent hayatı bizi bir birimizden o kadar kopardı ki neredeyse göz göre göre bir şiddet olayına izin verecektim) bu kentte böyle bir olay karşısında ne yapılabilir olay anında ?

İçim acıdı ya ! Trajedimiz işte bu. Makro dertlerle uğraşırken yanıbaşımızdaki gerçeklikten kopuyoruz.

Aklım hala onlarda kadın ve çocuk iyiler mi acaba ?

8 Kas 2013

İMRENDİĞİM İNSANLAR

Duyduğu bir yeni fikri hemen değerlendirip hayatına uygulayanlara imreniyorum.

Allahım beni benden iyi biliyorsun bu gece rüyamda bana çekirdek inançlarımı ve onları nasıl değiştirebileceğimi göster diye dua edip yatan ve ertesi gün rüyada gördüğü inançlarını yazıp onları dönüştüren arkadaşa bilhassa imreniyorum.Saygılar abi.

Lüsid rüya görebilen arkadaşlara çok imreniyorum.(kıskanıyor da olabilirim)

Kolayca para kazanan arkadaşlara imreniyorum.Hele kenarda on milyonu varsa imren imren oluyorum.

Kendisini değiştirmek isteyip bunu başaranlara imreniyorum.

Mutlu ve imanlı olarak ölen herkese imreniyorum.

Vedat Milor'a imreniyorum.

Kadınlara imreniyorum bir gecede sekiz kere orgazm olma yetenekleri olduğu için.

Bir de şu ateist tipler var ya göz göre göre (tıpkı zamanında kilisenin dünya dönmüyor demesi gibi) Allah yok diyorlar ya nasıl bu kadar cesur oluyorlar arkadaş cesaretlerine ve özgüvenlerine imreniyorum.Ben de kendi hayatımı ve inançlarımı yaşamak için bu kadar cesur olsam.