Eğer tek bir kitap seçin okumak ve okutmak için denseydi şüphesiz seçimim Candide olurdu. (ilahi kelam bir yana) . Bana göre Voltaire'in ahir ömründe yazdığı bu masalsı eser insanlığın tüm hikayesini özetliyor ve insanlığı kendi zihin bahçelerini yetiştirmeye çağırıyor. Bu kitaptan daha felsefik bir kitap olamaz her paragrafı neredeyse insanın ön yargılarla çalılaşan zihnini yakıp kavuran bir alev topu adeta.

Okuyalı çok uzun zaman oldu o yüzden ekşiden biraz yardım aldım. Hayatın anlamını sorguladığım bu günlerde aklıma düştü tekrar. MEB yayınlarından alıp okumuştum üniversite yıllarında bir yerlerden bulup tekrar okumak lazım kırklı yaşlara erdiğimiz bu demlerde. Aşağıda kitaptan alıntılanan pasajlar vardır ilk pasaj kitabın son cümlesi ve ana fikridir. İkinci pasajda ise çok sağlam bir müslüman eleştirisi vardır (islam değil ) . Günümüze ne kadar uygun ve hala ne kadar güncel bu eleştri.
![]() |
Kitabın orjinal ilk baskısının kapağı |
"bahçemizi yetiştirmeliyiz"
"arkadaşım olan esirler, onları ele geçirenler, askerler, denizciler, siyahlar, habeşler, beyazlar, melezler ve sonunda korsanım, herkes öldürüldü ve ben yarı ölü bir halde, bir ölü yığınının üstünde kaldım. buna benzer olaylar, bilindiği gibi, muhammed'in emrettiği beş vakit namaz kusur edilmeyen üç yüz fersahlık bir bölgede olağan işlerdendi."
"sana ne be adam? bu senin işin mi ki?"
"ama efendim.. dünyada bu kadar acı ve sefalet var. bütün bunlar neden oluyor?" diye üsteler kahramanımız. velakin bilge dervişin cevabı bize umut vermez:
"iyilik olmuş, kötülük olmuş, bundan ne çıkar? padişahımız mısır'a bir gemi yolladığı zaman içindeki sıçanların rahatını düşünüyor mu?"
"insanlar da doğayı biraz bozmuş olmalılar. çünkü insanlar kurt doğmadıkları halde kurt olmuşlar. tanrı onlara ne yirmi dörtlük top, ne de süngü verdi. oysa onlar, birbirlerini yok etmek için süngüler, toplar yaptılar. ayrıca alacaklılar paralarını alamasınlar diye iflas edenlerin mallarına el koyan adaleti de bu arada sayabilirim"
"kaba etlerimden birini yitirmiş olarak, bir papa kızı olduğumu hiç aklımdan çıkarmadan, yokluk ve sefalet içinde yaşlandım. belki yüz kez kendimi öldürmek istedim. ama yaşamı hâlâ seviyordum. bu gülünç zayıflığımız belki en vazgeçilmez düşkünlüklerimizden biridir. çünkü her zaman yere çalmak istediğimiz bir yükü, sürekli taşımaya çalışmaktan, varlığımızdan dehşete düştüğümüz halde, ona bağlanmaktan, kısacası bizi kemiren yılanı kalbimizi yiyinceye kadar okşamaktan daha budalaca bir şey olur mu?"
"bu insanlar (yamyamlar) cizvit olmadığımı öğrenir öğrenmez beni yiyecekleri yerde bin bir iltifat ettiler."
"beni hıristiyan yapan hollandalı din adamları, her pazar günü ayinde, beyaz siyah, hepimizin âdem babamızın çocukları olduğumuzu söylüyorlar. ben soyağacı uzmanı değilim, ama eğer bu vaizler doğru söylüyorlarsa hepimiz amca çocuklarıyız. şimdi siz söyleyin, insan akrabasına bundan daha feci bir davranışta bulunabilir mi?"
" candide:
- insanların, bugün yaptıkları gibi, ezelden beri birbirlerini öldürdüklerine inanıyor musunuz? insanların hep böyle yalancı, hileci, vefasız, nankör, haydut, zayıf, sebatsız, alçak, kıskanç, obur, sarhoş, pinti, tutkulu, kan dökücü, dedikoducu, serseri, bağnaz, iki yüzlü ve budala olduklarını mı sanıyorsunuz? dedi.
martin:
- atmacaların hep buldukları güvercinleri yediklerine emin misiniz? dedi.
candide:
-evet kuşkusuz, dedi.
-peki o halde, atmacalar aynı niteliği hep sürdürmüşlerse, niçin insanların doğalarını değiştirmelerini bekliyorsunuz? dedi. "
''calismak bizden uc buyuk derdi; can sikintisini, kotu aliskanliklari ve fakirligi uzak tutar''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder