17 Oca 2014

SUFİ İLE HİZMETÇİ (MESNEVİDEN)

Sûfî ile Hizmetçi


Bir sûfî seyahate çıktı. Dönüp dolaşırken, bir gece yolu bir
tekkeye uğradı. Orada misafir oldu. Hayvanını ahıra bağladı.
Kendisi de başköşeye geçip oturdu. Tekkedeki diğer dervişlerle
birlikte tasavvufî edeplere göre, ilâhî feyzi talep ettiler.
Zikir ve sohbet bittikten sonra sûfîye sofra kurdular. Yemeği
görünce, sûfînin aklına hayvanı geldi. Hizmetçiye, ''Ahıra
git, hayvana saman ve arpa ver'' dedi. Hizmetçi, ''Eskiden
beri bu işler benim işim. Söylemenize bile gerek yok'' dedi.
Sûfî, ''Arpayı ıslatıp ver. Hayvancağız yaşlıdır, dişleri
kesmez'' dedi. Hizmetçi, ''Lâ havle... Gereksiz konuşuyorsun.
Tarif ettiğin şeyleri herkes benden öğrenir'' dedi. Sûfî,
''Önce sırtından semeri al, yaralarına da merhem sür'' dedi.
Hizmetçi, ''Lâ havle... İşimi bana tarif etme. Ben senin gibi
yüz binlerce misafir ağırladım'' dedi. Sûfî, ''Eşeğime su
vermeyi de unutma. Yalnız verdiğin su ılık olsun'' dedi.
Hizmetçi, ''Lâ havle... Artık senden utanıyorum'' dedi. Sûfî,
''Arpasına da azıcık saman karıştır'' dedi. Hizmetçi, ''Lâ
havle... Efendi, sözü kısa kes'' dedi. Sûfî, ''Eşeğimin
yattığı yerleri de güzelce bir süpür. Taş ve gübrenin üzerine
yatmasın. Yattığı yer ıslaksa biraz kuru toprak dök'' dedi.
Hizmetçi, ''Lâ havle... Baba, yetti artık. İşi bilen kimseye
tavsiyeye gerek yoktur'' dedi. Sûfî, ''Kaşağı ile sırtını
güzelce tımar etmeyi de unutma'' dedi. Hizmetçi, ''Baba, artık
utan. Biz işimizi biliyoruz. Hemen arpa ve saman getirmeye
gidiyorum. Sen keyfine bak, eşeğini bana bırak'' dedi.
Hizmetçi sûfîyi yatırdı. Uykusu ile baş başa bıraktı. Ne eşeğe
baktı ne de ahıra uğradı. Ortalıkta külhanbeyi gibi dolaşan
arkadaşlarının yanına gitti. Sûfînin eşeği için istediklerini
anlatıp gülüştüler. Sûfiyle alay ettiler.
Sûfî ise, yol yorgunu olduğundan hemen uykuya daldı. Gece
boyunca eşeğiyle ilgili kötü rüyalar gördü. Bazan eşeğini
kurtlar parçalıyor, bazan da eşeği bir kuyuya ya da çukura
düşüyordu.
Bir ara hafakanlar içersinde uyandığında ahıra gidip eşeğini
kontrol etmek istedi, fakat dervişler evlerine çekildiğinden
tekkenin bütün kapıları kapalıydı. Yapacak bir şey yoktu.
Şöyle düşünerek kendini sakinleştirdi.''Bu hizmetçi bizimle
aynı sofraya oturup yemek yedi. Aynı sofraya oturanlar
birbirini aldatmaz.''
Sûfî bu vesveseler içinde uyurken eşeğin durumu çok kötüydü.
Yol yorgunluğunun yanında bütün geceyi aç olarak geçirdi.
Sırtındaki palanı ters dönmüş, taş toprak içerisinde ıstırap
çekiyordu.
Sabah olunca, insafsız hizmetçi ahıra geldi. Eşeğin palanını
düzeltti, ucu sivri bir sopayla birkaç kere dürttüğü eşek, can
acısıyla yerinden doğruldu.
Sûfî eşeğine binip kervana katıldı. Yola koyuldu. Biraz sonra
bütün gücünü yitiren eşek, adım başı yüzüstü yere kapaklanmaya
başladı. Herkes eşeğin hasta olduğunu sandı.
Biri eşeğin kulağını burdu, biri damağında yara var mı diye
baktı. Diğeri nallarının arasına taş girip girmediğini kontrol
etti. Bir başkası da gözünde leke var mı diye araştırdı.
Hiçbir şey bulamayınca sûfîye sordular: ''Ey sûfî! Hani sen
eşeğinin sağlamlığıyla övünüyordun? Ne oldu buna?'' Sûfî,
''Eşek bütün gece ‘lâ havle' yediği için bu duruma düştü.
Eşeğin geceleyin yemi yiyeceği ‘lâ havle' olursa, gece yaptığı
tesbihin secdesini gündüz yapar.''

Bu kıssada sûfî Allah yolunu talep eden kişidir. Eşek onun
nefsidir. Hizmetçi, nefsi terbiye edecek olan şeyhtir,
mürşiddir.
Gerekli olgunluğa ulaşamamış, dünyalık bazı menfaatler için
insanları aldatan sahte şeyhlere karşı dikkatli olmak gerekir.
Sahte şeyhlerin peşinden gidenler, hikâyedeki eşek gibi ilâhî
feyizden yana aç kalırlar. Hem de tasavvuf yolunda ilerlemek
şöyle dursun, her adımda yere tökezleyip düşerler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder