28 Şub 2014

BUGÜN BENİM DOĞUM GÜNÜM

       Bütün aile benim dünyaya gelmemi beş yıl beklemiş. İlk çocuğum üstelik erkek.Bizimkiler ve özellikle dedem çok sevinmiş . Ben doğduğumda köyümde elektrik yoktu.Telefonda yoktu. Hatırladığım kadarı(doğduğum anı ve yılı hatırlamıyorum tabiki ilk beş yıldaki fotoğraf bu) ile bir çift koşum atımız ve koyunlarımız vardı. Daha sonra o atlar ve koyunlar satıldı ve bir John Deer traktör alındı.Gayet sağlıklı bir bebek olarak dünyaya geldim. Dedem o kadar üstüme düşmüştü ki (babam demiyorum zira o zamanlar babam sadece biyolojik babamdı evin idaresi ve bütün kararlar dedeme aitti) doğumumda bir sıkıntı olmasın diye o yokluk yıllarında annemi Biga'ya devlet hastanesine götürmüş , sağlıklı bir doğum yapsın diyerek.Ne de olsa ilk torunum.Diğer kardeşlerimin hepsini annem evde doğurdu.Doğumumdan itibaren ayrıcalıklıydım.İnanılmaz bir kar yağmış ben doğduğum gün annem öyle anlatıyor.(şimdi havaya bak.bütün ağaçlar çiçeklenmiş ve ortalık bahar havası) 
          İlk yılım gayet iyiymiş,sağlıklı gürbüz bir erkek bebek,tosun gibi derler eskiler. Aynen tosun gibiymişim.
Aynı avlu içinde dedem ve abisi (hacı dede) nin ailesi birlikte yaşıyorlardı. Doğduğum yıl bütün amcalarımda köyde dedemin yanındaydılar. Hacı dedenin oğlu olmamıştı. Babaannem o yüzden Melek Yengenin(Hacı Dedenin hanımı) sürekli kendisine nazar ettiğini söyleyip dururdu(üç amcam var).Babaannem sürekli nazardan şikayet edip dururdu zaten.Komşumuz Nazmiyeden de o yüzden hiç hazzetmezdi.sürekli nazarı dokunuyor diye. Kadının maşallah dediği üç gün yaşamıyordu hakkaten acayip bir nazarı vardı.
          Dedem ve Hacı Dedem o yokluk ve savaş yıllarında (geçen yüzyılın başı ve çöküş dönemi savaş yılları) yetim büyümüşler.Dedem abisini babası gibi görürdü zaten çerkeslerde ataya saygı adetlerin en başta geleniydi.Baba olmayınca en büyük kardeş baba kabul ediliyordu.
            Annem bir kaç sene önce anlatmıştı bana ;  Hacı Dedenin de benimle yaşıt bir torunu dünyaya gelmişti (benden iki ay küçüktü şimdi kardeşim gibidir zaten süt kardeşiz de dünyadaki en yakın dostumdur da aynı zamanda geçen yıl kaybettiğimiz arkadaşımızla birlikte üç silahşörler gibiydik) benim doğduğum sene. Muhtemelen sekiz-on aylığız mevsimde kış,bizimle oynayacak zaman bulduklarına . Doğal olarak dedem beni de alıp yukarı abisine çıkıyor,adam sevinçli mutluluğunu paylaşmak istiyor. Dedem rahmetli çocukları güreştirmeyi ve güreşi çok severdi. Beni de ,Hacı Dedenin torunu ile güreştiriyor eğlence olsun diye ben de onu hep yenip üstüne çıkıyor muşum(büyüğüm tabi ve kuvvetliyim) . Dedem tutup onu üstüme yatırıyormuş benim de ellerimi tutuyormuş onu itmeyim diyerek.(Bunu da şunun için yapıyor çerkes olmayan aslında tam anlayamaz, abisine o kadar saygısı varki kendi torununun onunu torununu güreşte yenmesinden acayip utanıyor,ona saygısızlık yaptığını düşünüyor.Bizim eski adetlerde ataya saygı o kadar önemliydiki ataya saygısızlık en büyük ayıptı). Dedem utanıyor bu durumdan sizin anlayacağınız.
              Benim bildiğim hayatımın ilk travmasıdır bu. Daha sonra ben de fıtık illeti başlamış.Bebeğiz derdimizi anlatamıyoruz tabiki , sürekli ağlıyormuşum. Ne ağlamak ama bizimkilere hayatı zindan etmişim ,gecelerini gündüzlerini şaşırmışlar.Yokluk yılları işte ha deyince doktora kimse gidemiyor. Sonunda bu böle olmayacak deyip beni hastaneye götürmüşler,teşhis fıtık. Fıtık ameliyatı oldum daha bebecikken. O kocaman ameliyat izi kasığımda hala duruyor.Hazır narkozu vermişken doktor pipiyi de sünnet edelim demiş anneme ee olur demiş bizimkiler. O arada sünneti de oldum.Hastanelerden ve doktorlardan nefretimin kaynağı belki de o ameliyat için hastanede geçirdiğim günler. 
              Daha sonra üç yaşındayken ise hayatımın en büyük travmasını yaşadım ve kardeşim dünyaya geldi. Çok güzel bir bebekti kardeşim,kız gibi derler ya aynen kız gibiydi. Çiçekli uzun bir elbise giydirip üst yola çıkardık Hacı Dedenin torunu ile.Yolun kenarına ellerinden tutup dururduk geçenler kız mı diye sorar hayır erkek derdik. İnanmayana elbiseyi kaldırıp pipisini gösterirdik.
               Annemin anlatmasına göre üç ciddi suikast ve cinayet teşebbüsünde bulunmuşum. Vurmalarım ve beşikten atmalarım cabası. Artık dayanamamışlar beni Hacıköye teyzemin yanına göndermişler. En son annemin anlattığına göre babam şöyle bir gerekçeyle göndermiş beni; gitsin orada yırtık biri olsun.Yabancı bir yerdi benim için ve orada kendimi ispat etmemi istemişti babam. Kardeşimi öldürme girişimlerimin bu hikayede bir payı yok. Önceki hikayelerde gerekçe buydu oysa.
              Babamın niyetinin aksine pısırığın önde gideni olarak geri döndüm Hacıköyden.(Bu ayrı bir bahis sanırım bir kaç yazımda bahsettim daha önce) 
                Daha sonra siyah önlüklü beyaz yakalı ilkokul yılları başladı. İlk sosyalleşme ve yabancı bir dille ikinci kez karşılaşma ve bu sefer bitmemek üzere.İlkokul yıllarım hayatımın en neşeli en civcivli yıllarıydı. Ne gam ne kasavet. Envai maceralı yıllar.Bir sürü hikaye var o yıllara ait. Migrenime ve kabızlığıma sebep olan ve yıllarca yazma yeteneğimi kullanmamı engelleyen travmamı hariç tutarsak dönüp yeniden yaşamak isteyeceğim yıllardır. Bu da üçüncü büyük travmamdı.(bunu anlatmayacağım burada o işi hallettim)
              Sonra Biga , ortaokul ve lise yılları. Köyden çıkış ve medeniyete ilk adım.(Biga'da babaannemin kızkardeşi oturuyordu ve arasıra babam beni Biga'ya götürürdü fakat onlar çok kısa süren temaslardı ve yaşım çok küçüktü)Her ne kadar köyden servisle gidip geliyor idiysek te gene de şehrin havasını teneffüs ediyorduk. Babam beni ortaokula yazdırmak için Biga'ya götürdüğünde hayatımda da yeni bir sayfa açılmıştı. O günü çok net hatırlıyorum. İlk önce terziye gittik babam bana bir takım elbise diktirecekti. Hayatımda ilk defa terzi dükkanına girmiştim.Daha sonra babamın köyde işlerini yaptığı kişiye uğradık. Fotoğraf çektirdik. Garajda köfte yedik. Daha sonra yedi yıl boyunca öğretim döneminin her günü tırmanacağım yokuşu babamla elele çıktık.İlk izlenimlerim şöyle olmuştu,ben bu büyüklerin yaptığı bu muazzam işleri asla yapamam bunlar çok üstün insanlar olmalı. Hele o şirketi ziyarete gittiğimizde iyice afallamış şirket sahibi olmak bana acayip büyük bir iş gibi görünmüştü. O yokuşu çıkarken de ,bu yedi sene biter mi be yedi sene diye iç geçirmiştim.
               O yedi sene bitti üstüne kaç yedi sene daha bitti.
               Derslerinde çok başarılı bir öğrenciydim,lakabım profösördü. Ama o kadar. Beden derslerinden nefret ederdim. Çünkü o derste hepimiz çıkıp bir takım faaliyetlerde bulunmamız gerekiyordu.Topluca yapılan idman ısınma hareketleri sorun değildi,sorun takım ya da bireysel sporlara geçince başlıyordu. Ne futbol ,ne basket,ne de voleybol. Masa tenisi bile oynamıyordum. Sahaya çıkmak insanların seni seyrettiğini bile bile o oyunun bir parçası olmak ve o bireysel sorumluluğu almak bana ölüm geliyordu. Ya yapamazsam ve insanlar bana gülerse. Hayatta en çok çekindiğim şeydi ,birinin bana yav ne biçim oynuyorsun, o topa öyle mi vurulur,o raket öyle mi tutulur. Oysa herkesin benden bir farkı yoktu. Benden çok daha beceriksiz olanlar gayet rahat çıkıp oynuyorlardı ve eleştirilere de aldırmıyorlardı.Bunu da anlamıyordum.Kendim gibi biri vardı allahtan sınıfta onunla kenarda takılıyorduk.Ne boktan bir durum aslında.
               Sonra ergenlik geldi dayandı kapıya.Tam anlamıyla afalladım. Elimden gelse hiç büyümek istemezdim.bunun için de elimden geleni yaptım zaten. O kadar direnç göstermişim ki en son ben buluğa erdim akranlarım arasında.Akranlarım kızlarla sohbete giderken ben kendimden küçük çocuklarla top oynuyordum.Zaten daha sonraki ergenlik yıllarımda da hiç kızlarla sohbete gitmedim.İlk rüyamı görüp tam anlamıyla buluğa erdiğimde resmen şoka girmiştim.O boşalmayla birlikte cinsel kimlik edinme sorunlarım da başladı.Ergenlik döneminde kendimi kapatmıştım tamamen. Akranlarımla birlikte sohbetlere gitmiyor,düğünlere katılmıyor ve kaşen yapmıyordum. Oysa kimlik görerek ve başkalarını taklit ederek öğrenilen bir şeydi. Ben çerkes delikanlıları nasıl yaşar,nasıl kız tavlar hiç öğrenmeden ve bir tek kızla flört etmeden büyümeyi , ergenliği atlatmayı ve liseyi bitirmeyi başardım. (nasıl bir başarıysa). O yıllarda dışarı çıkmak,kahveye gitmek,düğüne gitmek vs hiçbir sosyalleşme eylemi içinde bulunmadım. Kahveden babamı çağırmaya gitmek bile bana işkence geliyordu.Kahvenin önünden geçerken utanıyordum.Akranlarım düğünlerde meydanların tozunu atıp kız peşinde gezerken ben eve tıkılıp coğrafya haritaları üzerinde çalışıyordum.Köyün tam göbeğinde olup köyde hiç yaşamamayı başarmıştım.Zaten üniversetiyi kazanıp İstanbul'a geldiğimde köyden fiziken de ayrılmış oldum.O yüzden ne çerkes adeti bilirim ne çerkes muhabbeti ne de köyde kim kimdir ne olup bitmiştir hiç bilmem.Bugün hala düğünlere çıkıp oynayamam.Hiç oynamadım ergenlikten sonra.Oysa çocukken düğünlerden beni süpürgeyle zorla kovarlardı. 
                     Sonra Üniversite ve tümüyle değişen bir yaşam ama tümüyle.İlk porno film ,ilk aşk ve yeşeren umutlar. Ergenlik yıllarımda ve okulda oyanayamadığım ne kadar oyun varsa İstanbulda acısını çıkardım.Her hafta halı sahaya maça giderdik. Kavga çıkınca bıraktık sonra bazı arkadaşlar oyun oynadığımız unutup faulleri mevzu yapınca işin tadı kaçtı.Arkadaşlarla arabalara doluşup o yer bu yer dolanırdık. Kilyos tarafına yaptığımz bir gezide hazır bir saha ve hazır bir takım bulmuştuk.İkinci ligte top oynamış tecrübeli topçuları falan vardı yarı profesyonel oynuyorlardı. Biz full amatör. O gün benim karşısında oynadığım ve neredeyse oyundan düşürdüğüm arkadaş ; sen profesyonel topçumusun demişti bana. Düşünün yani nereden nereye.İstanbulda ,Veznecilerde karşılaştığım bir lise arkadaşınını daha sonra benden şöyle bahsettiğini duyacaktım; kabak çiçeği gibi açılmış. İstanbulda geçirdiğim o iki seneyi de bir daha bir daha ve bir daha yaşamak isterim.Hayatımın en güzel iki yılıydı diyebilirim.
                 Ama cinsel kimlik karmaşası devam ediyor henüz hayatımda bir kadının elini tutmuş değilim. Cinsel duygularımı hiç ifade edemediğim yıllar.Neyim ben erkek miyim dişi miyim ? Bir kadına ilk dokunuşum için yirmisekiz yaşını beklemem gerekecekti.O yaşıma kadar hep kendime dokunup durdum hem de her yerime.Aynanın karşısına geçip kendi bedenimi severdim. Lezbiyen sevişmeleri çok ilgimi çekerdi nedense. Show tv nin kırmızı noktalı yılları.Gece teyzemle eniştem yattıktan sonra tvyi gizlice açar kırmızı noktalı bu filmleri seyrederdim(oysa gündüz gözünü harama kaldırmayan bir derviş gibiyiz). Ara sıra teyzem gelir ne seyrediyon sen hadi yat bakalım der fırçayı atardı. Bir gece bir lezbiyen aşkı anlatan bir film denk geldi, sevişme sahnesine sıra gelip oyunculardan birisi diğer oyuncunun memesini açıp yalamaya başladığında yattığım yerden boşalmışım,o kadar tahrik olmuşum yani. O yıllar hep gizli gizli yaşıyordum cinselliği. Dışarda çok sofu bir müslümandım. Ama kendimle başbaşa kaldığımda yapmadığım nane yoktu.Sonradan bu yaptıklarımdan pişman oluyor suçluluk duyuyordum.Bir gece yatılı misafirliğe gitmiştik teyzemle beraber bir akrabaya. Gündüz kütüphaneyi karıştırırken erotik edebiyatın zirvesi olan (ismini hatırlamıyorum şimdi bak çok meşhur) bir kitap ilişti gözüme.Tabi eşeğin aklına karpuz kabuğu düştü. Gece bana salonda yatak açtılar(ben ısrar etmiştim birazcık) hepimiz yattık .Ben bir süre sonra o kitabı raftan aldım ve camın kenarına oturup sokak lambasının ışığında okuyupbitirdim tabiki külodum sırılsıklam olarak.Bastırılmış kimliğim ve ikiyüzlü yıllarım.
                  Sonra bitmeyen üniversite.Üniversite bitmiyordu çünkü onun ardından para kazanma dönemi yani gerçek hayat başlıyacaktı.Küçüklüğümden beri hep bana ;ne kadar beceriksiz olduğum,elimin hiç bir işe uymadığı,evlenip çocuk bakamayacağım,memur olmazsam aç kalacağım söylenip durmuştu.(demek o pısırıklık sırıtıyormuş bende) .Üçüncü yılda strese girmeye dördüncü yılda ise depresyona girmeye başladım ve 93 yılında depresyona girdim.Tam bir çöküş,kilitledim kendimi.Aile ve çevre baskısı bir yana okuldan da atılacağım çünkü nerdeyse -ilk yıl hariç- bütün derslerim duruyor.(ilk sene barajdı benim kazandığımda hukuk fakültesini ve birinci sınıfı geçmeden üstten ders alamıyordun ve ben ilk seneyi haziranda geçmiştim) .
                 Sonra bir şey oldu; çok uzaklarda o güne kadar hiç ilgimi çekmemiş birisi kafasını av tüfeğiyle uçurdu.Kurt Cobain. Nisan 1994.Arkadaş " kendimden nefret ediyorum ve ölmek istiyorum" diye bir albüm isimi hazırlayacak kadar kendinden geçmişti.Üstelik dediğini yapmıştı.Ben de aynı şeyleri zırvalayıp duruyordum,kendimden nefret ediyorum ve ölmek istiyorum felan filan. Hadi öldür dedim kendini ya da yaşa. Baktım pabuç pahalı mayıs ayında depresyondan ani bir çıkış yaptım. iki,üç ve dördüncü sınıf derslerinin hepsini haziran ve eylülde verdim. Stajımı yaptım ve 96 da avukat oldum.
                 Sonra askerlik hem de komando olarak. Valla anamdan emdiğim süt burnumdan geldi hatta canımızı iki cm ile kutardık ama askerlik yıllarım çok ayrıdır benim için. Çok ama çok terbiye oldum orada ve minnettarım o yıllarıma. Askerlik benim hayatımda kökten değişikliklere sebep oldu.Bugünkü eşim ve çocuklarımı o yıllarda edindiğim şeylere borçluyum. Nasip mi kader mi ? 
                     Askerdeyken hayatımda çok temel değişklikler oldu.Birincisi para kazanmaya başladım,ikincisi sorumluluk aldım(asteğmendim ve onüç vatan evladından sorumluydum) üçcüncüsü ve en önemlisi belki yazmaya başladım. Hayatımda daha önce hiç olmayan şeylerdi bunlar.
                     Askerlik sonrası üç dört yıl acayip enerjik geçti o yüzden. Acayip öz güvenli ve girişimci olmuştum ve para kazanıyordum daha doğrusu hep kazanıyordum.Ama uzun sürmedi bu çünkü yazmayı bırakmıştım ve bilinçaltımdaki kod beni tekrar aynı bataklığın içine çekip almıştı.2003 yılında gene depresyondaydım ve ilk evliliğimi bitirmiştim.
                            2007 yılı bütün her şeyi geçmişte bırakıp ilerlemeye karar verdiğim seneydi.Ve şimdiki eşimle tanıştım asker arakadşımın evinde bir yılbaşı gecesi.
                            Sonra 2008 de rüyaların peşinde gezerken Aralık ayında R.Şanal ve kuantum düşünce ile tanıştım. 2009 da kendimi revize etmeye ve hayatımdaki sıkıntıları çözmeye odaklanmak ve değişik bilinçaltı çalışmaları yapmak ile geçti. 2009 mayısında yaptığım bir çalışma neticesinde hayatımdaki bir kördüğümden kurtuldum ve yıllardır çektiğim migrenim ve kabızlığım pıt bitiverdi. Haziran ayında gücümü kulanmak ile ilgili en büyük şansı yakaladım o da mayıs ayındaki çalışmanın sonucuydu muhtemelen. Yalnız ben o sınavda çaktım malesef. Çok kötü çuvalladım o sınavda. Eğer onu da alt edebilseydim şu anda çok farklı bir noktada olacağıma eminim. Para ile ilişkimiz hayat ve dünya ile olan ilişkimizin aynası.Demek dedim senin hayat ile karşılaşmaya daha cesaretin yok.Karşılaştım çünkü ve acayip panik olup cenin pozisyonuna geri döndüm.Hala uğraşıp duruyorum hayat ve para ile olan ilişkimi düzeltmeye. 
                  Allaha çok şükür cinsel tarafta bir sıkıntı kalmadı cinsellikle olan bütün sorunlarımı halletim o taraftan çok mutluyum .Kaldı şimdi para ile olan yani hayat ile olan ilişkimi düzeltmeye.
               Bugün benim doğum günüm ve bunları bunlara benzer pek çok şeyi düşündüm sabahtan beri. 44 yaşındayım ve vardığım yer olamam gereken yer değil.
                    Hep Diyarbakırdan bağlanan babaanneyi hatırlıyorum,Şanal'ın , Hayata Evet programına bağlanıp şöyle demişti; Şanal bey ben Diyarbakırdan arıyorum ,62 yaşındayım ve hayatımı değiştirmek istiyorum.
               Maddi açıdan çok kötü durumdayım belki meslektaşlarıma ve akranlarıma bakıldığında ama geçen yıllarımı boşa geçirmedim(boşa geçen yıllarım illaki olmuştur da hepsi değil) . Şu an hayatımda tek eksik olan para öbür taraflarım idare eder çok şükür. Çevremdeki insanların muztarip olduğu pek çok sıkıntıyı ben halledeli hanidir. 

                    44 yaşındayım ve hayatımı değiştirmeye devam ediyorum...İyiki doğmuşum.teşekkürler herkese ve yüce yaratıcıma.

                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder