30 Oca 2018

YAŞAMA AÇILMAK

(uzun uzun yazmak istiyorum hayat hikayemi bu yazı belki başlangıç olur. yazdığımda bu hikayeyi pek çok kişi kendinden bir şeyler bulacak eminim. hepimiz doğduk ve bebek olduk ve üç aşağı beş yukarı benzer travmalardan geçtik. kimimize talih güldü fazlaca travma deneyimledik.)

Bana 47 yıllık hayatım şunu öğretti,neredeyse hepimiz denizin kıyısında oynaşan ama denize girmeden plajdan ayrılan insanlarız. İçine doğduğumuz kültürün maskelerini hiç çıkarmadan kendi yüzümüzü hiç görmeden göçüp gidiyoruz.

Yaklaşık dokuz yıl önce bir rüya görmüştüm,rüyanın tabirinden çıkan sonuç yaşama açılmak istiyor oluşumdu. Yaşama açılmamı engelleyen şeyler ise; duygu ve düşüncelerimi ifade ettiğimde başkaları ne der onları incitir miyim endişesi ve kendim için bir şey ister ve yaparsam başkaları buna ne der korkusu ile beraber para kazanmaktan duyulan dehşetli korkuydu.

değerli dostlar,bu blogta defaatle paylaştığım ve ilgilenenlerin çok iyi bildiği gibi doğumla beraber beynimiz dış dünyayı algılamaya başlıyor ve bildiğniz gibi dakikada 20 ila 50 bin arasında sinaps atıyor. limbik sistemimiz -savaş-kaç ikiliği içinde hayata karşı genel tavrımızı belirleyecek anayasamızı oluşturuyor. biz dört-beş yaşlarına geldiğimizde ise beynimiz (bilinç dışımız) hayatımızın bundan sonrasını nasıl geçireceğimiz ile ilgili bütün projeksiyonunu tamamlamış oluyor. 0-2 yaş aralığında beynimizin ve amigdalının yaptığı kayıtları ileriki yaşlarda değiştirmek çok ama çok zor oluyor. biz büyüdüğümüzde asılnda kadermizde belirlenmiş oluyor bir nevi. bilinçimizin devreye girmesi çok ileri yaşlarda oluyor ve bu da bilinç dışımızın kontrolü altında. yani 0-2 yaş aralığında yaşanan travmaların etkisinin ileriki yaşlarımızda  temizlenmesi neredeyse imkansız (kendimden biliyorum).ben yaklaşık on yıldır tespit ettiğim travmalrımı iyileştirmekle uğraşıyorum.

duygularımızın ifade edilmesi,dile ne kadar kolay geliyor? öncelikli sorun ifade ettiklerimiz kendi duygularımız mı yoksa öğerinilmiş refleksler mi? önce bunu tespit etmek gerek.sonra duygularımızı nasıl ifade edeceğiz,bunun üstünde düşünmek ve çalışmak gerekli.Şu hayatta öğrendiğin en temel gerçeklik en insani olan durum en hayati olan şey ne derseniz(bedensel zaruretler hariç) duygularımız ve düşüncelerimizi özgürce ifade edebilmemiz derim.bu paha biçilemez bir şey. şunu gözlemledim ki pek çok hastalığın pek çok psikozun temelinde ifade edilemeyen duygular var.

(bu sayfalarda paylaşmıştım tekrar olacak) ben ilkokula giderken kompozisyon yazılısından 1 almıştım ( o zamanlar okullarda kompozisyon dersi vardı not sistemi de beşli sistemdi en düşük not 1 en yüksek not 5 ti) başarılı notlara alışmış olan rahmetli babam çok bozuldu bu işe ve üşenmeden öğretmene hakkımda bir mektup yazdı ve bu mektubu alıp öğretmene vermemi söyleyerek beni okula yolladı.mektubun son cümlesi "eti senin kemiği benim" klişesiydi. "ölü adam yürüyor"(dead man walking) diye bağırılırmış Amerikanyada idam mahkumu koridorda idam sehpasına doğru yürürken,benim için o gün evden okula giden 200mlik yol tam bir ölü adam yürüyor yolu olmuştu. yer yarılsa gök çökse de ben okula varamasam diye iç geçirmiştim. ne gök çöktü ne yer yarıldı ben o mektubu boğazım düğümlenerek öğretmenime verdim. boğazımdaki o düğüm (1997 yılında askerdeyken muvakkaten çözüldüğü yıl hariç) ta 2009 yılında R.Şanal Günseli'nin "Kuantum Sıçrama" kitabını okuyup oradaki çalışmayı yapana kadar da çözülmeden öylece durdu ifade edilemeden. Bakın on yıldır iyi kötü blog yazabiliyorsam Twitter hesabı açıp duygularımı ve düşüncelerimi paylaşabiliyorsam hep bu travmanın etkisinin ortadan kalkmasından. Bu tabiki artık tüm duygularımı özgürce ifade edebildim demek değil çünkü başka travmalarımda var çok şükür. Sadece yazı yazmakla ilgili blokajı çözmüş oldum. Ama hayatımda bir devrimdir.(sihir gibi bir şeydi on dakikada 33 yıllık düğüm buhar oldu uçtu gitti. tabi göz yaşları ve hiçkırıklar eşliğinde bir patlamayla)

yaşam; ifade edilen duygu ve düşünceler toplamı . "ben" dediğin her ne kadar kurgu da olsa kurgunun bile kendini ifadeye ihtiyacı var. Freud'un dediği gibi ,bastırılan duygular asla kaybolmuyor ve ileride şekliin ve zamanını kestiremediğin bir anda bir semptomla kucağına oturuveriyor. 

Şimdilik burada kalsın,devam edeceğim..

siz de içinize bakın ifade edemeyip içinize tıktığınız bir duygunuz var mı bakın varsa hiç durmayın onu ifade edin mümkünse muhatabına değilse aynada kendi kendinize ona söylediğinizi hayal ederek(hemen hemen aynı etkiyi gösteriyor) birkaç kere tekrar edin. net ve kesin cümlelerle. mezarda işimize yaramayacaklar salın gitsin..özgürlüğe giden ilk yol budur. (yazarak yapmanızı öneririm)

Not:yukarıda bahsettiğim çalışmayı yaptıktan sonra bendeki kronik kabızlık ve migren de kendiliğinden iyileşiverdi. ifade edilmeyen duygu migren ve kabızlık olarak bedene hapsolmuştu demekki.

rene magritte ile ilgili görsel sonucu
rene magritte-hafıza 1948




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder