24 Nis 2014

70'li YILLARDA BİR KÖY OKULU

70'li yıllar,hikayeleri henüz yazılmamış, hafızalarımızda ama hatıralarımızda unuttuğumuz, bol paçalı, pos bıyıklı ve bol acılı yıllar.

Tüm bu keşmekeşten uzak bir çocuklukta kendi dünyamızdaki kahramanları oynayan ben ve çocukluk arkadaşlarım. Biz tam bir 12 Eylül nesliyiz,çocukluğumuz bir masal gençliğimiz ise çalınmış..

O yıllarda köy ilkokullarında okuyordu bu ülkenin çocuklarının kabaca  %70.

Beyaz yakalı siyah önlüklü kara tahtalı yıllar. Babalarımızın bizi okula "eti senin kemiği benim" diyerek teslim ettiği yıllar. Tüme varım ilkesinin eğitimde geçerli olduğu çarpım tablolu , hece tablolu yıllar.

Benim okuduğum dönemde Ali İhsan öğretmen ve eşi (ismini hatırlayamadım) Fatih öğretmen ve eşi Sevinç öğretmen ve bizi bir sene okutan Gönül öğretmen bizim ilkokulda görev yaptı.

İlkokul birinci ve ikinci sınıf okuma ve yazmayı öğrendiğimiz ve temel formasyonu edindiğimiz çaylaklık sınıfları. Üçüncü sınıftan itibaren aslı eğitim başlıyordu. Doğru hatırlıyorsam eğer dersler ve teneffüsler 40'ar dakikaydı. Daha sonra Lise eğtimi yıllarında işemeye bile vakit bulamadığımız beş dakikalık teneffüslerde ilkokul yıllarımı hasretle anmışımdır. 

İlkokuldaki teneffüslerimizde çift kale maç yapardık 20'şer dakikalık devrelerden.

İlkokul üçüncü sınıfta Gönül öğretmen derslere girmeye başladı. Dayağın gırla olduğu (Fatih öğretmenin kulakları çınlasın bır kız öğrenciyi dayaktan bayıltmıştı sınıfta) o eğitim yıllarında Gönül öğretmen bir Mevlana gibi sevgi ve hoş görü ikiliminde bir mesih edasıyla ders yapardı. Biz siyah önlüklü ve sümüklü öğrenciler aradığımız anne şefkatini bulmuştuk onda. Benim yazma yeteneğimi keşfettiğim yıllardır .

Gönül öğretmen türkçe derslerinde bize bir hikaye okurdu dersin ilk 20 dakikası. Sonra kitabı kapatır ve hikayeyi siz tamamlayın derdi. Biz de aklımız erdiği hayalimizin yettiği kadar çizgili defterlerimizde kurşun kalemlerimizle hikayeyi tamamlamaya çalışırdık. (şimdiki nesil adını zor yazıyor cv yazamıyor ve şimdi liselerde böyle bir eğitim var mı bilmiyorum). Okulun bir kitaplığı vardı hem de fena sayılmayacak bir kitaplık. 

Fatih öğretmen ise çok idealist bir solcuydu(bunu sonra anladık tabiki) ve eğitime çok önem veriyordu. İlkokul dört ve beşinci sınıflarda derslerimize girdi ,Gönül öğretmen malesef bizi üçüncü sınıfta okuttuktan sonra okulumuzdan ayrıldı. Fatih öğretmen tam bir eğitimiciydi hem de eli sopalı ( o dönem dayak vakay-ı adiyedendi ). 

Fen bilgisi derslerini uygulamalı yapardık. Fatih öğretmen  kitaplardaki deneyleri öğrencilere dağıtır ve hazırladığımız deneyleri tüm sınıfa hem gösterir hem anlatırdık. 

Fatih öğretmen her hafta hepimize bir kitap verirdi. Okuyup özetini çıkarırdık.Ben hızımı alamaz komşu çocukların da kitaplarını okurdum.

Kompozisyon dersimiz vardı aga şimdiki nesil adını bile bilmez. Kompozisyon yazardık.

Ben alt sınıflardayken üst sınıflar piyes hazırlayıp oynardı mezuniyette.(Malesef biz son sınıfa geldiğimizde darbe oldu ve her şey karıştı)

Şimdi özel okullar benim yukarıda yazdığım şeyleri yapıyoruz diye övünüyor ve tonla para alıyorlar velilerden. O zamanlar ingilizce öğrenmek gibi bir saplantısı da yoktu insanların. (şimdi güya ingilizce öğretiyorlar adı var kendi yok boşa vakit ve nakit kaybı )

Dün kızımın da gösteri yaptığı 23 Nisan törenlerini seyrederken ilkokul yıllarımı hatırladım. 

Dershanelerin eğitimi esir aldığı yıllara geldik şimdi. Başbakanı destekliyorum o yüzden bütün dershaneleri kapatsın sonra da okulları. 70'li yıllardaki öğretmenleri çağırsınlar ve her şeyi yeniden kursunlar aga.

Bugünkü eğitim falan değil.. 

NOT: Mehmet Barlas'ın (kendisinden hazzetmesem de) yazdığı ,artık beyaz türklere mor türkler diyelim tanımı çok hoşuma gitti ve ben nasıl akıl edemedim diye hayıflandım. Ağzına sağlık. Mor Türkler çok iyi yaa.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder