Dere kelimesi bugünkü şehirli çocuklar için ne anlama geliyor acaba ?? Hatta soru şu olmalı belki : dere kaldı mı ???
Dere kelimesini çocukluk yıllarımdan çıkarırsam eğer yaşamım kötürüm kalır. Ne çocukluğumu anlatabilirim ne gençliğimi. Dere, benim çocukluğumun geçtiği köyde o köyün tüm çocukları için özellikle yazın hayatın tam merkezinde olurdu. Hiç bir çocuk nisandan ekime kadar geçen günlerde dereye uğramadan akşama çıkmazdı.
Dere sadece çocukların değil aslında tüm köy halkının hayatının , evinin bir parçasıydı. Dere o yıllarda bizim hayatımız için şah damarı gibi bir şeydi onsuz bir yaşam tasavvur edemezdik.

Nisan ayıyla birlikte suya doymuş toprağın ve bahar yağmurlarının besleyip semirttiği gövdesiyle yatağını döve döve köyümüzün ortasından kendine yol açar ve mezarlığın arkasından derin bir siper gibi oyduğu menfezinde yeşil bir ovaya doğru kıvrıla kıvrıla çoşkuyla akardı.Bu çoşkunluk kollarında geçireceğimiz uzun yazın habercisiydi. Nisan ayıyla birlikte dere boyu şenlenir söğütler , çınarlar, cevizler ve böğürtlenler taze dudaklarıyla dereye doğru eğilirlerdi. Taze söğüt dallarından düdük yapabiliriz demekti bu aynı zamanda. Otlamaya götürdüğümüz ineklerimizi çayırlara yaydıktan sonra dünyanın en mühim işini yapıyormuşçasına titizlikle seçtiğimiz söğüt dallarını düdük yapmaya koyulurduk. Düdük yapmak mevsimin bir rüknüydü adeta. Herkes elindeki düdüğü öttüre öttüre akşam evinin yolunu tutardı.
Mayısla birlikte iyice kendini hissettiren yaz ve sıcaklar dereyi ateşler ve kurbağaların eşlerine yaptığı serenatlarla inlerdi. Mayıs akşamları kurbağaların bu çoşkulu çağrılarıyla dolar,akan suyun , rüzgarın dalların ve otların hışırtılarını hatta tüm sesleri bastırarak durmaksızın devam eden bir düğün neşesiyle avlularda damlarda ve sokaklarda geceye karışıp rüyalarımıza eşlik ederdi.
Yazla birlikte okullarda kapanır ve otlarda kuruduğundan inekleri otlatma işi sırtımızdan kalkardı. Artık dere neredeyse bütün günümüzü içinde geçireceğimiz bir lunaparka dönüşürdü.
Dere bende çok acı bir anıya da tekabül eder aynı zamanda. Ne zaman dere kelimesi geçse ya da bir dereden geçsem çocukluğumuzun içinden kayıp giden bir arkadaşımızı hatırlarım.Birlikte balık tuttuğumuz balık tutarken pantolonum ıslanmasın diye paçalarımı yukarıya kıvırmaya çalışırken dönüp bana '' göt ıslanmadan balık tutulmaz '' öz deyişiyle bu yaptığımın anlamsız olduğunu idrak etmemi sağlayan bu arkadaşım o yaz bu lafı ettikten bir hafta sonra top oynamaktan geldiğimiz bir akşam rahatsızlanarak hastaneye kaldırılır ve ertesi sabah onun öldüğü haberini alırız. Terli terli gazoz içti . sadece gazoz içmedi eve gidince dolaptan soğuk hoşaf ta çıkarıp içmiş gibi çeşitli ölüm sebepleri üzerinde günlerce dedikodu yaptık. Gerçek olan öldüğüydü ve bir daha birlikte balık tutamayacak olduğumuzdu. O günden beri dolaptan soğuk bir şey içmedim ta geçen seneye kadar. Kendisinden yukarıdaki özdeyiş hatıra kaldı bana.
Kuzenlerimin geldiği günlerde dere içinden çıkmadığımız bir panayır yeri gibi olur. Evden çıkarken '' dereye girmeyin '' tembihi dere kıyısına varana kadar hüküm ifade eder. Bizim denizimiz okyanusumuz plajımız oyun parkımız ve yüzmeyi öğrendiğimiz havuzumuzdu. Ayrıca balık avladığımız av sahamız. Bütün yaz kah oltayla kah sepetle neredeyse her gün balık tutardık.
Dere sadece oyun alanımız değildi yetişkinlerden gizli yaptığımız bütün eylemlerimizin de mekanıydı. Sigara içmek kağıt oynamak ve cinsel oyunlar için adres dere boyuydu. Özellikle köyün yukarısında ormana doğru gittikçe derinleşen ve genişleyen kuytu boyunlar bu işin adresiydi. Yazın o tarafa doğru gitmek yetişkinlere özgüydü. Ergenlik öncesi çocukları delikanlılar o muhite sokmazdı adı da zaten ''delikanlı yıkanma yeriydi''.
Masturbasyon yapmayı büyükler bize dere kuytularında öğretmişlerdi. Kızlar dereden uzak dururdu o yüzden. Ne olur ne olmaz! Kızlarla ancak mahalle arasında ya da samanlıklarda oynayabilirdik.
Mezarlığımız, köy kahvesi.okul dere kenarındaydı. Derenin belli yerlerine isim takmıştık . Sürekli kullandığımız kısımları vardı ara sıra kullandığımız kısımları vardı ve hiç kullanmadığımız kısımları vardı. Bazı yerlerine girmeye korkuyorduk açıkçası.
Dere sadece köyümüzün ortasından geçmez hayatımzın tam ortasından geçerdi.

Çocukluğumun baharında kurbağaların avazlarıyla doldurduğu yazları çocuk sesleriyle çınlayan kışın gürül gürül yazın usul usul akan bu dere neredeyse hiç akmıyor artık. O çoşkusunu da yitireli hayli zaman oldu. Bir ihtiyar bastonu gibi boynu bükük bugün. Ne çifleşmek için serenat yapan kurbağalar ne de içinde kaynaşan balıklar var bugün. Ne de çocuk..
O dere yatağında bugün sadece çocukluğumun unutulmaz hatıraları akıyor . O derenin bir ruhu olduğuna inanıyorum çünkü çocukluğumu besledi hiç bıkmadan..Bana çok şey öğretti her şeyini paylaştı benimle..
Sanırım o dere yatağında sadece su değil hayatta akıyordu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder