2 Şub 2018

YAŞAMA AÇILMAK VE AYAKTAKİ PRANGA

(dünkü yazıdan devam)

kardeşim gibi sevdiğim bir avukat arkadaşım var,bunun hidrofobisi var.suya giremiyor,vapura binemiyor. fobisi olanlar bir fobinin insanın yaşamına nasıl da ayak bağı olduğunu iyi bilirler.

ya fobin bir durum bir hayvan ya da bir nesneye ilişkin değilse,tümüyle yaşama ilişkin ise?

benim durumum böyle bir şeydi işte(şeydi diyorum çünkü on yıldır farkındayım ve üstündü çalışıyorum) . ergenlik dönemini geçeceğim çünkü orayı ayrı bir yazı olarak kaleme almayı düşünüyorum.benim için ergenlik tam bir sırat köprüsüydü hayatta kalmam büyük bir şanstı.

yaşama korkusu ya da hayata atılma korkusu ya da para kazanma korkusu! isimlendirme tam olmadı ama umarım açıklayabilirim ve siz de anlayabilirsiniz.biraz tuhaf çünkü nesnesi yok. postaneye girememkten,bir kızla konnuşamamaya,yabancı birine bir şey soramamaya,takmı oyunları oynayamamaya vs usar gider. tuhaf olan bu korkuların bazılarının yere ve zamana bağlı olması bazılarının her zaman ve her yerde geçerli olması(düğünde oynayamama gibi) . 

hemen hemen sosyal alanda hiç bir varlık göstermiyordum. ne kahveye ne kızlı erkekli toplantılara ne düğünlere katılıyordum. 

hukuk fakültesini kazanıp istanbula gelince boğulmaktan kurtulmuştum adeta. artık nefes alamaz hale gelmiştim çünkü o küçücük köyde. o yıl üniversiteyi kazanamasaydım neler olurdu düşünmek bile istemiyorum.

istanbula gelince yeni ortam yeni insanlar bana keşfedilmemiş topraklar gibi özgürlüğü tattırdı. hayatımın en enerjik yıllarındandır o ilk üç yıl. hatta liseden istanbulda karşılaştığım bir arkadaş ,kabak çiçeği gibi açılmışsın demişti. değişim o kadar bariz hissediliyordu. fakat bu uzun sürmedi.

zaman ömrü bir değirmen gibi öğütüyordu ve üniversitenin son yılına vardım nihayet. bunu fark ettiğimde dehşete kapıldım.tanrım okul bitiyordu ne yapacaktım? okulu uzattım,atılacağım yıla kadar uzattım. insan okulu bitirmekten korkar mı? mesele okulu bitirmek değildi ki? ondan sonrasıydı. para kazanmam gerekecekti ve ben para kazanamazdım. böyle inanıyordum çünkü bilinçdışımdaki kod buydu.sen becerip para kazanamazsın.

ta çocukluğumdan beri büyüklerimin bana hitap ettikleri sıfatlar; küçük korkak, şapşal, becerriksiz, elinde hiçbir işe yakışmıyor,okumazsan sen açlıktan ölürsün,sen büyüyüp aile bakamazsın,donuk vs.işin garibi benide buna inandırmışlardı. kenidm hakkındaki kanaatim de buydu. o yıllarda tek iyi tarafım derslerimin çok iyi olmasıydı. profesör olarak çağırılırdım köyde. o kadar ötesi yoktu ve bu o yıllarda bütün günahlarımı affettiriyordu. o okuyup büyük adam olacak,annemin beni savunduğu argüman buydu.

ee artık okul bitiyordu ve büyük adam olmanın zamanı gelmişti. ama içimdeki küçük korkak olduğu gibi duruyordu o hiç büyümemişti.

(konu uzayacak dediğim gibi bunu zaten uzun uzun daha sonra yazacağım belki kitap olur atlayıp sadede geleceğim)

hayata karşı bu öz güvensizlik bu korku potansiyel yeteneklerime rağmen başarısz olacağıma dair bu kesin inanç nereden geliyordu? kafamda dönüp duran bazı anılar vardı ve herşeyi getirip getirip oraya dayıyordum(bunu da anlatacağım çok mühim). fakat yerine oturmayan bazı şeyler vardı. zira artık kişisel gelişimle tanışmıştım,rüyalarımı yazıyordum,kendimi gözlemliyordum değişiim başlatmıştım içimde.

hakikat kırk yaşımda hiç beklemediğim bir anda bir sohbet esnasında (annemle şimdiki eşimle beraber) rahmetli annemin ağzından öylece dökülüverdi. onunda bilindışında durup duruyormuş demekki o dert dil sürçmesiyle söyleyiverdi. 

benim dedemin tek erkek kardeşi vardı ve aynı avlunun içinde iki dedenin çocukları torunları olarak yaşam sürüyorduk dedem küçük olandı büyük dede 1.cihan harbinde kaybolup gittiği için yetim büyümüşlerdi.dedem abisini baba bellemişti.çerkes adetlerine görede büyük ataydı ve saygıda kusur edilemzdi. bu açıklamalar anlatacağım olayı yerili yerine oturtmanız için.

benimle aynı yıl doğan diğer dedenin torunu vardı.ben iki ay kadar büyüğüm. bizim tarafın ilk erkek torunuyum. 

annemin laf arasında dilinden dökülüveren hakikat şuydu; (eşimi kastederek) biliyormusun kızım bu bebekken aslında güçlü kuvvetli gayet sağlıklıbir bebekti. babam(dedem) ile yukarıya (diğer dedenin evi avlunun üst taarfındaydı ve beş-altı basamaklı bir taş merdivenle çıkılıyordu) çıkıardık ,o zamanlar yeni gelinim (çerkes adetlerini bilmeyenler bir çerkes gelininin bir köleden farkı olmadığını anlayamaz) bir şey söyleme şansım hiç yok. babam güreşi çok severdi bunları güreştirirdi, kara murat(ben) ötekini hemen tutar altına alırdı sonra babam ayıp olacak diye kara muratın üstüne öteki bebeği yatırır ve güreşi ona kazandırırdı.

yani rahmetli dedem büyüğüne ayıp oluyor benim torunum onun torununu nasıl güreşte yener münasip olan onunu torunun benim torunumu yenmesi diye düşündüğünden,kuzenimi zorla benim üstüme çıkarır ve güreşi ona kazandırırdı. bu böyle defaatle tekrar etmiş.

sonuç ben fıtık oldum.fıtık olduğum anlaşılıncaya kadar geceler kabus oldu bizimkilere benim ağlama krizlerimden. sonra ameliyat oldum falan. tam durumu toparlıyorum derken kardeşim doğdu ve başka bir travmatik süreç başladı.

annemin anlattığı olay benim hayata karşı donukluğumun korkumun güvensizliğimin kaynağını açıklıyordu. bilinçdışım , uğraşma zaten kaybedeceğiz diye kodlamıştı. gücümü ve yeteneklerimi kullanmamın ne anlamı vardı ki? güvende olmak istiyorsak teslim olmalı ve sırt üstü tuş olmalıydık.

şimdiki tüm uğraşım yere bastırılmış sırtımı yerden kaldırmak ve üzerime bastırılan elleri üstümden atmak. bu yazıldığı kadar kolay olmuyor. amigdaladaki kayıtlar adeta taşa kazınıyor ve onları silmek ve yeniden yontmak hayli acı verici oluyor. 

bunu da buraya yazdım ve rahatladım.

20 yıllık avukat olarak bütün çabam para kazanmamak üzerine oldu ve gayet başarılıyım bu konuda. yıllardır kazıya kazıya geldiğim noktada büyük bir değişimin arifesindeyim. bu p.tesi dedemi ve üsüme bastırılan kuzenimi üzerimden attım baya bir zor oldu boğazım yırtıldı adeta bir süre konuşamadım. ama bu lanet şey öyle derindeki kazıya kazıya gidiyorsun.

belki mesleğimi değiştireceğim belki yapış tarzımı. ben kendimi avukat olarak görmez isem başkaları bana nasıl güvensin.bilinç dışılar çok net anlar birbirini. sizdeki öz güvensizlik hemen sezilir. .

dün akşam rüyamda polis arabasına bindiğimi gördüm çocuklarımla beraber. sanırım artık kendimi güvende hissediyorum ve korkularım  camdaki buğu gibi siliniyor.. 

Attempting the Impossible, 1928 by Rene Magritte
rene magritte-attempting impossible

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder