6 Oca 2015

NARKOZ SONRASI SIFIRLANAN BİLİNÇ, ANNEMİN TRAJİK HİKAYESİ

Annem bir çerkes kızı olarak Dereköy'ün en çok çalışan ailesine gelin olarak geldiğinde başladı hikaye. Annanem, annemi geri almak istemiş durumu öğrenince. Zira el bebek büyümüş kızını neredeyse bir köle çalışma düzeninin içine girdiğini farkedince ürkmüş kızının naif bedeni dayanamaz diye. Ama annem o inatçı kişiliği ile tam elli sene dayandı. 
Rahmetli dedem ve babaannem (babaannemin diğer gelinlerde geçirdiği son altı-yedi ayı saymaz isek) annemin bakımıyla geçirdiler ömürlerinin düşkünlük yıllarını. Tek bir teşekkür cümlesi duymadı hayatı boyunca. Kendisine ne bir hediye alındı ne de bir tatlı söz söylendi. Evlilik hayatının yaklaşık otuz senesi sabah altı gece yatma vaktine kadar ev işi,hayvanların sağımı yemi,tarla işi ve dört azgın erkek çocuğun bakımıyla geçti. Durup dinlenmeden çalıştı ve en sonunda elde kalan sadece köyde bir evdi. 

2007'deki iflasla birlikte , tarla ve hayvan kalmadığı için evde babamla birlikte bir nevi emeklilik olarak geçiriyordu hayatını annem. Babamın 2013'te ani ölümüyle , Dereköy'de 1965 yılında başlayan kalabalık Beçko ailesinin hummalı koşuşturmasından , o avluda tek başına yaşamak  düşmüştü bahtına. O avlu ki annemin elli yıllık evlilik hayatının tarihi gömülüydü orada. O 300m2 lik avlu onlarca insanın yıllarını bağrında biriktirmiş bir hafızaydı. Umarım bir gün o avlunun hikayesini yazabilirim çünkü orada biçimlendi benim hikayemde. 
Bir zamanlar çocuk seslerinin taze ekmek kokularına karıştığı o avluda şimdi boş evlerin çatılarında uğuldayan rüzgarın sesi kaldı. Oysa daha 30 yıl önce  o avlu bir yürek gibi çarpardı, canlılık fışkırırdı adeta. Ne misafiri eksik olur ne de fırınında ekmek pişmediği hafta olurdu. Bir bayram sabahı 27 kişinin uyandığı o evlerde şimdi mezar sessizliği var.

Annemin hastayım dediğini duymuşumdur belki iki belki üç kere. Ama hiç yattığını hatırlamam. Yatar kalkar işine devam ederdi. Hiç üşenmezdi ve eli çok çabuktu. Yarım saatte üç çeşit yemeği hazırlar arada bir fırın ekmeği yoğururdu. Fiziksel olarak yorulsa bile moral olarak hep diri olur ve yoruldum ya bu işi de sonra yapayım asla demezdi. Hiç şikayet etmeden ( etmesine imkan yoktu çünkü aldığı çerkes terbiyesi gereği) yaşadı . 

Gün döndü harman oldu. Annem geçen kurban bayramında ilk defa yoruldum dedi. Artık takatim kesiliyor fırını yakmak , ekmek pişirmek çok zor geldi bu sefer diye şaşkınlığını ifade etmişti. Ama torunları seviyor diye haluj ( çerkes peynirli bir tür ekmek) yapmaktan geri kalmamıştı. 

Bayram dönüşü annem biraz rahatsızlanmış. Ekim ayı sonlarında yüksek ateş ve yüksek tansiyon şikayetiyle hastaneye kaldırmış kardeşim. Çanakkaleye sevt etmişler. Orada yapılan tetkik ve tedavi sonucu ateşi ve tansiyonu düşürüldü ve enfeksiyon kaptığı söylendi. Kapsamlı bir tarama yapalım dediler. Çekilen filmlerde beyninin sol tarafında kitle tespit edildi. Kanser dediler. Çanakkalede yaşayan birader bioenerji uzmanıdır ve teyzem başta olmak üzere pek çok kişiye şifa verdi . O ısrarla kanser değil bu olsa ben anlarım diyor. Neyse biyopsiye karar verildi. Biyopsi yapıldı , o ara annem dört gün kadar hastanede kaldı. Biyopsi sonuçları temiz geldi. Bunun üzerine hastane faslı bitti ve annem Çanakkale'de kardeşimin yanında kalmaya başladı. 

Oysa bütün bunlar olmadan önce plan şuydu, Biga'da ev tutulmuştu, ortanca birader ile birlikte annem ve teyzem kışı Biga'da geçireceklerdi. 
Hastalık yüzünden bu plan işlemedi malesef. Ev tutuldu tutulmasına da ..

Fakat annem iyileşeceği yerde gittikçe tuhaflaşmaya başladı. Bir arkadaş ile konuşurken , o da annesinin narkozdan sonra huy değiştirdiğini abuk subuk şeyler yapıp söylediğini , aynı şeyin benim annem için de geçerli olabileceğini iki üç haftaya normale dönebileceğini söyledi. O rahatlatmıştı beni.

Narkozun üzerinden bir ay geçmiş ama annem normale döneceğine daha da anormalleşiyordu. Bir süre sonra birader işini yapamaz hale geldi artık zira annem sürekli onu yanında istiyordu. Kardeşim olmadan ne tuvalete gidiyor ne yemek yiyordu. Annem gün geçtikçe yatalak bir hastaya dönüştü. Bana oğlumu çağırın yoksa yatağa işerim durumuna kadar geldi. Ve dediğini de yaptı. 

Yılbaşı öncesi 24 saat yatan felçli bir hastaya dönüştü. Artık bebek gibi besleniyor ve altına bez bağlanıyordu. Beçko sülalesine dayanan annem bir tüp narkozla yerleyeksan olmuş 0-3 yaş çocukluğuna dönmüştü. Kırk yıl düşünsem annemin bu hale geleceği akılmdan geçmezdi. O dağ gibi duran kadın kundak bebeğine dönüşmüştü iki ayda. 

2014'ün son ayları efsane Beçko sülalesinin de son aylarıydı adeta. Avlunun tarihi sona ermişti artık.

Edit : Bugün (13 Ocak)annemin yeni tomografileri geldi. Meğer kadının bütün beyni tümörle kaplanmış. İki ay önce 2*1.8 cm olan lezyon an itibariyle bütün beyin dokusunu kaplamış durumda. Annemin o tuhaf davranışlarının sebebi buymuş. Şu an konuşma yetisini de kaybetmiş olarak adeta bitkisel hayatta.  Doktor yapacak bir şey yok dedi tıbben. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder