Babam 2013 nisanında kalp krizinden ölmüştü.

Annem Kurban Bayramı öncesi babamı rüyasında görmüş, babam anneme : gel seni içinde bulunduğun sıkıntılardan kurtarayım gel benimle demiş rüyada. Annem de " benim rüyalarım çıkar ben öleceğim " demiş teyzeme gidip.
29 Ekim günü kardeşim aradı beni , haberin var mı annemi hastaneye yatırmışlar dedi. Atladık gittik Çanakkale'ye. Yüksek ateş ve yüksek tansiyon ilk şikayetlerdi. Ateşi ve tansiyonu düşürüldü , enfeksiyon kapmış dediler . MR çekildi. MR da beynin sol temporal lobta iki adet nohut büyüklüğünde tümör tespit edildi. Doktorlar birinin eski bir travma kalıntısı olabileceğini ama diğerinin kanser olma riskinin yüksek olduğunu söylediler.
Çanakkale On Sekiz Mart Tıp Fakültesine yatırdık annemi. Orada da MR çekildi onlar da kanser dediler. 8 Kasımda biyopsi yapıldı. Annem, Çankkale'de biraderin evine yerleşti. Tuhaflıklar o zaman başladı ama bizim hastalıkla ilgili hiç bir bilgimiz olmadığından durumu idrak edemedik. Biyopsi sonuçları 24 Kasımda geldi. Biyopsi sonuçlarına göre biyopsi alınan bölgede nekrozlu hücreler vardı ve canlı doku olmadığından karşılaştırma yapılamamıştı. Hepimiz sevindik , şükür annem kanser değilmiş diyerek. Ömründe hiç hasta olmadığından ve hastanelerden nefret ettiğinden kapsamlı araştırma ve hastanede yatma fikrini ne biz ne de annem kabul etti. Dekan aynı zamanda annemin doktoruydu , ameliyatla alalım demişti tümörü alıp bir inceleyelim . Annem, ölürüm de ameliyat olmam dedi.Birader de biyoenerjici olduğundan , annemin bir şeyi yok kanser falan değil o ben onu iyileştiririm dedi. Annem de ben ona güveniyorum dedi. Farkında değildik o gün ama annemin ölüme doğru yolculuğunun hikayesi başlamıştı bile.
Küçük birader ve ben İstanbul'a döndük.
Benim çok yakın bir arkadaşın annesi de Ekim ayında vefat etmişti. Annemin tuhaflıkları ile ilgili konuşurken , kendi annesinin de ameliyat sonrası narkozun etkisiyle on-onbeş gün çok tuhaf davrandığını anlatmıştı bana. Ben de Çanakkale'deki biraderi arayıp narkozdan sonra böyle şeyler oluyor demiştim . Fakat ay bitmiş annem normale dönmemiş aksine daha da tuhaflaşmıştı. Telefonla konuşurken donup kalıyordu mesela ne söyleyeceğimi bilemiyorum diyormuş biradere. Benim küçük biraderi arayıp ona bakıp bakmayacağını soruyormuş telefonda. Küçük birader annem için çok endişelenmeye başlamıştı. Ben ise biradere,; annem namazlarını kılıyor mu diye sorduğumda aldığım cevaptan sonra gerçekten endişelenmiştim. Çünkü hiç bir koşulda namazını bırakmayan annem yılbaşı öncesi namazlarını bırakmıştı.
Bu hastalık ilk önce annemin sağ tarafını göçerterek etki göstermeye başladı. Sağ kolu ve sağ ayağının harketleri azaldı önce sonra da annem ne sağ ayağına basabiliyor ne de sağ eliyle yiyebiliyordu. Birader ise anemin bu tuhaflıklarını hep psikolojik olarak niteledi, inat yapıyor bana diyordu. O dönem sağ ayağına basması ve sağ eliyle yemek yemesi için anneme sürekli baskı yapıyordu birader.

Aralık ayının ortalarına doğru annem artık telefonlara cevap verememeye başladı. Birader gene aynı kafadaydı, inat yapıyor bana da ondan konuşmuyor ne sizinle ne de benimle diyordu.
Birader aynı zamanda koyun da bakıyordu Kepezde bir çiftlik kurmuştu. Annem sürekli onu yanına çağırıyor , Cihan gelsin beni tuvalete götürsün , Cihan gelsin beni yedirsin diyordu evdekilere . Birader artık çalışamaz hale gelmişti. Ama hala annemin numara yaptığını düşünüyordu. Oysa annem hayatı boyunca kimseye yük olmamıştı ve evlatlarını üzecek hiç bir şey yapmazdı .( Ölümünde bile kimseye yük olmamıştı canım annem, hava çok güzeldi ve köyde kaldığımız beş gün boyunca annemin hazırlayıp kavanozlara koyduğu yemekleri yedik , öldükten sonra bile bizi ağırlamaya devam etmişti ) Buna rağmen bir türlü ayılmıyorduk. Biyopsi raporu ve biraderin kesin kanser değil tanısı aklımızı perdeliyordu.
Ne zamanki birader arayıp annem yatağa işedi dedi ben de film koptu. Oğlum annem normal kafayla asla böyle bir şey yapmaz sen onu hemen doktora çıkar tekrar film çektir dedim hemen yılbaşı öncesi. O zaman hala annem kısmen ayakta ve yemek yiyor ve konuşabiliyordu( her ne kadar telefonlara cevap vermese de) . Birader , hayır inat yapıyor o demekte ısrar etti. Yılbaşında Biga'daki biraderin evine götürüp bırakacağını artık annemin inadından iflahı kesildiğini de ekledi.

Annem yılbaşı öncesi ve yılbaşı ertesi günden güne kötüye gitmeye başladı. İlk önce sadece yemek yemek için kalkmaya başladı. daha sonra yemek için bile kalkmamaya başladı.Bütün gün konuşmadan öylece yatıyor diyordu birader. Aynalara bakıp duruyor bütün gün ben de aynalı dolap kapaklarını açık tutuyorum ki bakmasın dedi birader. Artık altına bez bağlıyorum dedi yılbaşından üç gün sonra. Şimdi de hiç hareketsiz öylece yatıyor iki gündür anladı Biga'ya gideceğini artık yatalak numarası yapıyor dedi birader.
İstanbul'daki en küçük birader ocağın ikinci haftasonu atlayıp Çanakkale'ye gitti güya annemi Biga'ya götüreceklerdi. Annemi tekrar hastaneye ambulans bulamadıklarından zar zor götürmüşler , tekrar MR çektirdiler oradan da Biga'ya götürmüşler. Dönmeden küçük birader aradı annemin durumu çok kötü tümör bütün beyni sarmış Medipol Hastanesine götürün diyorlar buradan ben filmleri ve raporları alıp geliyorum dedi. Medipol Hastanesinde benim bir hekim arkadaşım çalışıyordu tesadüf.
glioblastomalı bir beyinden kesit. |
Neyse birader geldi filmleri ve raporları getirdi bitkin bir haldeydi. Hiç umut yok gibi dedi. Bir göster bakalım ne diyecekler eğer umut verirlerse alıp hemen İstanbul'a getirelim İspanya dönüşü dedi. Tarih 13 ocaktı.
Ben de ertesi gün raporları alıp gittim arkadaşın yanına o gün beyin cerrahları ve radyolog müsait olmadığından arkadaşa bırakıp döndüm ben arkadaş ben arar haber veririm demişti.
16 ocak günü hekim arkadaş aradı kem küm ediyordu telefonda. Glioblastoma Multiforme dedi. (Not aldığım kağıt hala masada önümde duruyor) O ne dedim doğal olarak. Kısaca anlattı. Şok olmuştum. İspanyadaki birader hariç herkesi arayıp durumu anlattım.
Annem 15 ocakta yemekten ve içmekten kesildi. En son çarşamba gecesi çorba içmiş ve muz yemiş.
Haftasonu atlayıp Biga'ya gittim.
Annem soluk alan bir cesetten farksızdı artık. Sadece gözlerini oynatabiliyordu. Pazartesi biraz kendine gelir gibi oldu. Biraz su ve yoğurt verdik. Salı günü öğleden sonra ben ellerini tutmuş onun için dua ederken birden derin bir soluk aldı gözleri arkaya doğru kaydı ve hekim arkadaşın anlattığı o hırıltılı nefes moduna geçti. Salı günün akşamı ayakları buz kesmeye başladı bütün vücudu soğuk soğuk terliyordu. Teyzem bu terlemeler ne anlama geliyor biliyor musunuz , ölüm başlamış artık sabaha çıkar çıkmaz dedi.
Ben zaten gözleri geriye doğru kaydığında anlamıştım ..
Çarşamba sabahı o hırıltı da kesilmişti adeta antremandan gelmiş sporcu gibi kesik kesik solumaya başladı. Güya o sabah annemi hastaneye götürecektik ağızdan beslenme aparatı takılması için. Teyzem ve halam bunun bir yere gidecek hali yok ölmek üzere zaten dediler.
21 ocak Saat 08:30 gibi derin bir soluk aldı ve o solukla beraber ruhunu da verdi emanetçisine.
Üç ayda annemi aldı gitti Glioblastoma ...Sevdiği adama ve tanrısına kavuştu.
Tek üzüntüm bilmeden ona bir ay kadar eziyet ettik.
Analar evlatlarına gönülkoymaz umuduyla yaşıyoruz. Nur içinde yat anneciğim...


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder