16 Mar 2015

TEKNOLOJİ BİR KEÇİBOYNUZUDUR YAVRUM, 1 GRAM BAL İÇİN 100 GRAM ODUN ÇİĞNERSİN

amerika'da yaşayan, teknolojiyi kullanmayı reddeden, geleneklerine bağlı topluluk. teknolojiyi kullanmamalarının gerekçesi ise lanetli olduğunu düşünmeleri değil, insanı açgözlü yaptığına inanmaları. bana güzel görünüyor tercihleri, yaşam biçimleri. teknoloji benden aldıklarını geri verecekse ben ondan aldıklarımı vermeye çoktan razıyım diyordu aksi bir adam. ben de yaklaşık olarak böyle düşünüyorum. bilgi işlem çalışanı olmama rağmen teknolojiye direniyorum. evimizde tv yok. akşamları bilgisayarı açmamaya gayret gösteriyorum. sosyal medya kullanmıyorum. kindle kullanmak yerine bir bavul kitap taşımayı tercih ediyorum. gazeteyi yere serip de okumayı seviyorum.. 

teknolojinin getirdiği sözde hız kalp çarpıntısı yapıyor bende. her yerde olup da hiç bir yerde olamamaktan yoruluyorum. kalabalık, arabaların çokça geçtiği, ışıkların yanıp söndüğü, korna seslerinin öfkeli haykırışlara karıştığı, insan seslerinin yitip uğultuya dönüştüğü bir caddede usul usul yürüyemiyorum bile. adımlarım tüm o sözde hıza, hengameye yetişmeye çalışıyor beceriksizce. ve binalar, binalar.. yanıp sönen ışıklı tabelalar. bir de minaresiz bir şehirdeysem yalnız başımı göğe kaldırdığımda mümkün oluyor beni bu kalabalıktan alıp da eve götürecek dirayeti içimde bulmam. eve kendimi attığımda istiyorum ki kendimi dürüp de az açılan bir çekmecenin en dip köşesine yerleştireyim, hep açık duran bir kapının arka koluna asıvereyim..

hal böyleyken, insanların bir yerden bir yere giderken at arabalarını kullandığı, akşamları kandil ışığında yemek yedikleri, ekip biçerek, ihtiyaçları kadarını üreterek hayatlarını idame ettirdikleri bir düzene hayranlık duyuyorum. bununla birlikte o hayata uyum sağlayamayacağımı da biliyorum. çamaşır makinası, bulaşık makinası yok deyince bi durup düşünüyorum mesela. sonra daha neler neler..

aslında bunları anlatmak gibi bir niyetim de yoktu. amish'lerin az sayıdaki resimlerine, şimdiye ait olmadıkları izlenimini veren kıyafetlerine bakıp, gelenekleri hakkında bir şeyler okuyordum. sonra okurken okurken fark ettim ki bu amish'ler pek sevilmiyormuş meğer. dedim ki insan ne tuhaf bir mahluk ya rabbi... benim hayranlık duyduğum ve tercih olarak gördüğüm hayatı bir başkası dayatma ve zavallılık olarak görüyor. bu başka başka hallerde sıkça karşımıza çıkan bir durum. ve işte şunu okuduğumda yazmaya karar verdim: "elinde cep telefonu olan bir amish gördüm. pis riyakar!" abartmış olabilirim, böyle kalmış aklımda. 

müslüman'a meyhanede rast gelinmesine alıştık, şu halde hindu'yu da kebapçıda arar gözlerimiz. yine de bir amish'i elinde cep telefonuyla görmek ve bu sebepten bu adamı ayıplayabilmek çok derin ve yerleşik bir kusur müfettişliğinin tasavvuru olabilir ancak. hani elinde elektrik kablosu görsek adamı oracıkta aforoz etmek hak. başka şeyler söyleyip daha başka yaşamak hep başkalarına mahsusmuş gibi. sözlerimizin iddia ettiğiyle hayatlarımızın ihtiva ettiği hep birmiş gibi. hem ağlamaya hem gülmeye münasip bir hal.

neyse ne diyordum.. bir de gelenekleri varmış amish'lerin: (bkz: rumspringa)
belli bir yaşa geldiklerinde ceplerine bir miktar para konulup gidip başka kültürleri başka hayatları tanımaları isteniyormuş gençlerden. ardından hayatlarına nasıl devam etmek istedikleri soruluyormuş ve pek çoğu kendi kültürleriyle devam etmeyi tercih ediyormuş. dayatma mı demişti biri?

Ekşisözlükten , cemaziyelevvel adlı kullanıcının yukarıda yazdıkları beni alıp taa çocukluğumun elektriksiz akşamlarına götürdü. 

Rahat bırakmazlar ki abicim adamı kendi halimde yaşayım desen.  

Teknoloji beni daha çok mutlu etmedi açıkçası. Hayatımı kolaylaştırıyor mu ondan da emin değilim. O zamanlar sabahtan akşama kadar çalışılırdı ama bu çalışma günlük ihtiyaçlar içindi. Çamaşır yıkanır.hayvanlar yemlenir.yemek hazırlanır.tarlada çalışılır.su kuyudan çekilir,gaz lambasında dikiş dikilir,yama yapılırdı. Hemen hemen bütün ihtiyacımızı kendimiz üretirdik dışardan sadece gaz,şeker ve yağ alınırdı. Aslında dışardan sadece gaz alınırdı. Şeker için şekerpancarı ekilir yağ için de ayçiçeği yetiştirilirdi ve ürünlerin bedelinden düşülmek üzere kooperatifler şeker ve yağ verirlerdi.

Tertemiz derelerim,pırıl pırıl bir havam, gübresiz sebzelerim , dalından yediğim kurtlu ama leziz meyvelerim,kurbağalarım,sineklerim, bahar aylarında bembeyaz papatyalarla bezenen çayırlarım, kuzularım ve içinde sere serpe oyun oynadığım kocaman bir dünyam vardı. Bir de kedim..
Yoksulduk ama yoksun değildik. Her şeyimiz vardı.

Şimdi suyun pet şişelere doldurulup satıldığı vicdansız bir şehirdeyim. Medeniyette...

Kitle imha silahları üretmek vardığımız teknolojik devrimin sonu. 

Eşek arıları soksun medeniyetinize sizi allahsızlar sizi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder