yaklaşık 2 yıl öncesine kadar bende var olan eksiklikti. hala kendimde
gördüğüm sıkıntılar elbette var ama %70 ilerleme katettiğimi kendime
söyleyebilirim. ve daha da ilerleyeceğim. özgüven, hayattaki en zevk
veren şeydir.
yaşım 23. çocukluğumda hiçbir fiziksel veya manevi bir şiddete uğramadım, dışlanmadım. ancak annem ve babam beni hep ev odaklı yaşattı. kendileri de pek sosyal değillerdi veya bana göstermediler yeterince. küçüklüğüm sokaklarda geçti, sokak kültürünü, kavgasını, oyunlarını, insan tiplerini bilirim. ancak buna rağmen ben yırtıcı, girişken ve konuşkan bir çocuk olamadım hiçbir zaman. sessizdim ve çekingendim.
lise eğitimim 20 kişilik bir sınıftaydı. belki buna bağlı olarak daha rahat hissettim ancak dış dünyaya çıktığımda, sokakta, markette, hastanede veya kalabalık bir yerde, özgüvensizliğimi üzerimde kesinlikle hissediyordum. bir şeylerin doğrusunu bilsem de yeterince etkin konuşamıyordum. ama konuşmak istiyordum.
üniversiteye ilk yılda giremedim. 1 yıl evde asosyal yaşadım ki hayatımın en boktan dönemidir. zaten düzgün olmayan özgüvenim dibe vurmuştu. her gün evdeyim, her gün bilgisayar başında oyun oynuyorum. ve mutsuzum hep. hep mutsuzum. yaptığım şeylerden zevk almıyorum. ne istediğimi de bilmiyorum.
üniversiteye başladım. ilk iki yılım yine aynı özgüvensizlikle geçti. ne istediğimi hiçbir zaman doğru düzgün bilmiyordum. istediğim kişilerle istediğim gibi rahat konuşamıyordum. sınıfta söz alırken heyecanlanıyordum, hatta söz hakkı dahi alamıyordum çekinip. beğendiğim kızlarla konuşmayı bırak, bakışamıyordum bile. aslında hayat planım ve meslek tercihim tam yerindeydi. ama günlük yaşamımım her saati düşünmekle geçiyordu. hiçbir uğraş da edinmiyordum. halbuki aklımda ne hobiler, ne okunacak kitaplar vardı. ama yapamıyordum, yıllardan beri böyleydim ben. yapamadıkça daha da demoralize ve özgüvensiz oluyordum. mutsuzdum yine, gülemiyordum katıla katıla insan içinde. insanlar yanıma geldiğinde panikliyordum hafif. mala bağlıyordum. istediğim ben olamıyordum. ve kendime kızıyordum.
ayrıca bu 2 yılda kadın eli tutmayacak kadar dindar olmam da bu sorunuma yağ sürmüş oldu. iyice asosyal ve özgüvensiz oldum.
yaşım 23. çocukluğumda hiçbir fiziksel veya manevi bir şiddete uğramadım, dışlanmadım. ancak annem ve babam beni hep ev odaklı yaşattı. kendileri de pek sosyal değillerdi veya bana göstermediler yeterince. küçüklüğüm sokaklarda geçti, sokak kültürünü, kavgasını, oyunlarını, insan tiplerini bilirim. ancak buna rağmen ben yırtıcı, girişken ve konuşkan bir çocuk olamadım hiçbir zaman. sessizdim ve çekingendim.
lise eğitimim 20 kişilik bir sınıftaydı. belki buna bağlı olarak daha rahat hissettim ancak dış dünyaya çıktığımda, sokakta, markette, hastanede veya kalabalık bir yerde, özgüvensizliğimi üzerimde kesinlikle hissediyordum. bir şeylerin doğrusunu bilsem de yeterince etkin konuşamıyordum. ama konuşmak istiyordum.
üniversiteye ilk yılda giremedim. 1 yıl evde asosyal yaşadım ki hayatımın en boktan dönemidir. zaten düzgün olmayan özgüvenim dibe vurmuştu. her gün evdeyim, her gün bilgisayar başında oyun oynuyorum. ve mutsuzum hep. hep mutsuzum. yaptığım şeylerden zevk almıyorum. ne istediğimi de bilmiyorum.
üniversiteye başladım. ilk iki yılım yine aynı özgüvensizlikle geçti. ne istediğimi hiçbir zaman doğru düzgün bilmiyordum. istediğim kişilerle istediğim gibi rahat konuşamıyordum. sınıfta söz alırken heyecanlanıyordum, hatta söz hakkı dahi alamıyordum çekinip. beğendiğim kızlarla konuşmayı bırak, bakışamıyordum bile. aslında hayat planım ve meslek tercihim tam yerindeydi. ama günlük yaşamımım her saati düşünmekle geçiyordu. hiçbir uğraş da edinmiyordum. halbuki aklımda ne hobiler, ne okunacak kitaplar vardı. ama yapamıyordum, yıllardan beri böyleydim ben. yapamadıkça daha da demoralize ve özgüvensiz oluyordum. mutsuzdum yine, gülemiyordum katıla katıla insan içinde. insanlar yanıma geldiğinde panikliyordum hafif. mala bağlıyordum. istediğim ben olamıyordum. ve kendime kızıyordum.
ayrıca bu 2 yılda kadın eli tutmayacak kadar dindar olmam da bu sorunuma yağ sürmüş oldu. iyice asosyal ve özgüvensiz oldum.
şimdi asıl kısma, yeniden doğuşuma geliyorum.
bunu okuyacak arkadaşıma "kendin ol", "başkalarına bakma", "her insan aynıdır" gibi klişe öneriler vermeyeceğim. bunlar işe yaramaz birer çöptür. balığı değil, balık tutmayı öğreteceksin. bu cümleler en son insanın kendi kendine üreteceği sonuçtan ibarettir.
benim için kilit mesele "iş yapmak" oldu. ailem bana hiçbir sorumluluk veya bir iş vermemişti. böyle yetişince insan tutulu, mal gibi kalıyor ve dışarıda da kendinizi eksik hissediyorsunuz çünkü daha önce bir şey yapmamışsınız ve özgüveniniz gelişmemiştir. bir iş yapmak, özgüven yükseltir!
ben yıllarca kendi kendime düşündükçe, analiz etmeye başladım kendimi. kendimdeki sorunun ilgi alanlarım hakkında çalışmamak olduğunu anladım. o yüzden ilk işim neyden hoşlanıyorsam onunla "uzun" vakit geçirmek oldu. bilimden, felsefeden kitaplar okudum. bilgiyi öğrenmek ve düşünüp sonuç çıkarmak beni "iyi" hissettirmeye başlamıştı. zevk alıyordum. daha çok okudum. zevk aldığım şeyleri yaptıkça kendi kendimi inşaa ediyormuşum gibi hisettim. kendimi yaratıyordum. ve dışarıya çıktığımda "bir şeyler hakkında bilgim var" düşüncesiyle çıkıyordum. yani, "benim" bir şeyim var diyebiliyordum. fikirlerim kendime aitti, ben yapmıştım, ben düşünmüştüm.
benim doruk noktam dinden çıkmak oldu. dinden çıkın demiyorum yanlış anlaşılmasın, bu benim yolum sadece. ama neden önemli? herkesçe dayatılmış, milyarlarca insanın inandığı, 1400 yıldır var olan bir inancı redderken gayet kendinden emin ve rahattım. neden? okudum. islam'ı kimse bilmezken ben her detayına hakimdim yıllarca. sonra bilimsel kitaplar okuyunca dinden çıkmam 1 ay gibi kısa süreyi aldı. hiç de "acaba?" demedim o günden beri. hala da demem. ama buradaki nokta iş yapmakla, çalışmakla gelen özgüven işte! ben bunu anlatmaya çalışıyorum.
o dönem öyle zevk verdi ki anlatamam, hayatımın en özverili dönemiydi üniversitedeki 2. yılımın son çeyreği. kitap okuyarak yazı geçirdim. yeniden doğmuş gibi hayatımı değiştirmeye başladım. kendi fikirlerim vardı, kendi yaptığım "şeyler" vardı. ancak yılların alışkanlığı özgüvensizliğimi aniden toplum içinde kıramadım tabii ki.
1 yıl geçiş dönemi yaşadım. kendimi zorladım, "hadi bunu da yapman lazım yoksa eskisi gibi mi olacaksın?" diye. konuşamadığım kızlara açıldım, yapamadığım esprileri yaptım, kalabalık ortamlarda sesim gür çıktı, kendimi dinletmeye başladım. kendimle savaştım ben. kendimi yendikçe zevk aldım, güçlü hissettim.
giyim tarzımı değiştirdim, saçımı sakalımı değiştirdim. küpe taktım(millet şoka girdi amk:) ), spora başladım boks yaptım aylarca(fiziksel işler de özgüven için kesinlikle lazım). baktım ki dış görüşünümün iyi olması da ayrı özgüven katıyor.
4. sınıfa geldiğimde geçiş dönemimi tamamladım. her yerde tanıdığım insan oldu, sohbetim güzelleşti, çevremde belirli bir yerim oldu, karşı cinsin ilgisini çektiğimi gördüm(bu da özgüven için lazım), gittiğim her yerde esnafla vs. sohbet eder oldum. bakın bu da önemlidir bence. mutlu eder.
istiklal'de arkadaşımı beklerken çöktüm yere oturuyorum. yanımda gezgin bir çocuk var, bir şeyler satıyor. ulan dedim, asık suratla burada oturacağıma iki kelam edeyim, insanların derdini veya mutluluğunu paylaşayım. selam verdim, güldü, konuştuk ettik. hoş geçirdik zamanı. ne güzel işte misss. orada keman çalan hanımefendiden de por una cabeza dinledim. alkışladım, güldüm, o da güldü teşekkür etti. dedim, işte bu yaşamak. o günden sonra dışarıdaki insanlarla bir şey paylaşmayı sevdim ben.
yani kendimi yarattım ben. tanrıdan bile iyi iş yapmışım amına koyayım, daha ne olsun? hala da yapacak çok işim var. şimdi yeni mezun oldum, mesleki anlamda da bir projem var. ona çalışmak da beni yükseltiyor.
yaptıkça artıyor özgüven. o yüzden boş durmamaya başladım. metal müzik severim, bateri öğrenmeye çalışıyorum. boks severim, vücudumu güçlü kılmayı severim, fiziksel kavgalara hazır olmak iyi hissettiriyor. mühendisim ama tarih, felsefe, sanat gibi konulara ilgim var, kitap okuyorum. hatta bilgi eksikliğine o kadar dayanamıyorum ki, temel hukuk ve temel ekonomi kitaplarını dahi aldım. denizcilik kitabı bile var listemde:) şarapsever oldum biraz, param olunca en iyilerini alacağım. ingilizcemi bayağı kötü durumdan 1 yılda orta seviyeye getirdim, devam ediyorum. şiir okumaya çalışıyorum, belki ben de yazarım belli mi olur? ömer hayyam gündüz vakti matematikle uğraştıktan sonra akşam vakti sevgilisiyle şarap içip şiir yazarmış. eeey gidi eyyy. hayata bak.
daha yapacak, kendimi geliştirecek çok şeyim var. çok da insan tanıyacağım. ve yurtdışına temelli gitmek istiyorum. hedefim var. bakalım görelim, olmazsa başka hedef koyarım o da dert değil:) yıllar içinde kafamdaki büyüttüğüm şeyleri küçülmeyi de öğrendim. rahatım. olmazsa başka bir şey bulurum diyebiliyorum. ya da bulmam diyorum. çok da sikimde bu dünya. bazen ölmeyi de istiyorum, ama ölmeyi isteyen en mutlu insan benimdir aha bunu da buraya yazıyorum. ben yaşamın anlamsızlığını ve insan oğlunun saçma doğasını kavradığım için ölmek istiyorum. her şey değişir, hobiler, iş kariyeri, kitaplar vs... ama bu doğa değişmez. ötanazi hak olsun isterim. pc game gibi istediğimizde çıkalım. derdimiz ne amk?
neyse konu sapmasın. kendi hayatımı özetledim aslında. şimdi bunları 5 yaş küçük kardeşime örnek olarak gösteriyorum, yönlendiriyorum. anne babamın hatasını ben düzelttim, kardeşim erken yaşta aşacak kendini. aşıyor da.
umarım okuyan olmuştur çok uzun oldu:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder