daha doğduğu gün yetersizlik ve eksikliği ile karşılaşan insan yavrusu bakım verene sığınır (hatta teslim olur da diyebiliriz); ihtiyaçlarının ve sevilme talebinin karşılanması dışında, ne olduğunu bilmediği ama olduğunu bildiği bir eksikliğin karşılanmasını umarak. ne aradığını ve bulduğunun aradığı şey olup olmadığını bilemez ama bir ‘eksik’ olduğunu bilir. tamamlanma arzusuyla büyülenmiştir artık o ve sonsuza dek bu arzunun gerçekleşme umudunun verdiği enerjiyle çırpınıp duracaktır. lacan, eksiklikten kaynaklanan ve hiçbir gerçek nesnesi olmayan arzuyu ‘arzu, her zaman ötekinin arzusunun arzusu olarak yapılanmıştır’ diyerek tarif eder ve çocuğun, gereksinimlerini doyuran öteki’nin (anne, ilksel bakım veren) biricik nesnesi olmayı arzuladığını, dolayısıyla kendisi gibi aynı eksiklikle malul öteki’nin eksiğini doldurabilecek fallik nesneyle neden özdeşleştiğini, özdeşleşme çabası içinde olduğunu anlamamızı sağlar. insan diğer hayvanlar gibi ruhsal/bedensel bir gerilimin boşalmasıyla, rahatlamasıyla, doyumla haz alabilir ancak farklı olarak ‘haz ilkesinin ötesinde’ anneden koparılmış olmanın giderilmesi arzusunun imkânsız tatminiyle de jouissance’ı (zevk-keyif) yaşar. örneğin acıda yaşanan paradoksal haz, haz değil jouissance (zevk/keyif)’dır.
insan, eksikliğini gidermek, ‘olabilmek’ için durmaksızın ötekinin kalbinde tüneyecek bir yer arar ve bu arayış onu sonsuza dek ötekinin zevkine mahkum eder. lacan ötekinin zevkine karşı koymak için “arzunu bırakma”/“arzunda ısrar et” der ve ekler; ‘bu özdeyiş, arzuyu en yüce zevk yolunda yüceltmek için cesur bir bildiri olmayıp, aksine zevke karşı tek savunma olan arzuyu terk etmemeye ihtiyatlı bir çağrıdır. zira zevke karşı koyabilmek için arzulamayı durdurmamak gerekir. kısacası ötekinin zevkine ulaşmamak için, en iyisi arzulamayı durdurmamak ve ikamelerle, semptomlarla, düşlemlerle yetinmektir.”
bir başka deyişle annenin yüzünde kendini arayan bebek, orada gördüğüyle nasıl göründüğünü anlamlandırır, kendini kurar. kurulan bu ben (ego) hiçbir zaman özerk değildir ve ‘başkalarının gözünde kurulur, yeniden kurulur’. yani ‘ben ötekidir.’ hepimizin tamamen ayrı, özerk bireyler olduğunu düşünmek; tehlikeli ve yanıltıcı bir umuttur!
en nihayetinde mutluluk gibi özgürlük de ötekinin zevkidir ve bu nedenle her ikisini de mutlak olarak yaşayamayacak olana insan denir.
insan ötekinin zevkine esir düşmüş tek hayvandır."
agâh aydın
not : bu yazı psikeart dergisi’nin – özgürlük temalı- 32. sayısında (mart-nisan 2014) yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder