" Zihnimiz karar verme aşamasına geldiğinde, dış dünyaya ait bilgileri, küçüklüğümüzden itibaren o zamana kadar edindiği bilgilerle ve hatta duygularla mukayese eder ve tutarlı(!) bir bütünlük oluşturmaya çalışır. Buna Geştalt adı da verilir. İşte bu tutarlı bilgiler uygun duygusal bilgilerle beraber nihai bir inanma veya inanç ortaya çıkartır ki, bu, bizde haklı olmaya yönelik bir hissiyat oluşturur.
Eğer, haklı olduğuna inanılan böyle bir zihinsel mekanizma olmasaydı, insan bir sonraki eyleme geçmek için gerekli motivasyonu sağlayamazdı. Bunun nedeni, bir sonraki davranışını, haklı olduğuna inandığı davranış ve düşüncesi üzerine kuracağı içindir. Başka türlü söylemek gerekirse bir sonraki yapacağı davranış, düşünce vb. eylemlerin bir evvelki davranış ve düşüncesiyle tutarlı olması için bir evvelki bu düşünce veya davranış konusunda haklı olduğuna inanması gerekir. Aksi halde, yapacağı davranış veya düşünce ile çelişkiye düşer ve sonraki davranış veya düşünce için gerekli motivasyonu sağlayamazdı." (hakli olmanin mekanizmasi-tanri var mi blogspot )
bu alinti burada dursun iyice bir sindirin sonra alttaki alintiya gecin..alintidaki cizimde farkettiginiz gibi 3 diyen kisinin tarafindan cubuklar 3 tane , 4 diyenin tarafindan bakinca 4 tane gözüküyor..dikkat etmediyseniz uyarayim...
" Geçen yıl bu zamanlar, Almanya’nın küçük şehirlerinden birinde bir taksiye bindim. Gideceğim yeri söyledikten hemen sonra da “nerelisiniz” diye sordum, çünkü o şehirdeki taksi şoförlerinin büyük çoğunluğunun Türkiyeli olduklarını biliyorum. Almanca bilmiyorum, taksi sürücüleri de genellikle İngilizce bilmiyor. Türkiyelilerse Türkçe devam edelim, diye düşündüm. Türkiyeliydi. Neden sorduğumu Türkçe söyledim ve konuşmaya başladık. 15 Temmuz’dan hemen sonraki günler olduğu için konu hemen Türkiye’nin hallerine geldi. İkimiz de karşıydık darbenin her türlüsüne. Olacak iş değildi. Eğer bir hükümetin değiştirilmesi isteniyorsa onu yapacak olan o halkın kendisiydi, silahla, tankla olmazdı o iş. Buraya kadar hemfikirdik. Hemfikir olmadığımız şey değiştirilmesi gerekenin AKP hükümeti olmasıydı.
AKP’nin neyi kötü yaptığı konusunda söylediklerimi anlatmayacağım. Enteresan olan söylediklerime itiraz etmiyor oluşuydu. “Buradan da görülüyor yolsuzluğun, rüşvetin alıp başını gittiği, ama kim yapmadı ki böyle şeyler.” “Kürtleri yarı yolda bıraktı, ama Kürtler de sözlerinde durmadılar.” “İstanbul, İstanbul olmaktan çıkmış, fakat yatırım da lazım.” “Tarımın bittiğini köye gittiğimde ben de görüyorum, ama ne zaman iyi oldu ki?” “Türkiye dünyadan kopuyor, fakat dünya da Türkiye’den kopuyor.”
İnanmakta zorluk çektiğim bir kadercilik akıyordu cümlelerinden: “Böyle gelmiş, böyle gider, dünyanın gidişatını dindar Müslümanlar değiştirecek değil ya!” Gideceğim yere gelmiştik ama biraz daha sohbet etmek istediğini söyledi. Aciliyet arzeden bir işim yoktu. Yol kenarındaki yemyeşil parkın kıyısında bir banka oturup konuşmaya devam ettik. Sordum, “Açıkçası beni AKP’yi neden desteklediğiniz konusunda ikna edemediniz. Öncekilerden farklı olmadığını söylediğiniz bu partiyi, ekibi ne demeye destekliyorsunuz?”
Cevap beklemediğim yerden geldi. 20 yıl kadar önce üst üste üç kez “İslami şirketler” tarafından dolandırılmıştı. Kumar gibi, her seferinde bir önceki vakada kaybettiklerini telafi etmek için aynı fikre ama başka bir şirkete yatırım yapmıştı. Sonunda onca sene Almanya’da işçilik yaparak edindiği bütün birikimi kaybetmişti. Çocuklarını okutabilmek için de taksi şoförlüğü yapmaya başlamıştı. Çünkü artık Almanya’da da tekrar o birikimi elde edebileceği çalışma ortamı yoktu. Aylık kazancıyla geçiniyordu. Onca yıl sarfettiği emekten geriye hiçbir şey kalmamıştı.
Dedim ki, “İyi de bu dedikleriniz o söylediğiniz paraların palazlandırdığı İslamcıların devamı olan partiye destek değil, muhalif olmak için sebep. Deniz Feneri’nde neler olduğunu hatırlamıyor musunuz? AKP’nin Deniz Feneri’ne nasıl sahip çıktığını? Tamam o şirketler bir önceki dönemin şirketleri, ama AKP de sizin zararınızı telafi etmek için hiç bir şey yapmadı.”
“Yok yapmadı,” diye devam etti. Aksine AKP’nin onlardan çalınan paralarla kurulup serpildiğini düşünüyordu. Şaşkınlığım iyice arttı, “E o zaman neden destek oluyorsunuz bu insanlara?”
Söze “Müslümanlar nihayet Türkiye’de rahat ettiler” diye başladı. “Ama o rahat sizin hayatınız boyunca edindiğiniz birikim, çocuklarınızın rızkı sayesinde oldu. Siz de emekliliğin tadını çıkartacağınız dönemde çalışıyorsunuz. Niye hakkınızı helal ediyorsunuz?” Sonra artık müdahale etmedim. Uzun uzun anlattı içinden geçenleri. Anladığım şuydu: Eğer AKP iktidarını mümkün kılan şeyin onun ve Almanya’daki komşularının, arkadaşlarının birikimiyle kurulduğunu ve yolsuzluğa, rüşvete, hukuksuzluğa sermaye olduğunu kabul ederse, tüm hayat hikâyesi dini hassasiyetlerle verdiği bir ticari kararla çöpe gitmiş olacaktı. Hayatına verdiği anlam hem de birden çok düzeyde sarsılacaktı. Bu dönemde devletin vatandaşına yaptığı haksızlıkların arttığını bilmesine rağmen AKP’yi desteklemeye devam etmesinin sebebi ilerde bir gün bütün bu kötülüklerden iyi bir sonuca ulaşılacağı umuduydu. Hayatının, çocuklarının rızkının, zamanında verdiği kötü bir kararla yanlış insanlara ve onların kötülüklerine sermaye olduğunu düşünmektense, bu umuda sarılmayı tercih etmişti. Bana inandırıcı gelmedi anlattıkları. Üsteledim: “Yani siz bunca kötülüğün ilerde iyi bir şeye evrilebileceğine sahiden inanıyor musunuz?” “Başka çarem var mı ki?” dedi......" (ayse cavdar-artigercek)
bilimi, sosyal ve bireysel hikayelere zumlarsaniz hikayenin ana fikrini tespit ve teshis ve nihayetinde de anlamis olursunuz. anladiginiz seye bakisiniz degisir ve empati kurmaya baslarsiniz ve kendi hikayelerinizle karsilastirirsiniz. yeterli bir egitiminiz varsa ve muhatabinizin bilincinin kapilari kilitli degilse gercekligin sagaltici düzlemine el birligiyle cikabilirsiniz..
beyni tanimak insani tanimak demek..cagrisimli düsünme cok konforludur ve direk muhatabinizi yaftalar.böylece eylemlerinize haklilik zemini olusturursunuz..
korku ve kaygi en büyük stress yapicilardir ve beyin bu iki duyguya esir düstügünde duyusal beynimiz bilincli beynimizi tamamen devre disi birakir ve yasam alanini savunan bir hayvana dönüsürüz..
bu ara sik sik degindim bu konuya..hirsiz,hain,comar,dinci,amerikan usagi,fetöcü,yardakci ve terörist ..
bu kelimelerle konusuyorsaniz cagrisimli düsünüyorsunuz yani aslinda düsünmüyorsunuz demektir..
erdogani ve ak partiyi iktidardan düsürmek isteyenler benim blogu takip etsin :-))) benim öyle bir derdim yok..ben anlama gayretinde olan bir insanim..
taksi söförünün su cümlesine dikkat edin cok sade ama her seyi kapsiyor " türkiyede müslümanlar nihayet rahat ettiler " ..burun kivirabilirsin görmezlikten gelebilirsin, inkar edebilirsin lakin gerceklik degismez.. bu argüman limbik sistemden geliyor yani en derinden duygularimizin kaynagindan..bunu mantiksal önermelerle degersizlestirmeye kalkmak ne yaptigini bilmemektir..(ayse hanimin tavri da anlamaktan ziyade yargilayici bir dil tipki ak parti disindaki herkesin yaptigi gibi.neyse bir seyler anlamis en azindan.bu dille o insanlarin ruh dünyasina giremezsiniz tipki kürtlere dönüp neyiniz eksik demek gibi ne olamiyorsunuz bu ülkede de kavga cikartiyorsunuz. adam kürt olamiyor bunu anlamak cok mu zor)
yani bize kimligimizi veren seyleri özgürce ifade etme ve yasama imkanimiz olmadigi sürece ilk öncelik budur. ülkedeki ,laik,dindar,türk,kürt,gayri müslim ve alevi kimligini bu söylediklerim baglaminda degerlendirin.. yani bu cümlenin icine müslümanlari cikarip istediginiz kimligi koyabilirsiniz...
henüz kimlik insaa etme ve kimlik üzerinden anlam yaratma seviyesindeyiz.insallah bir gün yetiskin olacagiz ve artik kimliklerimizi icsellestirip kavramlar üzerinden birbirimizle iletisim kurmaya baslayacagiz..o zaman ne kürt sorunu ne din sorunu ne de kin sorunumuz olmayacak..daha iyi siyaset daha etkin egitim daha etkin demokratik haklar ve bireysel haklar gündemimizde olacak..
umarim derdimi anlatabilmisimdir...
ne mutlu insanim diyene...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder