
Gandhi ,Güney Afrikada trenden atılana kadar kimliğinin farkında değildi. İngiliz okullarında ,ingilizlerden bir farkı olmadığına inanmıştı lakin hayat kimliğini yüzüne çarptı. O gün Gandhi ahmaklık uykusundan uyanmıştı...
Sonra olanları bliyorsunuz...
Ya müslümanlar olarak ve türk-müslümanlar olarak kaç trenden daha atılmamız gerekiyor ahmaklıktan uyanmak için ???
Düşünüyorum da uzun zamandır ne ara salaklaştığımızı bulamıyorum. Hayatı ıskalayarak ne inşaa edilebilir ? Bu hakikati ne ara unuttuk.
AB'nin bizi gerçekten alacağını düşünen saf ! insanlar var bu ülkede. AB'nin bir ekonomik ve siyasi bir birlik olduğunu sanan demokrasi kelimesinin beyinlerini uyuşturduğu pek eğitimli pek avrupalı bir kitle hayat sürüyor bu çilekeş topraklarda. Aldanmak kader midir ?
Selahattin Demirtaş'ın bile arkasından gidecek kadar beyinsiz bir kitle...
İşte bu hamakat müptelası kitlenin bir de bizim mahallede yaşayan bir hayli kalabalık benzerleri var. Avrupaya girince demokrasi ve özgürlük güneşinin ışığıyla pırıl pırıl bir hayata kavuşacağımızı düşünen kitleye muarız şeriat gelince bütün dertlerimizden bir anda kurtulacağımızı , halifemiz olunca yekvücut küffara galebe çalacağımızı haşa cenabi hakkın gökten melekler indirerek bizi kutsayacağını ciddi ciddi zanneden bir kitle de hayat sürüyor.
Fatma Barbarosoğlunun bugünkü şahane makalesinde altını çizdiği gibi durup düşünmek yürürken düşünmek çoktan terkettiğimiz bineklerimiz.
Devrim olunca her şeyin düzeleceği aptallığına müptelayız. Bu sanrı insanlığın beyin tümörü. (mehdi gelecek dertler bitecek)
Bir taraf dindar nesil öteki taraf muasır medeniyet seviyesini hedefleyen avrupai bir nesil inşaa etmek hayalinde. Lakin hayatın matematiği böyle çalışmıyor. İnsan inşaa edilemez ..Öyle olsaydı ne kilise yenilirdi ne de moğollar..
Komünizm deneyimi bize bunu açıkça gösterdi. Kültür asla yokedilemez.
Bakın Putin'e , komünist Sovyetlerde yetişmiş eski bir KGB ajanı. Fakat üstündeki komünist maske düşünce ortada kalan tipik bir rus .
İslamcıların da eski komünistlere benzer müslüman tahayyülleri var. Ütopya.
Kültürünü yok sayarsan dımdızlak ortada kalırsın. Teneke korkuluk.Kargaları kovalamaktan başka işe yaramaz..
Ben safkan bir adige köyünde büyüdüm. Köy genel tabiatıyla müslüman. İçimizde dinsiz de vardı komünistte. Çok dindar da vardı az dindar da. Zengin de fakir de..Ama hep beraber aynı düğünde eğlenirdik. Düğünleremiz aynıydı. Gelenkelerimiz aynıydı. Önce adige sonra müslüman ya da komünisttik. Dedem çok dindardı lakin safkan adigeydi ve düğün yapmasını da çok iyi bilirdi. İslami bir düğün gibi bir ucube fikir yoktu kafalarımızda. Seksenlere kadar genel eğilim evli ve dul kadınlar örtünür bekar kızlar ise örtünmezdi. İslamcılığın etkisi ile seksenlerde genç kızlar örtünüp çarşafa girmeye başladı. Yadırgadık hepimiz.
Doksanlarda köyümüzün eşrafından sonradan islamcı olan bir abimizin kızının düğününe gittik Bayrampaşada. Düğün camideydi alt katta kadınlar üst katta erkekler vardı. Bir hoca vaaz ediyordu. Ayran pilav tatlı dağıtıldı. Mevlit mi düğün mü belli değil. Kültürden kopunca işte böyle savruluyorsun düğün yapmayı bile beceremiyorsun.Karikatür bir durum.
Abdülaziz bayındır ya da Kurancı tayfanın önerdiği islam işte ahanda tam böyle bir şey. Nasıl düğün yapacağını bile bilemeyen tarihten hayattan kopuk bir kitle. Sokağa inmeyen , hayata karışmayan bir şeyin içselleşmesi ve yaşanması mümkün değil. Süleyman Çobanoğlunun tabiriyle kültüre dönüşmeyen her şey ideolojik bir yama olarak kalmaya mahkum.
Oysa o küçümsenen annelerimizin islamı hayatın tam içindeydi. Sofradan tarlaya kadar attığımız her adım da dini öğrenir ve yaşardık. Yoldaki karıncalara basmamamız gerektiğini babaannemden öğrendim. Komşuluğun ne olduğunu, paymlaşmayı,infakı,sadakayı, saygıyı,nezaketi,Allahı,peygamberi velhasıl her şeyi günlük hayatın içinde bizzat yaşayarak görerek öğrendim. Kuranda ne yazdığını bile bilmezlerdi lakin saf inanmış birermümin olarak yaşıyorlardı. Kitaptan değil hayatan öğrenilmiş bir pratikle. Sevimliydiler bizdendiler ve insandılar.
İslam nedir diye sormuş ve şöyle cevaplamıştı (ismi aklıma şu an gelmedi ) bir hocamız (akademisyen prof hoca derken) tv de; islam dediğin en nihayetinde müslümanların yaşadığı hayattır.
İçi doldurulması gereken bir tanım evet lakin tanım net. Zaten art niyetlilerden başkası da buzağı aramaz bu lafın altında.
Din dediğin bir prospektüs değildir ilaç alır gibi din alınmaz dışardan yani kitaptan. Nebi kitap sayfaları okumuyordu sahabeye , anlatıyor ve hep birlikte bir kültürün içinde pişiyorlardı. Vahiy onların sadece istikametini değiştirdi ne dillerini ne geleneklerini iptal etti . Arap olmaya ve arap gibi yaşamaya devam ettiler. (insanlık dışı bazı adetler kaldırılmıştır vahiy inşai değil ıslahidir).
Kuran deyince benim aklıma ilk gelen şey Nahl süresi 90.ayettir. Dinden de anladığım bu.
Bugün dindar nesil yetiştireceğiz diye küçücük yaşta çocuklar oyun oynamak yerine kuran kurslarının ve tarikat odalarının duvarları arasına hapsediliyor ve hayattan koparılarak adam edilmeye?! hala devam ediliyor. Buradan bir şey çıkmaz ruh hastaları dışında. Bu mesele hiç tartışılmıyor.
Geçen bizim stajyer çok akıllı bir laf etti; (kuran kursuna yardım mevzusu geçmişti de ) bu çağda kuran öğretmek için hala bina yapılmasını anlamıyorum internet diye bir şey var.
Burada cemaat ve tarikat pratiği ,iktidar proplematiği ve iktisadi çıkarlar meselesi pirinicin içindeki beyaz taş gibi duruyor ayıklanamsı gereken mevzular olarak.
Müslümanım lafı o yüzden anlamsız bir tanım.İsteyen bu hakikati inkara devam edebilir ahmak olmak herkesin hakkı. Doğrusu şudur türk -müslümanım ( ya da hangi millettense). Bu bize bir şey anlatır tanımlanabilirdir.
Camide kendini patlatan ahmak prospektüs müslümanı.
Tarlaya karpuz ekerken niye bu kadar fazla ekiyoruz baba soruma yoldan geçenler de yesin diye cevap veren de kültürel müslüman..
Hadi bakalım ayıklayın pirincin taşını...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder