Son zamanlarda, liyakatsızlık, liyakat ve (yandaş) kayırma arasındaki gerginlikler üzerine çok yazı yazılıyor. Bu yazılarda, kayırmacı siyasi pratikler sebebiyle liyakatlı insanların devletin veya genel olarak kurumların dışında kaldıkları vurgulanıyor.
Dolayısıyla, bu bakış açısına göre, Tr'de "işsiz" veya kenarda köşede kalan çok sayıda liyakatlı insan olmalı. Bu politik etkilerle atıl kalan veya "işsiz liyakatlılar", devlette hak ettikleri mevkilere atansalar, ortada pek de sorun kalmayacak.
Fakat ben Tr'deki sorunun "işsiz liyakatlılar", "atıl profesyoneller" sorunu olmayı çoktan aştığını düşünüyorum. Patronaj yani sadakat karşılığında koru(n)ma siyaseti Tr'de yeni değildir. Fakat, bir süredir yeni bazı eğilimler ve hususlar ortaya çıkıyor ve göze çarpıyor.Söz konusu olan, bir kenarda kendi günlerinin gelmesini bekleyen "işsiz liyakatlılar"ın birikmesi sorununun çok ötesinde, Tr'de liyakat düzeyinin ve kriterlerinin genel olarak düşüyor olmasıdır. Bunun en iyi kanıtı, özel sektördeki dağılma emareleri, kalite ve liyakat kaybıdır.
Eskiden hizmet sektörüne ilişkin olarak bu kadar çok "dolandır(ıl)ma" şikayetleri yapılmazdı mesela. Özellikle iletişim, basın, ulaştırma, eğitim (yurt sektörü dahil) sektörleri bu kadar yozlaşmamıştı. Uyuyan otobüs yolcusuna taciz, yeni karşılaşılan bir şey mesela yalnız ülkede.
Sürücü muavininin bile liyakatı veya kalitesi düştü ki bunu başarmak kolay bir şey değildir! Kışladaki erat da, bozuk yemeklerden ötürü bu kadar çok zehirlenmiyordu.
Uzatmaya gerek yok. Saydıklarım, liyakat kaybının görüldüğü alanların, devletin çok ötesine geçtiğini gösteriyor.
Bu "gelişmeleri" tek başına, yalnız ülkede zaten "ezelden beri" var olan, (üçüncü Dünyalı) patronaj siyasetiyle açıklamak zor. Başka şeyler de olmalı.
Bence, yine, topluma sadece "üstten" aşağıya yani devletten topluma doğru bakma alışkanlığını kontrol ederek, sözü geçen konuya da aynı zamanda "alttan" ve alttan üste doğru bakmak da yerinde olurdu.
Tr'de yozlaşma liyakatten daha doğrusu liyakatsizlikten hep daha önemli bir sorundu. Hep derken, son dört yüz yıldır. Tr'de yozlaşmanın yalnız entelektüellerin ilgisini çekmeyen bir konu olması bana hep ilginç gelmiştir. Bunu "büyük" sorunlarla ilgilenme alışkanlığına bağlıyorum
Tr'de tipik entelektüeli kapitalizmden veya Dünya sisteminden aşağısı kesmez veya kurtarmaz. İlgi alanının sınırında liyakatsizlik de yer alıyor çünkü liyakat onun çıkarlarıyla direkt olarak ilgili. "Ben hazırım", talibim demenin örtük yolu, liyakatsizlikten şikayet etmek çünkü.
Dolayısıyla, mesele işsiz liyakatlıların kenarda oturmaları ve atıl, kendi günlerinin gelmesini beklemeleri sorununun çok ötesindedir. >
Seküler ve dinsel kamuları, edebiyat ve akademi dahil kültür kamularını, kamusal alanlar estetiğini, insanların kamusal alanlardaki görünüm estetiklerini de etkileyen,yozlaşmanın örtük olmaktan çıkışını ve kendini tekrarlayarak meşrulaşmasını içeren topyekun gerileme sürecindeyiz
Bu kadar kapsamlı ve ucu otobüs sürücü muavinine kadar erişen bir süreci, sırf esas liyakatlıların dışlanmasıyla açıklamaksa, bir açıklamadan çok, bir tercih belirtmektir gibi geliyor bana. Yani, kendini liyakatlı bulanların kendi örtük çıkarlarını bir meşrulaştırma formudur.
Ben AKP'nin hegemonyasını veya altyapısal iktidarını tamamlayamadığını düşünüyorum. Bir cemaat, toplumun bir kolu orduyu neredeyse ele geçirmişken ve 15 Temmuz sonrası OHAL rejiminde 2. bir Vaka-i Hayriye yaşanırken AKP'nin askeri hegemonyasını tesis ettiği nasıl söylenebilir ki!
Keza, AKP'nin kültürel hegemonyasını tesis ettiği nasıl söylenebilir ki! Hatta, ben AKP'nin kültürel hegemonyasını oluşturamadığını ve kendi kültürel sermayedarlarını üretemediğini gördüğünden, ülkedeki toplam kültürel sermayeyi azaltma yoluna evrildiğini düşünüyorum.
Doçent olmak için yabancı dil bilme şartının kaldırılması gibi gerekçesini kavramanın zor olduğu girişimlerin örtük hedefi bana toplam kültürel sermayeyi düşürmekmiş gibi geliyor.Böylece,AKP tabanındaki kültürel sermayedarlar kendiliklerinden terfi etmiş olacaklar yakın gelecekte
Ekonomi alanında da, yerli klasik patronaj siyaseti, AKP açısından ekonomik hegemonyayı tesis etmek için yeterli olmadı. Tusiad ve Koç (ve çok sayıdaki diğerleri) hala güçlüler mesela. Bu hegemonya salt baskıyla veya korkutucu zorlamayla olamaz.
Zaten, kutuplaşmış, mahalleler halinde yaşayan, aynı kamuyu diğer mahallelerle paylaşmaya isteksiz bir toplum varken ve insicamsız bir devletin zayıf olan sosyal kontrolünün yani fiili şiddet ve kural koyma tekellerinin iyice dağıldığı bir ortamda, bir hegemonyadan bahsetmek zor.
Tr'de kayırmaya dayalı çifte standartlı pratiklerin kültürel temeli kültürel kolektivizmdir. Tr'de hiç bir kayda değer parti kolektivistik çizgiden uzaklaşamaz. Siyasi mücadelenin sertliği "küçük farklar" dinamiğiyle de yakından ilişkilidir. Bu noktada, topluma da bakmak gerekir
Daha açık bir deyişle, bir mahallede dayanışmacı (kolektivistik) olarak görülen sosyal ve siyasi pratikler, diğer mahalleden bakıldığında kayırmacılık ve eşitsizlikçi tavır olarak görünür ki bunların ikisi de doğrudur.
İlginç olan, kültürel temelli bu kayırmacılıktan çok, iktidar partisinin kendi tabanından pek liyakatlı insan çekememesi.Zira AKP büyük (geniş tabanlı) bir parti.Yani kayırmacılık mutlaka (istisnasızca) liyakatsızları işe elmak anlamına gelmez."Kendi liyakatlılarını seçebilirsin"
Zira aksi halde, Tr'nin siyasi kamusunun neredeyse yarısının liyakatsız olduğu sonucuna varmak gerekirdi ki eğer bu saptama doğruysa artık liyakatsızların seçildiğini dert etmeyi bırakıp, ülkenin en azından yarısının bu hali üzerinde düşünmek gerekirdi.
Ki, ben, kültürel alanın edebiyat, gazete yazarlığı, sinema, tiyatro, pop müzik, klasik müzik, akademi gibi muhtelif branşlarında temayüz etmiş kişilerin yaşları veya kuşakları dikkate alındığında, son kuşakta ciddi bir sorun olduğunu düşünüyorum. Elitler yenilenmiyor.
Son yıldızlar Tarkan, Sezen Aksu, Kenter kardeşler, N B Ceylan, O Atay, Elif Şafak, Orhan Pamuk, Ş Mardin, Uğur Mumcu.Bu isimler, aklıma ilk gelenler.Onların yerine gelecek (ikame etme anlamında yazmıyorum) kimler var sonraki kuşaktan. 50 yaşın altında temayüz etmiş kaç kişi var?
Tr'de kültürel sermaye ağırlıklı olarak solun elindedir; ama sol, Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Uğur Mumcu, Yılmaz Güney veya Genco Erkal "liyakatında" kimleri veya kaç kişiyi çıkardı son yirmi yılda. Demek istediğim, Tr'de sol kültürel sermayedarların azaldığı.
(murat önderman İÜSBF)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder