Haftasonu cumartesi akşamı "moğollar,cengiz hanın yükselişi" isimli belgesel sinema vardı TRT 1 de. Timuçin Tankutlara esir düşünce kendisini kurtarması için budist keşişten yardım ister ve keşiş Timuçinin karısı Börte'yi bozkırda bulur ve Timuçinin ona verdiği kolyeyi Börte'ye verir. Börte gelir kocasını kurtarır. Timuçin bozkıra döndükten sonra bir sabah karısı Börte'ye şöyle der: moğol boylarını nasıl adam edeceğimi biliyorum der ve çekip gider ve bir kez daha eşini ve çocuklarını geride bırakır. Tahminimce moğollarca kutsal sayılan tapınak gibi bir yere gelir ve dua etmeye başlar. Ulu Tengri,mavi göklerin efendisi bana güç ver. Yapacaklarım için bana güç ver. Güç ver. (burada Timuçin moğolların yasalarını da belirler ve bunları adeta Tengriye sunar ve bu yasaları uygulamak için de yardım ister)
O sahneyi seyrederken şöyle düşündüm; o kadar içten ve konsantre bir şekilde dua ediyordu ki adeta duasıyla bütünleşmişti. Bildiğiniz üzere Ulu Tengri duasını kabul etti ve ona güç verdi. Dedim ki kendi kendime şöyle bir dua etmeyi ne kadar isterdim. Öylesine inanmış içten ve kararlı bir dua edebilmek ne güzel olurdu. Dua etme özürlüyüm bilerek ve isteyerek dua edemiyorum. Oysa dua olmadan nasıl müslüman olabiliriz ki. Duamız olmaz ise ne işe yararız. Ne kadar imrendim o sahneyi seyrederken. İzlerken anlıyorsunuz zaten duanın kabul olacağını. Ne kadar ihtiyacım var dua etmeye.
Allahım dedim bugün,sen dua etmeyi beceremeyen kulunun da duasını kabul etmez misin ?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder