24 Mar 2017

NAYLONLASMA-TÜRKIYE'NIN AKILLA IMTIHANI

Bugünkü cuma hutbesi niyetine..Fatma Barbarosoglun'dan "Naylonlasan Hayatlarimiz"
Tepeden tirnaga bir naylonlasma ;naylon insanlar,naylon siyasetciler,naylon üniversiteler,naylon sendikalar,naylon kitaplar,naylon egitim...Dünya büyümemizi kiskaniyor .. Yakinda o rakamlarda naylon cikar merak etmeyin...Islamcilarin kendileri de naylon zaten ne bekleniyordu ki ? Dünya bizden korkuyor cünkü naylon dogada cok zor cözülüyor cünkü yani cevre felaketiyiz korkulari ondan...

Calinan sorularla memur olan,torpille makam isgal eden,parayla yazilan tezlerle akademik ünvan kovalayan bu gürühtan korkmak gerekir hakikaten..

Naylon botlarla avrupaya akmaya calisanlar acolduklarindan degil umursuz olduklarindan yapiyorlar bunu..

Filikalara....

"Ne kadar çok naylon var hayatımızda.

Kaplar kacaklar, sandalyeler, masalar, halılar, kilimler, kıyafetler...

Gördüğümüz her şey, dokunduğumuz her şey naylon olunca biz de naylon oluyoruz.

Aklımız naylon, fikrimiz naylon. Kalbimiz naylon.

Uzaktan bakınca ışıltılı parlak renkli; idrak etmesini bekleyince saldırgan, süfli, sorumsuz, nadan.

Naylon kalplerimiz, naylondan bedenlerimizi içinde tıpırtısını bekliyor.

Lakin azıcık bir zorlamada eğilip bükülüyoruz. Acık bir darbede yamuluyoruz.

Aldığımız plastik/ naylon sandalyeler iki mevsim sonra yamuluyor, yamulmasını seviyoruz çünkü onu atıp yerine yenisini alacağız. Gözümüz yorulmuştu kullanıp attığımızın yerine yenisini getireceğiz, o zaman gözümüz gönlümüz açılacak. Bir enerji gelecek üstümüze. Ne kadar sürecek enerjimiz? Bir kaç saat ya da bir kaç gün. Sonra bitecek o enerji. Yeni bir hayat enerjisi için yeni bir şeyi atmayı düşüneceğiz. Onu atınca yerine yenisi gelecek yenisi gelince bize de birkaç vakitlik hayat enerjisi gelecek.

Nesneler naylon, ilişkiler naylon, kariyer basamakları naylon.

Bir zamanlar naylon faturalar vardı hayatımızda. “Hayali ihracatçılar” vergi iadesi almak için ihraç etmedikleri halde sanki pek kıymetli ürünler ihraç etmişMİŞ gibi yapardı.

Naylon faturalarla hakiki para kazanmak o kadar kolay olunca naylon diplomalarla hakiki kariyer kazanmanın da yoluna düştü sen benim kim olduğumu biliyor musungiller.

Perşembe günü profesyonel ofislerin yazdığı “bilimsel tez” haberine karşılık telefonlarım susmadı. Görüşümü merak ediyorlardı.

Görüşümü merak edenler, şaşırmamı bekliyordu.

Üzgünüm şaşıramadım. Çünkü ben o ilk şoku 2003 Haziran'ında yaşamıştım.

Beni arayan muhabirleri o yazıya yönlendirdim.

Müsaadenizle tekrar yayınlıyorum. Buyurun:

“Ödev yapılır/diploma verilir”

Camlarda yazılar görürsünüz. Börekçi camında: Sabahları çorba bulunur. Tamircide: Ayakkabı, çanta tamir edilir. Pastanelerde: Pasta siparişi alınır. Yakında okulların kapısında şöyle bir ibare göreceksiniz. Yani kralın elbiseleri gibi görebilenler görecek: Diploma verilir.

Üniversite yıllarında her kırtasiyede “Tez yazılır ve ciltlenir” ibaresini gördükçe, “yazılır” fiilini hiç kötü manaya çekmedim. Saflığıma verin! Öğrencinin yerine başkalarının profesyonelce tez yapıp teslim ettiğini ve geçimini sırf bu yüzden sağladığını bilmiyordum. Naylon tez kavramı henüz yabancımdı. Tez yazılır ibarelerinin bazılarının, öğrencilerin el yazısı ile yazılmış tezlerinin daktilo/bilgasayara geçirilmesi manasına gelmediğini öğrendiğimde çok acı bedeller ödeyerek yaptığım doktora tezim, burnumun direklerini bir kere daha sızlattı.

Naylon tez yazmalarının ilk ve ortaokula kadar indiğini şu dakikalarda öğrenmiş bulunuyorum ve bu yazıyı içimin taşlaşması pahasına yazıyorum. Öğrencilerin internetten ödev indirdikleri malumunuzdur. Öğretmenleri de biliyor zaten. Benim bahsettiğim bundan farklı. İlk ve orta okullara ödev hazırlayarak kendine araba almış bir kızdan bahsedilince neye uğradığımı bilemedim. Muhitinde son derece tanınan biriymiş “ödev yapılır” ibaresinin muhatabı olan genç hanım. Ansiklopediden birkaç paragraf, ortasına bir resim, bilgisayar çıkışı ve ödev hazır. Bu arz-talep dengesi beni dehşete düşürdü. Hazırlanan ödevlerin rayici beş milyondan başlıyor. Ders notu düşük öğrenciler, notlarını yükseltmek için, dönem ödevi alıp doğruca seri imalat ödev hazırlayan yere gidiyorlar. Nekka para okka ödev üzerinden alış-veriş tamamlanıp, öğretmenin huzuruna varılıyor. Öğretmenler, profesyonel “ödev yapıcının” elinden çıkmış ödeve nasıl bir muamelede bulunuyor...? Bilemiyorum.

Bizim gençliğimizde, tam edebiyat hocalarının istediği gibi roman özetleyip, tip tahlili, ana fikir, yazarın hayatı gibi bütün bilgilerin liseli bir gencin algı düzeyine göre hazırlandığı “yardımcı ders kitapları” vardı. Ama hocalar “külyutmaz”, bir yazar elinden çıkmış özeti takdim eden öğrenciyi tahtaya çıkarıp romanı bir de sözlü olarak özetlemesini isterlerdi.

Sanayileşmeyi gerçekleştirememiş, vaktinde iş bölümünü icra edememiş bir toplum olabiliriz. Ama eksiklerimizi telafi etmekte de üstümüze yoktur.

Öylesine yoğun bir iş bölümü toplumu olduk ki, bizim yerimize düşünen, acı çeken, eğlenen, ödev yapan, tez yapan, kariyer yapan başkalarını ikame etmekte hiç gecikmedik. Uzaktan bakınca robot gibi görünüyoruz belki ama. Eh o kadarcık kusur kadı kızında da olur değil mi?

Böyleydi tam 14 yıl önce yazdığım yazı. Ne oldu? Kim ilgilendi?

Hiç kimse!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder