5 Şub 2018

YA ÜÇBUÇUK ATARSIN YA DA DÖRT DÖRTLÜK YAŞARSIN


(yaşam açılmak serisi 4.yazı)

"korkarak yaşıyorsan sadece hayatı seyredersin" F.Nietzche  

bedenimizdeki kurulu tüm mekanizmaların temel hedefi yaşamda kalmak üzere ayarlanmıştır. ölümlülüğümüze rağmen her şeyin yaşamak için ayarlandığı bir beden hayatın garip bir ironisi sanırım. korku duygusu da en temel duygularımızdan,hayatımızın motor duygularından. korku duygusu bedenin yaşamda kalmak için baş vurduğu en temel savunma stratejisidir ve bu iki şekilde tezahür eder; savaş ya da kaç.

bu iki temel durum,sayısız stratejiyle icra edilir. savaşın da kaçışın da önceden belirlenmiş bir stratejisi yoktur. durum-yer ve zamana göre bilinç dışımız tarafından icra edilir. öğrenilmiş belirli kalıp davranışlar elbette vardır fakat bilinç dışımızın hayal gücü eşsizdir. dona kalmakta bu stratejilerden biri sanırım. gözüne far tutulmuş gibi öylece kala kalmak kaçacak yeri olmayanların,idraki mefluç olanların stratejisi.

bütün ömrüm korkaklığımı kamufle etme tiyatrosudur. bu kadar net söylüyorum. bir tavşan ürkekliğiyle yaşadım ama filozofça bir soğukkanlılık rolü içinde. kendimi kandırdığım büyük bir yalana alkış bekledim sahnede.playback yapıyordum ve her yer tiyatro sahnesiydi. korkaklığımı kah uyumlu ve anlayışlı kah bilgiç kah affedici kah ta sahte bir yaşam felsefesiyle örttüm. 

kavga etmekten korktuğum için anlayışlıymışım gibi yaptım,eleştirilmekten korktuğum için uyumlu ve affedici gibi davrandım, beceriksizliğimi saklamak için safsatayla dövdüm karşımdakini. en korkuncu da para kazanma korkumu örtbas etmek için uydurduğum " bu ülke bana göre değil" palavrasıydı.

duygularımı ifade etmemek en temel duruşumdu.bunu ne zaman kodladım hatırlamam mümkün değil. duygularımı ifade etmeden  önce  güvende olacağıma ikna olmam gerekiyordu. yoksa "he he" modundaydım. hayatımın en temel korkusu " eleştirilmek ve kınanmak ayıplanmaktı" . ömrüm boyunca hiçbir fikrim ve duygum olmadan yaşadım. hiçbir yere aitlik hissetmedim. ne beklentim oldu ne de beklentilere cevap verdim. anlamıyormuş hissetmiyormuş gibi yaşadım. gelin görünki sahnedeki adam bambaşkaydı. herkese vaaz veren,her konuda fikri olan,gözü kara bir kahraman portresi çiziyordum. bunları yaparken hiç sahada yoktum hep lafta. 

size çok tuhaf gelecek ama hakkari dağ komando tugayında bildiğin savaş ortamında yaptığım askerlik (asteğmen olarak 251.dönem) hayatımın en sahici olduğum ve kendimi çok iyi hisettiğim bir yılıdır. orayı hariç tutuyorum. o yılda yaşadıklarım sonrasında referans noktam oldu.

hiçbir şey yapmamak için hiçbir şeyi kendime yakıştırmıyordum. öylesine kof bir kibir içindeydim.

askere giderken çok mutluydum,muhtemelen ölürüm o kadar kurşundan biri isabet eder ve para kazanmak zorunda kalmadan bir kahraman olarak anılırdım avuntum vardı. hayatımın en temel hayal kırıklıklarından biridir aslında askerden sağ dönmek benim için. fakat askerde öylesine bambaşka bir havaya bürünmüştüm ki askerden sonraki beş yıl muhteşemdi benim için. bilinç dışımın fabrika ayarlarına dönmesine kadar sürdü bu iyilik hali. bilinç dışı hiç vazgeçmiyor,temel stratejisi neyse döndürüp dolaştırıp o noktaya getiriyor tekrar. bu konu bahsi diğer.

düğünlere katılmama sebebimi ,düğünleri arkaik ve banal bulmamdı görünüşte ama gerçekte ortaya çıkıp oynamaktan ödüm koptuğundan bu korkumu örten bir şaldı bu bahaneler.

daha hiçbir kadın bile öpmemişken millete seks dersleri veriyordum. öysa daha kendi cinsel kimliğim konsunda bile aklım karışıkken.

yemek yapma tecrübesi yumurta pişirmek,salçalı tencere yemeği yapmaktan öteye geçmeyen ben ,millete püre,düğün pilavı,kebap tarifleri veriyordum. burnum o kadar havadaydı. rahmetli annem birgün pilavı sen yapıversene dedi . işte yaldızımın döküldüğü anlar bu anlardı. ben iyi ahkam keserdim ama iyi pilav yapmak ıhh? sen pilavı hele bir yap benim dediğim gibi ben olup olmadığını söyleyim.bu daha garanti.

meslek hayatımda ne kadar başarısız olduğumu yazmıştım geçen yazıda. zaten temel amacım başarısız olmaktı zaten .

 avukatlığa çok iyi bir yerden başladım. sektör ismi verdiğimde aklınıza gelecek ilk firmaların avukatlığını yapan bir büroda %50 kar ortağı olarak başlamıştım (ilk teklif %10 du düşünün bendeki öz güveni). büroda gittikçe artan rekabet ve geçen süreyle birlikte benim amigdalamın orjinal ayarlarına dönmeye başlaması . neredeyse kendi ofisim gibi benimsediğim bu büroda yabancı gibi kalmıştım sığıntı gibi hissediyordum kendimi. hayatla ilk yüzleşmemde gene çakılmıştım. lanet olası o baskalarını kırma korkusu ve endişesi. ya bana zarar verirlerse?! böylece aslında en büyük zararı kendi kendime vermiş oluyordum.

ilk eşimin ittirmesiyle (amcası müteahhitti)(aslında bu da bahane) bu ofisten ayrıldım. birlikte çalıştığım avukat abi , bugünlerdeki meşhur tabirle "ne yapmak nereye varmak istiyorsun" demişti. o günden beri aramız limonidir bir iki kere oifse gitmeme rağmen benimle konuşmadı. arkamdan çok laf söylemiş o kadar içerlemişti yani. benim işi bırakabileceğim akının ucundan geçmemişti. onu bırak kendi baldızıyla evlendirmek için bastırıp duruyordu fena halde beni bir akşam yemeğe götürmüştü sırf bunu konuşmak için. varın gerisini siz düşünün.

ofisten ayrıldığımda aslında durumum hiç fena değildi. önceki ofisten işlerini özel olarak takip ettiğim gene sektörün en büyük firmasıyla görüşmeye gittim,abi ben oradan ayrıldım bilgin olsun benimle çalışmak istersen çalışabiliriz ama tatlılıkla olsun gibisinden bir konuşma yaptım. firmanın patronu bana bir saat geçmişi özetledi. gözlemleri beni hop oturup hop kaldırdı. boşuna patron olmuyor bunlar demiştim. mükemmel bir müvekkildi,entellektüel,espirili,hakkını veren kibar bir bey efendiydi. hem aylık danışmanlık alıyordum hem de yaptığım her işten %20 kalıyordu. işlerin %80 de telefonla çözülüyordu. bir gün beni çağırdı , dostum dedi (aynen böyle hitap ederdi) burada 12 kadar firmayla görüştüm senin adına , onlarla bir görüşme ayarlayalım da onların da avukatlığını yap fakat ben onlara sana verdiğim ücretin iki katını söyledim pot kırma dedi. 

işte bu gözüme far ışığının tutulduğu anlardan biriydi. meslek hayatımda bir dönüm noktasıydı ve ben gene korkudan dona kaldım. başarılı olmak hatta çok başarılı olmak ihtimali bünyede reaksiyona sebep olmuş ve elim dilim kolum düğümlenmişti. telefonlara çıkmadım,bu şahane adamı ve saygısını ve güvenini çöpe atarak kaçtım. yetmedi ilk eşimden hızla boşandım. bildiğim ve daima güvende hissettiğim o karanlık ve kuytu köşeye attım  kendimi. 

hayat bana floş royal,kare as verdi ama ben korkudan elimi açamadım pey süremedim rest çekemedim. 

işte bu korku dostlar bildiğiniz saf korkudur. 

bu yazılar bir cesaret denemesi bir yüzleşme hareketidir. çünkü artık böyle yaşamak istemiyorum daha doğrusu yaşamak istiyorum. 

bir kaç haftadır eşimle sarılma denemelri yapıyorum.sarılmalarım bile sahteydi çünkü. o kadar yani. 

para kazanmak hala ürkütüyor ama o derin korkudan çıktım artık. zira hayatımdaki en derin travmalrımın kahramanlarıyla yüzleştim ve onlara duygularımı açık ve net olarak ifade ettim. 

artık kiralarımı ödeyemediğim için evden atılmak istemiyorum,artık çocuklarımın 100tl okul taksidini ,basket parasını,eşimin haftalık IPI parasını dert etmek istemiyorum. artık yaşamak ve elimdeki kartları cesaretle açmak istiyorum. kararlıyım. bir eşikte duruyorum,gemileri yaktım. 

para kazanmanın bir yolunu bulacağım ve biliyorum ki hayat benden yana..(devam edeceğim)

not: itiraf etmeliyim ki bu blogta yazılarıma yapılan yorumları okumam genelde çünkü olumsuz bir eleştri yazan varsa parçalanacakmışım gibi hissederim çünkü. ama artık öyle hissetmiyorum ve yorumları birbir okuyorum. ulan fare gibi delikte yaşamışım hay a.q ya..korku böyle bir şey işte sıçan deliğine kaçıyorsun..cesaretle yaşayanlra selam olsun.bana da selam olsun kendimi seviyorum..



rene magritte ile ilgili görsel sonucu

rene magritte




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder