(...) ve tabi 'yürümek' - bu konuda kafamı nasıl bozmuş olduğumu biliyorsun: y ü r ü m e - b i r l i k t e yürüme... -daha ulu bir şey bilmiyorum. -sevişmek bile, bütün yakınlığıyla, yüceliğiyle, güzelliğiyle; ama patlayan ve sönen tutkusuyla, heyecanıyla, doyumuyla, birlikte yürümekten daha üstün değil- hele, bir de, birlikte gidilecek bir yer (bir amaç, bir erek) varsa...
yürüyüş- ne kavram ama!.... (ORUÇ ARIOBA-İLE)
“yürüyüşçünün kırılganlığı fetih ya da küçümsemeden çok temkinli olmaya ya da ötekine açılmaya iter. kesin olan şu ki yürüyen insan genellikle otomobil kullanan ya da trene veya uçağa binen biri gibi kibirli olmaz çünkü attığı her adımda dünyanın acımasızlığını ve yolda rastladığı insanlarla dostça uzlaşma gerekliliğini hissederek asla insan olduğunu unutmaz. yürümek benmerkezcilikten uzaklaştırır ve insanı kırılganlığına ve gücüne götüren sınırlar içinde dünyayı yeniler. olağanüstü bir antropolojik etkinliktir çünkü insanda sürekli anlama, dünyanın yapısı içinde yerini bulma, başkalarıyla olan bağını sorgulama kaygısı uyandırır” (LE BRETON-YÜRÜMEYE ÖVGÜ)
"benim hayat görüşüm papazinki gibidir: "hayat bir yoldur." o yüzden yürüyüşe çıkıyorum. yürüyüşe çıkabildiğim sürece hiçbir şeyden korkmuyorum, ölümden bile. çünkü yürüyebildiğim sürece, her şeyden yürüyerek uzaklaşabiliyorum. yürüyüşe çıkamadığım zaman her şeyden korkuyorum, özellikle de hayattan; çünkü yürüyemediğim zaman benim için hiçbir şey iyi gitmiyor. ben her gün sağlığıma yürüyor ve her türlü hastalıktan yürüyerek uzaklaşıyorum; en iyi düşüncelerime kendimi yürüyerek götürdüm ve şimdi insanın yürüyerek kurtulamayacağı hiçbir can sıkıcı düşünce bilmiyorum. insan sağlığı için yürüyecekse ve o da sürekli bir istasyon ötedeyse- yine de derim ki: yürüyün! ayrıca insanın yürümeyle sağlıklı olmaya, tam yakalayamasa da, mümkün olduğunca yaklaştığı aşikar- fakat hareketsiz oturunca, ne kadar hareketsiz oturulursa hastalanmaya o kadar yaklaşılır. sağlık ve kurtuluş yalnızca harekette bulunabilir. eğer birisi hareketin varlığını inkar ederse, diogenes'in yaptığı gibi, yürürüm. eğer biri sağlığın harekette olduğunu inkar ederse, o zaman bütün hastalıklardan ve itirazlardan yürüyerek uzaklaşırım. yani insan durmadan yürürse, her şey yoluna girer." (KİERKEGAARD)
..hastalar, garipler, bîkesler, yürüyün! hem vücudunuza hem gönlünüze tatlı bir uyuşukluk gelinceye kadar yürüyün. eski masallarda da böyle değil mi? insan, tahammülün, metânetin son merhalesinden sonra demir âsa, demir çarıklı, nerede biteceği meçhul olan bir yola çıkar. bu, insanın eleme karşı son müdâfaa vâsıtalarıdır. kalbinin kırıldığı yeri ebediyyen terk edip yola revân olmak, dâimî hareketle hâtıraları öldürmek...(SAFİYE EROL-KADIKÖYÜN ROMANI)
''hareket etmezsen acı üzerinde birikir'' (BARIŞ BIÇAKÇI)
'yürümenin erdemlerini doya doya tatmalı insan.
yürümekle bedenimizi fark ederiz, o bedeni bize vereni fark ederiz.
yürümek bu bakımdan şükrün ifasıdır.' (KEMAL SAYAR)
''hızlı yürümek istiyorsan yalnız yürü, uzun yürümek istiyorsan yanına birisini al'' (AFRİKA ATASÖZÜ)
“aylaklık, acelesi olan insanın hüküm sürdüğü dünyada bir terslik gibi gözükür. zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş bir kaçış, modernliğe bir naniktir. çılgın yaşam ritimlerimiz içinde bir kestirme yoldur, mesafe almaya elverişli bir etkinliktir.” [LE BRETON-YÜRÜMEYE ÖVGÜ]

İnsan ne kadar kibirli olmadığını söylese de, uçaktaki bir insanla yürüyen bir insan arasında bu açıdan bir fark vardır. en azından uçakta seyahat eden bir kişinin canlı yaşamına ilişkin bir tefekkür geliştirmesini bekleyemeyiz. oysa yürürken o canlı yaşamanın farkına varır, karıncaları görür, onlara basmama hassasiyetini hatırlar, gerektiğinde kargaları seyreder, kedilere selam verir ve kelebeklerin uçuşunu gözlemleriz. bu, bize varoluşumuzun farkına varmamızı sağlar. “toprağa basan ayak, önüne çıkan her şeyi acımasızca ezen ve geçtiği yerde yara izi bırakan araba lastiği gibi saldırgan değildir.” [ LE BRETON-YÜRÜMEYE ÖVGÜ]
"yürümek yatıştırır. yürümede sağaltıcı bir güç vardır. düzenli bir biçimde hep bir ayağı öbürünün ilerisine basma, aynı zamanda kolları ritmik bir biçimde kürek çeker gibi sallayıp soluma sıklığının yükselmesi, nabzın hafifçe uyarılması, gözün ve kulağın yönün saptanmasına ve dengenin korunmasına yönelik etkinlikleri , akıp giden havanın deri yüzeyinde duyumlanışı...bütün bunlar bedenle zihni hiç karşı durulmaz biçimde birbirine yaklaştıran ve ruhu, ne kadar dumura uğramış , zedelenmiş de olsa, büyüten , genişleten olaylardır." (PATRİCK SÜSKİND-GÜVERCİN)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder