5 Ağu 2013

ASİMİLE OLDUK AMA TÜRKE BENZEMEDİK

Ben adigeyim. Annem babam da adige. Onların ataları,atalarının ataları da..

Benden küçük kardeşim dünyaya gelince papuç dama atılıyor doğal olarak. Kıskançlık tavan yapmış. Ben hatırlamıyorum ama annem anlatırdı arada lafı geçince teşebbüs ettiğim suikast girişimlerini. O günkü tarımsal toplumun dayattığı (bunu ayrıca yazacağım) şartlar gereği durum kontrolden çıkabilir endişesiyle halin icabı olarak doğru fakat şahsım gereği son derece travmatik sonuçları olacak olan geçici sürgün kararı verilir ve annemin köyüne(hacıköy) teyzemin yanına gönderilirim 1973 yazında. Bir ay kadar kalmışım ama bana çooook uzun gelmişti. Üç yaşındaydım ve normal bir çocuk o yaşını hiç hatırlamaz ama ben orada geçirdiğim günleri 43 yaşımda hala hatırlıyorum ve o dönemin ve daha gerideki bazı travmaların etkisinden kurtulmak için didiniyorum.

Tek kelime türkçe bilmiyordum ama tek kelime. Hacıköyde adige köyüydü ama köyün yarısı türktü. Sokağa çıkmaktan korktuğumu hatırlıyorum ama sokakta başıma gelenleri hatırlamıyorum onu da teyzem anlatırdı. Tek kelime türkçe bilmediğimden (köyde adigebze bilen yokmuydu benim mahallemde mi yoktu bilemeyecem şimdi) sokağa oynamak için çıktığımda doğal olarak adige lisanıyla iletişim kurmaya çalıştım ,doğal olarak onlarda türkçe bildiğinden beni anlamadılar ve iletişime geçemedik birbirimizle. Çocuklar çok acımasız olurlar bilirsiniz ne konuştuğu anlaşılamayan ben uyuz sokak köpeği muamelesi görüp pis çocuk ne biçim konuşuyor bu denilerek taşlarla kovalanmışım. Teyzemin evinin yanında bakkal vardı bisküvi arası lokum yemeyi çok sevdiğimden bakkaldan lokum ve bisküvi alıp kıstırma yapardık. Bakkala gittiğim bir anı hatırlıyorum mesela; teyzemin dış avlu kapısını önüne geldiğimde korkudan kalbimin güm güm attığını kapıyı açıp açmamakta tereddüt ettiğimi ,dehşete kapılmış bir halde elim titreyerek tahta kapıyı aralayıp sessizce üç metre yandaki bakkala gittiğimi ,o ara sanki bitmeyecekmiş gibi hızlı ve titrek adımlarla bakkala girdiğimi (bakkal adigeydi allahtan) boğazım düğümlenmiş şekilde bisküvi ve lokum isteyip başıma bir iş gelmeden aceleyle tekrar eve döndüğümü hatırlarım. Dış avlunun tahta kapısını kapattığımda güvende olmanın huzuruyla derin bir nefes çekerdim. Bir daha annemi görebileceğimi ve köyüme dönebileceğimi sanmıyordum. Zaten o yaşta bu tür akıl yürütme kapasitem olmadığından benim için her şey ya vardı ya yoktu. Annem yoktu,köyüm yoktu,babaannem yoktu,kardeşim de yoktu doğal olarak. Ve ben dilini bilmediğim bir yerde yapayalnız bir avluya sıkışmıştım. Komşularımız akrabalarımızdı ama onların avlusuna da giremiyordum çünkü hindileri vardı ve hindilerden çok korkmuştum. O dönemde neredeyse dışarıdaki her şey beni korkutuyordu. O avlunun dışında olan her şey. Gökte uçan uçak bile. Uçağın sesini duyduğumda koşa koşa eve girerdim. Burada bir parantez açayım o dönemde hatırladığım bazı olayları teyzem doğrulamadı bu şundan olabilir ,beyin sahte anılar oluşturabilir travma durumlarında.Bilimsel olarak kanıtlanmış bir durum bu. Ben kendime sahte bir dünya kurmuş olabilirim de. Ama duyguları çok net hatırlıyorum.

Tahtadan bir araba yapmıştım bütün gün avluda onunla oynardım. O tahta arabanın gerçeğe dönüştüğünü ve o arabaya binip köyüme anneme döndüğümü kurgulardım. İçim paramparçaydı bütün duygularımı kilitlemiştim. Ağlamıyordum ama çok kederliydim.(yetimin başını okşamak neden bu kadar önemli anlıyorsunuz değil mi). Çok kızgındım muhtemelen ama kızgınlığım içimde düğüm düğümdü. Sesim çıkmıyordu. (bugün hala bağıramam ve stres anında kilitlenirim). (Bugün sadece Irak'ta  beş milyon yetim var  ve hepsinin vebali bu ümmetin boynunda.) Bazı geceler düşündüğümde ya da çalışma yaptığımda hala o avluda sıkışıp kaldığımı hissederim. Bu da benim imtihanım sonunda anneme de köyüme de döndüm şükürler olsun tümden de gitmiş olabilirlerdi. Köye döndüğümde herhalde süt dökmüş kediye dönmüşümdür.

Teyzemin demir parmaklıklı pencerelerinin içine oturur elime aldığım tencere kapağı ile bütün gün şöförcülük oynardım avluda olmadığım zamanlar. (bugün hala araba kullanamıyor olmama tuhaf geliyor şimdi düşündümde tır şöförü olup yollara vurmam gerekirmiş aslında)

İlkokulda adige lisanıyla konuşmak yasaktı,anadilini konuşan dayak yerdi ve dilimizin ne kadar pis türkçenin ise medeni bir dil olduğu o yüzden türkçe konuşmamız gerektiği öğütlenir ve öğütlenmkele de kalmaz dayatılırdı.

Bugün benim en küçük kardeşim anadilini zar zor konuşuyor çocuklarım ise asla konuşamayacaklar. Dışarı çıkmaktan korktuğum o sokaklar bizi yuttu. Ama nihayetinde dönüştüğümüz şey türkçe konuşan amerikalılar. Bu ülkenin ezik dinsiz ve ruhsuz eliti de anglo-amerikan kültürü içinde asimile olduğu için ironik bir şekilde hepimiz asimile olduk. Tabelalarımız bile ingilizce oturduğumuz site isimleri de hakeza. Gittiğimiz lokantalar giydiğimiz markalar da. Devekuşuna döndük ama ne deveyiz ne kuşuz.

Hacıköy teyzemin evi o avlu incir ağacı bahçedeki hanımeli ve güller,hindiler ve bakkal hiçbiri kalmadı. Ama benim içimdeler hala


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder