İnsanların büyük ama büyük çoğunluğu ezbere yaşar.
Tuttuğu takımın maçına gider oğlunu da maça götürür ve oğlu da babasını taklit eder.
Fikriyatının gazetesini okur..Ne olup bittiğiyle pek ilgilenmez..
Büyük ihtimalle babasının oy verdiği partiye oy verir..
Aynı masallarla aynı sıralardan mezun olmamıza rağmen bir şeklide ergen çağlarında aklımıza giren hayat tarzımıza göre yaşamaya başlar ve sonra da yaşadığımız hayata inanmaya başlarız.
Sonra amigdala devreye girer kendimize benzemeyen her şey tehdit olarak algılarız.
Böylece hayat bize filtrelenerek akar ve ön yargılarımızın dışında kalan her olay elenir. Empati yeteneğini kaybederiz.
Annemiz hiç babamıza karşı gelmediğinden geldiğinde dayak yediğinden sevgilimizi bile parkın ortasında döver ve onu ne kadar sahiplendiğimizi gösteririz. (bu parkın gezi parkıyla bir alakası yok bu olay bakırköy adliye parkında olmuştur)
Gözümüz kör vicdanımız güdük aklımız kiralık fikrimiz komşuya ait yaşar gideriz.
Ta ki kadınlar sokağa inene kadar.
Kadın ;bey dur bakalım bu tencere benim mutfağımdan çık der..
Senin sıktığın su bağırımı deler ama ruhumu serinletir der..
Senin sıktığın gaz gözümü yaşartır ama kalbimi coşturur der..
Senin attığın tokat canımı yakar ama fikrimi ve fikirdaşımı arttırır der..
Kadınsız meclis kadınsız iktidar kadınsız şehir kadınsız medeniyet kadınsız din içinde erkek muhabbetiyle yaşamaya alışmış gözler ve gövdeler attığı tokat kendi yüzünde şaklayınca sersemler ve ezberi bozulur...
Oysa Yaratıcı uyarmıştır " sakın o ağaca yaklaşmayın yoksa sefil ve aşağılanmış olarak oradan çıkarılacaksınız "
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder