Memleketimizin yetiştirdiği en büyük bilim insanı olan Aziz Sancar önünde saygıyla eğiliyorum...Üstadın bu topluma geçen bir ay içinde verdiği mesajları öpüp başıma koyuyorum. Aziz Hocaya sövüp sayan başta PKK itleri olmak üzere tüm beyinsiz tayfayı da Allaha havale ediyorum..
Aziz Hoca ile ilgili duygularımı yazacaktım lakin Seyfettin Hoca bugün köşesinde yazmış oradan alıntalayım işin kolayına kaçayım. Anıtkabirde dua etmesi çok çok hoşuma gitti ve bize ne güzel ders verdi. Muhabirde dua mı ettiniz diye soruyor , ulan kabir orası başında anıt olsa da kabrin başında da rahmetlinin ruhuna fatiha okunur bizim gelenekte. Aziz Hocam çok yaşa...Buyrun "Aziz" bir insandan öğrenilecekler başlıklı makaleye
Aziz Sancar'ın başarısı ise tam tersine büyük bir yankı yarattı. Bunun birden fazla sebebi olduğunu söyleyebiliriz. Bir defâ Sayın Sancar'ın aldığı ödül “pozitif” bilimler alanındaydı. Yâni, edebiyat gibi “netâmeli”, hele hele Türkiye'de siyâsal yan anlamları, çağrışımları derin olan “öznel” bir alandan değil; kimyâ gibi son derecede “nesnel” gözüken bir alandan geliyordu.
Diğer bir etken ise Sayın Sancar kültürel duruşuyla bağlantılıydı. Bu memleketin insanları, kültürel olarak bir çeşitlilik taşıyor. Bunun bir zenginlik değil de fakirlik doğurmasının başlıca sebeplerinden birisi de bahsi geçen çeşitliliğin paldır küldür siyâsal gerilim alanlarına taşınmasıdır. Kültürel çeşitlilik, siyâsal müdahale görmese, hiç şüphem yok ki kendi iç etkileşimleri içinde şaşırtıcı bir zenginliğe ulaşabilir. Hâlbuki en küçük bir farklılık hemen bir husûmet doğuruyor ve siyâsal alanın kutuplarına taşınıyor. Bu da kısırlık doğuruyor. Dahası, kültürel dünyayı kendi çeşitliliği içinde besleyecek ve zenginleştirecek olan sanatsal faaliyetler de bu akıma kapılıyor ve bu kısırlığın içinde yer alıyor.
Aziz Sancar'ın aldığı Nobel ödülü, kimyâ gibi “nesnel” bir alandan olunca işlerin rengi derhâl değişiyor. İklim yumuşuyor ve bu başarının toplumsal-ulusal sâhipleniminin imkânları artıyor. Ama bir düşünelim: Bu ödülü jeoloji dalından Sayın Celâl Şengör almış olsaydı tablo ne olacaktı? Günâhını almayalım ama, çok büyük bir ihtimâlle Sayın Şengör kamuoyunu son derecede rahatsız eden açıklamalarını devâm ettirecek ve gerilimleri tırmandıracaktı.
Sayın Sancar'ın ve Sayın Şengör'ün durduğu yerlerin ne kadar farklı olduğu hemen anlaşılıyor. Aziz Sancar yokluk ve yoksulluk içindeki şartlardan geliyor. Yâni bir Beyaz Türk doğmanın avantajlarına sâhip değil. Ama ka'biliyetleriyle, âdeta söke söke bu aşamalara gelmiş. Dahası, Sayın Şengör gibilerden farklı olarak bu memleket ile duygusal bağlarını asla kopartmamış. Senelerce ABD'de yaşamış olmasının sonucu Türkçesi biraz kırık hâle gelmiş olsa da, bu durum kimseyi rahatsız etmiyor. Çünkü, Aziz Sancar kâlben o kadar buralı ki…. Tevâzu Sayın Sancar'ın sindirilmiş hayâtının bir yansıması. Davranışlarında ve konuşmalarında hiçbir eğretilik, veya abartı yok. Ardından duranların hiçbirisini inkâr etmiyor: Ne Savurluluğunu, ne Mardinliliğini, ne Osmanlılığını ne de Türklüğünü. Atatürk'e karşı duyduğu bağlılığın ise hiçbir siyâsal çağrışımı yok. O, Cumhûriyet'in bilimci-pozitivist çabalarının sağladığı maarif reformunun içinden geldiğini biliyor. Türkiye'deki eğitim ve öğretim hayâtının kendisine kazandırdıklarının çok iyi farkında. Nobel Ödülü'nü kişiselleştirmiyor. Bunun Anıtkabir'de sergilenmesini istiyor. Yâni bir bakıma, borcunu ödemek istiyor.
Aziz Sancar işini bi'hakkın yapan sapına kadar “yerli” bir insan. Mardinliliği başka vilâyetlerin insanlarını; ceketinin üzerindeki ayyıldız rozetinde temsilini bulan Türklüğü Kürtleri; belki de etnik düzeyde Arap kökeni Türkleri; kravatındaki desenlerde simgesel karşılığını bulan Osmanlılığı ise lâik veya sekülerleri rahatsız etmiyor. Bu vurgular, popüler bir sempati yaratmak; veya müşteri toplamak için sun'i bir şekilde ard arda sıralanmış değil. Herbiri nâzik bir şekilde özümsenmiş ve yerliliğinin ma'cununda kıvama getirilmiş durumda. O kendi insanlık hâlini “kendinde” taşıyor. Dahası, yerliliğini, yerlicilik yaparak örselemiyor.
Aziz Sancar'ın başarısı, kabûl edelim ki nihâyetinde bireyseldir. Bu tarz bireysel başarıların ulusal bir iftihar duygusu doğurmasını ise anlamak gerekiyor. Bu memleket eksik işlerin memleketi. İşini beceremeyen, yüzüne gözüne bulaştıran, bunu örtmek için de “abartılı” başka işlere sapan, veya bir işi yaparken başka işleri berbat eden o kadar çok insan var ki. Sayın Sancar'ın başarısı ulusallaştırılarak gâliba bu gibi hususlar biraz da telâfi edilmek isteniyor. Bunun da doğrusu, ulusal iftihar duygularında abartıya gitmemek ve bazı şeylerin “iyiniyetli bir gayretle” sindirilerek nasıl yapılabildiğini bu “aziz” insandan öğrenmek olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder