29 Kas 2013

YARGIMIZIN MAŞALLAHI VAR

Sene 2002, müvekkilin müteveffa eşine dingilin biri çarpıyor,adamı Okmeydanı SSK Hastanesine kaldırıyorlar. Tedavileri yapılıyor adamı evine gönderiyorlar. Adam kontroller için hastaneye gidip gelirken doktorlar gözünün arkasında kan pıhtısı birikmiş gel onu alalım diyorlar. Bizimki yatıyor ameliyat masasına ve bir daha kalkamıyor.

Adli Tıp %100 doktor hatası dedi iki ayrı raporunda.

Sene 2013 ve 11.Asliye Hukuk Mahkemesi karar veriyor; doktor yönünden husumetten ret Sağlık Bakanlığı yönünden görevden ret.

Hey gözünü sevdiğim adaleti neredesin ?

DOKSANLI YILLAR SORGULANMADAN BU ÜLKEYE DEMOKRASİ GELMEZ

Gündem'de olmayan çok önemli bir dava görülüyor Ankara'da. Dün , Ayhan Çarkın'ın mahkemeye verdiği ifade üzerinden bir kaç cılız haber vardı medyada. Oysa bu ülke tarihinin yüzleşilmesi gereken en önemli on yılı olan (bence ) doksanlı yılların sorgulanması ve günah çıkarılması anlamında çok önemli bir davadır bu. Ama biz pek sevmeyiz yüzleşmeyi hele işimize gelmiyorsa. Terör ve enflasyonla anılan yetmişli yıllar bile bu kadar derin yara açmamıştır bence. Sonuçta bir darbeyle iş bitti yeni bir sayfa açıldı ve insanlar aptallıklarıyla yüzleşti. Lakin doksanlı yıllar bu ülkede askeri darbeyle bile çözülemeyecek (zira işin içinde onlarda vardı) karmaşık sorunlar üretmiş ve ülke diz çökmüştür. Neyse bu bahis uzun bahis lakin bu konuda çok isteksiziz. Siyasi partiler,medyanın geneli STK lar,sendikalar ve vatandaşın kendisi ve kürtler bile isteksiz ve üç maymunu oynuyor.


"Tabii 90’lara bakmak aynı zamanda büyük oranda bu ülkede Kürtlerin yaşadığı mezalime gözünü gönlünü açmak anlamına geliyor. Bugün polisin gösterdiği en küçük bir şiddet karşısında, haklı olarak, hemen müteyakkız hale gelen Beyaz Türklerin bir kısmı, bu ülkenin Kürtlerine hayal bile edemeyecekleri kötülüklerin yapıldığını görmek istemiyorlar. Bu tür bir ‘karşılaşmanın’ getireceği kaçınılmaz zincirleme sorgulama ve hesaplaşma işine girişmek istemiyorlar. 



Sözünü ettiğim bu Beyaz Türk profili, Gezi’de ellerinde bayraklar dillerinde marşlarla sokakları dolduranların arasındaydı. Gezi’yi değersizleştirmek isteyenler sadece bu profili görürken, kutsamak isteyenler de bu insanları ve onlardaki militarist ruhu görmezlikten geliyorlar. Bu seçici algılar yüzünden ne dünü ne de bugünü olduğu gibi görebiliyoruz..."



Makalenin tamamını Radikal Gazetesinde Orhan Kemal Cengiz'in köşesinden okuyabilirsiniz.

gelecekten not: Bırak doksanlı yılları sorgulamayı bir emekli vaizin elinden zor kurtuldu ülke. artık bu ülke için kaygılanmıyorum zira kimse demokrasi ve hukuk devleti istemiyor. daha derin sorunlarımız var ve umut yok..

türkiye ile ilgili karikatür ile ilgili görsel sonucu

HÜKÜMETİN CEMAATİ BİTİRME PLANI MI YOKSA CEMAATİN HÜKÜMETİ DİZ ÇÖKTÜRME PLANI MI?

Hocaefendinin elinde tuttuğu Kuranı maalesef
cemaat evlerinde görmek şansınız olmaz
İki tarafı da yakından bilen ve gelinen bu duruma içerleyen bir vatandaş olarak bu konu benim gündemim dışında fakat dünkü Taraf Gazetesindeki haberden sonra çekilen kılıçların kınına girmek yerine hücuma geçtiğini görünce içimdekileri dökeyim dedim.

En son söyleyeceğimi en başta söyleyim; bir ülkede "hükümet dışı" güçler olabilir fakat "hükümet üstü" güçler olamaz. O yüzden hükümet üstü olmaya çalışan her türlü güç odağına haddinin bildirilmesi gerekir aksi takdirde o ülkede huzur olmaz(ağır bir kelam etmek istemiyorum).

Ben üniversite yıllarını cemaat evlerinde geçirmiş biri olarak cemaatin hükümeti kuşatma niyetine ve eylemine onay veremem , vermem.Bir ülkede seçilmiş bir hükümet üstünde herhangi bir vesayet kabul edilemez. Askeri vesayetten kurtulmak için harcadığımız yıllardan sonra bir de cemaat vesayeti ile mi uğraşacağız. Bu ciddi bir güvenlik sorunu yaratır kanımca.

Bir hükümdar muktedir değilse hükümdar değil ancak mihmandar olur. Osmanlı padişahlarının kendi iktidarları söz konusu olduğunda gözlerini kırpmadan evlatlarını katlettiğini hatırlayalım.

Bu ülkede demokrasi istiyorsak ordu gibi cemaatlerde ya da her ne güç odakları varsa(istanbul dükalığı gibi,beyaz türk cemaati gibi) seçilmiş hükümete itaat etmek ve hizmet etmek durumundadır. Aksi takdirde birbirimizi yer dururuz.

Şunu çok tehlikeli buluyorum (son olayda görüldüğü gibi çok ciddi bir sorun) devlette çalışan bir memurun hükümete değil de cemaate bağlı olması ve hükümet aleyhine içerden iş çevirmesi kabul edilemez. Devlet ve hükümet aleyhine cemaatin çıkarlarına hizmet ettiği anlaşılan memurların derhal işine son verilmelidir aksi halde hükümet gider. Seçimle gelen hükümetler falanın filanını değil hepimizin hükümetidir. Bunlara ders verme yeri sandıktır gizli çekim kasetler ya da belgeler değil.

Birkaç kelam da cemaat için edeyim.

Cemaatin hedefi ve amacı konusunda tatmin olmuş değilim. Amaç nedir ? Hizmet hizmet diye ağızlarından düşürmedikleri hareketin amacı en sonunda bütün dünyayı cemaat üyesi yapmak mıdır ? Yoksa yahudi lobisi gibi cemaatin çıkarlarını koruyacak bir güç odağı haline gelmek mi ? Hep masonlar dünyayı idare ediyor diye bir masal anlatırlardı bize istenen cemaatin dünyayı idare etmesi mi ? Parti kurup seçime girsinler görelim boylarını poslarını . Ben Emre Uslu'nun tespitine katılıyorum,cemaat için islami bir kimlikten bahsedilemez. Cemaat bugün global bir güç odağıdır ve kendi varlığının devamı her şeyin üstündedir(doğal olarak böyledir hizmet işin kılıfı) kendileri için. Sömürgeci ingiliz kafası ne kadar muteber ise benim nazarımda cemaatin hizmet projesi de o kadar muteberdir.

Cemaat şeffaf ve sorgulanabilir değil. Bu çok ciddi bir sorun bence. Milyarlarca doları yöneten bir oluşumun bu kadar başı boş ve kapalı olması kabul edilemez. Cemaat müntesiplerinden ya da sempatizanlarından bağış toplamaktadır. Bu alanda ne cemaat içi ne ne de hukuki hiç bir denetim yok. Yıllarca cemaatin kasası olarak hizmet ? eden Nurettin Verel'in ayağının kaydırılmasından sonra kanal kanal dolaşıp cemaatin kirli çamaşırlarını dökmesi manidardır.

Cemaat bugün yükselme makam kapma ve köşeyi dönme aracı haline gelmiştir. Benim yakınen tanıdığım birisi akçeli bir makamı kapmak için namaza başlayıp cemaate muntesip olmuştur ve vazifeyi de kapmıştır.

Cemaatin emniyetteki kadrolaşmasını sağlayan zatın yerine başkasının getirilmesi üzerine bu zatın kadrolaşma ve hakkında hükümetle yakın mesai içinde olduğu duyumları da mide bulandırıcıdır. Cemaattekilerin ne kadar hizmet adamı oldukları çok tartışılır.

Sabah Samanyolunda izledim. Endonezya'da açılan ilk okulun hikayesini anlatıyorlardı. Düşündüm Endonezya müslüman bir ülke orada okul açıp neye hizmet ediyorsun adamım ? Merak ediyorum maksat dini anlatmak değilse ne o zaman ?

Kurtuluş Tayiz'in Akşam Gazetesindeki bugünkü yazısını okumanızı salık veririm.

Son söz; cemaat bence zıvanadan çıktı tekrar zıvanaya sokulması gerekiyor.

NOT: Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında "boğazımı sıkan eli tutmayayım mı" diyor. İyi diyorsun da sen adamın canını(mecazi olarak tabiki ) ve partisini elinden almaya kastediyorsun onu hiç söylemiyorsun ama.

27 Kas 2013

KIZLAR ŞEFKAT VE İLGİ İSTER

Dün nette okuduğum bir yazı vardı bugün aradım bulamadım. Kızlarsoruyor diye bir site var,bu sitede oradan buradan sorulan sorulara siteye üye olanlar cevap veriyor.Bir nevi dost meclisi .

Burada evli erkekle ilişki yaşayan bir kadın , evli sevgilisinin eşine ve çocuklarına dönmesi sonucunda yaşadığı duyguları anlatıp akıl istiyor üyelerden(böyle binlerce kadın var evli erkekle takılan). Dikkatimi şu çekti; soruyu soran kadın cevap veren herkesin cevabının altına şöyle bir cümle sıkıştırıyordu: benim merak ettiğim bu adamını beni gerçekten sevip sevmediği,beni sevmiş midir ?

Kadın durmadan aynı cümleyi tekrar edip duruyor;beni sevmiş midir ?

Patolojik bir durum bu. Ama bu kadının(kadınların) suçu değil,onları sevgiyle sarıp sarmalamayan ilgisiz babaların suçu asıl. (doğal olarak o kadınlarda eylemlerinden sorumludur lakin altta yatan patoloji babaların eseri).

Bu kadınlar farkında olmadan gözü dışarda evli erkeklerin radarına giriyor.Çünkü gözü dışarda olan (gözleri çıkasıca) bu adam kılıklı yürüyen penisler doğal olarak ilgili ve alakalı oluyor etrafa karşı. Sürekli taze am kokladıkları için ilgiye muhtaç bizim genç kızlar radara yakalandığında kendilerini evli erkeklerin kollarında buluyorlar. Çekim yasası.

Benim eski sevgilim şöyle derdi; ben ahırdaki koyunları kıskanırdım,babam onları kucağına alır öper okşan tüylerini düzeltir " a benim kara gözlü kuzularım" diye onları severdi. Beni hiç öyle kucağına alıp öpüp okşamazdı, keşke kuzu olsam da babam beni de sevse derdim.

Gazete de bir haber vardı;Eyüp'te yeni evli bir kadın polise şikayette bulunur.Şikayet konusu eve hırsız girdiği ve hırsızın tecavüze teşebbüs ettiğidir. Soruşturmanın ilerleyen safahatında kadın yalan söylediğini aslında eve hırsız mırsız girmediğini sadece kocasının ilgisini çekmek için böyle bir şey uydurduğunu itiraf eder.

Erkekler tamamen farklı bir gözle hayata baktıkları için kadınların bu zaafını cinsel ihtiyaçları için istismar eder ve hafif meşrep kadın diye de kulp takarlar(orospu derler kabaca aslında).

Şunu da söyleyim ilgi görmeyen bir kadın ilgi gösteren bir erkeğe çok zor hayır der. İlgili bir erkeğin bir kadını elde etmemesi mümkün değildir.(İstisnalar kaideyi bozmaz).

Yani bu konu kadınların karaktersizliğiyle ya da ahlaki zaafiyetiyle ilgili olmayıp tümüyle beyinle ilgilidir. Kadın beyni toprak gibidir onu işleyip belleyen bahçıvana döl verir sahibine değil.

İşin özü kızlarımızı sevelim hem de sevgi arsızı olacak kadar sevelim şımartalım onları kız babaları olarak. Ayartılma ihtiyaçları kalmasın.

NOT: Dün gece bir şampiyonlar ligi faciası daha yaşadık bahisseverler olarak. Allah tekrarından korusun. Bu ne zulümdür yav. Barça,Chelsea yenildi Porto ve Schalke berabere kaldı. Nesineye baktım kupon tutturan var mı diye hep ingiltere alt liglerinden oynanan kuponlar tutmuş. Hangi aklı başında bahisçi Ajax ve Basel'e oynardı ki zaten. Dün gece masaya çalıştı takımlar umarım bu gece bize çalışırlar. Kanım dondu ya sonuçları görünce. Ayıp ya koskoca Barça gidip Ajax'tan iki gol yiyor yatacak yerleri yok. Sıçayım böyle geceye.

26 Kas 2013

BİR KADINLA GÜZELLİĞİ İÇİN EVLENMEK DOĞRUYSA BİR ERKEKLE PARASI İÇİN EVLENMEK DE DOĞRUDUR







BU ÇOCUĞUN BABASI KİM ?

"Şiddetli geçimsizlik nedeniyle 10 yıllık eşinden boşanmak için dava açan Ş.B. adlı koca, sekiz yaşındaki çocuğunun, kendisinden olmadığını mahkemede öğrendi. Boşandıktan sonra çocuğunun babasını arayan anne Y.B. ise üç kişiye "babalık davası" açtı. Ancak hiçbiri çocuğun babası çıkmadı.

ANKARA Adliyesi’nde açılan bir boşanma davası, son derece çarpıcı gelişmeleri de beraberinde getirdi. Bir kamu kuruluşunda devlet memuru olarak çalışan Y.B. isimli kadına karşı kocası Ş.B.; "Şiddetli geçimsizlik" nedeniyle boşanma davası açtı. Koca Ş.B., mahkemede çocuğunun veláyetinin kendisine verilmesini de istedi. 

Ancak çocuğunun veláyetini babaya vermek istemeyen Y.B., yıllardır sakladığı gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Y.B., mahkemede çocuğun kocasından olmadığını açıkladı. 

Bunun üzerine mahkeme, babalık testi yapılmasına karar verdi. Gelen sonuçta çocuğun babasının Ş.B. olmadığı anlaşıldı. Sekiz yıl kendi evladı gibi baktığı çocuğun başkasından olduğunu öğrenen baba, veláyet talebinden vazgeçti ve boşanmak istediğini söyledi. Hákim, çiftin boşanmasına karar verdi.

Y.B., boşandıktan sonra çocuğunun babasını bulmak için harekete geçti. Y.B., çalıştığı kurumda duyulmaması için babalık davalarını yakınlarının ikámet adresini göstererek Ankara dışındaki mahkemelerde açtı. Y.B. avukatları aracılığı ile önce bir market sahibine, ardından bir taksiciye, son olarak da bir mağaza sahibine babalık davası açtı. Ancak bütün davalarda sonuçlar negatif çıktı, Y.B. çocuğunun gerçek babasını bulamadı. Bunun üzerine çocuğunun babasının kim olduğunu aramaktan vazgeçen Y.B.’nin yaşadıkları, görev yaptığı kurumda duyulunca, Ankara dışına tayini çıkarıldı."

  • Ey Peygamber, mü'min kadınlar, Allah'a hiç bir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleri ve ayakları arasında bir iftira düzüp-uydurmamak (gayri meşru olan bir çocuğu kocalarına dayandırmamak), ma'ruf (iyi, güzel ve yararlı bir iş) konusunda isyan etmemek üzere, sana biat etmek amacıyla geldikleri zaman, onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah'tan mağfiret iste. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.   (Mümtehine Suresi / 12)

22 Kas 2013

MISIR TARLASINA GİREN İNEK HOCAMIN İNSANLIKTAN ÇIKIŞI(BENİM GÖZÜMDE)

Yıl 1982 mevsimlerden yaz aylardan Haziran. O yıl ortaokul birinci sınıfı takdirle bitirmiş okul birincisi mi ne olmuştum , resmimi okulun girişindeki iftihar tablosuna asmışlardı felan.

Köyde çocuk olmak çalışmaktan geri kalacağınız anlamına gelmiyordu. Yaz tatilinde tarla işlerine yardım edilir ve inek çobanlığına gidilirdi.

Normalde kardeşimle birlikte giderdik çobana o gün yalnız gitmiştim. Dört ineğimiz vardı. İneklerden birisini ismi elmastı. İnanılmaz yaramaz ve ziyancı bir inekti. Başından bir dakika ayrılamaz gözünüzü üstünden bir an bile çeviremezdiniz. Adeta bizi kollar ve en küçük fırsatta komşu ayçiçek,mısır tarlalarına ya da yeşil olarak yenilebilecek ne ekiliyse artık dalıverirdi. Görmeniz de durumu değiştirmez siz koşup onu tarladan çıkarana kadar gidebildiği kadar tarlanın ortasın doğru gider ve kıçına yediği sopalara aldırmadan tarlada ekili olan ne varsa artık (mısır,ayçiçeği) ağzına doldururdu. Hatta çayır dedğimiz yerdeki bir komşu mısır tarlasına tüm engellemelerimize rağmen o kadar zarar vermiştiki artık tarla sahibi Yaşar abi babamdan zararının tazminini istemişti. Öyle lanet bir inekti. Kardeşimle çobana gittiğimizde birimiz mutlaka sadece onun başına beklerdi ve güneşe rağmen ekili tarlanın sınırında beklerdik çünkü gölgeye gitmeye kalmaz tarlaya dalardı elmas hanım.Sadece kendi dalmazdı eğer fırsat verirseniz diğerlerini de peşine takar ve harami çetesi gibi tarlayı yağmalalardı.

Dediğim gibi o gün tek başıma çobana gitmiştim. Babaanne tarafından akraba olan hem de kuran hocam olan (aynı zamanda köyün imamıydı) Yusuf Hoca ve kızları benim inek otlattığım tarlanın yakınındaki mısır ekili tarlaya çapa yapmaya gelmişlerdi. Tarlada beş kişi çapa yapıyorlardı ben inekleri getirdiğimde. O güne kadar kendisin sever itibar gösterirdim.

İnekleri tarlaya saldım. Çobana giden bilir ,inekler çayıra girince bir beş dakika çayırda dolanır ve bir yer beğenir ve oradan otlamaya başlardı ve bir birbuçuk saat etraflarında gezine gezine otlarlardı çok kıpraşmadan sağa sola. Neyse inekler tarlaya yerleştiler,gözüm doğal olarak elmasta. Ziyana gidebileceği tek tarla Yusuf Hocaların çapa yaptığı mısır tarlası diğer tarlalar hep çayır çimen. Hocanın tarlasında da beş kişi çapa yaptığından elmasın cesaret edip tarlaya girebileceğine ihtimal vermediğimden bir süre sonra hem selam vermek (adettendir) hem de başarımı paylaşıp onun takdirlerini toplamak dahası hocayı mutlu etmek başarımdan ötürü. (çocukça öyle düşünmüşüm benim okul başarımdan mutlu olur sevinir diye).

Yanlarına gittim selamım verdim o her zamanki mütebessim çehresiyle selamımı aldı hal hatır sordu. Ben de okuldan ve takdirlerimden bahsetmeye başladım.(ara ara dönüp arkaya bakıyorum elmas yerinde duruyor mu diye ) Baktım asayiş berkemal ben hocayla sohbete daldım.Nasıl okul birincisi olduğumu hayallerimi falan anlatıyorum tatlı tatlı muhabbet ediyoruz anlayacağınız. Sonra birden bir hareketlenme bir patırtı oldu.

Yusuf Hoca elindeki çapayı kaldırıp " ineğin tarlaya girmiş burada muhabbet edeceğine ineğine sahip çıksana, başlarım senin takdirlerinden vs" (tabi bunları adigebze söylüyor) saydırmaya başladı. Yüzündeki tebessüm kaybolmuş yerini düşmanca bir kin bürümüştü adeta. Dönüp baktığımda bizim yaramaz inek elması mısır tarlasının yukarısında mısırların tepelerini afiyetle mideye indirirken gördüm. Sen yukarıdan dolaş gel,tarlada insan var falan aldırma ve hangi ara geldin mübarek. Tabi ben ayaklarım götüme vura vura koşup elması tarladan çıkardım en fazla beş on mısırın tepesini koparmıştı ki mısırlar birkaç güne kalmaz eski haline döneceklerdi yani aslında zarar yoktu.

Elması olması gereken yere yani çayıra getirdikten sonra bir beş dakika kendime gelmek için bekledim. Şok olmuştum zira.Yusuf Hocadan öylesine bir tepki hiç beklemiyordum. Kalbim çok    kırılmıştı. Tarlasının neredeyse yarısını yedikleri Yaşar abi bile böylesine tepki vermemişti. Hem mısırlar yeniden büyüyecekti ki. Bir yandan kafamdan bunlar geçiyor bir yandan Yusuf Hocanın o dehşet yüz ifadesi gözümün önünden gitmiyordu.

Velhasıl o günden sonra Yusuf Hocaya olan bütün sempatim kayboldu ve ondan nefret etmeye başladım. Gerçek yüzünü görmüştüm. Geçenlerde öldüğünü söylediler,umurumda olmadı hala kalbimin kırık olduğunu farkettim.

Bugünkü cemaat ve iktidar arasındaki dershane çatışması bana bu anımı hatırlattı. Sanırım hocaların mısır tarlası onların gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor.

20 Kas 2013

MİGRENİN TEDAVİSİ BULUNMUŞ MUŞ (BEN İLAÇSIZ KURTULDUM HABERİNİZ OLA)

Bu sabah bir haber kanalında vardı haberi, bilim insanları migrenin tedavisini bulmuş muş.

Hayırlı olsun.

Ben 39 yaşıma kadar migren ataklarıyla uğraştım. Başında olan bilir , insanı sosyal hayattan koparan kişiyi yedinci kattan atlatacak kadar ağrısı bezdiren karanlık ve sessiz odanızda atağın geçmesini beklemek zorunda olduğunuz pislik bir hastalıktır migren.

Genlerinizi uyandırın-gizli güçlerinizi keşfedin yazımda alıntıladığım japon atasözünde de isabetle anlatıldığı gibi hastalıklar zihinden kaynaklanır.

Ne oldu 39 yaşımda da geçti migrenim. Kuantum düşünceyle tanıştığım o yaşım. R.Şanal Günseli'nin Kuantum Sıçrama kitabındaki çekirdek inanç çalışmasını yaptım o yıl mayıs ayında dün gibi hatırlarım. Elime kağıdı alıp o beş olayı kağıda yazdığımı ve yazmayı bitirdikten sonra birden ense kökümden bedenime yayılan duygu boşalmasını ve eşime bana bir şey oluyor dediğimi ve sonrasında hıçkırıklarıma engel olamayarak kendimi tuvalete attığımı ve yarım saat hıçkıra hıçkıra ağladığımı.

Sonrasında migrenimle birlikte kabızlık sorunumda bitti.

O  gün bugündür ne migren ağrısı ne de tuvalette sıçacam diye yaptığım ıkınmalarım kaldı. Unuttum doğrusu. Migrenden bahsedildikçe hatırlıyorum migren ağrılarımı.

Her şey psikolojik Şanal'ın dediği gibi. İçinde hapsettiğin duygular varsa migren de oluyorsun,kabız da oluyorsun,kanser de oluyorsun v.s.

Sokakta,yatakta ve hayatta duygu ve düşüncelerini özgürce ifade edip yaşayabiliyorsan hastalık semtine uğramaz. Tecrübeyle sabit.

18 Kas 2013

KADIN BİLİR SEVİLİP SEVİLMEDİĞİNİ

Star TV’de yayınlanan “Kenan Erçetingöz’le Yüz Yüze” programına konuk olan Gülben Ergen, özel hayatı ve Mustafa Erdoğan’la biten evliliği hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Mustafa Erdoğan için “Beni sevmedi” diyen Gülben Ergen, şunları söyledi: “Mustafa ya da benim hayatıma bir gün biri girerse, onun izahatı mutlaka çocuklara yapılır. Onların bir anneleri ve babaları var. Hayatlarımıza girecek kişiler çocuklarımıza hiçbir zaman anne ve baba olamaz. Evlilik kurumu içinde iki ayrı kurum var. Biri anne-baba diğeri karı-koca. Biz anne-baba olmayı koruyarak artık karı-koca olamadığımız için ayrıldık.
ÇOCUKLARIMI SEVSİN YETER
Dost kalarak daha verimli olacağımızı düşündük. Ayrılığımız hiçbir zaman anne-baba olmamızı etkilemedi. Önemli günlerde hep bir aradayız. Bir babanın çocuklarına verebileceği en büyük hediye annesini sevmektir. Ama sevmedi. Evet aynen öyle oldu, sevmedi. Ben de şimdi şu aşamaya geçtim: Çocuklarımı sevsin yeter… Bu saatten sonra hayatıma girecek insan bu paketi, yani benim yaşamamı kabul edecek biri olmalı.”

Gülben Ergen eski eşi Mustafa Erdoğan ile evliliğini anlattığı söyleşide "Mustafa beni sevmedi" diyor. Doğrudur , kadın bilir sevilip sevilmediğini. Çünkü kadın her sabah uyandığında yüreğine bakar ve orada sevgilisinin goncasını görür. Görmüyorsa o umutla bakmaya devam eder. Sabırlıdır kadın ve koynuna aldığı erkeğin yüreğine de dokunmasını bekler. Lakin erkekler kötü bahçıvanlardır ve gülden pek anlamazlar.

Evlilikte iki ayrı kurum var;biri anne-baba diğeri karı-koca diye ekliyor Ergen. Bu kadar basit ve bu kadar mufassal tanımlanabilir ancak evlilik. Erkekler özellikle evli erkekler düşünsünler koca ve baba kavramları üzerinde. Kadın zaten doğal annedir ama baba olmak için sperma yetmez.

Ağzına sağlık Gülben Ergen.

15 Kas 2013

BİREYSEL HİKAYELER İÇİN ÜNİVERSİTEYE GEREK YOK,MESELA İBRAHİM TATLISES

Bir önceki yazıdaki İbrahim Tatlıses'in ; Urfa'da Oxford vardı da biz mi gitmedik sözü üzerine bir kaç kelam etmek ihtiyacı hissettim.

Birinci mesele;İbrahim Tatlıses'in Oxford takıntısı. Mesela Cem Yılmaz'da Üniversite terk ama kimse bunu dert etmez Cem Yılmaz 'da. İbrahim Tatlıses öncelikle Urfalı yani beyaz türkler için en aşağı tabakadan birisi. Kürt mü bilmiyorum kendisi lakin o bölgeden gelen herkes beyaz türk için, kürt yani ikinci sınıf. Bu ikinci sınıf insan geliyor ve cahil cühela ve aşağılanan soyuna inat beyaz türklerin mahallesine taşınıyor. Cumhuriyetin seçkinci politikalarından ötürü kimse itiraf edemese de bir aşağılık duygusu bünyelere yer etmiş o bölgenin insanında. İbrahim Tatlıses hem kürt hem tahsilsiz hem fakir,üçü bir arada. Beyaz türk mahallesi zoraki katlandığı İbrahim Tatlıses'e arkadan "kıro" dediğinden dolayı (zira kıro kelimesi beyaz türk için kendinden olmayanı aşağılamak için kullandığı bir tabir) İbrahim Tatlıses içten içe bunun ezikliğini içselleştirmiş. Oxford'a gitme argümanı bu eziklikten kurtulamamış bünyenin kadere isyanıdır.Yani İbrahim Tatlıses için beyaz türkleşmenin yolu Oxford yani üniversite (hem de namlısından).

İkinci mesele; beyaz türklerin seçkinci kafası. Hatırlarım Kemer Country İbrahim Tatlıses'e ev satmamakla övünmüştü.(isteyen yirmi yıl öncenin gazetelerini karıştırabilir). Beyaz türk dediğimiz (galatasaray ve robert kolej vs etrafında şekillenen istanbul zenginleri) insanlar kendilerini bu ülkenin efendisi ve doğal olarak sahibi gibi görüyorlar. Bu arkadaşlar aralırına dışardan kimseyi almazlar. Bunların arasına girmek için dönüşmen ve beyazlaşman gerekir. Bu sebepten Galatasaray ve Robert Kolej vb. beyaz türkleşmek için can atan annelerin tek giriş kapısıdır.

DEMEM O Kİ OBAMA ARTIK ZENCİ DEĞİLDİR AMA İBRAHİM TATLISES HALA ZENCİDİR VE İBRAHİM TATLISES'E BU O KADAR ÇOK HİSSETİRİLMİŞTİR Kİ O DEV SES BİLE AŞAĞILIK KOMPLEKSİNE KAPILMIŞTIR.

İbrahim Tatlıses; siktir et sen bunları, seni kıskanıyorlar. Oxford'da okuyup ne yapacaksın biz seni böyle seviyoruz. Oxford sana değil sen Oxford'a bir şeyler katarsın. Sen bireysel bir başarı hikayesisin.

11 Kas 2013

SEYFİ HOCA MUHAFAZAKARLAR VE DEVRİMCİLER ÇUVALLADI DİYOR

Seyfi Hoca köşesinde bir kaç gündür çok önemli tahliller yapıyor (parkta ve evde şiddet gören ve sömürülen insancıklara ne faydası var dersen bir şey diyemem abi) .

Özetle solunda muhafazakarlığın da aynı başarısızlık paydasında eşitlendiğini ve en sonunda paganist kapitalizmin kazanacağını (daimi kazanan) yazıyor.

Yusuf Kaplan'da sahip olma güdüsünün olma haline galip geldiğini yazdı karşı köşede.

Hayırlısı da benim aklım hala parkta kaldı arkadaş.

O kadının(ve benzer bütün hayatlara dokunabilmemiz gerek yoksa anlamsız bir yığın oluruz-olduğumuz gibi-) hayatına karışmayan bir fikir ve kent düzeni ve iyileştirmeyen aynı zamanda adil ve huzurlu olamaz.

Tabi libaralist-kapigtalizmin böyle bir derdi yok.

Cebinde kaç para var senin diyorlar bir şey söyleyince.

PARKTA KADINA ŞİDDET(BİREY OLARAK NE YAPABİLİRİZ BEN NE YAPMADIM)

Bu sabah işe gelirken içinden geçtiğim parkta karşılaştığım bir çift beni dumur etti. Sabahın erken saatleri pek dikkat etmedim sanırım bir yüz metre ilerde parketmiş araçtan indiler. Yanlarında üç-dört yaşlarında bir erkek çocuk. Onları ilk farkettiğimde benden 40-50 metre uzaktaydılar onlara doğru yürüyordum ilk önce adamın tuhaf hareketleri benim dikkatimi çekti. Adam kadına sarılıyor gibi yapıyordu ben de sabah sabah aşna fişna mı yapıyor bunlar derken yanlarındaki çocuğu farkettim ve hemen aşna fişna fikrimden vazgeçtim.

Sonra adamın kadını engellemeye çalıştığını önüne geçtiğini onu durdurmak için çaba sarfettiğini farkettim dikkatli bakınca. Hemen aklımda senaryolar uçuşmaya başladı,olayın her an bir şiddet sarmalına dönüşebileceğini  düşünüyordum bir yandan öte yandan yanlarındaki çocuğu dikkate alarak böyle bir şey olmayacağını umuyordum. Eğer adam kadına vurmaya ya da bıçak ile ya da silah ile saldırmaya kalkarsa ben ne yapacağım diye düşünmeye başladım. Gayri ihtiyari etrafıma bakındım,ortalık ıssızdı yani tek başımaydım ne yapacaksam ben tek başıma yapacaktım. Hemen elim telefona gitti evet polisi aramaya karar verdim fakat polis gelene kadar ben müdahale edecek miydim ? Bunun kararını veremiyordum.Kavgacı biri  değilim hayatımda kavgada etmedim kimseye fiske atmadım (çocukluk yılları hariç). Bu düşünceler kafamda dolaşıp dururken bir yandan onlar bana doğru geliyor ben onlara doğru yürüyordum ,adam beni farkettiği için kadının yanında usul usul yürüyor durmadan ona bir şeyler söylüyordu( o taraftan çıkış yok çıkamazsınız diyordu adam kadında sanane bize karışma diyordu). Ben de onları gözlerimle süzüyor ve bir olay çıkmaması için için için dua ediyordum (çünkü hala ne yapacağıma karar verememiştim tam olarak adama dalacakmıydım mesela) hem kendimi hem çocuğu düşünüyordum aynı anda.

Adımlarımı yavaşalttım ve onların yanından yavaşça geçtim fakat gözüm hep arkada.Bir yandan yürüyorum bir yandan dönüp dönüp arkaya bakıyorum. Böyle yürümeye devam ettik aramızda ki mesafe 200-300 metreye kadar çıktı. Parktan yolun karşısına geçmeden son bir kez bakayım dedim merak ediyorum çünkü aklım özellikle çocukta kaldı,dönüp bakınca adamın gene kadının üstüne çullandığını ve kadına sarılıp onu durdurmaya çabaladığını gördüm ve kalakaldım olduğum yerde. (aklımda gene müdahale etme etmeme fikri mesafeyi düşünüp -aslında korktum - edemeyeceğimi varsayarak biraz vicdanımı rahatlattım) Neyse kadın dişli çıktı ve adama mukavemet etmeye başladı. Adam bu sefer kadına yumruk atmak istedi ve bir yumruk savurdu kadın hiç beklemediğim bir şekilde bu yumruğu savuşturup adama sağlı solu girişti ve okkalı bir sağ kroşe çaktı ve adam sendeleyerek geri çekilmek zorunda kaldı.(bu arada yavrucak annesinin yanında öylece duruyordu). Adam kadınla baş edemeyeceğini anlayınca küfürler savurarak geri döndü ve "ben sana gösteririm" dediğin duydum en son.

Doğrusu kadının adamı dövmesi beni büyük bir vicdan azabından kurtardı eğer aksi olsaydı adama dalar mıydım bilmiyorum.Her ne kadar kadına ya da çocuğa şiddet uygulayanları evire çevire dövesim varsa da fiilen bunu yapabilir miyim bilmiyorum.

Şimdi düşünüyorum (eğer köyde olsak olaya müdahil olurum ama kent hayatı bizi bir birimizden o kadar kopardı ki neredeyse göz göre göre bir şiddet olayına izin verecektim) bu kentte böyle bir olay karşısında ne yapılabilir olay anında ?

İçim acıdı ya ! Trajedimiz işte bu. Makro dertlerle uğraşırken yanıbaşımızdaki gerçeklikten kopuyoruz.

Aklım hala onlarda kadın ve çocuk iyiler mi acaba ?

8 Kas 2013

İMRENDİĞİM İNSANLAR

Duyduğu bir yeni fikri hemen değerlendirip hayatına uygulayanlara imreniyorum.

Allahım beni benden iyi biliyorsun bu gece rüyamda bana çekirdek inançlarımı ve onları nasıl değiştirebileceğimi göster diye dua edip yatan ve ertesi gün rüyada gördüğü inançlarını yazıp onları dönüştüren arkadaşa bilhassa imreniyorum.Saygılar abi.

Lüsid rüya görebilen arkadaşlara çok imreniyorum.(kıskanıyor da olabilirim)

Kolayca para kazanan arkadaşlara imreniyorum.Hele kenarda on milyonu varsa imren imren oluyorum.

Kendisini değiştirmek isteyip bunu başaranlara imreniyorum.

Mutlu ve imanlı olarak ölen herkese imreniyorum.

Vedat Milor'a imreniyorum.

Kadınlara imreniyorum bir gecede sekiz kere orgazm olma yetenekleri olduğu için.

Bir de şu ateist tipler var ya göz göre göre (tıpkı zamanında kilisenin dünya dönmüyor demesi gibi) Allah yok diyorlar ya nasıl bu kadar cesur oluyorlar arkadaş cesaretlerine ve özgüvenlerine imreniyorum.Ben de kendi hayatımı ve inançlarımı yaşamak için bu kadar cesur olsam.

6 Kas 2013

BU YAZIYI YAZMAK BENİ KURTARMAYACAK AMA


İmamı Azamın şöyle bir görüşünü okumuştum doğru hatırlıyor isem şöyleydi: bir mahallede bir ceset bulunur ve katil tespit edilemez ise bütün mahalle bunu tazmin etmekle sorumlu tutulur.


Gölcük'te bayramda
polis sevgilisini görmek için Adana'ya giden öğretmenin evde bıraktığı bebeğinin ölüm haberini hepiniz hatırlarsınız.Bugün bu bebeğin cenaze fotoğrafları düştü internete.

İnsanlar mahalle baskısı felan diye şikayet ediyorlar ama adam gibi mahallelerde yaşamayı becerebilseydik (metropol olunca namümkün,şehirlerinizi büyütmeyin hadsini hatırlayalım) ne güvenlik sorunlarımız olurdu ne de bu tür saçmalıklar. Gölcük metropolden sayılmaz ama metropol komşusu baka baka kararmış.

Ne bileyim o çocuğun ve dana binlerce çocuğun kadının erkeğin vebali boynumuzdadır ve öyle tahmin ediyorum ki Allah hepimizden bunların hesabını soracak.Hepimiz birbirimize emanetiz çünkü.

Komşusu açken tok yatan bizden değildir hükmü var öte yandan komşusundan haberi olmayan biz gafil müslümanlar. Hey yavrum hey.

Affet ya rabbi..

4 Kas 2013

HAYIRLISI NEYSE O OLSUN

"2009 seçimlerinde bir kılıçdaroğlu furyası vardı buralarda. sadece istanbul'a değil, tüm yurda etki etmiş bir havaydı. annem siyasetle ilgisiz, cahil. babam kime oy verirse ona oy verir. kılıçdaroğlu gelecek, chp'liler gelecek, şöyle böyle yapacaklar diye tepkisini ölçmeye çalıştım. amacım bu tutumuna bir iğneleme yapmaktı. tepki vermedi. ben biraz sinirlendim. erdoğan henüz biliyorsunuz alevi dememişti. dedim, oradan kesin tepki verir. o konulara girdim. bana şu cevabı verdi: "hayırlıysa o olsun". cahil dediğim kadın, bana güzel bir ders verdi. hayırlıysa anlayışını pek taşımasam da, çoğunluğun (seçim kuralları çerçevesinde) seçtiği kişiye saygı duyulması fikri o dönem gelişti bende. sarıgül'ün belediye başkanı olabilmesini de o gözle değerlendiriyorum."

Ekşi sözlükte Mustafa Sarıgül ile ilgili entryleri okurken gözümü çarpan bu yorum çok hoşuma gitti. Zira entry giren yazarın cahil annesinin(kendi tabiriyle) "hayırlısıysa o olsun " yaklaşımı maalesef bugünkü neslin aşina olmadığı bir irfan bakışı. Geçen yazdığım gibi saf ve inançlı akıl irfan gözüyle bakar. Bugünkü kör muhalefetin anlamayacağı ve anlamadığı bir olgunluk vardı eski nesillerde. Hoş bugünkü kör muhaliflerde de bir hayli eski nesil var ama irfandan nasipsiz kalmışlar.Nefret duygusu insanı çürütür aklı köreltir kişiyi hoyratlaştırır. Farklılıkları kurtulunacak bir şeymiş gibi görmeye başlamak şeytanlaşmaktır. Bugün benim içimi acıtan şey kör nefret atmosferi. Ortak hayır anlayışı yerine kahrolsun da ne olursa olsun anlayışı bizi cehenneme götürür sadece. 

Osmanlının yıkılması süreciyle başlayan ve cumhuriyet ile devam eden travma ortak irfan iklimini çölleştirdi. Birbirini görmek istemeyen birbirine üstten ya da alttan bakan cemaatler oluştu. 

Allah cümlemize akıl fikir ve irfan bakışı nasip etsin.Memleket için en hayırlısı ne ise o olsun.Amin.

CANAN KARATAY VE BENZERLERİ NASIL BU KADAR KOLAY DOLANDIRILIYOR

Malum,şebeke gözüne kestirdiği kişiyi telefonla arıyor,fonda telsiz ve konuşma sesleri ye emniyet müdürlüğünden arıyoruz ben polisim diyor ya da savcıyım,hesabınızdan PKK'nın hesaplarına para aktarıldığını tespit ettik bir operasyon yapıyoruz siz bu işlere bulaşmazsınız biliyoruz paranızın emniyeti için paraları hesaptan çekin ve bize verin.Özetle bu şekilde yüzlerce kişiyi milyonlarca lira dolandırdılar çoğu yakalandı. Canana Karatay'ı dolandıran şebeke gazetenin yazdığına göre 12 milyon lira dolandırmış bu şekilde.

Peki emniyetin bu kadar yayın yapmasına cep telefonlarına mesaj atmasına ve bizatihi polisin sizi arayıp sokağın ortasına para bırakmanızı istemeyeceğini adınız gibi bilmenize rağmen niye herkes kuzu kuzu bankadan para çekip sokağa bırakıyor ? Hem de bunların içinde emekli hakim ve albay rütbesi olan kişilerde var.

Haşmet Babaoğlu bu konuyla ilgili hafta sonu şahane bir yazı yazdı. Sözüm ona bir uzman görüşünü alıntılayarak uzman diye görüş bildiren çoğu kimsenin palavra uzmanı olduğunu belirterek(bu tespit bana aittir) asıl meselenin ön yargılarımız ve korkularımız olduğunu yazdı.(Okuyunuz)

Mesele 80 yıllık devlet politikamızın ürettiği kültür.Polis ve PKK kelimeleri bir araya geldiğinde aklımız duruveriyor. İnsanlar devletten ölesiye korkmuş,devletten yani jandarma ve polisten. Babaoğlunun deyimiyle devlette oturup bir düşünsün ve kendi payını çıkarsın bu olaylardan.

Çünkü telefonda arayan kişi polis ve pkk kelimelerini bir araya getirdiğinde Canan Karatay'ın deyimiyle hipnotize oluyoruz. Çünkü o anda aklımıza milyon tane şey üşüşüyor ve korkuya kapılıyoruz ve amigdala kontrolü ele alıyor anında, kaç ya da savaş. Karşı taraftakinin dediklerini yaparak hayatta kalma iç güdüsü gereği canımızı koruma derdine düşüyoruz .Beyin devre dışı. Hipnotize kelimesi olayı çok iyi tanımlıyor. Aynen hipnotize oluyor o anda beyin.Dallama uzmanın dediği gibi sosyal ilişkileri zayıf olan bireyler korkular oluşturmuyor zaten devlet yıllarca bu işi gayet iyi yapmış.

Bugün başka akl-ı evvel bir uzman hocaya gönderme yaparak"bir iki kaşık bal yeseydi böyle doladırılmazdı" yönlü demeç vererek hem ayıp ediyor hem de saçmalıyor. Dolandırılan öteki arkadaşlar bal yemiyor muydu ?  Sizin ben uzmanlığınıza tüküreyim ?

1 Kas 2013

ÇOK KOLAY PARA KAZANDIM

Bugünün benim en çok ilgimi çeken haberi PİMCO'nun ceosunun yaptığı açıklamaydı:düşük vergi döneminde çok kolay para kazandım.

Bill Cross'un bu açıklaması doğrusu ağzımı sulandırdı. Ne güzel ya

bir gün ben de böyle bir açıklama yapmak isterim; çok kolay para kazandım hacı.

Milliyet blogta okumuştum sanırım bir hanım yazar fakir zihnini nasıl temizlediğini anlatıyordu. Fakirlik bir zihniyet sorunudur biliyorsunuz yani bilinçaltımızın bir seçimidir. Bu hanım bilinçaltındaki bu kaydı değiştirmek için ne kadar uğraştığını anlatırken şöyle bir cümle kurmuştu: parayla aramı düzeltmek için 47 yaşıma kadar uğraştım şimdi cinsellikle ilgili sorunlarımı düzelteceğim.

Umarım ben bu sene sonuna kadar hallederim 2009'dan beri uğraşıyorum zira.O zaman işte havai fişek zamanı..


NORMALLEŞME VE DUYGULARIN ÖZGÜRCE İFADE EDİLMESİ

Dün itibariyle zorla tıkılmaya çalışıldığımız deli gömleğinin(Meriç Ustanın ifadesiyle) resmen yırtıldığı gündür.(elhamdülillah)

Şiddet,baskı ve yabancılaşmayla geçen bir ömürden sonra herkesin kimliğini özgürce ifade edip yaşayabileceği günlerin şafağındayız,ne mutlu ?!

Çok değil ondört yıl önce baş örtüsüyle meclise giren Merve Kavakçı hanımefendi meclisten atılmakla kalmadı vatandaşlıktan da atıldı,çeşitli bahanelerle. Onu meclise taşıyan partiyi de meclisten attılar sonra.

Kürt artık resmen kürt. Dün gibi hatırlıyorum,darbeci Evren Paşa kürsüden (Erzurumdaydı galiba) onlar dağ türkleri,dağda yürürken karda çıkan kart kurt seslerinden kürt diye isimlendirildiler demişti. Göz göre göre devenin boynunu düzeltmeye kalkmak kadar aptalcaydı bu ülkede 80 yıldır yaşananlar.

Lou Reed'te ölmüş geçen gün onun mükemmel parçasında dediği gibi "mükemmel bir gün"dü.

Not:BDP milletvekili Sırrı Sakık ,Merve Kavakçı'nın resmini kürsünün üstüne koyarak harika bir jest yapmıştır. Bu arada on dört yıl önce meclisten atılan baş örtüsünün bugün alkışlarla karşılanması demokrasi yolunda katettiğimiz mesafeyi göstermesi açısından da manidardır. Başbakanı ve ekibini kutluyorum..