28 Tem 2017

ALDANIS,INSANIN EN BÜYÜK IHTIYACI

............
 
Kısacası, bilim ‘nasıl’ı açıklarken, kehanet ‘niçin’i yorumlamakta ısrar eder ki anlamlandırma edimi de zaten açıklama’ya (nasıl’a) değil, yorumlama’ya (niçin’e) ilişkindir: söyleme ve ideolojiye.

Niçin’leri yanıtlama, erek’leri açıklama çabaları bugün tümüyle bilimdışı sayıldığından, bilinç, çaresiz payına düşen nasıl’cıklarla yetinmek zorunda: CERN’in veya NASA’nın duyurularıyla.

Peki toplumsal yaşam?

Nasıl’lar yaşamın umurunda bile olmaz, o daima niçin’lerin peşinden koşup bilicilerin kehanetlerine itibar eder: söylemlere.

Özellikle siyasal yaşam.


Çünkü aldanış, insanın en büyük ihtiyacı.


*OT Dergi temmuz sayisi dücane cündioglu "aldanis" yazisinin son kisimlari.

hoca , aldanis insanin en büyük ihtiyaci deyip saptamasini yapiyor. bunun niye böyle oldugunu da 13 ekim 2007 tarihli http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com.tr/  de yayinlanan "aldanis üzerine dersler " isimli yazisinda söyle acikliyor;

"Halk çoğunlukla çocukça ve çocuksu düşünür ve bu nedenle insanlar hayat içerisinde sıklıkla karşılaştıkları çelişkilerden —zannedildiğinin tam aksine— pek de rahatsız olmazlar.
Tecrübeli siyasetçiler halkın bu zaafını iyi bilirler ve iyi de değerlendirirler, yani halk tarafından aslâ farkedilmeyeceği için çelişkiye düşmekten, çelişkili davranmaktan pek çekinmezler, tıpkı çapkın erkeklerin kadınlar karşısında çelişkiye düşmekten çekinmemeleri gibi.
Yanlış anlaşılmasın, halkın çoğunun, tıpkı kadınların çoğu gibi hataları önemsediğini inkâr ediyor değilim. Hatalar umumiyetle gözden kaçmaz. Ancak bazı kayd u şartla.
Birincisi, o hatalardan bir mağduriyet hissi doğmuş olmalıdır. (Mağduriyetin gerçek olması gerekmez, öyle hissedilmesi kâfidir.) 
İkincisi, bu mağduriyetin telâfisi mümkün olmamalıdır. (Yani hatalı, hatasının üzerini örtecek bir jest yapma kabiliyetinden mahrum bulunmalıdır.)

...................

 Çocuk kişi değildir. Çocukluktan çıkınca kişi hâline gelir.
Kapının ardından gelen, kim o, sorusuna, benim, diyemez. Derse, bu sefer, sen kimsin, sorusuna cevap veremez.
Ne ilginç değil mi, çocuklar gerçekte adlarıyla değil, soyadlarıyla vardır.
Halk da öyle, gayr-ı şahsî bir gerçekliğin adı. 
Şahsın/şahsiyetin, ferdin/ferdiyetin silindiği bir kütle, bir karaltı âdeta, bir çokluk.
Özdeşliği en nihayet biz’de, bir biz’in içinde algılayan bu çokluk da, ben benim, diyemeyeceği için kim olduğunu değil, kimlerden olduğunu söyleyebilir.
Karşıtlıklar ve çelişkiler olmadan yaşam da olmaz. Yaşamın çelişkiye ihtiyacı vardır. Yaşamı paylaşanlarınsa doğal olarak aldatılmaya.
Aldanışımız bu denli doğal işte."

herkes karsi mahalleye sallamadan önce aynada bir kendisine baksin ,ben benim diyebiliyor mu ? diyemediysen ceneni kapa ve hiraya dogru yola koyul..

not: güncel evrim tartismasindaki dindar kitle refleksi ile dinsiz karsit refleksin neden bu kadar direnc koydugunu da anlarsin..belki erdoganin pesindeki kitleyi de anlarsin da küfretmekten vazgecersin..anlamak iyidir iyilestirir

haydi hayirli okumalar..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder