11 Eki 2017

TEKFİR EKONOMİSİ;BİZİM KUTSAL MAZERETİMİZ

.................................

Ahretliğim dediğim bir arkadaşım var. Onunla sürekli konuşup dururuz yolsuzluktan. Ayakları sımsıkı yere basan bir kadındır. Onun yolsuzluğa verdiği anlamla, benim verdiğim hep başka oldu. Ama bir noktada hep anlaştık. Yolsuzluk, çürüme yukarıdan aşağıya oluşacak iş değil. Evvela bir talep olarak toplumdan gelmedikçe yukarıdakilerin yolsuzluk yapmaları hiç kolay değil. Çürüme hedonist bir talep olarak dalga dalga yayılır toplum dediğimiz ummanın en diplerinden. “Nasılsanız öyle idare olunursunuz.” Bu hadisten daha iyi bir popülizm tarifi bilmiyorum.
Başımıza gelenin bir de bu tarafı var demek istediğim. Yıllarca emek emek örülmüş o çürüme talebi kendi iktidarını üretti bir şekilde. AKP’ye ve dile getirdiği her bir “dava” cümlesine bu çürümenin tercümesi diye bakmak, “ah ya ne oldu bu dindarlara” şaşkınlığından çıkmanın ilk adımı. Olan oldu. Ama bunu bizzat kendileri yaptılar. Bu “zulmün” değil, hırsın sebep olduğu bir manzara. İnancın değil, inkârın. Aşkın değil kösnül bir çürüme iştiyakının sebep olduğu...
Yani “gençleri din yorgunu yaptık” demek için biraz geç. Fakat “metal yorgunluğu”ndan sonra gelen “din yorgunluğu” hiç anlamsız değil. Galiba din de ona iman edenden çok yoruldu artık. Bir dinin ona inanan herkes için bambaşka bir anlama gelmesi kadar güzel bir şey olamaz. Bir din ne kadar çok anlam üretirse o kadar inanılası olur çünkü. Fakat hep birlikte gördüğümüz üzere bu din uzunca zamandır anlam üretmekten vazgeçmiş, koca bir mazerete dönüşmüş sanki.(ayşe çavdarın, +gerçekte yayımlanmış makalesinin son üç paragrafı)

birkaç ismi dışarıda bırakırsak bu ülkenin dindarları şuncacık makale kadar bile kendileriyle yüzleşmedi. akılsızlığın vadisinde toptan çürümedeler...müstehakları mı? evet.
BOKLARINDA BOĞULUYORLAR...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder