4 Oca 2016

MİKROP AĞAÇ İNSAN VE SUYUN HAFIZASI(FARKINDALIĞINIZIN ARTTIĞI İYİ SENELER)

Suyun hafızası

04 Ocak 2016 Pazartesi, 01:56:01 Güncelleme:08:49:54
Neva Çiftçioğlu Banes

Neva Çiftçioğlu Banes


NEWTON’un başına elma düşmüş “Demek ki yerçekimi var” demiş... İşte tam bir bilim insanı. “Neden” denilince “çünkü”nün ardından bilimsel bir açıklama getiriyor, tüm dünya sonsuza dek bu açıklamayı bir sonraki benzer araştırmalarda temel olarak kullanıyor. Hayatım boyunca bilim okudum ama “Bu elma neden düştü?” diye bana sorsaydılar (ve de ben Newton açıklamalarını bilmiyor olsaydım), “O elma hayatın devamı için düşüyor, içindeki çekirdeklerin toprağa ulaşması gerek” diyerek basitçe yanıtlardım galiba. Düşünce tarzı, hayata bakış açısı, farklı sorgulama, farklı yargılama, farklı birikim sorulan sorulara yanıtları da değiştiriyor. Bilim dünyasında “standart araştırmacılar” ın yanı sıra alanındaki son derece önemli buluşlara ve de sorulan sorulara “düşünürlük”vasıflarıyla anlam yükleyen süper beyinler vardır. Örneğin Albert Einstein, Carl Sagan gibi isimler “2+2=4” demekle kalmayıp bilimi filozofik yaklaşımlarıyla da renklendiren nadir bilim insanlarındandır. Bilimin yanıtsız kaldığı yerde ya da akıllara durgunluk veren açıklamalarla gündeme geldiğinde paniğe kapılmak yerine yorum yapabilmek, bildiklerimizin dışında düşünebilmeyi denemek aslında işin en zevkli tarafı. Birazdan anlatacağım bilimsel bulgular yaklaşık son 20-25 yıldır gündeme gelen ama maalesef tartışılmadan, yorum yapmaktan kaçınılan bilgilerdir. Yılın ilk bilimyorum köşesinde bu bilgileri gündeme getirmemin amacı ise 2016 yılında hayata bakış açımıza yeni bir perspektif eklemektir. Bu yıl klasik bilim haberlerinin yanı sıra bu tür haberlerle de zaman zaman karşınıza çıkmaya kararlıyım.
Gelelim bu haftaki konumuza: Suyun bir hafızası var mı?
Konuyla ilgili çalışma ilk kez 1988 yılında Fransız immünolog Jacques Benvenistetarafından Nature Dergisi’nde yayımlandı. Her yeni buluşta olduğu gibi bilim dünyası bu araştırmanın tamamen saçmalık olduğunu ve bu kadar komik bir yaklaşımın Nature gibi önemli bir dergide yayımlanmasının tam bir fiyasko olarak tarihe geçeceğini dile getirmişti. Özetle Benveniste suyun içerdiği her maddeyi hafızaya kaydettiğini o maddenin sudan ayrıldığında bile hafızasında bütün özelliklerini taşıdığını, örneğin suya bir zehir yerine sadece zehrin frekansı yüklendiginde bile zehrin kendisi eklenmiş gibi içine konulan sinekleri öldürdüğünü tespit etmişti.
Aynı yaklaşımla homeopatiyle uğraşanlar da hastaların tedavisinde kullanılan ilaçların suda artık ilaçtan eser kalmayacak kadar sulandırıldığında daha başarılı bir tedavi sağlayacağını çünkü yan etkilerin yok olacağını ama ilaç gören suyun (tedavi edici) etkisinin kaybolmayacağını iddia etmekteydi. Bilim dünyası bu tartışmaları yıllarca sürdürdü. Daha sonra Dr. Masaru Emoto sözcüklerin ve duyguların su üzerindeki yapısal değişikleri üzerinde çalışarak bilim dünyasını şaşırttı. Halk arasında ilginç karşılanan bu bilimsel incelemeler yıllarca “şüpheli araştırmalar” sınıfından kurtulamadı. 2013 yılında Almanya’da Stuttgart Üniversitesi konuyu tekrar gündeme getirdi ve Benveniste’nin tüm araştırmalarını tekrar ederek aynı sonuçları aldıklarını ilan etti. Yapılan araştırmada aynı kaynaktan alınan su değişik öğrencilere verilerek bir camın üzerine damlatmaları istenmiş. Her öğrencinin damlaları donarken farklı şekilde kristaller oluşmuş. Aynı su, niçin damlatan kişiye göre değişiklik gösteriyor sorusunu sadece daha önce gerçekleştirilen Dr. Emoto’nun çalışmalarıyla açıklayabilmişler. Başka bir çalışma da suyun içerisine bir çiçek atıp bir süre bekledikten sonra alınan damlalar üzerinde yapılmış. Her damla donarken içerdiği çiçeğe benzer şekilde kristalize olmuş. 2015 yılında da benzer araştırma Max Plank Enstitüsü’nde gerçekleştirilerek benzer sonuçlar elde edilmiş. Geçtiğimiz aylarda konu üzerine yapılan yorumları araştırdığımda geçen senelerde sayfalar dolusu olumsuz eleştiri yapan kişilerden tek bir yorum bile gelmediğini fark ettim. İşin ilginç tarafı ise medyanın da konuya hiç eğilmemiş olması. Oysa (hâlâ tartışmalı bile olsa) bu şoke edici, bir o kadar da düşündürücü bilgilere insanlığın ne kadar çok ihtiyacı var. Suyun hafızası olduğunu ve de kişiye göre, söylenen çirkin ve güzel söze bağlı olarak yapısının değiştiğini düşünsek belki; a.) Atıklarla kirleterek çirkinleştirdiğimiz suyun filtre etsek de hafızasında çirkinlik olduğunu, yudumlarken kendi çirkinliklerimizi yudumladığımızı, o yudumların hücrelerimiz tarafından absorbe edildiğini düşünürüz. b.) Yaklaşık % 75’i su olan vücudumuzda bazı hastalıkların neden oluştuğuna değişik bir açıklama getirebiliriz. Ve bu düşencenin ardından umuyorum ki “çevre kirliliği”dediğimizde “Adam sende” demekten vaz geçeriz.
Yeni yıla, doğadaki bazı fenomenlere her zaman bilimle açıklama getiremediğimizi kabul ederek girmemiz bile hepimize çok mesafe aldırır. Ufuklarımızı genişletici çok bilimli bir yıl diliyorum...

BİR GARİP BİLİMSEL BULGU
YENİ bir şey öğrenirken sağ yumruğunu sıkanlar ve de o öğrendiği konuyu hatırlamak için sol yumruğunu sıkanlar, öğrenmekte de hatırlamakta da yumruklarını sıkmayanlardan daha başarılı oluyormuş.

Mikrop, ağaç, insan

14 Aralık 2015 Pazartesi, 06:49:30 Güncelleme:08:45:34
Neva Çiftçioğlu Banes

Neva Çiftçioğlu Banes


İŞ ve eş gereği ABD Houston Teksas’ta yaşıyorum. Geçen hafta başımdan geçen ilginç ve gerçekten çok etkilendiğim olay, evime yakın bir postanede gerçekleşti. Yeni yıl hediyesi olarak internet aracılığıyla satın aldığım kol saati paketten camı çatlamış çıkınca, vakit kaybetmeden derhal iade formunu doldurup soluğu postanede aldım. Postaneye girdiğimde 20-25 kişi kuyrukta hizmet bekliyordu. Burada Noel de yaklaştığı için marketten bir ekmek bile alınsa mecburen onlarca insan arkasında sıraya dizilip normalden çok daha uzun süre beklemek zorunda kalınıyor. Hizmet eden sayısı sadece 2 kişi olunca, hele bir de hizmet edenler işinden, canından bezmiş bir suratla ve isteksizliğin yansıdığı süratle iş görünce bekleme süresi sabırları zorlayacak düzeye tırmanıyor. Girdiğim kuyrukta arkama döndüğümde bir 30-35 kişinin daha geldiğini gördüm. “Neyse, en azından ortalardayım” diye sevinme payı çıkardım. Tam 40 dakika sonra sıra bana geldi. Paketi görevliye uzattım, “Adresler üzerinde yazılı” dedim. “Paketi neden bantla kapatmadınız?” diye sordu. Girişteki “Paket içeriğini görmek isteyebiliriz. Lütfen paketlerinizi açık bulundurunuz” uyarısını gösterdim. Sesini yükselterek sinirle“Kapıda ne yazdığını iyi biliyorum. Derhal paketinizi bantlayın” dedi. Sıradaki herkes artık bizi dinliyordu. Yanı başındaki bantı göstererek, “Rica etsem verebilir misiniz?” dedim. Yanıt yine aynı yüksek sesle geldi: “Hayır, o bant bana ait, müşteri kendi bantını kullanacak!” “Yanımda bant yok, sizin bant için para ödesem...” dediğim an görevli hanım sesini daha da yükseltti. 3 adım ötede, bir ayakkabı kutusu büyüklüğündeki, sadece paketleme servisleri için yapılmış 20 dolarlık bantı işaret ederek satın almamı istedi. “15 santimetrelik kutu için bana o bantı aldırmanız size mantıklı geliyor mu?” diye sordum. “Bantı al ve derhal sıranın sonuna geç!” diye bağırırken sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Aynı hışımla kuyruktaki bir sonraki kişiyi (“Sıradaki” anlamına gelen) “Next!” diye çağırdı. İşte o an dondum kaldım... Çünkü sırada hiç kimse ilerlemedi. Sıranın başındaki beyefendi, “Şu kutuyu derhal bantlayın ve hanımefendinin işini bitirin önce” dedi. Görevli öfkeyle bağırıyordu: “Anyone else... Next!” 30 kişi yerinden kıpırdamıyordu. İkinci görevliye de gitmiyorlardı. Hizmet durmuştu. Sıradan bir yaşlı bayan, “76 yaşındayım ve dizlerim ağrıyor, ama o bayanın paketini bantlayıp görevinizi yerine getirmediğiniz sürece buradan bir adım atmıyorum” dedi. Görevli elimden paketi sinirle çekip kutuyu benim söylediğim postane bantıyla yapıştırdıktan sonra ödememi alana kadar karmakarışık duygularla kalakalmıştım. Neredeyse ağlamak üzereydim. Sıraya dönüp “Thank you all”(Hepinize teşekkürler) diyebildim sadece... Gülümseyerek el salladılar.
Dışarı çıkıp arabama oturunca kontağı çalıştırmadan bir süre park yerinde düşündüm. Herkesin işi gücü var. Nasıl oldu da tek bir kişi “Acelem var” diyerek sıranın önüne atlamadı? Nasıl oldu da onca kişi bir kişiye yapılan haksızlık için tepki gösterdi? O sırada benden hemen sonraki yaşlı beyefendi işini tamamlamış, dışarı çıkmıştı. Arabama yaklaştı, pencereyi açtım. Gülümseyerek kafamdan geçen soruları yanıtladı: “Size yapılan bu yanlış için üzgünüm. Doğada hayvanlar, ağaçlar ve hatta mikroplar birbirleriyle bağ içerisinde hareket ederken biz insanlar birbirimizden çok koptuk. YANLIŞ, anında tespit edilerek sineye çekilmeden, derhal toplu olarak tepki gösterilmez ise ‘NORMALLEŞTİRİLİR’. O hizmet eden bayan bir dahaki sefere yanlış yaparken iki kez düşünecek. Biz görevimizi yaptık. Hadi size iyi seneler...”
Benimle konuşan beyefendinin bu sözlerinin hemen ardından bu hafta sizlerle paylaşmak için bilimsel haberlere göz atarken (tesadüf olarak) karşıma çıkan makaleler ise hakikaten kayda değer... İşte o makaleler arasından sizler için seçtiğim 2 tanesi...
MİKROPLAR ARALARINDAKİ 'KARAKTERSİZ'İ SEÇEREK GRUP DIŞI BIRAKIYOR
“MİKROBİYAL hayatta” değişik bakteri türleri, bulundukları ortama amino asit ve vitamin salgılayarak birbirlerine besin sağlar. Max Planck Enstitüsü bilim insanları, bu tür (biyofilm oluşturan) mikroskobik canlıları incelerken ilginç bir gözlemde bulunmuş. Bakteri grubu içerisinde birbirlerine besin sağlayarak oluşturdukları müşterek yaşamın kurallarına uymayanlar, ortama diğer bakterilere uygun besin salgılamayanlar (ama ortamdaki besini tüketenler), çalışkan bakterilerce derhal gruptan izole edilmiş. Etraflarına salınan kimyasal bir bariyer ile besin kullanmalarını durdurmuşlar. Bu son derece ilginç bilimsel bulgunun detaylarını The ISME Journal’ın Aralık 2015 baskısında bulabilirsiniz.
BİTKİLERDE STRATEJİK KARAR VE İLETİŞİM VAR
PRINCETON Üniversitesi araştırmacıları, geçen hafta bitkilerin “akıllı” olduğunu iddia eden araştırmalara bir yenisini kattı. Öyle görünüyor ki o toprağa kökleriyle sımsıkı sarılmış ve son derece pasif görünen “beyinsiz” bitkiler, aslında belli bir stratejiyi takip ederek karar bile verebilmekte. Nature Plants isimli bilimsel dergide geçen hafta yayımlanan makaleye göre, bitkiler yaşadıkları ortamda olan değişikliklere bağlı olarak bilim insanlarının “O bitki türüne göre imkânsız”dedikleri biyolojik sentezleri bile gövdelerinde gerçekleştirebilmekte. Araştırma yöneticisi Dr. Lars Hedin“Bitkiler atmosferdeki nitrojeni bile kullanarak kendilerine besin oluşturabilecek değişimleri ‘Mutasyon’ diyemeyeceğimiz kadar kısa bir sürede gerçekleştirebiliyorsa, köklerine belli toprak bakterilerini ‘Gel bana yardım et’ diyerek davet edebiliyorsa, yanındaki bu döngüyü henüz başlatamamış, ölmek üzere olan başka bir bitkiye kökleriyle yardım edebiliyorsa kimse kusura bakmasın, ben bu yeryüzünün güzel canlılarına ‘Akılsız’ diyemem” diyor. Kendisinin bu yorumunu dinledikten sonra “Bitkilerin ortama uyumunun ‘akıllılık’ olarak gösterilmemesi gerektiğini savunan meslektaşlarına ise tek cevap veriyor:“Yeterince bitkilerle çalışmamışsınız dostum.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder